Logo
Bozkurt mahir
17 saat önce
Şimdi Faşizmle Mücadele

Kavgamız ''Komünizme, Kapitalizme, Faşizme ve her türlü Emperyalizme karşıdır'' diye başlamıştık.

Henüz 15'li yaşlardayken giriştiğimiz bu kavgada başımıza gelmeyen kalmadı.

Öldük, asıldık, zindanlara atıldık, sürgünlere gönderildik...

Ama kesintisiz devam eden mücadelemizde hiç pes etmedik, teslim olmadık.

Varsın makamları işgal edenler teslim olsun. Hasbi ülkücüler hiç eğilip bükülmedi.

Şimdiden sonra da köşemize çekilip ölümü bekleyecek değiliz.

Canımızdan ve istikbalimizden vaz geçmek uğruna savunduğumuz; vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne kasteden iktidar kılığındaki Faşizmle mücadele ederiz.

Tek adam rejimini ülkemizin başına bela etmek istedikleri zaman uyarmıştık ''bu gidiş faşizme doğrudur'' diye!

Haklı çıktık:

Vurguncu düzenin sahipleri, elde ettiklerini korumak için faşist yöntemlere başvurmaktan geri durmuyorlar.

Biz de Faşizme karşı kavgamızı yenileriz. Kimsenin kuşkusu olmasın.

Yusuf Özkan
Bozkurt mahir
2 gün önce
🤔Bulgaristan'da Aralık 1984 – Mayıs 1989 Asimilasyon sürecinde
🤔Türk olmanın bedelini en ağır şekilde ödeyerek
🤔34 yıl önce hayatını kaybeden başta Türkan Bebek(26 Aralık 1984) olmak üzere Şehitlerimizi, Gazilerimizi ve bu uğurda mücadele etmiş, bugün aramızda olmayan Ailemizin Büyükleri
🤔Büyüklerimizi ve Kardeşlerimizi Rahmetle, Saygıyla ve Şükranla anıyoruz.🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🇹🇷

🇹🇷MEKÂNLARI CENNET OLSUN.🇹🇷
🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲🤲

🇹🇷ŞEHİTLERİMİZ ARALIK 1984 – MAYIS1989🇹🇷

🇹🇷 Nizami Niyaziev İbrahimov-Rıjena-Starazağora yıl 1969 - 1984🤲
🇹🇷Turkan Feyzullah-Kayaloba,Kircaali 1983-1984🤲
🇹🇷Ayse Mollahasan-Kayaloba,Kircaali 1937-1984🤲
🇹🇷Musa M.Yakup-Kitna,Kircaali 1945-1984🤲
🇹🇷Mumun M.Ahmet-Raven,Kircaali 1968-1984.🤲
🇹🇷Yusuf A.Mehmet-Nanovitsa,Kircaali 1941-1984🤲
🇹🇷Mustafa O.Osman-G.Dyulevo,Kircaali 1954-1985🤲
🇹🇷 Abdulaziz R.Bekirov-Gruevo,
Kircaali 1950-1984🤲
🇹🇷Mustafa I.Aliev-Gruevo,Kircaali 1923-1984🤲
🇹🇷Mustafa M.Ibrahimov-Svoboda,Kircaali 1940-1985🤲
🇹🇷 Ibrahim Cetin-Filaretovo,Sliven 1934-1985🤲
🇹🇷Mustafa E.Ilyaz-Golyamo Gradishte,Targovishte 1930-1985🤲
🇹🇷Ali S.Solak-Bisertsi,Razgrad 1933-1985🤲
🇹🇷Adil M.Mehmet-Golyamo Tsirkovishte,Targovishte
1926-1985🤲
🇹🇷Mustafa B.Mustafa-Sredna,Shumen 1944-1985🤲
🇹🇷Huseyin H.Recep-Rakovski,Razgrad 1944-1985🤲
🇹🇷Mumun I,Kocaali-Gorski Izvor,Kircaali 1945-1985🤲
🇹🇷Efrahim Salim-Garchinovo,Targovishte 1956-1986🤲
🇹🇷Omer Hacioglu-Mujentsi,Kircaali 1939-1987🤲
🇹🇷Mehmet S.Emberlerli-Golyam Porovets,Razgrad 1909-1987🤲
🇹🇷Suleyman I.Ahmet-Loznitsa,Razgrad
1956-1987🤲
🇹🇷Aliosman A.Huseyin-Austa,Kircaali
1950-1988🤲
🇹🇷Saffet R.Recep-Tri Mogili,Kircaali 1953-1988🤲
🇹🇷Emin Mehmedali Ali-Tranak,Burgas 1944-1988🤲
🇹🇷Abdullah A.Cakir-Panichkovo,Kircaali 1947-1988🤲
🇹🇷Necip B.Ismail-Novi Pazar,Shumen 1954-1988🤲
🇹🇷Hasan Salih Arnavut-Todor Ikonomovo,Shumen 1941-1989🤲
🇹🇷Mehmet Salih Lom-Todor Ikonomovo,Shumen 1937-1989🤲
🇹🇷Mehmet S.Sarac-Todor Ikonomovo,Shumen 1952-1989🤲
🇹🇷Necip O.Necip-Kus,Shumen 1945-1989🤲
🇹🇷Sabri E.Yahya-Staro Selishte,Razgrad 1954-1989 🤲
🇹🇷Mehmet M.Kara-Dyankovo,Razgrad 1959-1989🤲
🇹🇷Mehmet Emin-Dyankovo,Razgrad 1924-1989🤲
🇹🇷Ahmet M.Burak-Ezerche,Razgrad 1952-1989🤲
🇹🇷Sezgin S.Karaomer-Ezerche,Razgrad 1972-1989🤲
🇹🇷Nazife H.Osman-Medovets,Varna 1965-1989🤲
🇹🇷Sakir S.Sakir-Medovets,Varna 1955-1989🤲
🇹🇷Salih I.Salih-Dobroplodni,Varna 1950-1989🤲
🇹🇷Salimehmet R.Sefket-Lyaskovo,Kircaali 1952-1989🤲

🇹🇷Ve daha İsmi bilinmeyen Gizli Kahramanımız olan nice Şehitlerimiz...🇹🇷🤲🤲🤲🤲🤲🇹🇷

🇹🇷🇹🇷Ne Mutlu Türk'üm Diyene!🇹🇷🇹🇷

🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷

#Hiç
Bozkurt mahir
2 gün önce
Onuncu Yıl Nutku’nu da yasaklayın!..
Naim Babüroğlu
“Terörsüz Türkiye” sürecinin birinci hedefi, Anayasa değişikliği.
Siyasi iktidar, gecikmeden “Anayasa Komisyonu”nu bile kurdu.
★★★
Peki, Anayasa’da hangi maddeler?
42 ve 66’ncı maddeler.
Ve, 101’inci madde.
★★★
Amaç, bir sır değil elbette...
DEM Partili Saruhan Oluç, “Anayasa’nın 66’ncı maddesi etnisite içerdiği için sorunludur” diyerek niyeti ortaya koydu.
★★★
Anayasa 66’ncı madde:
“Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.
Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk kabul edilir.”
★★★
66’ncı maddede...
“Türk” sözcüğü, rahatsız ediyor.
“Türk” yerine, “Türkiyeli” ya da Türk, Kürt, Arap...
Veya buna benzer esnek bir ifade...
Böylece, Millet’in tanımı değiştirilecek.
★★★
Oysa...
Bu tanım, etnik, din, mezhep, cins ayrımı gözetmez.
Ayrıştırıcı değil, birleştiricidir.
★★★
Anayasa’nın 10’uncu maddesi de, 66’yı tamamlar.
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”
Yani, bu maddeyle farklı kimliklerin hukuki eşitliği, zaten güvence altına alınmıştır.
Görüldüğü gibi, aslında bir sorun yok.
★★★
Geldik, hedefteki diğer maddeye...
Anayasa, madde 42:
“Eğitim ve öğretim, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır...
Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dili olarak okutulamaz ve öğretilemez.”
★★★
Madde 42’de rahatsızlık ne?
Eğitimin, Atatürk İlke ve İnkılapları doğrultusunda yapılması.
Eğitim ve öğretim dilinin, Türkçe olması.
★★★
Peki...
Madde 42 ve 66 değişirse ne olur?
Anayasa’nın değiştirilemez maddelerine dokunulmuş olur.
Ulus ve üniter devlet yapısının temeli sarsılır.
★★★
Gelelim, değiştirilmek istenen asıl maddeye...
Madde 101:
“Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilir...
Genel oyla yapılacak seçimde, geçerli oyların salt çoğunluğunu alan aday Cumhurbaşkanı seçilir.”
★★★
Bu maddede sıkıntı ne?
“Bir kimse en fazla iki defa seçilir” hükmü değiştirilerek, Cumhurbaşkanı’na daha fazla seçilme hakkı verilmesi.
Ve...
Oyların “yüzde 50’den fazlası” yerine, “en fazla oyu alan” adayın seçilmesi.
★★★
1990’larda, Yugoslavya parçalandı ve altı devlet ortaya çıktı.
Yugoslavya, tarih sahnesinden silindi.
Neden?
Üniter devlet yapısını koruyamadığından...
★★★
Irak, ABD’nin 2003 işgalinden sonra parçalandı.
Kuzey Irak’ta, bir devlet kuruldu.
Neden?
Üniter yapısı yok oldu.
★★★
ABD’li Profesör Noam Chomsky, “Kader Üçgeni” adlı kitabında, “Kudüs Amerikan Girişimcilik Enstitüsü”nün raporuna yer verir:
“Ortadoğu’da ulusalcılık ve ulusal kimlik yok edilmeli, bunun için de Ortadoğu Osmanlılaştırılmalıdır. Böylece, bölgede Batı çıkarlarına karşı çıkacak ulusal güç ve direnç kalmayacak, sistemlerin çarkları rahatlıkla işleyecektir. ABD için en tehlikeli düşman ve tehdit, bağımsızlık tehdididir.”
★★★
ABD Merkezi İstihbarat Örgütü (CIA) Ortadoğu Direktörü Graham Fuller, 1990’da şunları söyler:
“Kemalizm bitti... O da sonsuza dek yaşayacak bir ürün veremedi. Oysa, İncil ve Kur’an hâlâ veriyor. Bu nedenle, kendisine entelektüel güven duyan Türkiye, İslam’ın günlük yaşamdaki yerini almasını yeniden düşünmelidir.”
★★★
“Terörsüz Türkiye” sürecinde, Suriye’deki PKK’nın kolu PYD silah bırakıyor mu?
Suriye Savunma Bakanı, PKK/PYD’nin silah bırakmayacağını söyledi.
Yani, PKK/PYD Suriye’de federal bir yapıya gidecek.
Tıpkı, Kuzey Irak gibi.
★★★
Türkiye farkında mı, bilinmez...
Önce, yeni Anayasa’yla, ulus ve üniter devlet yapısının temellerinin yıkılması...
Ardından...
Hatay dahil olmak üzere, Kahramanmaraş, Sivas, Erzincan, Erzurum, Kars ve güneyinde sözde “Kürdistan”ın kurulması için...
Önce, özerklik/federal yapının elde edilmesi...
Ve, sonra Sevr haritası hayaline kavuşma...
★★★
“Müslüman olmayana Türk denmez”, Suriyeli ve diğer göçmenlerin ülkelerine gönderilmemesi, Lozan hezimettir söylemleri, 1921 Anayasası’na vurgu yapılması...
Hepsi, ama hepsi...
“Terörsüz Türkiye” süreciyle birlikte yol alırken...
“Yeni bir Milli Kimlik” hedefinde birleşiyorlar...
★★★
Büyük Ortadoğu Projesi, çok mutlu...
ABD, İngiltere çok mutlu...
PKK terör örgütü ve terörist başı, çok mutlu...
Graham Fuller, çok mutlu...
Ve, tabii “yetmez ama evet”çiler, çok mutlu...
★★★
Peki, Türkiye...
Gelecek kuşaklara, acı ve gözyaşının dinmediği bir coğrafya bırakma yolunda dört nala koşmakta...
★★★
Atatürk’ün Onuncu Yıl Nutku’nda 17 kez Türk sözcüğü geçer.
Onuncu Yıl Nutku’nu, hemen yasaklayın!..
★★★
Bu satırları okuyunca...
İçinizi büyük bir hüzün kapladı, biliyorum...
★★★
Atatürk’ün...
Onuncu Yıl Nutku’nda, sesinden duymadığımız, duygulanıp üzerini çizdiği cümle:
“Bu söylediklerim gerçek olduğu gün, senden (Türk Milleti’nden) ve bütün medeni dünyadan dileğim şudur: Beni hatırlayınız!”
★★★
Hepimizin umudunu yeşerten söz, budur...
Umudunuzu kaybetmeyin!..
Sakın!..
Naim Babüroğlu
Bozkurt mahir
2 gün önce
" TANRIYA HİÇ TEŞEKKÜR ETMEDİM!
İtalya'da yaşayan 93 yaşındaki bu adamın gözleri niye yaşlı biliyor musunuz? Bu adam Corona Virüsü bulaştığı için hastaneye yattı ve iyileşti. Hastaneden çıkarken endüstriyel solunum cihazının kullanma bedelini ödemesi istendi. Ve yaşlı adam ağlamaya başladı. Doktor, fatura yüzünden ağlamamasını tavsiye etti.

Yaşlı adamın söyledikleri tüm doktorları ağlattı.

-Ödemem gereken para yüzünden ağlamıyorum. Tüm bunları ödeyebilirim. 93 yıldır Tanrı'nın havasını soluyorum diye ağlıyorum ve bunun bedelini hiç ödemedim. Hastanenin solunum cihazını bir günlüğüne kullanmak için 500 euro istendi.Tanrı'ya ne kadar borcum var biliyor musunuz? Bunun için...Tanrı'ya daha önce hiç teşekkür etmedim.

Ağrısız ve hastalıksız olarak havayı özgürce soluduğumuzda kimse yaşamı ciddiye almıyor; sadece hastaneye girdiğimizde solunum cihazını kullanarak nefes almanın bile parayla olduğunu öğreniyorsunuz.
Her gün nefes alıp, nefes verdiğimiz İçin Allah'a sonsuz şükürler olsun."
Alıntı.
Affan Özoğlu
2 gün önce
Hiçbir günah,Allah'ın rahmetinden büyük değildir!..
Affan Özoğlu
3 gün önce
Gerçek inanmış'ı hiçbirşey Allah'ı zikretmekten alı koyamaz!..
Bozkurt mahir
3 gün önce
Bunlarmı Anayasayı hazırlayacaklar. Türkiyenin kaderini bunlara emanet edeceğiz öylemi. Vah Türkiyem vah. Anayasayı bu şaibeli seceresi bozuklar hazırlayacaksa o Anayasadan ne beklenir.

Gelin Türkiyenin kaderiyle oynayacak şaibeli üyeleri tanıyalım.

Erdoğan'ın evlere şenlik 'anayasa komisyonu': Yaptıkları yapacaklarının teminatı

• OVP'ye 'bağlılığı' ile tanınan Cevdet Yılmaz
• "Hiçbir şey olmasa bile bir şeyler oldu" diyen Ali İhsan Yavuz
• Sokakta hak arayana "Çapulcu" diyen Mustafa Elitaş
• Masaya 'çözümü' değil 'anayasayı' koyan Efkan Âlâ
• Emeklilik yaşını 70'e yükseltmek isteyen Abdullah Güler
• Çıplak aramaya "İftira" diyen Özlem Zengin
• "Katliam yasasını" hazırlayan Bahadır Yenişehirlioğlu
, " Kıbrısta öldürülen Halil Falyalıdan 20 Milyon Dolar rüşvet aldığı iddia edilen Ömer Çelik.
• Transfer vekil Serap Yazıcı Özbudun…

YANI 10.BİLİM ADAMI AYLARCA ÇALIŞACAK AKP MHP HÜDA-PAR VE 40.BİN KİŞİNİN KATİLİ TERÖRİST BAŞI ÖCALAN İÇİN ÖZEL ANAYASA YAZACAKLAR
VER MEHTERİ
Bozkurt mahir
3 gün önce
OĞULA NASİHAT
Sevildiğin yere sık gidip gelme,
Bal olsan tadına doyarlar oğul!
Güvenip kimseye sırrını verme,
Tutamaz dilini yayarlar oğul!

Diyardan diyara edilsen sürgün,
Doğru ol eğilme, dövülsen her gün,
Güçlü sandıkların sarsılır bir gün,
Sırtlarını sana dayarlar oğul!

Denizler taşırsan gözün selinden,
Bekleme bir fayda kızla, gelinden,
Hasta olsan kimse bilmez hâlinden,
Ancak öldüğünde duyarlar oğul!

Gitdiğin yol eğer doğru bir yolsa,
Aşarsın kolayca engeller dolsa,
Mâzinle övünme temiz de olsa,
Bir anda karaya boyarlar oğul!

Kıymet verme sakın, çaputa çula,
Güvenme cebinde paraya pula,
Gözü aç olanla çıkarsan yola,
Sonunda seni de soyarlar oğul!

Babamdan aldığım nasihat şöyle,
Yaratanın bize emridir böyle,
Bildiğin ne ise doğruyu söyle,
Elbet bir gün sana uyarlar oğul!

Zararı olmaz baharda yelin,
Kapanmaz yarası bir acı dilin,
Ne kadar bol olsa sofrası elin,
Yediğin lokmayı sayarlar oğul!

Dinlemeyip sözü vermezsen değer,
Boşunaysa bunca nasihat eğer,
İki elin durmaz dizini döğer,
Seni hiç yerine koyarlar oğul!
Kul Hilmi (Hilmi Coşkun)
Bozkurt mahir
3 gün önce
" ÇERKES NENEM DE ATILMIŞTI DENİZE "

KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr.Sibel Siber, Cerkes Nenesini yazdi..

Çerkez Nenem de Atılmıştı Denize

“Çok çok güzelmiş annem. Hayal meyal hatırlıyorum. Uzun boyluymuş, iri yeşil gözleri varmış. Upuzun simsiyah saçları beline kadar iniyormuş…

Annemle, babam Çerkez Sürgünü sırasında çocuklarıyla birlikte, tüm diğer Çerkezler gibi bilinmeye doğru yelken açmışlar. Geride köklerini, anılarını, herşeylerini bırakarak terketmek zorunda kalmışlar yurtlarını…

Çok acılar çekmişler ama, onca acıya rağmen, yitirmemişler umutlarını . Umudu yitirmenin ölümle eş anlamlı olduğunu biliyorlarmış çünkü… Bilinmeyene doğru yol alırken uçsuz bucaksız denizlerde, sıkı sıkı tutunmak isterken yaşama, hastalık baş göstermiş gemide. Açlık, sefalet, ve ölüm peşlerindeymiş…”

Böyle anlatırmış büyükannemin annesi Çerkez göçündeki anılarını. Upuzun simsiyah saçlı güzel annesi de hastalanmış diğer birçokları gibi gemide.

Anlatırken dalıp gidermiş gözleri.. “Henüz dört yaşındaydım ama hatırlıyorum onu denize attıklarını… Uzun siyah saçları karışmıştı dalgaların arasına… Gözden kayboluncaya kadar tüm gemidekiler izlemiş cansız bedenini… Babamın kucağında ağladığımızı hatırlarım kardeşimle… Kızıyordum bir taraftan , isyan ediyordum… “Niye attınız annemi denize?” diye… “

Henüz küçücük bir çocukmuş ama o göç sırasında acıların en büyüğünü yaşamış, derin izler bırakmış ruhunda hiç silinmeyecek.

Sonra babasının omuzlarında karaya çıktığını hatırlıyor. Bir aile olarak çıktıkları umuda yolculuğa annesiz devam etmişler. Tüm zorluklara rağmen, yurtlarından çok farklı küçük bir adada , baba ve iki küçük kardeş tutunmaya çalışmışlar hayata.

Çocukluğumda dinlerken anlatılanları, hep o gemiyi ve o güzel upuzun saçlı Çerkez nenemi canlandırırdım gözümde. Yaşananlar, her zaman anlatılanlardan çok daha acı olsa da hissebilirdim çektikleri acıların büyüklüğünü.

Çerkezlerin kendi topraklarından sürülüşü, tarihin acılar ve ızdıraplarla dolu sayfalarındandır. Rus Çarlığı’nın emriyle topluca topraklarından sürülünceye kadar uzun yıllar büyük bir direniş göstermişler.

” Bu, gerçek ve acımasız bir savaştı.Yüzlerce Çerkez köyü ateşe verilmişti. Köyler gece karanlığında basılıyordu. Rus askerlerinin yaşattığı dehşeti hiçbir rapor görevlisi aktarmaya cesaret edemiyordu…,” diye anlatıyor Rus tarihçiler o yılları.

1864’de sürgün edilen bir milyondan fazla Çekez, Osmanlı’nın onlara kucak açmasıyla Osmanlı topraklarına yerleştirilmek üzere gemilerle yola çıkarıldılar. Fakat ne yazık ki ancak yarısı Osmanlı topraklarına ulaşabilmiş, çoğu göç sırasında hayatını kaybetmiş.

Y.Abranov ,“Kafkas dağları”adlı kitabında , “ Çerkezlerin başına gelenleri anlatmaya sözcüklerin gücü yetmez…Göç sırasında binlercesi yollarda donarak, binlercesi açlık ve sefaletten öldüler… Kıyılar ölüler ve ölmek üzere olanlarla doluydu… Donup öldüğü halde çocuğunu kucağından bırakmayan analar…Annesinin soğumuş cesedinde süt arayan yavrular..” diye anlatıyor yaşanan dramı.

Gemilere ulaşabilenler de yine açlık ve salgın hastalıkların pençesinede yaşam mücadelesi vermekteydiler.

“Kapasitesinin çok üstünde insanlarla dıoldurulan ve yüzer mezarlar olarak adlandırılan gemilerden kaçının battığı bilinmiyor…” diye ifade ediyor araştırmacı Pinson yazılarında.

Kıbrıs’taki Çerkez ailelerinin atalarını taşıyan gemiler de önce Samsun’a, oradan İstanbul’a, İstanbul’dan da Kıbrıs’a doğru yola çıktıklarında takvimler, 22 Eylül 1864’ü gösteriyormuş. Bu üç gemide toplam 2346 kişi varmış.

Haftalarca süren yolculuk sırasında bine yakın kişi hastalıkan ve açlıktan hayatını kaybetmiş. Ölenler denize atıldığı için, ada açıklarında yüzlerce ceset yüzüyormuş.

İngiliz Konsolos R.h.Lang ,“ Gemide günde ortalama 30-50 kişi ölüyordu. Geriye kalanlar da zaten ölüden farksızdı…,” diye ifade ediyor.

Larnaka’ya 1362 kişi ulaşabilmiş, bunların 826 ‘sının hasta ve 19 ‘unun da ölü olduğu saptanmış.

Limanda karaya çıkmak için beklerken, yine ölümler devam etmiş. Bu sırada 150 ‘ye yakın ceset Larnaka’da yakılmış diye anlatıyor değişik kaynaklar.

Mayıs ayında sürülmüştü Çerkezler yurtlarından. Bu ayda hep takılır aklıma, çıktıkları umuda yolculukta hayatını yitirenler… Denize atılan güzel, siyah saçlı Çerkez ninem … Hayata tutunabilenler ve bu adada yeni yaşam kuranlar…

Geçmişi türlü acılarla dolu atalarımız, çektikleri onca acıya rağmen umutlarını hiç yitirmediler, tırnaklarını bu topraklara geçirdiler, burayı yurt yaptılar ve bizlere bu yurdu miras bıraktılar.

Umudu yitirmek önce kendimize sonra onlara ihanettir…Bunu hiç unutmayalım!

Dr.Sibel Siber
Bozkurt mahir
3 gün önce
AhdeVefandemişken..
Rahmetli Ömer EKİNCİ gerçekten,kayıtsız şartsız davaya inanmış,teşkilata sonuna kadar bağlı,tertemiz bir ülküdaşımızdı.Ne yıllarca yattığı zindanları,nede birlikte mücadele ettiği ülküdaşlarını asla unutmadı.Emekliydi.Maddi sıkıntıları vardı.Bizlerin Balgatın karşısında verdiğimiz mücadeleye,direk destek vermesede,anlamaya çalışıyor,bizimle tartışıyordu,ancak hiçbir ülküdaşını asla kırmıyordu,silmiyordu.78 Ahde Vefanın Aluçdağı şölenlerini hiç kaçırmadı.Niye Ercşiyeside,Balgatın izniyle,78 Ahde Vefanın düzenlemediğinide sorgulayıp durdu!!.Bir
türlü anlatamazdık,
Balgatın nasıl bir ihanet sarmalında olduğunu.Gakkoşu kıramaz,üzemezdiniz.O kadar temiz ve saftıki,kıyamazdınız.Her aradığında,hitabından anlardım ruh halinden,nereye takıldığını.Kah gardaş,kah başkan,kah reis,kah cürüm,bazende ula..Rahmetli,en son demlerde,Balgat ve Antalyadaki avanesinin ne menem bir malzeme olduğunu çözmüş,sıkıntılı anında,kendisine yapılan muameleyi hazmedememişti.Ülküdaşları yardımcı olmuştu,ancak,illede teşkilat yarasına derman olmalıydı.Rahmetli kabüllenemedi,telde bizle dertleşirken gözyaşlarını tutamadığı gibi,bizleride ağlattı.Aman,cürüm,aman gakkoş,yapma kirvem,takma desekte,o yüreği soğutmay yetmedi çabamız.Deli Turan(BEKTAŞ) sağolsun,çok gayret etti,bizleri yönlendirdi,ilgilendi,ama nafile.Onu ana baba bildiği teşkilatı,sokağa terk etmişti.Öyle gördü,inandı,kendince kahretti.Ve daha fazla dayanamadı.Son sözleri gençliğinden özür dilemek olmuştu.Gakkoş için,telaffuzu zor değil,imkansız olanı klavyeye döküp veda sözcükleriyle,siteme dönüşmüştü,kulağı,
vicdanınsağır olmuş,
mankurtlara.
Taşa kazınan,yada taşa söylenen söz gibi..İyiki terörsüz Türkiye mavrasını görmedin duymadın be Ömerim😢Ruhun şad olsun,yiğit asil gakkoşum,ülküdaşım,
gardaşım..😪😪😪
Affan Özoğlu
3 gün önce
Gönülden sevenler,Hiç ayrılmazlar..
Hakan Kara
4 gün önce
Tut ki bir gül olsun adın,
Solgun ve uykulu
Kokusunda derin bir veda
Ve hiç söylenmemiş bir dua saklı.
Nereye dokunsam
Çekilir arkamdan zamanın rengi,
Ve içimde
Kendine benzeyen bir susuş büyür.
Bozkurt mahir
5 gün önce
ÇİÇİ (Küçük) YABGU

Dünyadaki hiçbir millet, Türkler kadar özgürlüğüne düşkün değildir.

Hunlar, M.Ö. 1. yüzyılın ilk yarılarına doğru eski güçlerini yitirmişlerdi. Kendi aralarındaki kavgalar, Çinli casusların faaliyetleri, birtakım tabî felaketler neticesinde, Hunlar hızla dağılmaya yüz tuttular. Çin siyasetindeki güçlerini büyük ölçüde kaybettiklerinden, bu kez Çin’in Türkler üzerindeki politikaları etkili olmaya başladı. Özellikle Türkistan’ın doğu taraflarının elden çıkması askerî, siyasî ve ekonomik açıdan Türklere büyük darbe vurdu.

Buna bağlı olarak daha önce Hun birliği dahilindeki pek çok boy ve kavim onlardan ayrılarak, Çin ile ittifak yaptı. Bu halkları yeniden itaat altına sokmak için özellikle Wu-sun topraklarına doğru bir sefere karar verildi. Geri dönüşleri esnasında ani bir tipinin ve kar fırtınasının çıkması yüzünden binlerce asker ve hayvan öldü. Bundan sonra M.Ö. 71 yılında kuzeyden bazı Tölös kabileleri, batıdan Wusunlar ve doğudan da Wu-huanlar aniden Hunlar’a saldırarak ağır bir hezimete uğrattı.

Neticede Türkler arasındaki ilk ayrılık M.Ö. 55 yılında meydana geldi. Zor durumda kalan Türk milletinin o zaman başındaki Tanhu Ho-han-yeh (M.Ö. 58-31) Çin’in himayesine girmek istemiş, kardeşi Chih-chi’nin (Çiçi~Çiçik~Kiçik=Küçük) bu isteğe karşı çıkması üzerine ülke ikiye bölünmüştü (M.Ö. 55).

Ho-han-yeh’in, Hunların geleceğini Çin’e bağlaması Hun-Çin ilişkilerinde çok önemli bir noktadır. Oğlunu Çin’e rehin olarak göndermesi ve daha sonra kendisinin imparatoru ziyareti, toplulukların büyük bir bölümünün Hunlardan yüz çevirerek, Çin’e meyletmelerine sebep oldu.

Çiçi Yabgu, Çin’le işbirliği ve onun kontrolüne girme gibi bir durumun kendileri için utanç verici olduğunu söylüyordu. Düşüncesine itibar edilmeyip, halkın bir kısmının da ağabeyinden yana olması üzerine, emrindeki kuvvetlerle ülkenin batı kısımlarına çekildi. Çiçi Yabgu, Tanrı Dağları ve Issık Köl civarında girdiği mücadelelerde başarı kazanmış ve bu bölgedeki teşkilatsız Türk boyları olan Tölösleri hakimiyeti altına almıştı. Fakat Çiçi Yabgu’nun güçlenmesine tahammül edemeyen Çin, Çu-Talas nehirleri arasında bir başkent yapan Hunları, 70.000 kişilik kuvvetli bir orduyla bastı ve Hun başkenti tamamen yıkıldı (M.Ö. 36). Çarpışmadan önce, Çinli komutan, Çiçi’ye direnişinin boşunalığını, teslim olduğu takdirde canının bağışlanacağını, bu kadar az bir kuvvet ile bir şey yapamayacağını söylemişti.

İşte Çiçi Yabgu, 1518 adamıyla, 70.000 kişilik Çin ordusuna karşı burada hayrete düşürücü bir direnişte bulundu ki, bu direniş, bugünkü Türk milletinin var olma sebeplerinden biridir.

Çiçi Yabgu’nun askerlerine yaptığı tarihi konuşma çok ibret vericiydi. O, şöyle diyordu:

“Boyun eğmeyeceğiz. Çünkü bu şan ve şerefle yaşamış olan atalarımıza karşı yapılması mümkün ihanetlerin en büyüğüdür. Atalarımız bizlere geniş ülkelerle birlikte geleceği de emanet etti. Savaşçı ve suvari hayatımız sayesinde, yabancıları titreten bir millet olduk. Korumakla vazifeli bulunduğumuz bütün bu emanetleri, âdi bir ömür uğruna harcayamayız. Hepimizin bildiği gibi savaşta erlerin kaderi ölümdür. Biz ölsek de, kahramanlığımızın şanı yaşayacak, çocuklarımız ve torunlarımız diğer kavimlerin efendisi olacaktır.”

Çiçi Yabgu’nun yapmış olduğu onur mücadelesi, bir milletin şerefli bir şekilde yaşama arzusunu ve hayatta kalma isteğini ortaya koymuştur.

Neticede ele geçirilen Çiçi Yabgu’nun kafası kesilerek, daha sonra Çin başkentine götürüldü ve burada herkesin görmesi için şehrin kapılarından birisinin üzerine asıldı.

Çiçi Yabgu ve yanındakilerin bağımsızlık düşünceleri, Türk Devletinin milli politikası olmuş, bu yüzden çoğu zaman Türk milleti ölümü bile göze almıştır.

Onlardan binlerce yıl sonra da; Mustafa Kemal Atatürk’ün “Kurtuluş Savaşı” sırasında “ya istiklal, ya ölüm” sözü bu anlayışın 20. yüzyıldaki bir tezahürüdür.

Biz Türkler, millet olarak Çiçi Yabgu’ya çok şey borçluyuz. Bu kahraman insanların bizler için ölüme atılmaları, hayatlarını feda etmeleri unutulmaması gereken ibret tablolarıdır. Bugün varlığımızın sebebi olan insanları maalesef hatırlamak aklımızın ucundan geçmiyor. İyi ki, Çiçi Yabgu var imiş, iyi ki bu milletten “bir büyük Gazi” çıkmış; hepsini rahmetle anıyoruz.
_______________________
Prof.Dr. Saadettin GÖMEÇ

(Türk Tarihinin Kahramanları-II: Küçük Yabgu, Polis Dergisi, Ankara 2007)
Bozkurt mahir
5 gün önce
YAHUDİLER VE TÜRKLER...

Ticaret açısından Yahudilerle Türklerin farkları!
Türkiye'nin 1 numaralı emlak ve konut editörü Tebernüş Kireçci, "Ticaret açısından Yahudilerle Türklerin farkları" başlıklı analizini kaleme aldı...
İşte Kireçci'nin 16 maddelik analizi...

1. Yahudiler 10 liraları varsa en fazla 5 liralık iş yaparlar. 5 lirayı yedekte tutarlar. Türkler ise 10 liraları varsa 100 liralık hatta -imkan bulurlarsa- 1.000 liralık iş yapmaya kalkarlar. Yahudiler ticareti sermayenin gücüyle yapmaya çalışırlar. Yedek akçeleri hatta yedeğin yedeği akçeleri vardır. Türklerde ise varsa yoksa tüm para ticarethane, şirket veya fabrikadadır. Yedek akçe sermayenin onda biri kadar bile yoktur. Yedeğin yedeği ise hak getire...
2) Yahudiler babalarının, dedelerinin veya büyük dedelerinin yaptığı işi yapmaya özen gösterirler. Yani yaptıkları işte ailelerinin bilgi birikimi vardır. Kuşaktan kuşağa aktarılır. Bir Yahudi eczacıysa muhtemelen babası da dedesi de eczacıdır. Çocukları ve torunları da eczacı olur. Biz de baba evladı, evlat babayı beğenmez. Evlatlar özellikle babalarının yaptığı işi yapmamaya özen gösterir. Babasının yaptığı işi yapmayı "ayıp" kabul eder.
Türkler ataerkil görünümlü anaerkil bir toplumdur. Çocuklar amcadan daha çok dayıya yakındır. Çocukluğundan itibaren annenin de etkisiyle tüm kurgusu babayı beğenmemek üzerinedir.
Bunların doğal sonucu olarak Türk ailelerinde ticaret bilgi birikimi oluşmaz. Oluşsa bile kuşaklardan kuşaklara aktarılmaz. Servet, kazananla toprak olup gider. Çoğu kişi servetini ömrünün sonuna kadar koruyamaz.
3) Yahudiler 10 liraları varsa 1 liralık hayat yaşarlar. Gösterişten genel olarak kaçınırlar. Dikkatleri üzerlerine çekmemek için uğraşırlar. Mütevazilik öncelikli tercihleridir.
Türkler ise parayı ve serveti gösteriş için kazanır. Harcar. 10 lirası varsa "100 lirası var" havası oluşturmayı sever. Gösterişte kullanılmayacak serveti "lüzumsuz" olarak görürler.
Arapların ticaret yetenekleri Yahudilerden aşağı kalmaz. Bir Arap atasözü der ki: Bir baba kudretinden aşağı derecede, çocukları kudreti nisbetinde, kadını da kudretinin fevkinde giyinmelidir.
4) Yahudiler aile içi eğitime çok önem verirler. Milattan Sonra 70 yılında Romalılar İsrail'i yerle bir ettikten sonra Yahudileri dünyanın dört bir tarafına dağıtmışlar. Yahudiler ayakta kalabilmek için her aileyi okul haline getirmişler. Çocuklarına 3 -4 yaşında İbranice'yi 7 yaşında Yidişçe'yi öğretmişler. Bir de yaşadıkları ülkenin dilini öğrenmişler. Evrensel dillerden en az birini de bilirler. Yani bir Yahudi en az 3-4 dil bilir.
Türkler eğitime önem vermezler. Anadillerine bile hakim değillerdir. Dünyanın her yerinde el-kol ile anlaşırlar:) Evrensel dillerden sadece el-kol ile anlaşmayı bilirler. Ana dilden sonra nüfusun tamamı bu dili bilir:)
5) Yahudiler ticaretten kazandıkları parayı genelde nakitte ve nakite kolay dönüşecek varlıklarda tutarlar. Türkler ise parayı nakite en zor dönüşecek varlık grubu olan taşa toprağa yatırırlar.
6) Yahudiler çocukları öğrenciyken hafta sonları ve yaz tatillerinde çocuklarını çalıştırırlar. Burada ince bir detay vardır. Kendi iş yerlerinde değil. Başka Yahudi ailelerin iş yerlerinde... Niye? Başka ailelerdeki ticaret kültürünü görsün. Kendi ailesindeki ticaret kültürü ile karşılaştırsın. Eksiklikleri ve yanlışlıkları tamamlasın diye...
Türklerde ise çocuklar babalarının iş yerlerinde "prens" ya da "prenses" ünvanıyla iş hayatına atılır. Sonrası malumunuz:)
7) Yahudilerin önceliği komisyonculuktur. Yani sermaye koymadan para kazanmaktır. Bir Yahudi oğluna ticareti öğretiyormuş. Tavsiyesi şu olmuş: Oğlum çok para kazanmak istiyorsan bir şeyler yap-sat. Üret-sat. Daha çok kazanmak istiyorsan al-sat. Daha daha çok kazanmak istiyorsan almadan sat. Önce sat. Sonra al.
Türklerde ise komisyonculuk muteber bir iş değildir. Yapılacak işe sermaye bağlanır. Sermaye bağlanmadan iş yapmayı Türklerin hafsalası almaz.
😎 Yahudilerde iş yaptıkları insanları kalkındırmak esastır. İş yaptıkları insanlar ne kadar kalkınırsa kendilerinin de kazançları o oranda artacağına inanırlar.
Türkler ise iş yaptıkları insanları düşman olarak görür. İş yaptıkları insanların kendileri için yaptığı işte zarar etmesinden keyif alır.
9) Yahudiler yılın belli bölümlerden dünyayı dolaşır. Yenilikleri görür. İnceler. Özellikle gelişmiş ülkelerdeki yeni ürünleri gelişmemiş ülkelere götürerek para kazanır. İnovasyona açıktır.
Türkler ise işlerinden başlarını kaşıyacak vakitleri yoktur. Değişime kapalıdır. Bir yol tuttururlar. Tutturdukları yolun sonsuza kadar gideceğine inanırlar.
10) Dünyada seks endüstrisinde para harcayan 4 millet vardır. Bunlar sırasıyla; Araplar, Yahudiler, İtalyanlar ve Türklerdir.
Yahudiler her ne kadar çapkınlık ve kaçamak yapsalar da aile birliğini ayakta tutmaya çalışırlar. Yattıkları fahişelerle evlenmeyi düşünmezler.
Türkler ise parayı bulduktan sonra yaptıkları ilk iş ya boşanmak ya ikinci evlilik ya da metres ilişkisidir.
Ailenin önemini genelde serveti kaybettikten sonra anlarlar.
11) Yahudilerde aile birliği ve dirliği esastır. Aile huzuru önemlidir. Aile içi çatışmalardan kaçınılır. Sorunlar yaşanmaz mı? Mutlaka yaşanır. Ama çözülmesi için aile üyeleri elinden geleni yapar.
Türklerde ise servet oluşmaya başladıktan sonra aile içi gerginlikler artar. Kim kime dum duma psikolojisine girilir. Aile içi savaşlar servetin bitmesine neden olur.
12) Yahudiler tüm anlaşmaları yazılı olarak yaparlar. Sözleşmeye önem verirler. Sözleşme işin parçasıdır.
Türklerde ise her şey güvene dayalıdır. Sözleşme istemek karşısındakine hakaret olarak kabul edilir.
Durumun özeti 80 yaşın üstündeki bir avukata atfedilen şu sözü hatırlayın: Yaklaşık 60 yıla yakın meslek hayatımda baktığım davaların yüzde 90'ından fazlası güvene ve güvene dayalı ilişkilerden kaynaklanıyordu.
13) Yahudiler bir işi araştırıken olumlu ve olumsuz tüm yönlerini didik didik incelerler. Öncelikle olumsuz yönlerine dikkat kesilirler. Matematiksel düşünceden hiç ayrılmazlar. Kesin kazancı görmeden kolları sıvamazlar.
Türkler ise bir işe inanmaları yeterlidir. İnandıktan sonra işin hep olumlu taraflarını düşünürler. Olumsuz taraflarını söyeleyenleri sevmezler.
14) Yahudilerde tasarruf kültürü vardır. Günlük, aylık veya yıllık kazancın belirli bir kısmını "yedek akçe" olarak ayırırlar.
Türkler geçmişte tasarrufa önem verirdi. Tencere pişirip kapağında yedi. 1980 sonrasında tasarruf kültürünü bir yana bıraktı. Şimdilerde borçla yaşıyorlar.
15) Yahudiler girecekleri işlerde başkalarının deneyimlerine önem verirler. Başkalarının deneyimlerini önemserler. Kendilerine ders çıkartırlar.
Türkler ise deneme yanılma yöntemiyle öğrenirler. Bir şeyi anlamaları için illa ki damdan düşmeleri gerekir. Damdan düşmeden öğrenmeyi bilmezler.
16) Yahudilerde dayanışma kültürü vardır. İş yaparken birbirleriyle dayanışma içindedirler. Birbirlerine el verirler. Ticarette birlik ve beraberlik içinde hareket ederler.
Türklerde ise dayanışma yerine savaş vardır. Birbirlerinin kuyusunu kazmaya meraklıdırlar. Hasetle hareket ederler. Başarana çamur atarlar. Başaranın tepesi üstü çakılması için elinden geleni yaparlar...

Alıntıdır..
Bozkurt mahir
5 gün önce
DÜN ÜLKÜCÜ ŞEHİT VE GAZİLERİMİZİ ANMA GÜNÜ İDİ. TABİKİ ÖNCELİK CAN VERENLER OLDUĞUNDAN ŞEHİTLERİ HEP ANIYORUZ. BİRDE HALA CANLARI YANAN GAZİLER VAR, HATTA AMELİYATLA MERMİ VÜCUDUNDAN ÇIKARILAMAYIP HALA ÜZERİNDE BÜYÜK SAĞLIK SORUNLARI İLE YAŞAYANLAR VE RAHMETLİ OLANLAR VAR. ONLARA ÜLKÜCÜ HAREKET DAİMA MİNNETTAR KALACAKTIR. HAFIZAMDAKİ GAZİLERİMİZİ SIRALAYINCA ÇOK DUYGUSAL ORTAMDA KALABİLİRSİNİZ! MESELA 1978'DE BİR SİLAHLI SALDIRI SONUCU BELDEN AŞAĞISI TUTMAYAN RAHMETLİ AHMET KALELİ 38 YIL YATALAK OLARAK GÖZTEPE'DE BİR HUZUREVİNDE 12 EKİM 2016'DA RAHMETLİ OLDU. İSTANBUL OCAK BAŞKANIMIZ RAHMETLİ YILMAZ ÖZCAN BEYAZIT'TA BAŞINDAN VURULDU, KIRK YILDAN FAZLA KAFASINDAKİ MERMİ İLE BERABER YAŞADI. "BİR SEVDADIR ÜLKÜ" BELGESELİNE GAZİMİZ OLARAK ÇEKİM YAPACAKTIK 10 GÜN SONRA VEFAT ETMİŞTİ. YİNE SALİH AKYILDIZ BAŞKANIMIZ OMURUNA GİRİP, ÇIKARILAMADI, GEÇENLERDE KONUŞTUM, BOYUN FITIĞINDAN ŞİDDETLİ AĞRILARLA YAŞIYOR. NEYSEKİ ONUN ÇEKİMLERİNİ YAPABİLDİK. İSTANBUL OCAK BAŞKANLARIMIZDAN RECEP ÖZTÜRK İLK OLARAK MECİDİYEKÖY'DE GÖZÜNDEN VURULDU, BİR GÖZÜ KÖR OLDU, SONRA OKULU ŞİŞLİ SİYASAL'IN ARKA SOKAĞINDA VURULUP İKİNCİ SEFER GAZİ OLDU, AYNI SALDIRIDA CEMAL DÖNMEZER BAŞKANIMIZDA SIRTINDAN VURULDU. KADIKÖY'DE HAYRULLAH SAVAŞ BAŞKANIMIZ VURULUNCA MERMİ KALP ZARINDA DURDU VE KALBİ İLE BERABER ATTI, DR. SİYAMİ ERSEK BEYİN YAPTIĞI ZOR BİR AMELİYATLA ÇIKARILDI, ŞİMDİ O HASAR İLE DEVAMLI KALBİNDEN RAHATSIZ KRİZLER GEÇİRİP, AMELİYATLARA GİRİYOR. DAHA BİRÇOK ÜLKÜDAŞIMIZ ÇEŞİTLİ OLAYLARDA GAZİ OLDULAR, HEPSİ HAFIZAMDA. BU ARADA 12 EYLÜL'ÜN İŞKENCELERİ İLE 22 MART 1981'DE ŞEHİT OLAN AYDIN DEMİRKOL ÜLKÜDAŞIM OLDUĞU GİBİ, BU İŞKENCELERDEN SAKAT ÇIKIP YILLARCA SAĞLIK ŞARTLARI BOZULUP YAŞAYAN GAZİLERİMİZ OLDU. KOMA HALİNDE HARBİYE SİLAH MÜZESİ BODRUMLARINDAN ALINIP, HAYDARPAŞA GATA'YA ASKERİ AMBULANSLA GETİRİLİP ASKERLERİN TAŞIRKEN KANLARININ AKTIĞI, RAHMETLİ AĞABEYİM AYDIN ESİ, YILMA DURAK VE ORHAN ÇAKIROĞLU BAŞKANLARIMDA ŞAHİT OLDUĞUM GAZİLİK MERTEBELERİ İDİ. EĞER ÜÇÜNE ORADA GÖREVLİ ASKERİ DOKTOR MUZAFFER AĞABEY İŞKENCE RAPORU (RAPOR VERİNCE 35 GÜN ODA HAPSİ YATTI.) VERMESE İDİ, İLK İDAM FURYALARINDA ASILABİLİRLERDİ. BELGESELİMİZDE BÜTÜN İŞKENCELERİ ANLATTI.
ANLATTIKLARIMIN GENÇ ÜLKÜDAŞLARIMCA ÇOK İYİ TAHLİL EDİLMESİ GEREKİR. ÇEKİLEN ÇİLELER DAVAMIZ İÇİNDİ. AHDE VEFA OLMAYAN HİÇBİR DAVA BAŞARILI OLAMAZ. DAVA İNSANLARI KİŞİLERİN DEĞİL DAVANIN İNSANIDIR.
TÜM ÜLKÜCÜ GAZİLERİN VEFAT EDENLERİNE ALLAH'TAN GANİ GANİ RAHMET DİLER, MEKANLARI CENNET OLSUN. YAŞAYAN GAZİLERE ALLAH'TAN SAĞLIKLI VE HUZURLU UZUN ÖMÜRLER DİLER, SELAM, SEVGİ VE SAYGILARIMI SUNARIM.
Bozkurt mahir
6 gün önce
Kurt kocayınca diye başlayan söze lanet gelsin..Üç gündür düşünüyorum,Sazak köyünde,12 eylül sonrası ilk şehitler anma gününü kutladığımız yılı hatırlayamadım.Benim eksikliğim olduğınu biliyorum.Rahmetli başbuğumuz,yeni tahliye olmuş.Ne arayanı,ne soranı var.Para pul nerdee..Parası pulu
olmayan,birkaç çulsuz ülkücü debelenip duruyoruz.Otobüsler tutulacak,kumanya yapılacak.Pankartlar yazılacak.Yerlere halılar,kilimler serilecek..Çankaya tur var,Ankarada Mustafa isimli bir arkadaşımız,ıkıla sıkıla rica ediyorum,
mazot bizden diye..Sağolsun,ne demek reisim bizden olsun hepsi,kaç otobüs diye sprduğunda,boğazım dğümlendi,gözlerim doldu.Sahi Mustafa ondan sonra ne oldu,ben yetişemedim.Kaçaksan,
bu işleride,kaptı kaçtı gibi yapmak zorundasın..
Sonrası malüm.
Yakalanırsın,
takvim ve hayatın sıfırlanıp,yeniden başlar.Neyse,yarım yamalak,otbüsler ve özel arabalarla Sazak köyüne,rahmetli Bakanımızın kabrine varıyoruz.Gün Sazağın oğlu başbuğun yanına geliyor.Kerbela gibi,su yok,gölge yok..Hava yanıyor.Başbuğ S.Servet SAZAK'a burada abdest alınıp,namaz kılınacak bir yer yapılmasını rica ediyor.Hersene binlerce insanın geleceğini anlatıyor başbuğ.Süleyman bey başıyla evet diyor.Bizde su aramak için,kekik kokuları arasında,araziye dağılıyoruz.Kayalıklar arasında,mağaramsı bir yerde sızan suyu bulup,ibriği doldurup,abdestleri alıp,başbuğun yanına koşuyoruz.Ses düzeni falan yok,dikenlerin üzerine çöküp,namazlar kılınıp,kuranlar okunuyor.Dualar edilip,yorgun,yoksun,ama bir okadarda,zafer kazanmış askerlerin sarhoşluğuyle,pert vaziyetde otobüslerimize biniyoruz,marşlar söyleyerek,Ankaraya geliyoruz.Bir sonraki sene,açık alana kilimler daha sıkça serilmiş,mezarlığa su getirilmiş ancak,başbuğun hayali,külliyeden eser yok.Yıllar sonra,demir direkler ve üstü sacla kapatılan bir alanımız oluyor,yetersizde olsa,hiç yoktan iyidir diyoruz.Başbuğ ölüyor,birkaç kere daha gidiliyor Sazak köyüne.Sonrası malüm,Kızılcahamamda bit yer icat edip,tıpkı Erciyes gibi,
gelenekleşmiş tüm gün gecelerimizi,birbir yok etti.Şehitleri anma,Ergenekon gecemiz,zafer gecemiz,İstiklal marşı ve Akifi anma geceleri v.s v.s..Binbir zorlukla var edilen,parti,ocak,dergi,teşkilat,şölen ve anma günleri,içinde zerre emeği geçmemiş adamların eline geçince ve,önce değersizleştirip,hareketin hafızasından siliniyor.Harekete yeni bir tarif ve tarih yarattığını sanıyor aklınca.Hele bir durun.Daha biz ölmedik.
Bizler onbinleriz..Tanrı Türkü Korusun..
Bozkurt mahir
6 gün önce
Diyarbakır'ın bir dağ köyünde ilköğretimde görev yapan öğretmen Matematik dersinde ;
– Bir kasada şu kadar çilek varsa, 10 kasada kaç çilek vardır? Diye öğrencilerine bir soru soruyor.
Öğrenciler:
– Öğretmenim çilek ne? Diyorlar.
Öğretmen:
– İşte çocuklar çilek. Diyor.
– Biz hiç çilek yemedik. diyorlar.
Bunun üzerine öğretmen pes etmiyor, oturup Bursa’daki tarım firmalarına toprak numunesi yolluyor ve diyor ki;
– Bu toprakta çilek yetişir mi ? diyor.
Bursa’daki firmalardan cevap geliyor.
– Evet Diyarbakır şartlarında çilek yetişir.
Hatta mektubun yanında çilek fideleri ve yetiştirme şeklini anlatan bir tarif yolluyorlar. Öğretmen öğrencilere okuyor nasıl yetiştirileceğini, çıkarıyor bahçeye ve diyor ki:
– Bu sene size matematikten sınav yok.
Öğrenciler:
– E nasıl not alacağız öğretmenim?
Hepsine bahçeyi kazdırıp, çilekleri diktirip, can sularını verdikten sonra her birine dörder çilek fidesi verip:
– Şimdi gideceksiniz evinize anne babanıza ben size nasıl öğrettiysem sizde onlara öyle öğreteceksiniz.
Çocuklar gidiyorlar evlerine hepsi anlatıyorlar ve çilekleri dikiyorlar ve öğretmen diyor ki:
-Çilek mevsimi gelince getireceksiniz tabakta on tane çileğe bir not alacaksınız.
Çocuklar tabaklarla getiriyorlar, çilekleri sayıyor öğretmen, eksik olanlara da tam not veriyor ve sonra diyor ki:
– Çocuklar nasılmış tadı?
Öğrenciler:
-Valla ucunda not vardı diye yiyemedik.
– Hadi bakalım yiyin. Diyor öğretmen.
Çocuklar ağızlarını burunlarına bulaştıra bulaştıra yiyorlar çilekleri. Aradan iki yıl geçtikten sonra çilek girmemiş o köyün halkı şu anda Diyarbakır’ın pazarında çilek satıyorlar.
Şimdi düşünüyorum da, öğretmen olmak bu işte gerçekten… Tahtada müfredat anlatmak değil… Bulunduğun yere, bulunduğun ülkeye, okula bir şeyler katmak…
Bozkurt mahir
6 gün önce
BÜYÜK TÜRK MİLLETİ KELİMELER VE KAVRAMLAR OSMANLICILIK

TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE Şu an yaşayan 26 Etnik kimlikte Aile toplukları bulunmaktadır Her dinden ve mezhepten oluşan; Dini topluluklar bulunmaktadır.
Bu kadar farklı insanı bir arada huzur ve sükun içinde. Yaşatmanın aynı amaç ve gaye etrafında birleştirmenin yolunu;
Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK bulmuştur.
Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün

VATANDAŞLIK TANIMI

PAY=
Türk, Kürt, Çerkez, Çeçen, Laz, Arap, Boşnak, Arnavut, Gürcü, Rum, Ermeni…. Diğer Aile Topluluklarından Oluşan Bireyler. Müslüman, Hıristiyan, Musevi, Budist…. Diğer Dini İnanç ve öğretilerinden oluşan, Bireyler. Hanefi, Şafii, Alevi, Maliki, Hanbeli, Şii, Caferi…. Diğer Mezhep Gruplarından. Oluşan Bireyler

PAYDA = Büyük Türk Milleti Ne Mutlu Türküm Diyene Kesin olarak ırkçılık olarak kullanılmamıştır. Milli birlik ve beraberliği temsil etmektedir. Anayasanın İlk dört Maddesi Devletin ve Milletin Teminatıdır. Türk Kültür ve Medeniyeti Türkiye Cumhuriyetinin resmi statüsüdür. Türkiye Cumhuriyetini Kuran İrade; 1000 Yıl Sonunda Gelinen Fiili Durum Neticesi; Toplumsal Yapıyı ve Devlet Yapısını; En Doğru Biçimde şekillendirmiş ve kurmuşlardır. Hiç bir Birey Ötekileştirilmeden, Ayrımcılığa ve Ayrıcalığa tabi tutulmadan; VATANDAŞLIK BAĞINI ESAS ALAN SİSTEMDİR. Her Birey Ailesinde Örfünü, Kültürünü, İnancını Dilini yaşayabilir. T.C.Anayasası; Adalet ve Hukuk İle Her Bireyin Teminatıdır. Bunun Dışındaki Her Arayış Gözyaşı ve Kaostur. GEÇERSİZDİR.

Dünyaca kabul edilen Tarih KUTBU ; Prof. Dr. Halil İNALCIK Rahmet ve saygı ile anıyoruz. Hocanın tespitlerini iyi ve doğru analiz edelim.
Tanzimattan sonra; Türk Aydınları azınlık liderlerine yalvardı. Gelin hep beraber Osmanlıyız Diyelim diye. Kabul ettiremediler. Türk Hariç hepsi etnikçilik yaptı. Ne zaman ATATÜRK; BÜYÜK TÜRK MİLLETİ. DİYE ORTAYA ÇIKTI. Hepsi birden ağız değiştirip, OSMANLICI kesildiler.
Mustafa Kemal Paşa kürsüye çıkıp coşku ile,; "Büyük Türk Milleti" diye ilk kez. Halka seslenince. Ülkede ne büyük bir dalgalanma oldu şimdi geriye dönük. Anlayamazsınız.
Herkes birbirine bakıp teaccüp ediyordu. Bu topraklarda son 700 yılda Bir tane yönetici yoktur ki. Konuşmasına, Türk diyerek başlasın. Açın bakın fermanlar. "Ey kullarım buyruğumdur". Diye başlardı.
Anadolunun taşı toprağı bitkisi buna alışkın değildi. Şaşkınlığı atmak hiç kimse için kolay olmadı. Özellikle de asırlarca saray. etrafından. Geçimini sağlayan "devşirme" tabaka kendini kapının önüne konulmuş hissetti. Bunların bir kısmı boyun eğdi. Kabullendi, Etmeyenlerin kimi "dini" kimi "etnik" bir kimliğe. Bürünerek yeni kurulan devletle, Alttan alta uzun bir mücadeleye girişecekti...

SON TESPİTİM; Bu gün Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarının, Bila büyük çoğunluğu, Vatandaşlık Tanıma sadakatlidir Bedava yaşamaya alışmış. Sözüm ona aydın ve kanaat Önderi diye geçinen teşkilatlı bir avuç insan, Etnik, Dini ve Mezhep temelinde Ötekileştirme, Ayrıcalık, Ayrımcılık, Ayrıştırma, Mücadele ve çabası içerisinde.
OSMANLICILIK SÖYLEM VE HEDEFLERİ; Osmanlıyı sevdikleri veya benimsediklerinden değildir. Osmanlıda ki ayrıcalık ve bedava Yaşama arzularının tezahürüdür. Osmanlı Devleti; Türk Kültür ve Medeniyetinin Hakim olduğu, 16 Büyük Devletten bir tanesidir. İsim değiştirmiş kurum ve kuruluşları ile; TÜRKİYE CUMHURİYETİNE dönüşmüştür.
Bozkurt mahir
6 gün önce
APOYU MECLİSE DAVET EDEN
BAHÇELİ NİN. "İMAMOĞLU GÖREVDEN AFFINI İSTESİN" SÖZLERİNE KARŞILIK, ESKİ İSTANBUL ÜLKÜ OCAKLARI BAŞKANI RECEP ÖZTÜRK'ÜN BAHÇELİ'YE CEVABI;

İyi dersin, güzel dersin, vede hoş dersin emma... Boş Dersin!
O, senin gibi kralın muhafızı filan değil ki, görevden affını istesin.
Son dönemlerde bolca şahit olduğumuz atanan bakanlardan biri değil ki o, affını talep etsin.
Merkez Bankası Başkanı, Tüik Başkanı,Tübitak Başkanı, Yuksek Seçim Kurulu Başkanı da değil ki şeyhinden , hünkârından affını istesin....
İmamoğlu seçilmiş bir Belediye Başkanı. Af isteyeceği yer, İstanbul halkı. Onunda yolu, seçim yâni sandıktır.
SEN NEDEN KENDİ AFFINI İSTEMİYORSUN?
" Affını istesin " dediğin kişi, senin Türkiye genelinde aldığın oydan daha fazla oy almış birisi.
25 yıldır MHP nin başındasın. Hiçbir başarın yok. Neredeyse partiyi bitirdin. Zar zor yürüyorsun, lâkin; görevi bırakmaya hiç mi hiç niyetin yok.
Asıl affını isteyecek olan kişi sensin.
En başta aziz şehitlerimizden.
Sonra da; Türk Milletinden, Türk Milliyetçilerinden, Ülkücülerden...
Sadece affını istemek yetmez!
Af dilemelisin.
Hemde ayaklarına kapanarak bu aziz milletin.
Bilmem af ederler mi ?
İstanbul karla boğuşurken, 25 gün önce organize edilmiş, İmamoğlu'nun İngiliz sefiri ile olan yemekli randevüsünün hesabını soruyorsun.
" Orada ne konuşuldu? Bir protokol tutuldu mu? " diye soruyor.
Aynı soruyu, Yunan Başbakanı ile, Trump'la, Putin'le, Joe Biden'le yaptığı ikili görüşmelerde, neler konuşulduğuna dair hiçbir protokol tutturmayan ağababan'a sorsana. Peki, O'na niye sormuyorsun?
Trabzon mitinginde eline migrofon verilip, anamuhalefet liderine "hain" dedirtilen 9-10 yaşındaki çocuğun bu davranışını ve orada sergilenen sahneyi normal buluyor ve diyorsun ki;
" Bu çocuk bu duruma nasıl geldi? Ona bakmak lâzım. "
Millet İttifakını HDP ve pkk ile irtibatlandırıyorsun.
Ne çabuk unuttun Habur'u, Apo'nun Diyarbakır meydanında okunan mektubunu, Megri Megri okunuşunu,
İhânet sürecini, hendek kazılmalarına karşı iktidarın sessizliğini, Oslo'yu, Dolmabahçe'yi, Apo'nunTrt de okunan mektubunu, Osman Öcalan'la trt de yapılan söyleşiyi ve daha nicelerini...
Ve bütün bu gaflet veya ihanetin sebep olduğu yüzlerce vatan evladının genç yaşta toprağın kara bağrına düşüşünü ne çabuk unuttun!...
Esasen o çocuğu ve bir nesli siz bu hâle getirdiniz!
Sen ve O!...
Sizin o küfürbaz, aşağılayıcı, ötekileştirici, ayrıştırıcı ve bölücü diliniz...
O çocuğun dili, sizin diliniz.
Orada konuşan o değildi, sizdiniz!
Övünün eserinizle ...
Eski İstanbul Ülkü ocakları Başkanı.

Recep ÖZTÜRK.

BU PKKLI AHMET TÜRK’ü de SEN AFFETMİŞTİN ONCA ŞEHİDE RAĞMEN!!!!
Bozkurt mahir
6 gün önce
KIRK SENEDEN BERİ “DEVLETİN BAŞINA DEVLET GELECEK” DİYE BAĞIR, ÇAĞIR, SLOGAN AT, YORUL, UYKUSUZ KAL, EMEK VER, TER DÖK, AİLENİ, ÇOCUKLARINI İHMAL ET, BİR KUTLU İDEALİN PEŞİNDEN KOŞTUR…

KIRK YIL SONRA, GELECEK DİYE EMEK VERDİĞİN DEVLET, HİÇ BİR ŞEYİN VE HİÇ BİR YERİNİN UYUŞMADIĞI, KAN TESTİNDE BİLE ORTAK BİR NUMUNESİ OLMAYACAK BİR SİYASİ GÖRÜŞÜN LİDERİNE AĞITLAR YAKSIN, YALVARSIN, YAKARSIN, ETEĞİNİ BIRAKMASIN VE SONRA DA;

“GEL GİTME KALMASIN GÖZÜM YOLLARDA”

VERDİĞİMİZ EMEKLERİMİZ HARAM ZEHİR ZIKKIM OLSUN.
Affan Özoğlu
9 gün önce
Hiçbir Zaman unutmayın!
Affan Özoğlu
9 gün önce
Hiç süphesiz hemde...
Bozkurt mahir
10 gün önce
İnfazından birkaç saat önce, hücresinde yalnızken…
Ona son dileği soruldu.
Bir kalem ve bir kâğıt istedi.
Sessizce birkaç dakika yazdı, sonra mektubu gardiyanlara teslim etti:
Annesine yazılmıştı.

Mektupta şunlar yazıyordu:

“Anne,
Eğer bu dünyada biraz daha adalet olsaydı,
bugün infaz edilecek olan sadece ben olmazdım… sen de olurdun.

Çünkü bu mahvolmuş hayatın sorumluluğu yalnızca bana ait değil.
Sen de en az benim kadar suçlusun.

Hatırlıyor musun, anne,
başka bir çocuğun bisikletini çaldığım günü?
Beni azarlamadın.
Aksine, onu saklamama yardım ettin.

Ya komşuların cüzdanından para aldığım günü?
Birlikte alışverişe gittik…
Ve sen tek kelime etmedin. Bunun yanlış olduğunu fısıldamadın bile.

Öğretmenim, saygısızlığım ve sürekli devamsızlığım yüzünden beni okuldan gönderdiğinde,
durumu anlamaya çalışmadın.
Okula gidip öğretmeni azarladın…
Beni sorgulamadın bile.
Oysa gerçekten suçlu olan bendim.

Geç saatlerde eve döndüğüm o geceleri hatırlıyor musun?
Okulu kırdığım günleri?
Bana nedenini hiç sormadın.
Hiçbir zaman anlamaya ya da beni doğru yola sevk etmeye çalışmadın.

Ben bir çocuktum, anne. Sonra bir genç…
Ve şimdi, paramparça olmuş bir adamım.

Babam öldükten sonra,
sert ama sevgi dolu bir ele,
beni yukarı taşıyacak bir bakışa ihtiyacım vardı.
Ama senin kör sevgine… değil.

Ben senin sevgili oğlundum, biliyorum.
Ama senin o sonsuz sevgin beni kör etti.
Her şeyin bana mübah olduğunu sandım.

Sen hep yanımdaydın, evet…
Ama her hatamda.
Hiçbir zaman doğruyu göstermek için orada olmadın.

Seni affediyorum, anne.
Ama senden bir şey rica ediyorum:
Bu mesajı tüm anne babalara ulaştır.

Çünkü onların ellerinde,
ya onurlu bir insan yetiştirme ya da bir suçlu yaratma sorumluluğu var.

Bana hayat verdiğin için teşekkür ederim.
Ama…
Onu kaybetmeme yardım ettiğin için de teşekkür ederim.

Senin oğlun… suçlu.”

#çocukgelişim #anne #aile #aileeğitimi #psikoloji
Bozkurt mahir
10 gün önce (E)
DÜNYAYI DEĞİŞTİREN BİR İNSAN ÖLÜYOR,AMA OTOPSİSİ YAPILMIYOR‼️
ABD’nin kara kutusu kabul edilen David Rockefeller, ölmeden önce çok önemli itiraflarda bulunmuştu. “Atatürk yüzünden planlarımızı yarım yüz yıl ertelemek zorunda kaldık” demişti. Bu adam önemli bir Yahudi’dir. ABD için, söyledikleri “kanun” hükmündedir. Atatürk’ün ölümünden çok değil, iki ve üç yıl sonra, ABD ile yapılan anlaşmalar, bugün halen konuşulmuş değil.İsrail’in Atatürk’ün ölümünden sonra kurulması ve Türkiye’nin ilk tanıyan ülkelerden olması, hiç sürpriz değil. Hal böyle iken, insanın aklına şu soru geliyor:ATATÜRK ÖLDÜRÜLMÜŞ OLABİLİR Mİ❓Uzun zamandır kafamı kurcalayan bu soruya cevap aradım ve araştırarak öyle sonuçlar buldum ki, Ata’nın “şehit” edildiğine dair, içimde sonuçlara ulaştım.
Atatürk’e düşman olmayı dindarlık sanan zavallılar, bazı gerçekleri bilseler, eğer gerçek Müslüman iseler, utancından ölürler.Dünyayı değiştiren bir insan ölüyor, ama otopsisi yapılmıyor.Üstelik bu otopsi çok istenmesine rağmen yapılmıyor. Atatürk’ün ölümünden sonra düzenlenen birinci raporda “ölüm sebebi karın içinde sıvı, asit toplanması” olarak gösterilirken, ikinci raporda ise “alkolle ilgili karaciğer iltihabı” neden olarak gösterilmektedir. Ortada hem bir çelişki, hem de büyük bir yalan vardı. Bu yalan raporu, o dönem mecliste etkisi çok olan masonlar çıkarttırıyor. Sakın Masonlar ne alaka, demeyin!Atatürk’ün şahadetinde ve sonrasında, hep bunlar başroldeler.Atatürk,mason localarına karşı büyük bir savaş veriyor.
Yıl 1935. Atatürk, Mahmut Esat Bozkurt’a Masonların taksimat, teşkilat ve ahvalini bildirir bir kitap verir ve der ki;“Bunu güzelce mütalaa et, bir takrirle Halk Partisi Gurup Başkanlığına ver, gurupta bunlara şiddetli bir hücum yap ve grupça kapanmasına delalet et. Senin de bu işte büyük şeref payın olacaktır.”Böylece Bozkurt, Paşa’nın istediğini yaptı, “Masonlara ölüm” naraları altında, mecliste locaları kapatma kararı çıktı. Masonlar, Doktor Mim Kemal’i önlerine katarak Atatürk’ün makamına çıktılar; “Efendim biz zaten maiyet-i devletinizdeyiz, fakat siz meşrik-i azamımız olursanız biz pervane gibi etrafınızda dönüp dolaşırız” dediler.
Atatürk de karşılık olarak;“Peki, bir şey soracağım, bana cevap veriniz de sonra… Siz Avrupa’da hangi locaya bağlısınız ve metbûnuzun ismi nedir?” diye sordu.“Biz Cenova’ya tabiiyiz ve reisimiz de Barca Mison Cenaplarıdır.” dediler. Bunun üzerine Atatürk öfkelenip; “Benim milletim bana kahraman sıfatını verdi, ben sizin gibi, bir çift Yahudi’ye uşak mı olacağım? Bu gece sabaha kadar Türkiye’deki bütün localarınızı kapatmadığınız takdirde yarın teşkil edeceğim divan-ı harbi örfi’ye hepinizi verir ve astırırım! Haydi defolun karşımdan!”diyerek onları kovdu.Mustafa Kemal Atatürk, 10.10.1935 tarihinde Ankara’da Çankaya köşkünde Doktor Mim Kemal Öke”ye hitaben:“Mason cemiyetinin faaliyetini inkılâplarıma muarız gördüğüm için kapatılmasını elzem gördüm. Bu dakikadan itibaren bu cemiyeti ölmüş biliniz. Ve bir daha diriltmeye teşebbüs etmeyiniz.” demişti.
Yüksek dereceli bir mason olan Avram (İbrahim, Abraham) Benaroyas,Türkiye Mason Cemiyeti’nin kapandığını Moskova’da bir toplantı sırasındayken öğrendi ve şöyle dedi:“O sarı lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır!”(-Laiki Foni “Halkın Sesi” gazetesi, Yunanistan,1948.)
Not: Bu konuda daha geniş ayrıntı ve bilgiye ulaşmak isteyenler; “Yusuf Ziya Koca-Atatürk Öldü mü, Öldürüldü mü?”, Dr.Eren Akçiçek Atatürk'ün Sağlığı Hastalıkları ve Ölümü ve Ogün Deli Agoni
adlı kitapları okuyabilirler.
Atatürk öldükten sonra, İsmet Paşa’nın cumhurbaşkanlığı sırasında, “kanun-u mahsusla localar kapanmadı! Tekrar açmaya hakkımız var!” diyen Masonların müracaatı üzerine, tekrar localar açılıp faaliyete başladılar… “Atatürkçü” bilinen Celal Bayar ise 1952’de, Ahmet Gürkan’ın teklif ettiği ve Masonların localarını kapatmak istediği kanun teklifini ret ederek bu suretle localarını kanunla pekiştirdi. Celal Bayar, kendisi de bir masondu. Ceyhan Mumcu’nun 16.10.2005 tarihinde Mahiye Morgül’e anlatımından bir alıntı yapalım:“Bir deniz tabip albayının Atatürk’ün ölümü hakkında yapmış olduğu bir doktora tezi var. Orada Atatürk’e yanlış tedavi uygulandığı anlatılmaktadır.
Atatürk sanıldığı gibi siroz hastası değildi.Atatürk’e sıtma tedavisi yapılmış, aşırı “Kinin” yüklenmiş ve karaciğeri bu yüzden iflas etmiş, siroza dönüşmüştü. Tedaviyi yapan doktor mason locası üstadı azamlarından Doktor Mim Kemal Öke’dir. Durumu iyice fenalaştıktan sonra Celal Bayar, yurtdışından bir doktor getirtir. Yanlış tedavi yapıldığını, karaciğerin bu yüzden iflas ettiğini rapor eden bu yabancı doktordur. İstirahat için 2 ay kadar kaldığı Savarona’da nemli sıcaktan durumu daha da kötüleşmiştir. Son günlerinde Dolmabahçe Sarayı’na götürülmüştür.”1962 yılında dönemin içişler bakanı Bekarta’nın talebi üzerine bir araştırma yapan Doktor Lebit Yurdoğlu şöyle diyor: “Sn. Hıfzı Oğuz Bekata.
Bu konuyu derinlemesine araştırdığımda sorunun sadece geç teşhis olmadığını teşhisle uyumlu ilaçlar kullanılmadığını tespit ettim.Atatürk’ün ilaçlarının alındığı eczanenin kayıtlarına baktığımda, o dönemlerde sıtma tedavisi için kullanılan Kinin ilacının 43 şişe kullanıldığını gördüm. Bu kadar Kinin kullanıldığında karaciğerinde onarılmaz yaralar açacağını her hekimin bilmesi gerektiği ama bunun sanki bilinçli kullanılmış olduğun izlenimi edindim.Atatürk’ün tedavi amaçlı verildiği diğer ilaç ‘piremidon’dur. İnsanlar üzerinde toksin ‘zehirli’ etkisi olduğu kesinlik kazanmıştır. ‘Civalı diuretik’ olan ‘salyrgan’ isimli ilacın ise 3 Ağustos 1938 tarihinde yapılan konsültasyondan önce kullanımının tehlikeli olacağı bilindiği halde bu ilacın kullanılmasına devam edilmiştir. Eppinger, Bergman, Dr. Fissinger, hekimlik görevlerini bilinçli bir şeklide eksik yaptıkları kanısı bende hâkim olmuştur.”İşin özü, Atatürk, zehirlendiğini anlamıştı artık.
Afet İnan’a yazdığı mektupta aynen şöyle diyordu; “Afet, vaziyetim şudur; bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış ilerlemiştir. Hükümet benim reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissinger’i getirtti. ”İçişler Bakanı Kaya, İnönü’ye yazdığı yazıda şunları söylüyor: “Tahsis ettiğimiz doktorun görevini layıkı ile yaptığı kanısındayım. Her şey yolunda ve mecrasında seyir etmektedir. Sizleri Cumhurreisi olarak görmek arzusu hepimizde hâsıl olmuştur. Hürmetle ellerinizden öperim efendim.”Ata’nın ölümünden sonra, Anadolu’da insanlar ağlamaktan adeta gözleri kör olurken, İsmet Paşa cenazeye katılmıyor. İşbaşına gelir gelmez, mason locaları açılıyor.
Atatürk’ün kovduğu ve “ben hayatta olduğum sürece Türkiye’ye gelemezler” dediği Rotheschild ve Rockefeller aileleri Türkiye’ye çörekleniyorlar. Sonra, İsrail kuruluyor. Atatürk düşmanlarıyla İsrail, ne kadar gurur duysa az!“Atatürk, içkiden öldü!” yalan ve iftirasını yayanlar, bunun hesabını asla veremezler. #10Kasım1938 #MustafaKemalAtatürk
Bozkurt mahir
12 gün önce
- Dediler ki: "Bu memlekette ırkçılık var, ayrımcılık var, sömürü var. Var oğlu var. Bundan sonra komünizm geldi. Herkes eşit olacak, ırk kavramı yok olacak. Karşımızda kim olursa ezeceğiz. Özellikle Ülkücüleri bitireceğiz, MHP'yi bitireceğiz."

- Dediler ki: "Ordu yönetime el koydu. Kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis edeceğiz. Denge siyaseti için de bir sağdan, bir soldan asacağız. Ülkücüler ezilecek, MHP'yi bitireceğiz."

- Dediler ki: "Bizim yolumuz Allah yolu, Kur'an ne diyorsa onu yapacağız. Herkese kapımızı açacağız. Kürdü, arabı, lazı, ermenisi, yunanı... Bu ülkede herkesi kucaklayacağız. Buna karşı çıkanları sileceğiz. Kim olursa olsun, ezeceğiz. MHP de olsa, bitireceğiz."

- Dediler ki: "Ülkücülük Başbuğ dönemindeymiş, şimdikiler içkici, ayyaş, kumarbaz, yalancı, dolandırıcı. Bahçeli bunlara sahip çıkamıyor. Zaten baraj sorunu da var. Biz hiç uğraşmasak bile, MHP bitti, eridi zaten."

. . .
Sonra döndük bir baktık geriye ki:

* Komünizm kaybetti.
* Kenan Evren can veremedi.
* Siyasal İslamcılar bin parça oldu.
* Turgut Özal'ın esamesi okunmuyor.
* Chp bölücülük sloganlarıyla sarhoş havasında.

. . .
Velhasıl'kelam efendiler!
Dua ile örülü bir zırh var bu partinin önünde.

O yüzden, MHP bitmez efendiler!
Krallar, imparatorlar, ordular, mitralyözler söylese de:
MHP bitmez!

- Kılıçkıran izin vermez,
- Emine Özmen annenin duası müsaade etmez,
- Dursun Önkuzu'nun patlatılan ciğerleri razı gelmez!
- . . .

Safları sıkı, gönlünüzü ferah tutun efendiler,
Vallahi de, billahi de:

" MHP bitmez! "
Bozkurt mahir
12 gün önce
Günün En İyi Paylaşımı:
MİDE BULANDIRAN NEFRET !
Bakar mısınız, Numan Kurtulmuş'a ?
"Anadolu topraklarını baştan aşağı zulümle inleten Şah İsmail'e karşı, Yavuz Sultan Selim ile İdris-i Bitlisi'nin yapmış olduğu ittifak, Anadolu'daki Müslüman toplulukların birlikte var olmasına neden olmuştur."
Bu açıklamayı okuyunca cehaletin derinliği beni hiç şaşırtmadı.
Sadece aklıma iki ata sözü geldi : Camış sı..mış, teker biçmiş!
İmam şey yapınca cemaatte daha büyük şey yaparmış !
8 yıl iktidarda kalmış Yavuz !
Üç savaş yapmış, üç Türk devletini yıkmış !
Türkler ve Müslümanlar birbirini kırmış !
Ve 500 yıldır kanayan bir yara açmış Türkler ve Müslümanla arasında !
Siyaset ve iktidar böyle bir şey işte !
Timur kaç Türk devletini yıkmış ?
Şımaran Osmanlı’nın sarhoş padişahının sebeb olduğu savaşta Timur, attığı tokatla Türk töresini Anadolu topraklarında yeniden diriltecek ateşi yakmış !
Dersini vermiş, İzmir’i feth etmiş Osmanlı’ya bırakıp Türkistan’a dönmüş !
Timur’un ateşlediği Türklük fırtınası sonucunda 49 yıl sonra İstanbul feth edilmiş !
Yavuz’un yıktığı üç Türk devleti sonrası İstanbul’a getirttiği Arap allameler (!) sarayı ele geçirince, Semerkantlı alimler küstürülmüş, Maturidi akıl gitmiş Eşari nakilciler padişahın akıl danesi olmuştu.
100 sene sonra sonuç : Viyana bozgunu, Balkan bozgunu, Anadolunun işgali… yani 300 yıl süren geri çekiliş !
Atatürk’e kadar !
Türkiye bu kadar cahilliği ve siyasi rüküşlüğü hak etmiyor.
Hakkı Şafak Ses
Bozkurt mahir
12 gün önce
Ey ülkücü geçınenler ülküculükten geçınenler ülküculeri basamak olarak kullananlar hatsiz hatsiz konuşan soytarılar ülkuculer hertürlü işkenceye rağmen oruçlarını tuttular namazlarını kıldılar şehit oldular ama davalarından taviz vermediler bu dev adamların coğu yaşiyor hemde turlü sikıntılar içinde hiç kimseye dertlerini acmadan ölen ülkucu gazilerimize Allah'tan rahmet yaşayanlarada sağlık afiyet diliyorum Allah yar ve yardımcımiz olsun Allah büyuk Allah bize yeter herkeze hayırlı cumalar diliyorum
Bozkurt mahir
13 gün önce
"BEN TÜRK'ÜM" DİYORSANIZ BUNLARI DA BİLMEK ZORUNDASINIZ...

1. Tarihte Kurulan İlk Türk Devleti, Asya Hun Devleti
2. Türk Adı İle Kurulan İlk Milli Türk Devleti,I.Göktürk Devleti
3. Yerleşik Yaşama Geçen İlk Türk Devleti, Uygurlar
4. Yazıyı İlk Kullanan Türkler, II. Göktürk ( Kutluklar )
5. Avrupa’da Kurulan İlk Türk Devleti, Avrupa Hun Devleti
6. İstanbul’u İlk Kuşatan Türkler, Avarlar
7. Alfabeyi İlk Kullanan Türkler, Türgişler
8. Parayı ilk kullanan Türkler, Sibirler
9. İlk Türk Parasını Basan Türkler, Türgişler
10. Bizans’la Siyasal İlişki Kuran İlk Türkler, Göktürkler
11. Türk Tarihinin İlk Yazılı Antlaşması, Asya Hun-Çin Ant.
12. İlk Türk Alfabesi, Göktürk –Orhon Alfabesi
13. Töreyi yazı hale getiren ilk Türkler, Uygurlar
14. Türk Tarihi ile ilk yazılı belgeler, Orhun Kitabeleri
15. Tarihte ilk onlu sisteme dayalı ordu, Asya Hunları-Metehan
16. İlk Türk Hükümdarı, Teoman, Asya Hun Devleti
17. Türk adı ilk defa, ÇİN KAYNAKLARINDA Geçer.
18. Türklerin ilk başkenti, Ötüken
19. İlk hayvan sanat üslubu, İSKİTLER
20. İlk ceket, pantolon, kemer ve kemer tokası, İskitler
21. Yabancı dinleri benimseyen ilk Türkler, Uygurlar
22. Anadolu’ya ilk gelen Türkler, Hunlar
23. İlk atlı göçebe Türk uygarlığı, İskitler
24. Kâğıt ve matbaayı ilk kullanan Türkler, Uygurlar
25. Tarihte atı ilk evcilleştirilen millet, Türkler
26. İlk yazılı Türk Milli Tarih kaynağı, Orhun Kitabeleri
27. İlk yoğurt, pastırma ve konserve et, Türkler
28. En uzun destanı, Manas-Kırgızlar
29. Musevi olan tek Türkler, Hazarlar
30. İslamiyet’i kabul eden ilk Türk boyu,Karluklar
31. İlk Müslüman Türk devleti,Karahanlılar
32. İlk Müslüman Türk İmparatorluğu,Gazneliler
33. Mısır’da kurulan ilk Türk İslam Devleti, Tolunoğulları
34. Hicaz bölgesine hâkim olan ilk Türk devleti, İhşitler
35. Hindistan’a İslamiyet’i ilk götüren Türkler, Gazneliler
36. Türkçeyi resmi dil ilan eden ilk Türk Devleti, Karahanlılar
37. Türkçeyi resmi dil ilan eden ilk Türk Beyliği, Karamanoğulları
38. Türklerin Anadolu’daki ilk başkenti, İznik
39. İlk Türk denizcisi ve Amirali, Çaka Bey
40. Selçukluların Bizans’la yaptığı ilk savaş, Pasinler
41. Türk âleminin ilk sözlüğü, Divan-I Lügati’t Türk

“alıntı”
Bozkurt mahir
13 gün önce
Devlet Bahçeli 'Terörsüz Türkiye' açılımında nihayet son noktayı koydu ve mecliste ortak komisyon kurulması ve kararların çoğunlukla alınması teklifinde bulundu, ki CHP de aynı görüşte!

AKP, MHP, DEM ve CHP anayasa değişikliği için yeterince çoğunluk sağlıyor!

Ne değişecek kimse bilmiyor!

Cumhuriyet'in son günlerini mi yaşıyoruz?

Tarihimizin en şerefsiz çocukları bizim kuşağımız, istediğin kadar bağır çağır, maç bitti!

Korkulan da bu değil miydi AKP ve CHP aynı safta!

Cumhuriyetin kuruluş ilkelerini şimdi kim savunacak?

Emperyalizm ve bizlerin gafleti kırk uzun yılda işte bu çaresizlik-çıkışsızlık sahnesini hazır hale getirdi!

Meclisimiz işte çoğunlukla açılımdan yana!

Artık bir iraden yok, ne desen boşuna, ne olacak bilmiyorsun, ülke nereye sürükleniyor bilmiyorsun, kime yenildik bilen yok, bu olup bitenler nedir anlayan yok, ama meclis karar alacakmış. neye karar alacak onu da bilen yok!

Sözüne iradesine güvenebileceğimiz kimsenin kalmayışı, ölümden beter günler yaşıyoruz!

Yıllardır CHP bari sen yapma Cumhuriyetine sahip çık dedikçe, siz CHP'yi niye eleştiriyorsunuz denildi, hadi buyrun, CHP, AKP'yle kucak kucağa!

Tarihimizin en karanlık günlerinden geçiyoruz, hepimiz bu büyük ihanetin ortaklarıyız!

Emperyalizm kendi çocuklarımızı dağa çıkarttı ve silah verip bizi öldürttü ve sonra aynı emperyalizm Fetöcü yüzbinleri ajan yapıverdi, yetmedi liberalini ve islamcısını ihanet odaklarıyla işbirliğine soktu ve yetmedi kendine milliyetçi diyen kesimleri de sonunda gırtlağından yakaladı!

Bizler de bu ihanetin dışında sayılmayız, hepimiz bu büyük utanca ortağız!

Birbirimize hiç güvenmedik, yaptığımız ikazları ciddiye almadık!

Kuşatıldık çevrelendik zehirlendik içten içe çürüyoruz dedikçe hiç birimiz oralı olmalı!

Hepimiz kendi liderimize kör gözlerle öyle inandık, ki, asla, olamaz, yapamaz, dedik!

Hepimiz iktidar uğruna kendi liderimizi kutsadık laf söyletmedik!

Algıya manipüleye gelip hep biz haklıydık hep biz biliyorduk hep biz doğruyuz diye küçük akıllarımızla birbirimizi suçladık, birbirimizin kuyusunu kazdık önünü kestik, ve geldiğimiz yer, bir güç kapıları üstümüze kapattı ve hepimizi yangının içinde çıkışsız bıraktı!

Toprağımız ve milletimiz için tehlikelerin acıların en korkuncunu yaşıyoruz!

Hepimizi ırk din demeden bir arada tutan Cumhuriyet'in büyük koruyucu şemsiyesinde tuhaf şeyler oluyor!

İstediğiniz kadar yorum yapın, analiz kasın, bu saatte sonra istediğiniz doğrulukta konuşun, istediğiniz kadar iyi insanlar olun, bu saatten sonra istediğiniz fedakarlığı gösterin ve sorumlu olun, çaresizsiniz, çünkü mecliste azınlıktasınız!

Şu cümleyi hala anlatamıyoruz, bu saatten sonra filmi geriye çevirecek siyasi gücünüz yok!

Artık hepimiz kendi köşesinde yapayalnız ağlayan çaresiz köle esir onursuz haysiyetsiz insanlarız, neden?

Çünkü 'vatan' duygusu ve sorumluluğunu hayat planlarımızda hep ikinci üçüncü sıraya, ev ve araba ve cep telefonu almaktan dahi öteye koyduk!

Çünkü vatan sorumluluğunu eş dost yakın ağbi köylüm dindaşımdan çok öteye koyduk!

Cumhuriyetimize ve ülkemize apaçık saldırılar yapılırken ve apaçık siyasetine devletine sızılırken yeterince sertlikte cevap vermedik!

Uyarıları ikazları ciddiye ve sorumluluk almadık!

O bizden dedik, yanlışlarını görmezden geldik, o bizim adamımız dedik hırsızlık yapsa bile savunduk!

Koskoca memleket ne badireler gördü, dedik, kişisel sorumluluklardan kaçındık!

Ve an itibariyle yüzde birlik bir istisna dışında ekranlarınız ve siyasetinizin dili algısı Cumhuriyet'in yıkımını konuşuyor ve kimse rahatsız değil!

Bir memleket için daha büyük bir felaket nasıl olabilir, düşmanı konuşturuyor baş üstünde tutuyorlar ve seni susturuyorlar!

Asil ve destansı bir zaferle Batı dışı topraklarda başımızın tacı olan Cumhuriyet en zor günlerini yaşıyor!

Roma'nın en büyük düşmanı Hannibal, Pirenneler ve Alpler ve ovalar ve bataklıklar aştı ve onlarca yıl İtalya'ya kuzeyinden güneyinden nefes aldırmadı, onlarca yıl sürdü istilası ve Roma Hannibal'ı durduramadı! Hannibal, ki, tarihin en büyük komutanlarından biri!

Sonunda Hannibal'ı durduramayacağını anlayan Roma'nın aklına bir fikir geldi, bu Hannibal dedi, kim, Kartacalı! Kartaca nerede Afrika'da! O halde Roma ordusu Hannibal'a İtalya'da değil karşıya geçip Afrika'da savaşacak, yani, ininde!

Roma ordusu Kartaca'ya (Afrika'ya) girince, Kartacalılar, Hannibal'a 'İtalya'yı bırak hemen gel' dediler ve, Hannibal'ın ve Kartaca'nın sonu oldu, düşmanı evine sokmak!

Düşmanı evine sokmayacaktın, düşmanı meclisine sokmayacaktın, düşmanı orduna polisine istihbaratına sokmayacaktın, düşmanı, aydınlarına akademine sokmayacaktın, düşmanı medyana sokmayacaktın!

Nihat Genç
19.05.2025
Bozkurt mahir
13 gün önce
*BU YAZIYI KİM YAZMIŞSA TEBRİK EDİYORUM. MUTLAKA SABIRLA SONUNA KADAR OKUYUN.! 🧠*
Osmanlıyı 1299 yılında Oğuz Türklerinin Kayı Boyu kurmuştur.
Osmanlı imparatorluğu;
- 1299 da kurulmuş, 1579'a kadar 3 asır YÜKSELMİŞ....
- 1579 dan 1699 kadar,
1 Asır DURAKLAMIŞ.
- 1699 dan 1919 kadar.
GERİLEMİŞ VE YIKILMIŞTIR.
Gerçekte iki farklı Osmanlı vardı;
- Halifeliğe kadar olan Osmanlı... (1299-1517) Nam-ı diğer Türk İmparatorluğu
- 1517 tarihinde Halifeliğin alınmasından sonraki Araplaşan Osmanlı İmparatorluğumuz… Ve Araplaştıkça daha çok batan koca Osmanlı İmparatorluğumuz…
Aslında Türkler için her şey güzel gidiyordu...
Ta ki Halifelik sevdasına düşülene kadar…
O günkü şartlarda halifeliği olmazsa olmaz gören Yavuz Sultan Selim ile akıl hocası Şeyh İdris-i Bitlis-i ve diğerleri Memlüklülerin elinden Abbasi halifeliğini almak için Mercidabık ve Ridaniye savaşlarını tertip ederler...
Bu savaşların sonunda, kılıç zoruyla artık halifelik Türklerdedir. (1517)
Ama çok büyük bir sorun çıkar, çünkü Arap dünyası halifeliğin kendilerinden alınmasına şiddetle karşı çıkar ve Türk halifeye biat etmek istemezler...
İşte bu sorunu çözmek, Arapları, Türk halifeye bağlamak için Arapların da kabul edeceği bir orta yol bulunur.
Bu yol Mısır’dan ve Arap diyarlarından seçilecek iki bin civarında ulemanın, Mollanın, Ebussuud Efendilerin İstanbul’a davet edilerek, para, mal, mülk, arazi de verilerek kalıcı olarak yerleşmeleri sağlanır...
İmparatorluğu Araplaştırmak, diğer bir deyişle; Türk İslam’ının terk edilerek, Arap İslam’ına doğru evrilmesini sağlamak konusunda anlaşırlar.
Bu projeyi Araplar da destekleyince proje hayata geçer ve maalesef bundan sonra artık imparatorlukta “bugün de kısmen olduğu gibi” Türk kelimesi yasaklanır, “Türk’üm!”, “Türkmen’im!” diyen Kızılbaş diye aşağılanır, dışlanır, kafası kesilir.
Bu dönem sadece Kuyucu Murat Paşanın “Türk’üm!", “Türkmen’im!” dedikleri için kafasını kestirip, kuyulara doldurduğu insan sayısı 158 bindir.
Maalesef Osmanlının son 350 yılı ilk 250 yılın aksine, Türklere zulümle geçer, sıkı bir Arap tandanslı mezhepçilik kurulur...
1603 yılına gelindiğinde artık Ehl-i Beyt Türk Tekkeleri yasaklanır, kapatılır; yerine Halidî, Nakşî, Kürdî Tekkeler kurulur.
Yine bu dönem Kürtlere sayısız imtiyazlar verilir,
1839 birinci Tanzimat Fermanına kadar Kürtler askerlikten bile muaf tutulurlar. (Kürtlere Şah İsmail diyeti ödenir…)
Yine bu dönem Türkler, saraydan, ordudan ve müesses nizamdan tasfiye edilirler…
Türklerin askeri ve siyasi gücünü kırmak için bu Arap mollaların fetvalarıyla, serdengeçti birlikleri sadece Türklerden oluşturulur ve en ön safta savaştırılır, böylece kırdırılırlar, ganimet bile toplatmazlar…
Ganimeti de saraylardaki Arap mollalar ile işbirliği yapan yeniçeriler kendi aralarında paylaşırlar…
Ordudan, saraydan ve müesses nizamdan yavaş yavaş tasfiye edilen, kafası kesilen, sürgün edilen Türklerin bir kısmı bu mollalara kızar ve canını kurtarmak için de Kürtleşmeyi ana stratejik hedef olarak seçerler.
Bu aşiretler ve boyların en büyükleri Avşarlardır, Halaçlardır, Mukri, Bayat, Beğdili, Evya, Yıvadır… Buna tarihimizde “Ekrad (kürtleşmiş) Türkmanlar” denir…
Yine Kelkit’ten Hakkâri’ye kadar olan bölgede yaşayan Akkoyunluların büyük bir kısmı İran’a gider. (Bugün dünyanın en büyük Türk nüfusunun yaşadığı başkent Tahran’dır…)
Böylece yüzyıllarca başımızı ağrıtacak Kürt sorunu ve bu politikalar sonucu gelişir ve büyür.
Osmanlı öyle bir açmaza düşmüştür ki, ne halifelikten vazgeçebilir, artık ne de imparatorluğun kan kaybetmesini durdurabilir... Çünkü imparatorluğu kuran asli unsur Türkmenler dışlanmış, mezhepçiliğe kurban edilmiştir…
Mollalar, başta matbaa olmak üzere bir sürü saçma sapan fetva verirler…
Ve sonuçta Osmanlı’ya Rönesans’ı ıskalatırlar, Rönesans’ı İngiltere kapar…
Matbaa Osmanlı’ya ilk kez 1480’de Yahudiler ile gelir, sonra 1527’de Ermeniler matbaaya kavuşur. 1563’te ise Rumların matbaası vardır.
Bu meşhur mollalarımız her seferinde yeni bir fetva ile bizimkilerin matbaaya kavuşmasını engellerler, ta ki Batı Rönesans’ı ve aydınlanmayı yakaladıktan, yani 240 yıl sonra, 1727’de İbrahim Müteferrika’nın çabaları ile matbaaya kavuşuruz; ama bilgiye sahip olmak için artık çok geçtir…
Şimdi açıkça şu soru sorulmalıdır:
1299’dan 1683 Viyana Bozgunu’na kadar savaştığı tüm savaşları kazanan bir Türk imparatorluğu (Osmanlı) varken; neden son 250 yılda girdiği tüm savaşları kaybedip, bir de Kurtuluş savaşı yapmak zorunda kalmıştır?
Osmanlı bu dönemde; yani yaklaşık son 250 sene, 1683 Viyana Bozgunu’ndan, nihayet 1922’de Ankara, Haymana Ovası’nda yapılan Sakarya Savaşını kazanana kadar tüm savaşları kaybetmiştir.
Acaba; Halifelik ve akabinde yürütülen Türk düşmanı, Arap tipi mezhepçi politikalara dönülmeseydi; koca bir imparatorluk batar mıydı?
Ve yine; Yunus Emre'lerin, Hacı Bektaş'ların, Seyit Gazi'lerin, Ahmet Yesevi'lerin İslam’ı, İslam değil miydi?
Osmanlıyı kuran Şeyh Edebali'lerin İslam’ı, Akşemseddin'lerin İslam’ı İslam değil miydi de, Ebussuud'lara teslim edip batırdık koca imparatorluğu…
Bugün de aynı sürecin devam etmesi tarihten hiç ders almadığımızı göstermektedir.
Pir-i Türkistan Ahmet Yesevi der ki:
*“Din bir seçimdir, ama Türklük kaderdir!”*
İşte bu yüzden "Arap sevici, mezhepçi" değil, Cumhuriyetçiyiz, Türk'üz, Atatürkçüyüz...
Ne Mutlu Türküm diyene...!!!
Alıntı.

Hiçbirşey Bulunamadı!

Üzgünüz, ancak {{search_query}} arama sorgunuz için veritabanımızda hiçbir şey bulamadık. Lütfen başka anahtar kelimeler yazarak tekrar deneyin.