2 gün önce
Herodotus’un Kayıp Nehri: Sahra’nın Altındaki Atlantis?
Yazan: Arşen Kaan
#Herodot #TamanrassetNehri #KayıpNehir #Atlantis #Tarih #Sahra #Platon #Mısır #AntikBilgi
⸻
Giriş: Tarihin Babasının Haritasındaki Sır
Antik Yunan tarihçisi Herodot, milattan önce 5. yüzyılda yazdığı eserleriyle “Tarihin Babası” olarak anılmıştır. Ancak onun bazı betimlemeleri uzun yıllar boyunca bilimsel olarak sorgulanmış, hatta bazen tamamen hatalı sayılmıştır. Bu sorgulamalardan biri, Herodot’un Kuzey Afrika’yı büyük bir nehrin çevrelediğine dair açıklamaları ve haritalarıdır.
Günümüzde bu iddiaların yeniden değerlendirilmesini gerektiren önemli jeolojik bulgulara ulaşılmıştır. Herodot’un haritasında Atlas Dağları’ndan doğup Sahra Çölü’nü geçen ve Nil Nehri’ne dönüşerek Akdeniz’e ulaşan büyük bir nehir çizimi yer alır. Uzun yıllar boyunca bu çizim, antik bir yanlış anlamanın ya da mitolojik bir abartının ürünü sayılmıştır. Ancak modern araştırmalar, bu nehrin gerçek olabileceğini ve Herodot’un iddialarının arkasında kadim, kayıp bir bilgi yattığını düşündürmektedir.
⸻
Herodot’un Haritası ve Kayıp Nehir
Herodot’un haritasında gösterilen nehir, bugünkü bilgilerimiz ışığında oldukça dikkat çekici. Haritaya göre bu büyük nehir, Atlas Dağları’ndan doğarak Sahra boyunca ilerliyor, Mısır’ı katediyor ve sonunda Akdeniz’e dökülüyor. Nehrin çevrelediği bölge neredeyse bir “ada” görünümünde: kuzeyde Akdeniz, doğuda ve batıda ise bu devasa su kaynağı yer almakta.
Bu nehir, geleneksel olarak Nil sanılsa da aslında bu tanımlamanın farklı bir su sistemini betimlediği anlaşılmaktadır. Bu haritada Herodot’un, bugün “Tamanrasset Paleonehri” olarak adlandırılan, artık kurumuş olan devasa bir nehir sistemini tanımladığı öne sürülmektedir.
⸻
Tamanrasset Nehri: Bir Zamanlar Akan Dev
Günümüzde jeologlar tarafından yapılan çalışmalarda, Sahra Çölü’nün altındaki devasa bir fosil nehir sistemi ortaya çıkarılmıştır: Tamanrasset Nehri. Uydu radarları ve yer altı taramaları sayesinde, bu nehrin yaklaşık 15.000 ila 7.000 yıl önce aktif olduğu ve büyüklük bakımından Nil ile kıyaslanabileceği anlaşılmıştır.
Tamanrasset Nehri, Atlas Dağları’nın güneyinden doğarak Sahra’nın ortasından geçiyor ve Batı Afrika’daki Nijer Nehri havzasına bağlanıyor. Bazı kollarının doğuya, Nil yönüne aktığı da düşünülmektedir. Yani Herodot’un, Atlas Dağları’ndan çıkan bir nehrin Nil’e dönüştüğünü söylemesi, tam anlamıyla yanlış olmayabilir. Antik bilgiler, yerel halktan ya da artık kaybolmuş metinlerden aktarılmış olabilir.
⸻
Bilgi Mirası: Herodot’un Eriştiği Kayıp Belgeler mi?
Burada şaşırtıcı olan nokta, Herodot’un yaşadığı dönemde Tamanrasset Nehri çoktan kurumuştu. Peki, Herodot bu nehirden nasıl haberdar oldu? Ona bu bilgiyi kim ya da ne verdi?
Bu soru, yalnızca Herodot’u değil, aynı zamanda Platon’un Atlantis anlatısını da yeniden gündeme getiriyor. Platon’a göre, büyük bir ada uygarlığı olan Atlantis, 12.000 yıl önce büyük bir felaket sonucu yok oldu. Platon’un tarif ettiği bu “ada”, Herodot’un betimlediği suyla çevrili Kuzey Afrika bölgesiyle şaşırtıcı biçimde örtüşüyor.
Acaba Herodot ve Platon, aynı kayıp medeniyetin kalıntılarına ait bilgileri mi aktardılar? Herodot’un Sahra’daki dev nehrinden, Platon’un denizin altındaki uygarlığına uzanan bu çizgi, belki de geçmişin karanlık sularından yükselen bir gerçeğin izini taşıyor.
⸻
Bilim ve Efsane Arasında İnce Bir Çizgi
Modern bilim, antik metinleri her zaman eleştirel bir gözle değerlendirmiştir. Ancak radar taramaları, jeolojik araştırmalar ve paleoiklim çalışmalarının ortaya koyduğu bilgiler, zaman zaman antik anlatıların beklenmedik şekilde doğruluğunu ortaya çıkarıyor. Tamanrasset Nehri örneği, bunun en güçlü örneklerinden biri olabilir.
Herodot’un çizdiği nehir, bir zamanlar gerçekten de Sahra’yı ikiye bölen, Kuzey Afrika’yı suyla çevreleyen ve “ada” görünümü veren devasa bir akarsuydu. Bilim bunu bugün biliyor. Ancak Herodot bunu nasıl biliyordu? İşte bu, tarih ve bilimin hala yanıtlayamadığı büyük bir sorudur.
⸻
Sonuç: Sahra’nın Altındaki Kadim Bilgelik
Herodot’un “hatalı” sayılan çizimlerinin ardında, bugün bile çözülememiş gizemli bilgiler yatıyor olabilir. Sahra’nın altındaki kadim nehir, tarihsel hafızanın, sözlü anlatıların ya da kayıp belgelerin izleriyle Herodot’a ulaşmış olabilir. Bu da, antik bilgilerin çağlar boyunca nasıl korunduğu ve aktarıldığına dair önemli bir ipucu sunar.
Herodot’un Tamanrasset’i Nil sanması, bir hata değil, geçmişe dair eksik halkaların birleşimidir. Ve belki de Atlantis’in izlerini ararken, en derin sırlar Sahra’nın altında çoktan gizlenmiştir…
⸻
Kaynakça:
• Skonieczny, C. et al. (2015). African humid periods triggered the reactivation of a large river system in Western Sahara. Nature Communications.
• Herodotus. Histories.
• Amazon yayını: Herodotus’un haritasını içeren kitap
• Platon. Timaeus ve Critias
• NASA Earth Observatory, Paleochannel Radar Data
@sıkı hayranlar
Yazan: Arşen Kaan
#Herodot #TamanrassetNehri #KayıpNehir #Atlantis #Tarih #Sahra #Platon #Mısır #AntikBilgi
⸻
Giriş: Tarihin Babasının Haritasındaki Sır
Antik Yunan tarihçisi Herodot, milattan önce 5. yüzyılda yazdığı eserleriyle “Tarihin Babası” olarak anılmıştır. Ancak onun bazı betimlemeleri uzun yıllar boyunca bilimsel olarak sorgulanmış, hatta bazen tamamen hatalı sayılmıştır. Bu sorgulamalardan biri, Herodot’un Kuzey Afrika’yı büyük bir nehrin çevrelediğine dair açıklamaları ve haritalarıdır.
Günümüzde bu iddiaların yeniden değerlendirilmesini gerektiren önemli jeolojik bulgulara ulaşılmıştır. Herodot’un haritasında Atlas Dağları’ndan doğup Sahra Çölü’nü geçen ve Nil Nehri’ne dönüşerek Akdeniz’e ulaşan büyük bir nehir çizimi yer alır. Uzun yıllar boyunca bu çizim, antik bir yanlış anlamanın ya da mitolojik bir abartının ürünü sayılmıştır. Ancak modern araştırmalar, bu nehrin gerçek olabileceğini ve Herodot’un iddialarının arkasında kadim, kayıp bir bilgi yattığını düşündürmektedir.
⸻
Herodot’un Haritası ve Kayıp Nehir
Herodot’un haritasında gösterilen nehir, bugünkü bilgilerimiz ışığında oldukça dikkat çekici. Haritaya göre bu büyük nehir, Atlas Dağları’ndan doğarak Sahra boyunca ilerliyor, Mısır’ı katediyor ve sonunda Akdeniz’e dökülüyor. Nehrin çevrelediği bölge neredeyse bir “ada” görünümünde: kuzeyde Akdeniz, doğuda ve batıda ise bu devasa su kaynağı yer almakta.
Bu nehir, geleneksel olarak Nil sanılsa da aslında bu tanımlamanın farklı bir su sistemini betimlediği anlaşılmaktadır. Bu haritada Herodot’un, bugün “Tamanrasset Paleonehri” olarak adlandırılan, artık kurumuş olan devasa bir nehir sistemini tanımladığı öne sürülmektedir.
⸻
Tamanrasset Nehri: Bir Zamanlar Akan Dev
Günümüzde jeologlar tarafından yapılan çalışmalarda, Sahra Çölü’nün altındaki devasa bir fosil nehir sistemi ortaya çıkarılmıştır: Tamanrasset Nehri. Uydu radarları ve yer altı taramaları sayesinde, bu nehrin yaklaşık 15.000 ila 7.000 yıl önce aktif olduğu ve büyüklük bakımından Nil ile kıyaslanabileceği anlaşılmıştır.
Tamanrasset Nehri, Atlas Dağları’nın güneyinden doğarak Sahra’nın ortasından geçiyor ve Batı Afrika’daki Nijer Nehri havzasına bağlanıyor. Bazı kollarının doğuya, Nil yönüne aktığı da düşünülmektedir. Yani Herodot’un, Atlas Dağları’ndan çıkan bir nehrin Nil’e dönüştüğünü söylemesi, tam anlamıyla yanlış olmayabilir. Antik bilgiler, yerel halktan ya da artık kaybolmuş metinlerden aktarılmış olabilir.
⸻
Bilgi Mirası: Herodot’un Eriştiği Kayıp Belgeler mi?
Burada şaşırtıcı olan nokta, Herodot’un yaşadığı dönemde Tamanrasset Nehri çoktan kurumuştu. Peki, Herodot bu nehirden nasıl haberdar oldu? Ona bu bilgiyi kim ya da ne verdi?
Bu soru, yalnızca Herodot’u değil, aynı zamanda Platon’un Atlantis anlatısını da yeniden gündeme getiriyor. Platon’a göre, büyük bir ada uygarlığı olan Atlantis, 12.000 yıl önce büyük bir felaket sonucu yok oldu. Platon’un tarif ettiği bu “ada”, Herodot’un betimlediği suyla çevrili Kuzey Afrika bölgesiyle şaşırtıcı biçimde örtüşüyor.
Acaba Herodot ve Platon, aynı kayıp medeniyetin kalıntılarına ait bilgileri mi aktardılar? Herodot’un Sahra’daki dev nehrinden, Platon’un denizin altındaki uygarlığına uzanan bu çizgi, belki de geçmişin karanlık sularından yükselen bir gerçeğin izini taşıyor.
⸻
Bilim ve Efsane Arasında İnce Bir Çizgi
Modern bilim, antik metinleri her zaman eleştirel bir gözle değerlendirmiştir. Ancak radar taramaları, jeolojik araştırmalar ve paleoiklim çalışmalarının ortaya koyduğu bilgiler, zaman zaman antik anlatıların beklenmedik şekilde doğruluğunu ortaya çıkarıyor. Tamanrasset Nehri örneği, bunun en güçlü örneklerinden biri olabilir.
Herodot’un çizdiği nehir, bir zamanlar gerçekten de Sahra’yı ikiye bölen, Kuzey Afrika’yı suyla çevreleyen ve “ada” görünümü veren devasa bir akarsuydu. Bilim bunu bugün biliyor. Ancak Herodot bunu nasıl biliyordu? İşte bu, tarih ve bilimin hala yanıtlayamadığı büyük bir sorudur.
⸻
Sonuç: Sahra’nın Altındaki Kadim Bilgelik
Herodot’un “hatalı” sayılan çizimlerinin ardında, bugün bile çözülememiş gizemli bilgiler yatıyor olabilir. Sahra’nın altındaki kadim nehir, tarihsel hafızanın, sözlü anlatıların ya da kayıp belgelerin izleriyle Herodot’a ulaşmış olabilir. Bu da, antik bilgilerin çağlar boyunca nasıl korunduğu ve aktarıldığına dair önemli bir ipucu sunar.
Herodot’un Tamanrasset’i Nil sanması, bir hata değil, geçmişe dair eksik halkaların birleşimidir. Ve belki de Atlantis’in izlerini ararken, en derin sırlar Sahra’nın altında çoktan gizlenmiştir…
⸻
Kaynakça:
• Skonieczny, C. et al. (2015). African humid periods triggered the reactivation of a large river system in Western Sahara. Nature Communications.
• Herodotus. Histories.
• Amazon yayını: Herodotus’un haritasını içeren kitap
• Platon. Timaeus ve Critias
• NASA Earth Observatory, Paleochannel Radar Data
@sıkı hayranlar
2 ay önce
İLGİNÇ Bİ YAZI...
Bir gece deniz Atlantis’i yutuverdi.
Sulara bir gecede gömülen Atlantisliler oldukça bilgiliydi, ama daha çok bilgilenerek Dünyaya ve hatta galaksinin bu köşesine egemen olmak gibi bir hırsları vardı.
İnsan ve hayvan genleri arasında korkunç ve canavarca mütasyonlar ortaya çıkardılar. Sadece genetik değil, klon yöntemini geliştirmek için de deneyler yaptılar.
Bu deneylerde kullanılan insanların çocukları genetik mutasyona uğramış olarak doğdular.
Böylece kontrol edilemeyen salgın hastalıklar türetmiş oldular.
O zamanlarının büyük astronomi bilginleri, Güneş sistemindeki her cismin hareketini tam olarak biliyorlardı.
Antimadde silahını da kusursuz hale getirdiklerinde bu silah yardımıyla uzayda herşeyin konumlarını hatta yörüngelerini değiştirebilecek bir yol da keşfettiler.
Yıldızların güç kaynaklarını uzay gemileri için kullandılar.
Atlantisliler elde ettikleri bunca güce karşın, bununla da yetinmeyerek hırsla insanın hatta her varlığın ruhuna hükmetmek istediler.
Geliştirdikleri bir silah, bir antinükleer reaktöre ve anti enerjiye sahipti.
Böylece aynı zamanda hem molekül parçalayıcı, hem manyetik denge bozucu, hem de güç nötralleştirici ve her çeşit enerjiye karşı alıcı gibi kullanılabiliyordu.
Onunla yaşamı ve hareketleri kontrol edebiliyorlardı.
Bu silaha antimadde yıkıcı diye bir ad takmışlardı.
Antimadde silahıyla canlının psişik varlığını da darmadağın edebiliyorlardı.
Konfederasyon kararıyla diğer gezegenlere verdikleri zarardan sonra bu silahın ve Atlantis’in yokedilmesine karar verildi.
Bir gece Atlantis’e yönelttikleri güçlü bir ışın ile kıtayı ikiye böldüler.
O gece Atlantis sulara gömülmüştü. Gezegenin çeşitli yerlerinde büyük su baskınları, tufanlar görüldü.
Dünyanın manyetik kutbu kayboldu, o zamandan beri de olması gereken yerde değildir.
Yekpare olan o kara kütlesi parçalara ayrılarak iki büyük parça halinde iki yana (doğuya ve batıya) doğru hareket etmeye başladı.
Bugün bile karalar hareketlerini sürdürüyor.
Bu hareketlilik, o gece sulara gömülmüş bazı kara parçalarının yeniden su yüzüne çıkmasına neden olacak.
Atlantisliler’in o silahına ne oldu peki?
O korkunç silah da Atlantis’le birlikte sulara gömüldü ve halen Florida açıklarında, Bimini denen adacıklar arasına rastlayan bölgede, denizin dibine gömülmüş büyük piramidin içinde duruyor.
Artık zayıflamış olmasına rağmen, eğer güneş ışınları tarafından aktive edilirse, Dünya’da manyetik değişikliklere ve molekül bozulmalarına neden olabilir.
Zaten, halen durduğu yerde de bu korkuç silah korkunç etkilerini değişik şekillerde, hem de sık sık sergiliyor.
O bölgede pusulalar bozuluyor, kaybolmalar devam ediyor.
Silah, okyanusun derinliklerinde ve dev bir piramidin içinde bulunmasına rağmen hala güneş enerjisi tarafından uyarılıp, aktive edildiği zaman, yaşam enerjisi algıladığında, enerji vorteksini harekete geçiriyor.
Ayrıca, çevresinde tepkime ile çalışan herhangi bir alet algıladığında, antimolekül alanının uyarıldığı kesindir.
Kısacası hala kullanılır durumda ve çok tehlikeli.
Sizin ona erişmeniz olanaksızdır.
Çünkü gücü karşısında hemen yok olursunuz. Aslında onu ele geçirmek isteyen birçok Dünyadışı kavim var.
Ancak, Satürn karantinası buna izin vermez ve Matriks kurucuların koruması altındadır.
Ne onlar, ne de insanlar antienerjiyi ve antimaddeyi kontrol altında tutacak ve onu etkisizleştirebilecek bilgiye sahipler.
Bu bilgi sadece üst boyut Evrensel Yasaların koruyucularında var ve Karantina Kıyam yani Hasada kadar buna izin vermeyecek.
ALİNA AZİM
Bir gece deniz Atlantis’i yutuverdi.
Sulara bir gecede gömülen Atlantisliler oldukça bilgiliydi, ama daha çok bilgilenerek Dünyaya ve hatta galaksinin bu köşesine egemen olmak gibi bir hırsları vardı.
İnsan ve hayvan genleri arasında korkunç ve canavarca mütasyonlar ortaya çıkardılar. Sadece genetik değil, klon yöntemini geliştirmek için de deneyler yaptılar.
Bu deneylerde kullanılan insanların çocukları genetik mutasyona uğramış olarak doğdular.
Böylece kontrol edilemeyen salgın hastalıklar türetmiş oldular.
O zamanlarının büyük astronomi bilginleri, Güneş sistemindeki her cismin hareketini tam olarak biliyorlardı.
Antimadde silahını da kusursuz hale getirdiklerinde bu silah yardımıyla uzayda herşeyin konumlarını hatta yörüngelerini değiştirebilecek bir yol da keşfettiler.
Yıldızların güç kaynaklarını uzay gemileri için kullandılar.
Atlantisliler elde ettikleri bunca güce karşın, bununla da yetinmeyerek hırsla insanın hatta her varlığın ruhuna hükmetmek istediler.
Geliştirdikleri bir silah, bir antinükleer reaktöre ve anti enerjiye sahipti.
Böylece aynı zamanda hem molekül parçalayıcı, hem manyetik denge bozucu, hem de güç nötralleştirici ve her çeşit enerjiye karşı alıcı gibi kullanılabiliyordu.
Onunla yaşamı ve hareketleri kontrol edebiliyorlardı.
Bu silaha antimadde yıkıcı diye bir ad takmışlardı.
Antimadde silahıyla canlının psişik varlığını da darmadağın edebiliyorlardı.
Konfederasyon kararıyla diğer gezegenlere verdikleri zarardan sonra bu silahın ve Atlantis’in yokedilmesine karar verildi.
Bir gece Atlantis’e yönelttikleri güçlü bir ışın ile kıtayı ikiye böldüler.
O gece Atlantis sulara gömülmüştü. Gezegenin çeşitli yerlerinde büyük su baskınları, tufanlar görüldü.
Dünyanın manyetik kutbu kayboldu, o zamandan beri de olması gereken yerde değildir.
Yekpare olan o kara kütlesi parçalara ayrılarak iki büyük parça halinde iki yana (doğuya ve batıya) doğru hareket etmeye başladı.
Bugün bile karalar hareketlerini sürdürüyor.
Bu hareketlilik, o gece sulara gömülmüş bazı kara parçalarının yeniden su yüzüne çıkmasına neden olacak.
Atlantisliler’in o silahına ne oldu peki?
O korkunç silah da Atlantis’le birlikte sulara gömüldü ve halen Florida açıklarında, Bimini denen adacıklar arasına rastlayan bölgede, denizin dibine gömülmüş büyük piramidin içinde duruyor.
Artık zayıflamış olmasına rağmen, eğer güneş ışınları tarafından aktive edilirse, Dünya’da manyetik değişikliklere ve molekül bozulmalarına neden olabilir.
Zaten, halen durduğu yerde de bu korkuç silah korkunç etkilerini değişik şekillerde, hem de sık sık sergiliyor.
O bölgede pusulalar bozuluyor, kaybolmalar devam ediyor.
Silah, okyanusun derinliklerinde ve dev bir piramidin içinde bulunmasına rağmen hala güneş enerjisi tarafından uyarılıp, aktive edildiği zaman, yaşam enerjisi algıladığında, enerji vorteksini harekete geçiriyor.
Ayrıca, çevresinde tepkime ile çalışan herhangi bir alet algıladığında, antimolekül alanının uyarıldığı kesindir.
Kısacası hala kullanılır durumda ve çok tehlikeli.
Sizin ona erişmeniz olanaksızdır.
Çünkü gücü karşısında hemen yok olursunuz. Aslında onu ele geçirmek isteyen birçok Dünyadışı kavim var.
Ancak, Satürn karantinası buna izin vermez ve Matriks kurucuların koruması altındadır.
Ne onlar, ne de insanlar antienerjiyi ve antimaddeyi kontrol altında tutacak ve onu etkisizleştirebilecek bilgiye sahipler.
Bu bilgi sadece üst boyut Evrensel Yasaların koruyucularında var ve Karantina Kıyam yani Hasada kadar buna izin vermeyecek.
ALİNA AZİM