1 ay önce
And olsun geceye, gündüze...
And olsun karaya, denize...
And olsun kaleme, kâğıda...
Bir millet yarattım doğuda!
Türk diye bir yüce ad verdim.
Önüne kılavuz kurt verdim.
En üstün değerleri erdemi,
En güzel ülkeyi yurt verdim!
Donattım ruhunu imanla,
Kolunun gücünü sert verdim.
Ve onu mazluma sığınak,
Zalimin başına dert verdim!..
And olsun karaya, denize...
And olsun kaleme, kâğıda...
Bir millet yarattım doğuda!
Türk diye bir yüce ad verdim.
Önüne kılavuz kurt verdim.
En üstün değerleri erdemi,
En güzel ülkeyi yurt verdim!
Donattım ruhunu imanla,
Kolunun gücünü sert verdim.
Ve onu mazluma sığınak,
Zalimin başına dert verdim!..
1 ay önce
And olsun geceye, gündüze...
And olsun karaya, denize...
And olsun kaleme, kâğıda...
Bir millet yarattım doğuda!
Türk diye bir yüce ad verdim.
Önüne kılavuz kurt verdim.
En üstün değerleri erdemi,
En güzel ülkeyi yurt verdim!
Donattım ruhunu imanla,
Kolunun gücünü sert verdim.
Ve onu mazluma sığınak,
Zalimin başına dert verdim!..
And olsun karaya, denize...
And olsun kaleme, kâğıda...
Bir millet yarattım doğuda!
Türk diye bir yüce ad verdim.
Önüne kılavuz kurt verdim.
En üstün değerleri erdemi,
En güzel ülkeyi yurt verdim!
Donattım ruhunu imanla,
Kolunun gücünü sert verdim.
Ve onu mazluma sığınak,
Zalimin başına dert verdim!..
2 ay önce
HÜZÜNLÜ BİR AŞK HİKAYESİ;
GAM' ZEDEYİM DEVA BULMAM...
Tüm şarkıların bir hikayesi vardır...
"Gamzede'yim Deva Bulmam" şarkısı da bu tür şarkılardan biridir...
Hemen belirtelim, Gam-zede, üzüntü sebebiyle kötü duruma düşmüş anlamındadır.
Hikayenin kahramanı Kemani Tatyos Efendi'nin kendi cemaatinden çocukluk aşkı bir sevgilisi varmış. Aile o tarihlerde Erivan'a göç ettiğinden evlenememişler.
Aradan uzun seneler geçmiş, Tatyos efendi evlenmiş çocukları olmuş ancak kadın hâlâ evlenmemiş ve bir gün İstanbul'a dönmüş.
Bunu öğrenen Tatyos Efendi, sözlerini yazarak bir eser bestelemiş...
Kısa zaman sonra Beyoğlu'nda bir meyhanede gece nihayete ererken birkaç müşteri ve sandalyeleri toplayıp yerleri süpüren birkaç gocuk'tan başka kimse kalmamışken birlikte oturdukları Vasili ve Ahmet Rasim Bey de tam gitmeye hazırlanırken Tatyos Efendi kemana uzanmış, sanki saatlerdir içen ve çalan o değilmiş gibi kemanı omuzuna yerleştirip, hafifçe başını kemanı omuzuna yaslayarak, dudaklarında acı bir tebessümle o ana kadar duyulmamış o şarkıyı ilk defa söylemiş...
Gamzede 'yim deva bulmam,
Garibim bir yuva kurmam,
Kaderimdir hep geceyen,
İnlerim hiç rahat bulmam.
Elem beni terketmiyor,
Hiç de fasıla vermiyor,
Nihayetsiz bu takibe,
Doğrusu ta'kat yetmiyor.
Ehl-i dilin yoktur kıymeti,
Uğraşma gel Tatyos gayri,
Eserin gök kılıcın yok,
Git talihine küs bari...
Tatyos kemanı omuzundan indirdiğinde hiç kimsenin tek bir kelime edecek hali yoktur...
Vasili hıçkıra hıçkıra ağlıyor, meyhanede kalanlar da göz yaşlarını birbirlerine sezdirmeden silmeye çalışıyorlar...
Birkaç hafta içinde İstanbul'da bu şarkıyı ezberlemeyen ne hânende ne sâzende kalıyor...
Şarkıyı besteledikten bir ay sonra Tatyos Efendi vefat ediyor, naaşı kilisede iken otuz yıl önceki çocukluk aşkı olan kadın Ahmet Rasim'in yanına, üzerinde "Tatyos ile birlikte defnedilecektir.." yazılı bir zarf bırakıyor...
Yarım saat sonra Tatyos'un naaşı ile birlikte toprağa verilecek zarfın içinde şu dizeler yazılıdır;
Gamzede'sin devân benim,
Garip kuşun yuvası benim,
Çektiğimiz yetti gayri,
Kaderimsin inan benim.
Ta kat yetmez eleme,
Bülbül imrenir çileme.
Bizim bu kara sevdamız,
Kalsın öteki aleme.
Elbet kadrini bilirim,
İşte, canımı veririm.
Küsme talihine Tatyos,
Çok durmam ben de gelirim...
Alıntıdır ......
GAM' ZEDEYİM DEVA BULMAM...
Tüm şarkıların bir hikayesi vardır...
"Gamzede'yim Deva Bulmam" şarkısı da bu tür şarkılardan biridir...
Hemen belirtelim, Gam-zede, üzüntü sebebiyle kötü duruma düşmüş anlamındadır.
Hikayenin kahramanı Kemani Tatyos Efendi'nin kendi cemaatinden çocukluk aşkı bir sevgilisi varmış. Aile o tarihlerde Erivan'a göç ettiğinden evlenememişler.
Aradan uzun seneler geçmiş, Tatyos efendi evlenmiş çocukları olmuş ancak kadın hâlâ evlenmemiş ve bir gün İstanbul'a dönmüş.
Bunu öğrenen Tatyos Efendi, sözlerini yazarak bir eser bestelemiş...
Kısa zaman sonra Beyoğlu'nda bir meyhanede gece nihayete ererken birkaç müşteri ve sandalyeleri toplayıp yerleri süpüren birkaç gocuk'tan başka kimse kalmamışken birlikte oturdukları Vasili ve Ahmet Rasim Bey de tam gitmeye hazırlanırken Tatyos Efendi kemana uzanmış, sanki saatlerdir içen ve çalan o değilmiş gibi kemanı omuzuna yerleştirip, hafifçe başını kemanı omuzuna yaslayarak, dudaklarında acı bir tebessümle o ana kadar duyulmamış o şarkıyı ilk defa söylemiş...
Gamzede 'yim deva bulmam,
Garibim bir yuva kurmam,
Kaderimdir hep geceyen,
İnlerim hiç rahat bulmam.
Elem beni terketmiyor,
Hiç de fasıla vermiyor,
Nihayetsiz bu takibe,
Doğrusu ta'kat yetmiyor.
Ehl-i dilin yoktur kıymeti,
Uğraşma gel Tatyos gayri,
Eserin gök kılıcın yok,
Git talihine küs bari...
Tatyos kemanı omuzundan indirdiğinde hiç kimsenin tek bir kelime edecek hali yoktur...
Vasili hıçkıra hıçkıra ağlıyor, meyhanede kalanlar da göz yaşlarını birbirlerine sezdirmeden silmeye çalışıyorlar...
Birkaç hafta içinde İstanbul'da bu şarkıyı ezberlemeyen ne hânende ne sâzende kalıyor...
Şarkıyı besteledikten bir ay sonra Tatyos Efendi vefat ediyor, naaşı kilisede iken otuz yıl önceki çocukluk aşkı olan kadın Ahmet Rasim'in yanına, üzerinde "Tatyos ile birlikte defnedilecektir.." yazılı bir zarf bırakıyor...
Yarım saat sonra Tatyos'un naaşı ile birlikte toprağa verilecek zarfın içinde şu dizeler yazılıdır;
Gamzede'sin devân benim,
Garip kuşun yuvası benim,
Çektiğimiz yetti gayri,
Kaderimsin inan benim.
Ta kat yetmez eleme,
Bülbül imrenir çileme.
Bizim bu kara sevdamız,
Kalsın öteki aleme.
Elbet kadrini bilirim,
İşte, canımı veririm.
Küsme talihine Tatyos,
Çok durmam ben de gelirim...
Alıntıdır ......
2 ay önce
KARADUTUM, ÇATAL KARAM, ÇİNGENEM.
Adı, Mari Gerekmezyan’dı.
Türkiye’nin ilk kadın heykeltraşlarından biriydi.
Ermeni asıllıydı.
Güzel Sanatlar Akademisi’nde misafir öğrenciydi.
Çok başarıydı.
Okulda bir asistana aşık oldu..
Asistan ünlü bir ressam ve şairdi.
Üstelik de evliydi.
Delice sevdiler birbirlerini.
Dillere düştüler.
Sevdiği adamın büstünü yaptı..
Ünlü ressam da onun portrelerini çizdi.
Günlerce aylarca büyük bir aşk yaşadılar.
Birbirlerine seranat yaptılar.
Mari’nin kaşı kara, gözü kara, bahtı da karaydı.
Ailesi ve Ermeni toplumu onu terketti.
İtinayla yalnızlaştırıldı.
Dönemin basını, Ermeni olduğu için Ankara’daki Resim Heykel sergilerinde üst üste aldığı ödüllerde adını bile geçirmedi.
Buna ragmen sevgilisini hiç terketmedi.
Ta ki hastalanana kadar..
1947 yılında tüberküloza yakalandı.
İstanbul Alman Hastanesi’ne yatırıldı.
Durumu ağırdı.
Antibiotik gerekiyordu.
Ama dünya savaşı yeni bitmişti.
Ülkede ilaç yoktu.
Ünlü ressam sevgilisini kurtarmak için tablolarını sattı.
İlaç için her yolu denedi.
Şiirler karaladı.
Ama olmadı.
Mari Gerekmezyan 1947 yılının 12 Ekiminde 37 yaşında hayata gözlerini yumdu.
***
Aradan 2 yıl geçmişti..
1949 yılının bir ilkbahar günüydü.
İstanbul Büyük Kulüp’te bir toplantı vardı.
Her ilde Büyük Kulüpler cumhuriyet burjuvasının eğlence mekanlarıydı.
Sıradan insanlar oraya giremezdi.
İşçi ve köylüler içeriye sokulmazdı.
Başı örtülüler de.
O gece Büyük Kulüp’tekiler özel konuk olan Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan bir şiir okumasını istediler.
Bedri Rahmi ayağa kalktı.
Şiiri okumaya başladı.
Ama gözyaşlarını tutamadı.
Bir yandan mısraları söylüyor, bir yandan sular seller ağlıyordu.
Gözyaşlarına mendil yetmiyordu.
Bedri Rahmi’nin hemen yanında eşi Eren Eyüboğlu oturuyordu.
Ama hiç tepki vermiyordu..
O da herkes gibi bu şiiri ona yazmadığını biliyordu.
Bedri Rahmi’nin “Karadutum, çatal karam, çingenem” diye seslendiği kadın, 2 yıl önce ölen Mari Gerekmezyan’dı.
Mari öldükten sonra Bedri Rahmi’ye dünya haram olmuştu.
Öyle ki.
Yıkılmışlığını dizelere dökmüştü.
“Türküler bitti,
Halaylar durdu,
Horonlar durdu.
Hüzün geldi başköşeye kuruldu,
Yoruldu yüreğim, yoruldu.”
Yorgun yürek “Karadut” 1946´da menenjit tüberküloz kaptı. İyileşebilmesi için antibiyotik lazımdı. Savaş yeni bitmişti ve ilaç ateş pahasıydı. Bedri Rahmi, genç sevgilisine ilaç alabilmek için tablolarını elden çıkarmaya başladı. Ancak bu çabalar da sonuç vermedi ve o yıl İstanbul Alman Hastanesi’nden Mari Gerekmezyan´in ölüm haberi geldi.
Bedri Rahmi yıkılmıştı. Sevgilisini sonsuzluğa uğurladıktan sonra keder içinde eve döndüğünde kendisini teselli eden, yine eşi Eren olacaktı. O dönem içkiye başladı ünlü şair. Ürettiği ve dönemin ünlü olan eseri ise;
” Türküler bitti, halaylar durdu,
Horonlar durdu (…)
Hüzün geldi başköşeye kuruldu
Yoruldu yüreğim yoruldu. ”
Eren Eyüboğlu, eşinin bu zor dönemi atlatmasına yardımcı oldu. Onu yeniden sanatıyla buluşturmak için çabaladı. Başardığını sanıyordu. Ta ki büyük Kulüp’teki o geceye kadar.
“Karadut”u okurken, Bedri Rahmi’nin yanaklarından süzülen gözyaşları, sevda yarasının hâlâ kapanmadığının kanıtıydı. Bunun üzerine Eren, bir süre Paris’te yaşamaya karar verdi. Oradan eşine yazdığı bir mektupta “o geceyi” hatırlattı;
4 Ocak 1950 Paris
Canuşkam;
Kulüpte bir gece, bir şiir okumuştun hani! Hatırladın mı? Gözlerinden birden yaşlar döküldüğünü görünce içimin karardığını hissetmiştim. Sesin nasıl titremişti. Hey! Bütün bunları hatırlıyor musun? Sanki böğrüme kızgın bir ütü yapışmış gibi olmuştum.
O gece…
Senin seneler sonra bile olsa yanıp tutuştuğunu anlamıştım. Bedri’nin ruhuna, insanüstü bir gücün acıyıp ona güç vermesi için dua etmiştim. Ruhun çektiği acıları Allah dindirsin. Allah sana resim yapma sevinci versin ve bizim yanımızda yaşamaktan mutluluk duyabilmeni sağlasın.
Eren
Bu dualar işe yaradı. Bedri Rahmi 11 yaşındaki oğluyla eşine geri döndü.
(Bedri Rahmi ölene kadar "Canım Cebişim" dediği sevgilisi Mari'yi hiç unutmadı)
1974´deki ölümüne kadar geçen çeyrek asrı, aynı evde çalışıp üreterek, diz dize birlikte tükettiler. Öldüğü gün, eşi Eren cenazeden dönüşte artik 35 yaşına gelmiş oğlunu karşısına oturttu.
“Babanı uğurladık” dedi, “Ama şunu bilmeni istiyorum ki, ona çok kırıldım. Yaşadığı ilişkiyi unutmadım. Hiçbir kadın aşağılanmayı kabul etmez. Buna katlandımsa, bil ki sadece senin hayatın kararmasın diyedir.”
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın, ağulum
Günahımsın, vebâlimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum,
Gökte ararken yerde bulduğum,
Karadutum, çatal karam, çingenem,
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın..
Sigara paketlerine resmini çizdiğim,
Körpe fidanlara adını yazdığım,
Karam, karam,
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt, buram buram.
Ben beyzade, kişizade,
Her türlü dertten topyekun azade
Hani şu ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan,
Kibrit çöpü gibi kırılan,
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan,
Artık otlar, göstermelik atlar gibi bedava yaşayan,
Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum.
Netmiş, neylemiş, nolmuşum,
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül,
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sensiz bana canım dünya haram olsun!
#Hayatvefarkındalık
Adı, Mari Gerekmezyan’dı.
Türkiye’nin ilk kadın heykeltraşlarından biriydi.
Ermeni asıllıydı.
Güzel Sanatlar Akademisi’nde misafir öğrenciydi.
Çok başarıydı.
Okulda bir asistana aşık oldu..
Asistan ünlü bir ressam ve şairdi.
Üstelik de evliydi.
Delice sevdiler birbirlerini.
Dillere düştüler.
Sevdiği adamın büstünü yaptı..
Ünlü ressam da onun portrelerini çizdi.
Günlerce aylarca büyük bir aşk yaşadılar.
Birbirlerine seranat yaptılar.
Mari’nin kaşı kara, gözü kara, bahtı da karaydı.
Ailesi ve Ermeni toplumu onu terketti.
İtinayla yalnızlaştırıldı.
Dönemin basını, Ermeni olduğu için Ankara’daki Resim Heykel sergilerinde üst üste aldığı ödüllerde adını bile geçirmedi.
Buna ragmen sevgilisini hiç terketmedi.
Ta ki hastalanana kadar..
1947 yılında tüberküloza yakalandı.
İstanbul Alman Hastanesi’ne yatırıldı.
Durumu ağırdı.
Antibiotik gerekiyordu.
Ama dünya savaşı yeni bitmişti.
Ülkede ilaç yoktu.
Ünlü ressam sevgilisini kurtarmak için tablolarını sattı.
İlaç için her yolu denedi.
Şiirler karaladı.
Ama olmadı.
Mari Gerekmezyan 1947 yılının 12 Ekiminde 37 yaşında hayata gözlerini yumdu.
***
Aradan 2 yıl geçmişti..
1949 yılının bir ilkbahar günüydü.
İstanbul Büyük Kulüp’te bir toplantı vardı.
Her ilde Büyük Kulüpler cumhuriyet burjuvasının eğlence mekanlarıydı.
Sıradan insanlar oraya giremezdi.
İşçi ve köylüler içeriye sokulmazdı.
Başı örtülüler de.
O gece Büyük Kulüp’tekiler özel konuk olan Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan bir şiir okumasını istediler.
Bedri Rahmi ayağa kalktı.
Şiiri okumaya başladı.
Ama gözyaşlarını tutamadı.
Bir yandan mısraları söylüyor, bir yandan sular seller ağlıyordu.
Gözyaşlarına mendil yetmiyordu.
Bedri Rahmi’nin hemen yanında eşi Eren Eyüboğlu oturuyordu.
Ama hiç tepki vermiyordu..
O da herkes gibi bu şiiri ona yazmadığını biliyordu.
Bedri Rahmi’nin “Karadutum, çatal karam, çingenem” diye seslendiği kadın, 2 yıl önce ölen Mari Gerekmezyan’dı.
Mari öldükten sonra Bedri Rahmi’ye dünya haram olmuştu.
Öyle ki.
Yıkılmışlığını dizelere dökmüştü.
“Türküler bitti,
Halaylar durdu,
Horonlar durdu.
Hüzün geldi başköşeye kuruldu,
Yoruldu yüreğim, yoruldu.”
Yorgun yürek “Karadut” 1946´da menenjit tüberküloz kaptı. İyileşebilmesi için antibiyotik lazımdı. Savaş yeni bitmişti ve ilaç ateş pahasıydı. Bedri Rahmi, genç sevgilisine ilaç alabilmek için tablolarını elden çıkarmaya başladı. Ancak bu çabalar da sonuç vermedi ve o yıl İstanbul Alman Hastanesi’nden Mari Gerekmezyan´in ölüm haberi geldi.
Bedri Rahmi yıkılmıştı. Sevgilisini sonsuzluğa uğurladıktan sonra keder içinde eve döndüğünde kendisini teselli eden, yine eşi Eren olacaktı. O dönem içkiye başladı ünlü şair. Ürettiği ve dönemin ünlü olan eseri ise;
” Türküler bitti, halaylar durdu,
Horonlar durdu (…)
Hüzün geldi başköşeye kuruldu
Yoruldu yüreğim yoruldu. ”
Eren Eyüboğlu, eşinin bu zor dönemi atlatmasına yardımcı oldu. Onu yeniden sanatıyla buluşturmak için çabaladı. Başardığını sanıyordu. Ta ki büyük Kulüp’teki o geceye kadar.
“Karadut”u okurken, Bedri Rahmi’nin yanaklarından süzülen gözyaşları, sevda yarasının hâlâ kapanmadığının kanıtıydı. Bunun üzerine Eren, bir süre Paris’te yaşamaya karar verdi. Oradan eşine yazdığı bir mektupta “o geceyi” hatırlattı;
4 Ocak 1950 Paris
Canuşkam;
Kulüpte bir gece, bir şiir okumuştun hani! Hatırladın mı? Gözlerinden birden yaşlar döküldüğünü görünce içimin karardığını hissetmiştim. Sesin nasıl titremişti. Hey! Bütün bunları hatırlıyor musun? Sanki böğrüme kızgın bir ütü yapışmış gibi olmuştum.
O gece…
Senin seneler sonra bile olsa yanıp tutuştuğunu anlamıştım. Bedri’nin ruhuna, insanüstü bir gücün acıyıp ona güç vermesi için dua etmiştim. Ruhun çektiği acıları Allah dindirsin. Allah sana resim yapma sevinci versin ve bizim yanımızda yaşamaktan mutluluk duyabilmeni sağlasın.
Eren
Bu dualar işe yaradı. Bedri Rahmi 11 yaşındaki oğluyla eşine geri döndü.
(Bedri Rahmi ölene kadar "Canım Cebişim" dediği sevgilisi Mari'yi hiç unutmadı)
1974´deki ölümüne kadar geçen çeyrek asrı, aynı evde çalışıp üreterek, diz dize birlikte tükettiler. Öldüğü gün, eşi Eren cenazeden dönüşte artik 35 yaşına gelmiş oğlunu karşısına oturttu.
“Babanı uğurladık” dedi, “Ama şunu bilmeni istiyorum ki, ona çok kırıldım. Yaşadığı ilişkiyi unutmadım. Hiçbir kadın aşağılanmayı kabul etmez. Buna katlandımsa, bil ki sadece senin hayatın kararmasın diyedir.”
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın, ağulum
Günahımsın, vebâlimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum,
Gökte ararken yerde bulduğum,
Karadutum, çatal karam, çingenem,
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın..
Sigara paketlerine resmini çizdiğim,
Körpe fidanlara adını yazdığım,
Karam, karam,
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt, buram buram.
Ben beyzade, kişizade,
Her türlü dertten topyekun azade
Hani şu ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan,
Kibrit çöpü gibi kırılan,
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan,
Artık otlar, göstermelik atlar gibi bedava yaşayan,
Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum.
Netmiş, neylemiş, nolmuşum,
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül,
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sensiz bana canım dünya haram olsun!
#Hayatvefarkındalık