2 gün önce
"İSTİKLÂL SAVAŞI YOK!" DİYENLERE!..
İstiklal savaşı filan yok, hepsi dümen!
Punta’da bayram vardı.
Yunan ordusu Pasaport’tan karaya çıkmış, İzmir Metropoliti Hrisostomos etekleri zil çala çala koşmuş, haçıyla takdis edip, “evlatlarım, ne kadar Türk kanı içerseniz, o kadar sevaba girmiş olacaksınız” diyerek yere kapanmış ve ilk ayak basan Yunan albayının çizmelerini öpüyordu.
*
Aniden… Uzun boylu, siyah takım elbiseli bi delikanlı fırladı ortaya, elinde revolver. Bastı tetiğe, trak trak trak! Efsun alayının sancaktarı karpuz gibi düştü atının sırtından. Panik… Baktılar ki, tek kişi, sarıverdiler etrafını, ilk süngüyü iman tahtasına sapladılar, sonra neresine denk gelirse, orasına… Hasan Tahsin’di o çılgın Türk. Henüz 30’unda.
*
Hükümetimiz “bu tür şayialara ehemmiyet vermeyin” diyordu hâlâ… Teori’yle pratik’in kesiştiği insan ise, vakit tamam demişti, Anadolu’ya geçiyoruz. Böyle başladı macera.
*
Ateşten gömleği giymişti ulus, aktı gitti, aylar yıllar, canlar… Takvimler 30 Ağustos 1922’yi gösterdiğinde, yer gök yarılıyor, şöyle yazıyordu hatıra defterine Yüzbaşı Kanellopulos, “Türk topçusu susmuyor, titreyerek güneşin batmasını bekliyoruz.”
*
Onun batmasını beklediği güneş, bizim için doğuyordu aslında… Çıktı bi kayanın üstüne Mustafa Kemal, haykırdı karanlığa, “Eyy Hacıanesti nerdesin, gel de kurtar ordularını!”
*
Kudurmuştu Ali Kemal... Büyük gazeteci! Kin kusuyordu köşesinden, “bu millici mahluklar kadar başları ezilesi yılanlar hayal edilemez, düşmanlar onlardan bin kere iyidir…”
*
O “mahluk”lardan biriydi İzmirli süvari teğmen Yıldırım… 18 yaşında. Vurulmuştu. 40 derece ateşli olmasına rağmen hastaneden kaçmış, cepheye koşmuş, bugün kendi adını taşıyan Küçükköy İstasyonu’nu almaya çalışırken, son nefesini vermiş, bahçesine gömülmüştü.
*
Yıldırım toprağa düşerken, 30 kadar Yunan askeri girdi, savunmasız Kuzuluk Köyü’ne… Gözleri Fatma’ya takıldı, 15’inde… “Taze incir gibi” dediler, sırıtarak… Kaçtı Fatma, evine kapandı, kapıyı kilitledi. Omuzladılar. Açılmadı. Yakalım dediler, evi yakalım, nasıl olsa çıkar. Çaktılar kibriti. Alev alev. Çıkmadı kardeşim. Çıkmadı Fatma.
*
Teğmen Şevket, Uşak’tan geçiyordu o sırada… Sakarya’da şehit olan Yüzbaşı Basri’nin anacığı yakaladı kolundan, “Basrim nerde?” diye sordu. İçi çekildi Şevket’in, boğazı düğümlendi… “Arkadan geliyor ana” dedi. Söyleyemedi gerçeği… Ve, ömrünün sonuna kadar unutamadı bu yalanını, “kendimi asla affetmedim” diye yazdı, o güne dair hatırasını.
*
“Bastır parayı, askerlikten yırt” yoktu o zamanlar… Allah kısmet ederse, romanını yazmak istediğim, Albay “deli” Halit, belinin sağında “namuslu” dediği tabancasını, belinin solunda “namussuz” dediği tabancasını taşıyordu. İşgalciye “namuslu”yla sıkıyor, işgalciden korkup geri kaçana “namussuz”u gösteriyordu, “tercih senin yiğidim, istersen buyur kaçmayı dene!”
*
“Deli”ren biri daha vardı… İstanbul’daki işgal kuvvetleri komutanı General Charpy, öfkeden deliye dönmüştü. Yırttı elindeki haritayı, fırlattı duvara, “bu hızla yarın İzmir’e girerler” dedi. İnanamıyordu. 250 bin kişilik devasa ordu, hayalet gibi çıkıp, bi ordan bi burdan dalan, hızar gibi biçen Fahrettin Altay komutasındaki süvari tarafından lokma lokma bölünüyordu.
*
Kaçıyordu Yunan.
Ecel peşinde.
*
Ve, 9 Eylül. Hava mis. İzmir’in dağlarında çiçekler açıyordu. Bornova’dan boşaldılar aşağıya doğru, dörtnala. Sonradan adı Kahramanlar olan semte geldiler. Ödenecek “bedel” vardı daha… İkinci Tümen Dördüncü Alay’dan Konyalı Mehmet, Akşehirli Hakkı, Avanoslu Ahmet, düştüler oracıkta. Bugün, anıtları var orada. “Vatan ve namus” yazıyor altında.
*
İzmir’e ilk giren süvari olma “şeref”i, İzmirli soyadını alan, Yüzbaşı Şeref’e nasip oldu. Bismillah ilk iş, koştu Şeref, Hasan Tahsin’in düştüğü yere, Hükümet Konağı’nın alnı kabağına dikti al sancağı… Asteğmen Besim, Kadifekale’ye varmıştı bile.
*
Minarelerden ezan sesi yükselirken, Belkahve’deydi, Mustafa Kemal, seyrediyordu.
*
İşgal edildiği gün, bir ulusun Kurtuluş Savaşı’nı başlatan, işgali bittiği gün, o ulusun Kurtuluş Savaşı’nı bitiren, dünyada bu özelliğe sahip tek şehir, İzmir’i… Seyrediyordu.
*
Ağır ağır karardı hava. Kavuniçi top gibi gömüldü körfeze güneş, usuuul usul… Nif’te, kendisi için hazırlanan bağevine gitti. Tek kat, taş, penceresiz, gaz lambasının cılız ışığıyla aydınlanan, buram buram Ege kokan bağevine… Etrafında, Celal Bayar’ın “Galip Hoca” lakabıyla dağlarda örgütlediği efeler… Yorgundu. Yemek getirdiler. Yemedi. Cıgara çıkardı. Kahve istedi. “Biliyor musun İsmet” dedi… “Bir rüya görmüş gibiyim.”
*
Karabasanla başlayan, 3 yıl 3 ay 22 gün süren, mucizeyle biten bir rüya… Sona ermişti.
*
Taa ki… AKP’nin ilahiyatçı mebusu İhsan Şener, TBMM çatısı altında, “biliyor musunuz” diye başlayıp, “Yunanlıların Türklerle savaşı yok. Bütün şehitlikler temsili” diyene kadar.
İstiklal savaşı filan yok, hepsi dümen!
Punta’da bayram vardı.
Yunan ordusu Pasaport’tan karaya çıkmış, İzmir Metropoliti Hrisostomos etekleri zil çala çala koşmuş, haçıyla takdis edip, “evlatlarım, ne kadar Türk kanı içerseniz, o kadar sevaba girmiş olacaksınız” diyerek yere kapanmış ve ilk ayak basan Yunan albayının çizmelerini öpüyordu.
*
Aniden… Uzun boylu, siyah takım elbiseli bi delikanlı fırladı ortaya, elinde revolver. Bastı tetiğe, trak trak trak! Efsun alayının sancaktarı karpuz gibi düştü atının sırtından. Panik… Baktılar ki, tek kişi, sarıverdiler etrafını, ilk süngüyü iman tahtasına sapladılar, sonra neresine denk gelirse, orasına… Hasan Tahsin’di o çılgın Türk. Henüz 30’unda.
*
Hükümetimiz “bu tür şayialara ehemmiyet vermeyin” diyordu hâlâ… Teori’yle pratik’in kesiştiği insan ise, vakit tamam demişti, Anadolu’ya geçiyoruz. Böyle başladı macera.
*
Ateşten gömleği giymişti ulus, aktı gitti, aylar yıllar, canlar… Takvimler 30 Ağustos 1922’yi gösterdiğinde, yer gök yarılıyor, şöyle yazıyordu hatıra defterine Yüzbaşı Kanellopulos, “Türk topçusu susmuyor, titreyerek güneşin batmasını bekliyoruz.”
*
Onun batmasını beklediği güneş, bizim için doğuyordu aslında… Çıktı bi kayanın üstüne Mustafa Kemal, haykırdı karanlığa, “Eyy Hacıanesti nerdesin, gel de kurtar ordularını!”
*
Kudurmuştu Ali Kemal... Büyük gazeteci! Kin kusuyordu köşesinden, “bu millici mahluklar kadar başları ezilesi yılanlar hayal edilemez, düşmanlar onlardan bin kere iyidir…”
*
O “mahluk”lardan biriydi İzmirli süvari teğmen Yıldırım… 18 yaşında. Vurulmuştu. 40 derece ateşli olmasına rağmen hastaneden kaçmış, cepheye koşmuş, bugün kendi adını taşıyan Küçükköy İstasyonu’nu almaya çalışırken, son nefesini vermiş, bahçesine gömülmüştü.
*
Yıldırım toprağa düşerken, 30 kadar Yunan askeri girdi, savunmasız Kuzuluk Köyü’ne… Gözleri Fatma’ya takıldı, 15’inde… “Taze incir gibi” dediler, sırıtarak… Kaçtı Fatma, evine kapandı, kapıyı kilitledi. Omuzladılar. Açılmadı. Yakalım dediler, evi yakalım, nasıl olsa çıkar. Çaktılar kibriti. Alev alev. Çıkmadı kardeşim. Çıkmadı Fatma.
*
Teğmen Şevket, Uşak’tan geçiyordu o sırada… Sakarya’da şehit olan Yüzbaşı Basri’nin anacığı yakaladı kolundan, “Basrim nerde?” diye sordu. İçi çekildi Şevket’in, boğazı düğümlendi… “Arkadan geliyor ana” dedi. Söyleyemedi gerçeği… Ve, ömrünün sonuna kadar unutamadı bu yalanını, “kendimi asla affetmedim” diye yazdı, o güne dair hatırasını.
*
“Bastır parayı, askerlikten yırt” yoktu o zamanlar… Allah kısmet ederse, romanını yazmak istediğim, Albay “deli” Halit, belinin sağında “namuslu” dediği tabancasını, belinin solunda “namussuz” dediği tabancasını taşıyordu. İşgalciye “namuslu”yla sıkıyor, işgalciden korkup geri kaçana “namussuz”u gösteriyordu, “tercih senin yiğidim, istersen buyur kaçmayı dene!”
*
“Deli”ren biri daha vardı… İstanbul’daki işgal kuvvetleri komutanı General Charpy, öfkeden deliye dönmüştü. Yırttı elindeki haritayı, fırlattı duvara, “bu hızla yarın İzmir’e girerler” dedi. İnanamıyordu. 250 bin kişilik devasa ordu, hayalet gibi çıkıp, bi ordan bi burdan dalan, hızar gibi biçen Fahrettin Altay komutasındaki süvari tarafından lokma lokma bölünüyordu.
*
Kaçıyordu Yunan.
Ecel peşinde.
*
Ve, 9 Eylül. Hava mis. İzmir’in dağlarında çiçekler açıyordu. Bornova’dan boşaldılar aşağıya doğru, dörtnala. Sonradan adı Kahramanlar olan semte geldiler. Ödenecek “bedel” vardı daha… İkinci Tümen Dördüncü Alay’dan Konyalı Mehmet, Akşehirli Hakkı, Avanoslu Ahmet, düştüler oracıkta. Bugün, anıtları var orada. “Vatan ve namus” yazıyor altında.
*
İzmir’e ilk giren süvari olma “şeref”i, İzmirli soyadını alan, Yüzbaşı Şeref’e nasip oldu. Bismillah ilk iş, koştu Şeref, Hasan Tahsin’in düştüğü yere, Hükümet Konağı’nın alnı kabağına dikti al sancağı… Asteğmen Besim, Kadifekale’ye varmıştı bile.
*
Minarelerden ezan sesi yükselirken, Belkahve’deydi, Mustafa Kemal, seyrediyordu.
*
İşgal edildiği gün, bir ulusun Kurtuluş Savaşı’nı başlatan, işgali bittiği gün, o ulusun Kurtuluş Savaşı’nı bitiren, dünyada bu özelliğe sahip tek şehir, İzmir’i… Seyrediyordu.
*
Ağır ağır karardı hava. Kavuniçi top gibi gömüldü körfeze güneş, usuuul usul… Nif’te, kendisi için hazırlanan bağevine gitti. Tek kat, taş, penceresiz, gaz lambasının cılız ışığıyla aydınlanan, buram buram Ege kokan bağevine… Etrafında, Celal Bayar’ın “Galip Hoca” lakabıyla dağlarda örgütlediği efeler… Yorgundu. Yemek getirdiler. Yemedi. Cıgara çıkardı. Kahve istedi. “Biliyor musun İsmet” dedi… “Bir rüya görmüş gibiyim.”
*
Karabasanla başlayan, 3 yıl 3 ay 22 gün süren, mucizeyle biten bir rüya… Sona ermişti.
*
Taa ki… AKP’nin ilahiyatçı mebusu İhsan Şener, TBMM çatısı altında, “biliyor musunuz” diye başlayıp, “Yunanlıların Türklerle savaşı yok. Bütün şehitlikler temsili” diyene kadar.
3 gün önce
UZUN YOLDA ARAÇ KULLANANLAR BU YAZI SİZİN İÇİN‼️✅️❌️
Tatil için uzun yolda seyahat ederken dikkat edilmesi gerekenler:
1. Eğer yavaş gidecekseniz bunun için en sağ şerit veya sağda 2. şerit kullanılmalı. Sol şeritte veya soldan 2. şeritte yol paşa dedenizden kalmış gibi 80-90km hızla gidilmez.
2. Hız limitinin 90km olduğu bir yolda 70km hızla radara girince Emniyet Genel Müdürlüğü size çeyrek takmıyor. Eğer yinede o hıza düşeceksiniz sağ şeritleri kullanın.
3. Bir araç sizin sağınızdan geçiyorsa hatalı sollamıyordur. Siz yanlış şerittesiniz demektir.
4. Gece sürüşünde aracın sis farı dahil bütün ışıklarını kullanmak araca ekstra beygir eklemez. Ama ailenizdeki bazı bireylerin kulaklarının çınlamasına sebep olabilir.
5. Bazı insanların acil işi olabilir veya hastası olabilir. Bu sebeple çevrenizi umursamadan araba kullanmak sizi haklı çıkarmaz.
6. Şehirlerarası yollar sizin amcaoğluyla telefonda hasret gidereceğiniz yerler değildir. Eğer çok canınız çektiyse flaşörünüzü yakıp uygun alanlara park ederek hasretinizi gideriniz. Sol şeritte kulağınızda telefonla araç kullanılmaz. Ülke olarak birden fazla işi aynı anda yapabilecek mental seviyede değiliz.
7. Sol şeritte bomboş giderken -özellikle hanımlara söylüyorum- ani fren yapılmaz. O an size gelen vahiy ile frene basmanız arkadan gelen araca sorun yaşatabilir. Lütfen vahiyleriniz sağ şeritte gelsin.
8. Karayolları yönetmeliğine göre gereğinden fazla sol şerit kullanmak suçtur. O sebeple işiniz bitince sağ şeritte seyrediniz.
9. Otomobillerde bir sağda bir solda bir de ortada olmak üzere 3 ayna vardır. Bu aynaların koyulma sebebi makyaj yapmak veya saç düzeltmek değildir. Amaç yapacağınız şerit değiştirmelerde arkanızı kontrol etmektir. Bunu unutmadan aynayı kullanınız.
SON OLARAK, BİR BEYNİNİZ VAR. LÜTFEN ONU KULLANINIZ..🙏
#eğitimvepsikoloji
Tatil için uzun yolda seyahat ederken dikkat edilmesi gerekenler:
1. Eğer yavaş gidecekseniz bunun için en sağ şerit veya sağda 2. şerit kullanılmalı. Sol şeritte veya soldan 2. şeritte yol paşa dedenizden kalmış gibi 80-90km hızla gidilmez.
2. Hız limitinin 90km olduğu bir yolda 70km hızla radara girince Emniyet Genel Müdürlüğü size çeyrek takmıyor. Eğer yinede o hıza düşeceksiniz sağ şeritleri kullanın.
3. Bir araç sizin sağınızdan geçiyorsa hatalı sollamıyordur. Siz yanlış şerittesiniz demektir.
4. Gece sürüşünde aracın sis farı dahil bütün ışıklarını kullanmak araca ekstra beygir eklemez. Ama ailenizdeki bazı bireylerin kulaklarının çınlamasına sebep olabilir.
5. Bazı insanların acil işi olabilir veya hastası olabilir. Bu sebeple çevrenizi umursamadan araba kullanmak sizi haklı çıkarmaz.
6. Şehirlerarası yollar sizin amcaoğluyla telefonda hasret gidereceğiniz yerler değildir. Eğer çok canınız çektiyse flaşörünüzü yakıp uygun alanlara park ederek hasretinizi gideriniz. Sol şeritte kulağınızda telefonla araç kullanılmaz. Ülke olarak birden fazla işi aynı anda yapabilecek mental seviyede değiliz.
7. Sol şeritte bomboş giderken -özellikle hanımlara söylüyorum- ani fren yapılmaz. O an size gelen vahiy ile frene basmanız arkadan gelen araca sorun yaşatabilir. Lütfen vahiyleriniz sağ şeritte gelsin.
8. Karayolları yönetmeliğine göre gereğinden fazla sol şerit kullanmak suçtur. O sebeple işiniz bitince sağ şeritte seyrediniz.
9. Otomobillerde bir sağda bir solda bir de ortada olmak üzere 3 ayna vardır. Bu aynaların koyulma sebebi makyaj yapmak veya saç düzeltmek değildir. Amaç yapacağınız şerit değiştirmelerde arkanızı kontrol etmektir. Bunu unutmadan aynayı kullanınız.
SON OLARAK, BİR BEYNİNİZ VAR. LÜTFEN ONU KULLANINIZ..🙏
#eğitimvepsikoloji
9 gün önce
YILANLARLA DANS...
" PKK'nın 50 yıllık şanlı mücadelesi" ve "PKK'nın kahraman şehitleri..." Vay vay vay, nerelere geldik?...
Bölücü narko-terör örgütü PKK’nın Kandil'deki Karayılan'ı ne demiş biliyor musunuz?
"Savaşta yenilgiyi kabul edenler masaya oturur, anlaşma ister, barış ister...
Benim böyle bir teklifim olmadı...
Demek ki yenilgiyi kabul eden TC'dir.
Ben büyük düşünüyorum.
Büyük Kürdistan'ı düşünüyorum...
TC, bana böyle bir teklifle gelmediği sürece silahları susturmam mümkün değil...
Kürtleri de, Türkleri de boşuna kandırmasınlar. "
Murat Karayılan
"Barış"ı hedeflediği söylenen, PKK'nın kendini feshetmesi yönünde karar alıp, silah bırakacağı iddia olunan 12. kongresi toplandı. MHP'li dostlar "Kan ve kin devri kapandı" dediler; AKP sözcüleri "PKK'nın ön şartsız silah bırakacağı" şeklinde açıklamalar yaptılar...
Ancak PKK üst yönetim kadrosundan açık kaynaklara sızan bilgilere göre "PKK talepleri doğrultusunda demokratikleşme" (???) ; "Apo'nun serbest bırakılması" gibi TC Devleti'ne PKK tarafından yüklenen ev ödevleri yanında "50 yıllık şanlı mücadelelerinin kahraman şehitleri" gibi laflar da sızdı...
Bu ne demek ...
TC 50 yıllık mücadelesinde haksızdı demek değil midir?
PKK'lı ölenler " Şanlı PKK mücadelesinin kahraman şehitleri" ise bizim asker, polis, korucu, bebek, çoluk çocuk, köylü, memur gibi onbinlerce kaybettiğimiz insanın adı ne olacak? Onlara birileri gibi "Kelle" mi diyeceğiz?
Adam kendisini "mısır denesi" insanları da kendisini yem yerine koyup yiyecek olan tavuklar zannedermiş.
Sıkı bir psikolojik/psikiyatrik kapalı devre tedavisi sonrasi nihai test için doktorların karşısına çıkartılmış. "Ben darı değilim, ben mısır denesi değilim" diye onlarca kez tekrarlatmışlar. Nihayet doktorlar birbirlerine bakıp "tamam artık düzeldi, mısır tanesi, darı olmadığını anladı, idrak etti, normalleşti, artık gidebilir" diye karar verirler. Kararlarını da kendisine ve refakatçi yakınlarına beyan ederler. Tam kapıdan çıkacaklarken zavallı adam doktorlara döner ve "tamam ben darı olmadığımı, mısır denesi olmadığımı anladım anlamasına da; bunu tavuklara kim anlatacak?"
AKP'liler, MHP'liler siz kendinizi tedavi ettirmiş olabilirsiniz ( "kan ve kin devrinin bitişi hakkında") Karayılan'a da anlatsanız...
"50 yıllık şanlı PKK geçmişinin kahraman şehitleri ..." deyince 50 yıl boyunca bu memleket evlatlarının mücadelesi "Şan ve şereften yoksun, haksız bir mücadele idi" demeye ve onbinlerce vatan evladının şehadeti boşa çıktı" demeye gelmez mi?
En iyisi bir daha düşünün bu işi...
10 Mayıs 2025
Şevket Bülend YAHNİCİ
" PKK'nın 50 yıllık şanlı mücadelesi" ve "PKK'nın kahraman şehitleri..." Vay vay vay, nerelere geldik?...
Bölücü narko-terör örgütü PKK’nın Kandil'deki Karayılan'ı ne demiş biliyor musunuz?
"Savaşta yenilgiyi kabul edenler masaya oturur, anlaşma ister, barış ister...
Benim böyle bir teklifim olmadı...
Demek ki yenilgiyi kabul eden TC'dir.
Ben büyük düşünüyorum.
Büyük Kürdistan'ı düşünüyorum...
TC, bana böyle bir teklifle gelmediği sürece silahları susturmam mümkün değil...
Kürtleri de, Türkleri de boşuna kandırmasınlar. "
Murat Karayılan
"Barış"ı hedeflediği söylenen, PKK'nın kendini feshetmesi yönünde karar alıp, silah bırakacağı iddia olunan 12. kongresi toplandı. MHP'li dostlar "Kan ve kin devri kapandı" dediler; AKP sözcüleri "PKK'nın ön şartsız silah bırakacağı" şeklinde açıklamalar yaptılar...
Ancak PKK üst yönetim kadrosundan açık kaynaklara sızan bilgilere göre "PKK talepleri doğrultusunda demokratikleşme" (???) ; "Apo'nun serbest bırakılması" gibi TC Devleti'ne PKK tarafından yüklenen ev ödevleri yanında "50 yıllık şanlı mücadelelerinin kahraman şehitleri" gibi laflar da sızdı...
Bu ne demek ...
TC 50 yıllık mücadelesinde haksızdı demek değil midir?
PKK'lı ölenler " Şanlı PKK mücadelesinin kahraman şehitleri" ise bizim asker, polis, korucu, bebek, çoluk çocuk, köylü, memur gibi onbinlerce kaybettiğimiz insanın adı ne olacak? Onlara birileri gibi "Kelle" mi diyeceğiz?
Adam kendisini "mısır denesi" insanları da kendisini yem yerine koyup yiyecek olan tavuklar zannedermiş.
Sıkı bir psikolojik/psikiyatrik kapalı devre tedavisi sonrasi nihai test için doktorların karşısına çıkartılmış. "Ben darı değilim, ben mısır denesi değilim" diye onlarca kez tekrarlatmışlar. Nihayet doktorlar birbirlerine bakıp "tamam artık düzeldi, mısır tanesi, darı olmadığını anladı, idrak etti, normalleşti, artık gidebilir" diye karar verirler. Kararlarını da kendisine ve refakatçi yakınlarına beyan ederler. Tam kapıdan çıkacaklarken zavallı adam doktorlara döner ve "tamam ben darı olmadığımı, mısır denesi olmadığımı anladım anlamasına da; bunu tavuklara kim anlatacak?"
AKP'liler, MHP'liler siz kendinizi tedavi ettirmiş olabilirsiniz ( "kan ve kin devrinin bitişi hakkında") Karayılan'a da anlatsanız...
"50 yıllık şanlı PKK geçmişinin kahraman şehitleri ..." deyince 50 yıl boyunca bu memleket evlatlarının mücadelesi "Şan ve şereften yoksun, haksız bir mücadele idi" demeye ve onbinlerce vatan evladının şehadeti boşa çıktı" demeye gelmez mi?
En iyisi bir daha düşünün bu işi...
10 Mayıs 2025
Şevket Bülend YAHNİCİ
22 gün önce
Arapların Türklerle ilk karşılaşmaları halife Hz.Ömer zamanında 645 Yılında #İslam ordularının, #İran 'da #Sasani 'leri yenmelerinden sonra, #Kafkaslar bölgesinde #Araplar , #Horasan , #Mavera -ün nehir ve #Toharistan bölgelerinde #Hazar #Türk 'leri ve #Türgeş Türk'leri ile karşılaştılar...
652 yılında Halife Hz. Osman zamanında ise Hazar Türk'leri ile Arap'lar arasında ilk kez #Türk -#Arap savaşları başladı...
Halife #Osman emrindeki Arap orduları, Hazar Türklerinin topraklarına girip, #Derbent 'i alarak Başşehir olan #Belencer 'e dayandılar...
#Emevi 'lerin 661 yılında halifeliği ele geçirmelerinden sonra, Arapların Türk ülkelerine doğru ilerleyişleri devam etti...
Türkler ile Araplar arasında en şiddetli mücadeleler ve savaşlar Emevi'ler döneminde yaşandı...
Mervan Bin Muhammed #Azerbaycan 'a vali tayin edildi. Arap'lar en önemli başarılarını onun zamanında elde ettiler...
Araplar, başşehir Belencer ve büyük şehir Semender'i ve öteki Hazar şehirlerini ele geçirdiler...
Türkleri dağınık ve birbirleriyle yardımlaşamaz durumda yakalayan acımasız Emevi ordusu (Ebu #Kuteybe komutasındaki) yakalayabildiği tüm Türk'leri ya kılıçtan geçirdiler ya da her bir ağaca bir Türk asarak öldürdüler...
Ancak #Karaylar gibi #Litvanya 'ya kaçabilenler,
#Gagauz 'lar (Gök #Oğuzlar ) gibi #Rusya 'ya kaçabilenler, #Bulgar Türk'leri, #Macar Türk'leri ve öteki Avrupa'lı Türk'ler gibi Avrupa'ya kaçabilen hristiyanlar ve de Anadolu'ya kaçabilen Aleviler canlarını kurtardılar…
Asla müslümanlığı kabulllenmediler, genelde Araplara kızgınlıklarından #Karay Türkleri gibi topluca Musevi oldular...
Ya da gittikleri toprakların dinini kabullendiler...
Yüzlerce yıl sonrasında çoğunlukla asimile
oldular...!?
Bu dönemde Orta #Asya 'da #Göktürk 'ler egemenliği hüküm sürmekteydi. Birden fazla Göktürk devleti vardı…
Emevi'lerin genel valisi, Bağdat valisi Haccac (Zalim Haccac ) idi...
Emevi'lerin Horasan valisi Ubeydullah bin Ziyad,
674 yılında ilk kez Ceyhun nehrini geçerek Mavera-ün nehirin önemli şehirlerinden Buhara 'yı kuşattı...
Üç günde Buhara 'da pek çok Göktürk öldürüldü...
Buhara'nın Göktürk Melikesi Kabaç Hatun, ağır bir vergi ve daha ağır kabul edilemez şartlar karşılığında Ubeydullah Bin Ziyad ile anlaşma yaptı...
Bu anlaşma sonucu olarak, Güney Göktürk'ler Emevi tutsaklığını kabul ettiler...
Güney Göktürk gençleri, Kurşun arap askeri oldular...
Arap'lar evli- bekâr istedikleri Güney Göktürk kadınlarını kendilerine cariye yaptılar...
İşe yaramayan öteki Türk'leri de, boyunlarına Damga vurup kendilerine Köle yaptılar ve istedikleri Göktürk'lüyü boyunlarına ip bağlayıp köle olarak alıp sattılar ve köle ticaretini yaptılar...
Bu tutsaklık 150 yıla yakın devam etti...
Hani Türkler için, “Türkler kılıçla Müslüman oldu ” derler ya…!!!
Keşke kılıçla müslüman olsaydık...
Tutsaklık anlaşmasıyla Kölelik yaparak, köle olarak alınıp satılarak, Göktürk Kadınları Araplara cariyelik yaparak müslüman oldular...
Yani Araplar Türkleri, insanlık dışı bir şekilde, zorla müslümanlaştırdılar...
Tarihte ilk defa bir ulus (Güney Göktürk'ler), sözleşme ile tutsaklığı kabul etti...
Araplar, Horasan valisi Ebu Kuteybe Bin Müslim zamanında bütün Mavera-ün nehir'i ve Batı #Türkistan 'ı ele geçirdiler...
Baykent, Buhara, Semerkant ve Kaşgar gibi önemli Türk şehirleri Araplar tarafından yağmalandı...
Pek çok Türk öldürüldü...
Ebu Kuteybe'nin ölümünden sonra Araplar zayıflamaya başladılar...
Göktürk'lerin batı kanadında yer alan Türgeş Türkleri, Arapları çekilmeye zorlamış ve bu mücadele Güney Göktürk'lerin yıkılmasına kadar devam etmiştir (745).
Güney Göktürk egemenliğinin sona ermesiyle Türk toprakları doğudan Çin'liler, batıdan Arapların ilerlemesine maruz kalmıştır...
Bu dönemde Mavera-ün nehir (Irmağın öte yakası) bölgesinin savunmasını, Türgeş'lerin yerini alan Karluk Türk'leri üstlenmiştir...
Ancak bu mücadeleler 763 yılına kadar devam etmiştir...
763 yılında Emevi'ler yıkılıyor ama Güney Göktürk'ler öylesine kötürüm edilmişler ki, Öylesine köle yapılmışlar, ümmetleştirilmişler ki asla ayağa kalkamıyorlar...
Korkudan kıpırdayamıyorlar...
Emevilerin yerine, 763 de Abbasiler kuruluyor ve Abbasi devlet kararı alıp, Türk'lere kademeli olarak “İyi davranmak” kararı alıyorlar...
Devlet kararlarını Göktürklere anlaşma ile resmen bildiriyorlar...
800 yılları civarında fırsat bulan Göktürk'ler daha batıya, Anadolu'ya doğru kaçıp kurtuluyorlar...
“ Türkü öldürünüz, kanı helaldir ” Sözü kime aittir?
Arap Komutan Ebu Kuteybe'nin şu sözü meşhurdur.”
"Üç kelimelik ömrüm kalsa, (Uktülühü -uktülühü -uktülühü)" derim...
(Hepsini öldürün- hepsini öldürün- hepsini öldürün)
......ve gerçekten de hepsini öldürdüler...
Bu 645 yılından 800 yıllarına kadar süren Türk-Arap savaşlarının en önemli noktaları ve sonuçları;
- 100 binin üzerinde Türk katledilmiştir.
-50 binin üzerinde Türk genci köle ve cariye yapılmıştır.
- Şehirler yağmalanmış , “ganimet” diye halkın her şeyi talan edilmiştir.
- Tüm zenginlikler, tarihi eserler yok edilmiş, yakılmış, yıkılmıştır.
- Dünyanın en büyük katliamlarından biri olan “Talkan Katliamı”nda 40 bin kadar Türkün kafaları kesilerek 4 fersah (yak.24 km) yol boyunca ağaçlarda sallandırılmıştır.
(Tarihte böyle bir vahşetin örneği çok azdır.)
- Aynı şekilde “Curcan Katliamı”nda"da esir alınan yaklaşık 40 bin Türk'ün nehir kenarında kafaları kesilmiş, nehrin suyu kıpkızıl olmuş, cesetler yine ağaçlarda sallandırılmıştır.
- “Teslim olursanız canınız bağışlanacak” sözü hiç bir zaman tutulmamış, "Şeriat söz tanımaz” denilerek kadın-erkek kılıçtan geçirilmiştir.
- Araplar tarihte yaşadıkları bu en büyük yağma ve talandan çok büyük servet elde etmişlerdir.
Tabari bunları hadislerinde açık açık anlatır.
- Türkler böyle bir vahşet ve mezalimi Çinlilerden dahi görmemişlerdir.
- Bu tarihi gerçekler "aman İslâma leke gelmesin, Islâm etkilenmesin" düşüncesiyle gizlenmekte, hiç bahsi bile geçmemektedir.
Türkçü siyasetçiler dahi konuyu geçiştirmektedir.
Bizim sahtekar dinciler,Türkler okuyup uyanmasin, islama zarar gelmesin diye...
Bazı cesur yazarlarda kaynakları ile kitaplar yazmıştır...
Arif TEKİN - (Türkler nasıl müslüman oldu?)
Erdogan AYDIN - (Türkler nasıl müslüman oldu?)
Zekeriya KİTAPÇI - (TÜRKLER ansiklopedisi
TABERİ tarihi. Arap Tarihçi.)
KAYNAK:
(İslâm, Alimi, Tarihi TABARİ. Cilt/ 3/ sayfa 343).
(Türklere yapılan Talkan ve Curcan Katliamı.
Tarih-i Taberi / Cilt 3)
652 yılında Halife Hz. Osman zamanında ise Hazar Türk'leri ile Arap'lar arasında ilk kez #Türk -#Arap savaşları başladı...
Halife #Osman emrindeki Arap orduları, Hazar Türklerinin topraklarına girip, #Derbent 'i alarak Başşehir olan #Belencer 'e dayandılar...
#Emevi 'lerin 661 yılında halifeliği ele geçirmelerinden sonra, Arapların Türk ülkelerine doğru ilerleyişleri devam etti...
Türkler ile Araplar arasında en şiddetli mücadeleler ve savaşlar Emevi'ler döneminde yaşandı...
Mervan Bin Muhammed #Azerbaycan 'a vali tayin edildi. Arap'lar en önemli başarılarını onun zamanında elde ettiler...
Araplar, başşehir Belencer ve büyük şehir Semender'i ve öteki Hazar şehirlerini ele geçirdiler...
Türkleri dağınık ve birbirleriyle yardımlaşamaz durumda yakalayan acımasız Emevi ordusu (Ebu #Kuteybe komutasındaki) yakalayabildiği tüm Türk'leri ya kılıçtan geçirdiler ya da her bir ağaca bir Türk asarak öldürdüler...
Ancak #Karaylar gibi #Litvanya 'ya kaçabilenler,
#Gagauz 'lar (Gök #Oğuzlar ) gibi #Rusya 'ya kaçabilenler, #Bulgar Türk'leri, #Macar Türk'leri ve öteki Avrupa'lı Türk'ler gibi Avrupa'ya kaçabilen hristiyanlar ve de Anadolu'ya kaçabilen Aleviler canlarını kurtardılar…
Asla müslümanlığı kabulllenmediler, genelde Araplara kızgınlıklarından #Karay Türkleri gibi topluca Musevi oldular...
Ya da gittikleri toprakların dinini kabullendiler...
Yüzlerce yıl sonrasında çoğunlukla asimile
oldular...!?
Bu dönemde Orta #Asya 'da #Göktürk 'ler egemenliği hüküm sürmekteydi. Birden fazla Göktürk devleti vardı…
Emevi'lerin genel valisi, Bağdat valisi Haccac (Zalim Haccac ) idi...
Emevi'lerin Horasan valisi Ubeydullah bin Ziyad,
674 yılında ilk kez Ceyhun nehrini geçerek Mavera-ün nehirin önemli şehirlerinden Buhara 'yı kuşattı...
Üç günde Buhara 'da pek çok Göktürk öldürüldü...
Buhara'nın Göktürk Melikesi Kabaç Hatun, ağır bir vergi ve daha ağır kabul edilemez şartlar karşılığında Ubeydullah Bin Ziyad ile anlaşma yaptı...
Bu anlaşma sonucu olarak, Güney Göktürk'ler Emevi tutsaklığını kabul ettiler...
Güney Göktürk gençleri, Kurşun arap askeri oldular...
Arap'lar evli- bekâr istedikleri Güney Göktürk kadınlarını kendilerine cariye yaptılar...
İşe yaramayan öteki Türk'leri de, boyunlarına Damga vurup kendilerine Köle yaptılar ve istedikleri Göktürk'lüyü boyunlarına ip bağlayıp köle olarak alıp sattılar ve köle ticaretini yaptılar...
Bu tutsaklık 150 yıla yakın devam etti...
Hani Türkler için, “Türkler kılıçla Müslüman oldu ” derler ya…!!!
Keşke kılıçla müslüman olsaydık...
Tutsaklık anlaşmasıyla Kölelik yaparak, köle olarak alınıp satılarak, Göktürk Kadınları Araplara cariyelik yaparak müslüman oldular...
Yani Araplar Türkleri, insanlık dışı bir şekilde, zorla müslümanlaştırdılar...
Tarihte ilk defa bir ulus (Güney Göktürk'ler), sözleşme ile tutsaklığı kabul etti...
Araplar, Horasan valisi Ebu Kuteybe Bin Müslim zamanında bütün Mavera-ün nehir'i ve Batı #Türkistan 'ı ele geçirdiler...
Baykent, Buhara, Semerkant ve Kaşgar gibi önemli Türk şehirleri Araplar tarafından yağmalandı...
Pek çok Türk öldürüldü...
Ebu Kuteybe'nin ölümünden sonra Araplar zayıflamaya başladılar...
Göktürk'lerin batı kanadında yer alan Türgeş Türkleri, Arapları çekilmeye zorlamış ve bu mücadele Güney Göktürk'lerin yıkılmasına kadar devam etmiştir (745).
Güney Göktürk egemenliğinin sona ermesiyle Türk toprakları doğudan Çin'liler, batıdan Arapların ilerlemesine maruz kalmıştır...
Bu dönemde Mavera-ün nehir (Irmağın öte yakası) bölgesinin savunmasını, Türgeş'lerin yerini alan Karluk Türk'leri üstlenmiştir...
Ancak bu mücadeleler 763 yılına kadar devam etmiştir...
763 yılında Emevi'ler yıkılıyor ama Güney Göktürk'ler öylesine kötürüm edilmişler ki, Öylesine köle yapılmışlar, ümmetleştirilmişler ki asla ayağa kalkamıyorlar...
Korkudan kıpırdayamıyorlar...
Emevilerin yerine, 763 de Abbasiler kuruluyor ve Abbasi devlet kararı alıp, Türk'lere kademeli olarak “İyi davranmak” kararı alıyorlar...
Devlet kararlarını Göktürklere anlaşma ile resmen bildiriyorlar...
800 yılları civarında fırsat bulan Göktürk'ler daha batıya, Anadolu'ya doğru kaçıp kurtuluyorlar...
“ Türkü öldürünüz, kanı helaldir ” Sözü kime aittir?
Arap Komutan Ebu Kuteybe'nin şu sözü meşhurdur.”
"Üç kelimelik ömrüm kalsa, (Uktülühü -uktülühü -uktülühü)" derim...
(Hepsini öldürün- hepsini öldürün- hepsini öldürün)
......ve gerçekten de hepsini öldürdüler...
Bu 645 yılından 800 yıllarına kadar süren Türk-Arap savaşlarının en önemli noktaları ve sonuçları;
- 100 binin üzerinde Türk katledilmiştir.
-50 binin üzerinde Türk genci köle ve cariye yapılmıştır.
- Şehirler yağmalanmış , “ganimet” diye halkın her şeyi talan edilmiştir.
- Tüm zenginlikler, tarihi eserler yok edilmiş, yakılmış, yıkılmıştır.
- Dünyanın en büyük katliamlarından biri olan “Talkan Katliamı”nda 40 bin kadar Türkün kafaları kesilerek 4 fersah (yak.24 km) yol boyunca ağaçlarda sallandırılmıştır.
(Tarihte böyle bir vahşetin örneği çok azdır.)
- Aynı şekilde “Curcan Katliamı”nda"da esir alınan yaklaşık 40 bin Türk'ün nehir kenarında kafaları kesilmiş, nehrin suyu kıpkızıl olmuş, cesetler yine ağaçlarda sallandırılmıştır.
- “Teslim olursanız canınız bağışlanacak” sözü hiç bir zaman tutulmamış, "Şeriat söz tanımaz” denilerek kadın-erkek kılıçtan geçirilmiştir.
- Araplar tarihte yaşadıkları bu en büyük yağma ve talandan çok büyük servet elde etmişlerdir.
Tabari bunları hadislerinde açık açık anlatır.
- Türkler böyle bir vahşet ve mezalimi Çinlilerden dahi görmemişlerdir.
- Bu tarihi gerçekler "aman İslâma leke gelmesin, Islâm etkilenmesin" düşüncesiyle gizlenmekte, hiç bahsi bile geçmemektedir.
Türkçü siyasetçiler dahi konuyu geçiştirmektedir.
Bizim sahtekar dinciler,Türkler okuyup uyanmasin, islama zarar gelmesin diye...
Bazı cesur yazarlarda kaynakları ile kitaplar yazmıştır...
Arif TEKİN - (Türkler nasıl müslüman oldu?)
Erdogan AYDIN - (Türkler nasıl müslüman oldu?)
Zekeriya KİTAPÇI - (TÜRKLER ansiklopedisi
TABERİ tarihi. Arap Tarihçi.)
KAYNAK:
(İslâm, Alimi, Tarihi TABARİ. Cilt/ 3/ sayfa 343).
(Türklere yapılan Talkan ve Curcan Katliamı.
Tarih-i Taberi / Cilt 3)
23 gün önce
Trenlerde ses hızı aşıldı.
Yolcu uçaklarından daha hızlılar...
SAATTE 1.450 KM VEYA SAATTE 600 KM HIZLA GİDEN TRENLERİ TAVSİYE ETMEKTEN VAZ GEÇTİM.
EN DÜŞÜK HIZA SAHİP 450 KM HIZLA GİDEN HIZLI TRENİ TAVSİYE EDİYORUM...
Dr. Muzaffer Kılıç *
Ne mi olur..?
Saatte 450 km hızla giden, elektriğini güneş enerjisi ile karşılayan trenlerle şehirler birbirine bağlanmalıdır...
NE Mİ OLUR..?
Düşünün Antalya'daki üretici 2 saat sonra ürettiği sebzeyi İstanbul pazarına getiriyor.
Nakliye bedavaya yakın...
Konya'da üreticisi bir saat sonra ürettiği ürünü Mersin limanına getiriyor.
Iğdır kayısısı 3 saat sonra İstanbul'da.
Enerji güneşten. Ulaşım istenirse bedavaya yakın olur...
Benim köyüm Ankara'ya 320 km uzaklıkta.
Köyümde yaşar Anakaraya işe gider gelirim.
Köylerde ve kasabalarda tarım canlanır...
Şehirlerde hapishane hayatı biter...
İstanbul nüfusu 20 milyondan 5 milyona düşer...
Konut sıkıntısı biter...
Hızın faydasını saymakla bitiremeyiz ki.
Düşünün bir kere Ankara'da sabah 6'da kalkıyorum.
1.5 saat sonra Antalya'da, Konya Altı plajındayım.
Akşam 18'de trene binip 1.5 saat sonra evime dönüyorum.
Daha da önemlisi, ailemin yanında kalır, onlara yük olmadan üniversiteme her gün gider gelirim...
Kültürel Miras Seferberliği ***
Yolcu uçaklarından daha hızlılar...
SAATTE 1.450 KM VEYA SAATTE 600 KM HIZLA GİDEN TRENLERİ TAVSİYE ETMEKTEN VAZ GEÇTİM.
EN DÜŞÜK HIZA SAHİP 450 KM HIZLA GİDEN HIZLI TRENİ TAVSİYE EDİYORUM...
Dr. Muzaffer Kılıç *
Ne mi olur..?
Saatte 450 km hızla giden, elektriğini güneş enerjisi ile karşılayan trenlerle şehirler birbirine bağlanmalıdır...
NE Mİ OLUR..?
Düşünün Antalya'daki üretici 2 saat sonra ürettiği sebzeyi İstanbul pazarına getiriyor.
Nakliye bedavaya yakın...
Konya'da üreticisi bir saat sonra ürettiği ürünü Mersin limanına getiriyor.
Iğdır kayısısı 3 saat sonra İstanbul'da.
Enerji güneşten. Ulaşım istenirse bedavaya yakın olur...
Benim köyüm Ankara'ya 320 km uzaklıkta.
Köyümde yaşar Anakaraya işe gider gelirim.
Köylerde ve kasabalarda tarım canlanır...
Şehirlerde hapishane hayatı biter...
İstanbul nüfusu 20 milyondan 5 milyona düşer...
Konut sıkıntısı biter...
Hızın faydasını saymakla bitiremeyiz ki.
Düşünün bir kere Ankara'da sabah 6'da kalkıyorum.
1.5 saat sonra Antalya'da, Konya Altı plajındayım.
Akşam 18'de trene binip 1.5 saat sonra evime dönüyorum.
Daha da önemlisi, ailemin yanında kalır, onlara yük olmadan üniversiteme her gün gider gelirim...
Kültürel Miras Seferberliği ***
3 ay önce
Mâğrurlanma Ey"İnsan! bu dünya fâni,
Gün olur sende sona erersin!.
RABBİM bir kararda koymaz kulunu,
Saltanatını bırakır gidersin!.
Bâki bir Âşk'a olsan müptela,
Garip gönlün yândıkça yanar hâlâ!.
HÂK kêlâmıylâ olsan şûhedâ,
Gönülden gönüle akar gidersin!.
Göktürk'üm âyırsan aktan karayı,
Boşver saltanatı terk'eyle bu diyarı!.
HÂK'kın kâpısında bulsan çâreyi,
Ne ektiysen onu ekip biçersin!.
"" Göktürk ERİ ""
Gün olur sende sona erersin!.
RABBİM bir kararda koymaz kulunu,
Saltanatını bırakır gidersin!.
Bâki bir Âşk'a olsan müptela,
Garip gönlün yândıkça yanar hâlâ!.
HÂK kêlâmıylâ olsan şûhedâ,
Gönülden gönüle akar gidersin!.
Göktürk'üm âyırsan aktan karayı,
Boşver saltanatı terk'eyle bu diyarı!.
HÂK'kın kâpısında bulsan çâreyi,
Ne ektiysen onu ekip biçersin!.
"" Göktürk ERİ ""