Logo
Bozkurt mahir
6 saat önce
İnfazından birkaç saat önce, hücresinde yalnızken…
Ona son dileği soruldu.
Bir kalem ve bir kâğıt istedi.
Sessizce birkaç dakika yazdı, sonra mektubu gardiyanlara teslim etti:
Annesine yazılmıştı.

Mektupta şunlar yazıyordu:

“Anne,
Eğer bu dünyada biraz daha adalet olsaydı,
bugün infaz edilecek olan sadece ben olmazdım… sen de olurdun.

Çünkü bu mahvolmuş hayatın sorumluluğu yalnızca bana ait değil.
Sen de en az benim kadar suçlusun.

Hatırlıyor musun, anne,
başka bir çocuğun bisikletini çaldığım günü?
Beni azarlamadın.
Aksine, onu saklamama yardım ettin.

Ya komşuların cüzdanından para aldığım günü?
Birlikte alışverişe gittik…
Ve sen tek kelime etmedin. Bunun yanlış olduğunu fısıldamadın bile.

Öğretmenim, saygısızlığım ve sürekli devamsızlığım yüzünden beni okuldan gönderdiğinde,
durumu anlamaya çalışmadın.
Okula gidip öğretmeni azarladın…
Beni sorgulamadın bile.
Oysa gerçekten suçlu olan bendim.

Geç saatlerde eve döndüğüm o geceleri hatırlıyor musun?
Okulu kırdığım günleri?
Bana nedenini hiç sormadın.
Hiçbir zaman anlamaya ya da beni doğru yola sevk etmeye çalışmadın.

Ben bir çocuktum, anne. Sonra bir genç…
Ve şimdi, paramparça olmuş bir adamım.

Babam öldükten sonra,
sert ama sevgi dolu bir ele,
beni yukarı taşıyacak bir bakışa ihtiyacım vardı.
Ama senin kör sevgine… değil.

Ben senin sevgili oğlundum, biliyorum.
Ama senin o sonsuz sevgin beni kör etti.
Her şeyin bana mübah olduğunu sandım.

Sen hep yanımdaydın, evet…
Ama her hatamda.
Hiçbir zaman doğruyu göstermek için orada olmadın.

Seni affediyorum, anne.
Ama senden bir şey rica ediyorum:
Bu mesajı tüm anne babalara ulaştır.

Çünkü onların ellerinde,
ya onurlu bir insan yetiştirme ya da bir suçlu yaratma sorumluluğu var.

Bana hayat verdiğin için teşekkür ederim.
Ama…
Onu kaybetmeme yardım ettiğin için de teşekkür ederim.

Senin oğlun… suçlu.”

#çocukgelişim #anne #aile #aileeğitimi #psikoloji
Bozkurt mahir
6 gün önce
Bizler ilkokulda yurttaşlık bilgisi,
lisede:mantık, sosyoloji, felsefe okuyan nesiliz. İşte onun için Kim Milyoner Olmak İster programında 15 Bin Tl yi hiç joker kullanmadan %90 kazanabilen bir nesiliz.

Biz 3 yazılı,1 sözlü imtihan olan ve kopya çekerken öğrenen bir nesiliz.

Biz annesini babasını,huzurevinde terk etmeyen bir nesiliz.
Biz kendine öz güveni olan ama çevresine sevgi ve saygısı olmayan, sadece kendisine yaşayan egoist bir nesil değil : sevgiyi,saygıyı,fedakarlığı,dostluğu,vefa duygusunu , yerine göre başkalarının yaşamı için kendi yaşam tarzından fedakarlık yapan bir nesiliz.

Arkadaşımızın ailesini ,kendi ailemiz kabul eden,namus anlayışını buna göre dizayn eden bir nesiliz.
Biz psikologlarla,pedagoglarla şekillendirilen değil:psikolojik sorunlarını aile ve mahalle ilişkileri içinde bedavaya çözen bir nesiliz.

Biz 40 yıllık 50 yıllık arkadaşlarını köşe bucak arayan ve onlarla birliktelikten zevk alan bir nesiliz...

Kabadayı denilen mahallenin bilekli delikanlısını,bizi soyan değil, bizi koruyan kollayan olarak bilen bir nesiliz.

Biz uzun eşeği, kuka oynamayı, saklambaçı, beştaşı, seksek oynamayı, kovalamaca ve körebe oynamayı, uçurtmayı, futbolu, bakkala kese kağıdı yapmayı, yakan top oynamayı bilen bir nesiliz.

Akşam üstü olunca,ekmeğin üzerine yoğurt sürüp şeker serpip yiyen bir nesiliz.
Dışarıda yemek yemenin ayıp olduğu ve hatta ağız oynatmanın bile ayıplandığı,her lokmanın eşit paylaşıldığı, çay bardağındaki şeker karıştırılırken kaşığın çıkarttığı sesin ayıp olduğu " hoop deve kervanı mı geçiyor? " diye ikaz edilen bir nesiliz.

Ebeveynlerimizin öğretmenimize " eti senin kemiği benim "diye teslim ettiği ve öğretmenimizin de bu emaneti de gözünden sakınarak koruduğu, kulağımızı çeken öğretmenimizi evde şikayet edemediğimiz ve böyle bir durumda babamızdan azar işiteceğimizi bilen bir nesiliz.

Babamızın sözünün geçtiği ama annelerimize değer verdiği ailede fikir paylaşımının olduğu bir nesiliz.

Lise Mezunu Arkadaşlarımızın Bugünkü ÜNİVERSİTE Mezunlarının Yanında DOKTORA Yapmış bir İNSAN Kalitesinde Olduğu bir NESLİN Çocuklarıyız....
Siz bizim nesli küçümsemeyin.
Bence bizim nesle benzemeye çalışın.
İşte o zaman Türkiye kurtulur....

Alıntı
Bozkurt mahir
13 gün önce
YILANLARLA DANS...

" PKK'nın 50 yıllık şanlı mücadelesi" ve "PKK'nın kahraman şehitleri..." Vay vay vay, nerelere geldik?...

Bölücü narko-terör örgütü PKK’nın Kandil'deki Karayılan'ı ne demiş biliyor musunuz?

"Savaşta yenilgiyi kabul edenler masaya oturur, anlaşma ister, barış ister...
Benim böyle bir teklifim olmadı...
Demek ki yenilgiyi kabul eden TC'dir.
Ben büyük düşünüyorum.
Büyük Kürdistan'ı düşünüyorum...
TC, bana böyle bir teklifle gelmediği sürece silahları susturmam mümkün değil...
Kürtleri de, Türkleri de boşuna kandırmasınlar. "
Murat Karayılan

"Barış"ı hedeflediği söylenen, PKK'nın kendini feshetmesi yönünde karar alıp, silah bırakacağı iddia olunan 12. kongresi toplandı. MHP'li dostlar "Kan ve kin devri kapandı" dediler; AKP sözcüleri "PKK'nın ön şartsız silah bırakacağı" şeklinde açıklamalar yaptılar...

Ancak PKK üst yönetim kadrosundan açık kaynaklara sızan bilgilere göre "PKK talepleri doğrultusunda demokratikleşme" (???) ; "Apo'nun serbest bırakılması" gibi TC Devleti'ne PKK tarafından yüklenen ev ödevleri yanında "50 yıllık şanlı mücadelelerinin kahraman şehitleri" gibi laflar da sızdı...

Bu ne demek ...

TC 50 yıllık mücadelesinde haksızdı demek değil midir?

PKK'lı ölenler " Şanlı PKK mücadelesinin kahraman şehitleri" ise bizim asker, polis, korucu, bebek, çoluk çocuk, köylü, memur gibi onbinlerce kaybettiğimiz insanın adı ne olacak? Onlara birileri gibi "Kelle" mi diyeceğiz?

Adam kendisini "mısır denesi" insanları da kendisini yem yerine koyup yiyecek olan tavuklar zannedermiş.
Sıkı bir psikolojik/psikiyatrik kapalı devre tedavisi sonrasi nihai test için doktorların karşısına çıkartılmış. "Ben darı değilim, ben mısır denesi değilim" diye onlarca kez tekrarlatmışlar. Nihayet doktorlar birbirlerine bakıp "tamam artık düzeldi, mısır tanesi, darı olmadığını anladı, idrak etti, normalleşti, artık gidebilir" diye karar verirler. Kararlarını da kendisine ve refakatçi yakınlarına beyan ederler. Tam kapıdan çıkacaklarken zavallı adam doktorlara döner ve "tamam ben darı olmadığımı, mısır denesi olmadığımı anladım anlamasına da; bunu tavuklara kim anlatacak?"

AKP'liler, MHP'liler siz kendinizi tedavi ettirmiş olabilirsiniz ( "kan ve kin devrinin bitişi hakkında") Karayılan'a da anlatsanız...

"50 yıllık şanlı PKK geçmişinin kahraman şehitleri ..." deyince 50 yıl boyunca bu memleket evlatlarının mücadelesi "Şan ve şereften yoksun, haksız bir mücadele idi" demeye ve onbinlerce vatan evladının şehadeti boşa çıktı" demeye gelmez mi?

En iyisi bir daha düşünün bu işi...

10 Mayıs 2025

Şevket Bülend YAHNİCİ
Bozkurt mahir
1 ay önce
Ticaret açısından Yahudilerle Türklerin farkları!

Hiçbir başarı tesadüf değildir" sözünde olduğu gibi ticarette Yahudilerin başarısı da tesadüf değildir. Belirli bir bilgi birikimine ve tecrübelerin nesilden nesile aktarılmasına dayalıdır.

Ticarette esas olan sadece para kazanmak değildir. Para kazanmak ticaretin bir aşamasıdır. Esas olan kazandığınız parayı tutmak ve doğru yerlerde değerlendirmektir. Serveti nesillerden nesillere aktarmak ise başlı başına bir beceridir.

Türklerin ticarette başarılı olması için Yahudilerin ticaret prensiplerini çok iyi anlaması gerekiyor. Geçmişte bunu anlasaydık bugün çok farklı noktalarda olurduk.

Şimdi gelelim Yahudiler ile Türklerin ticaret açısından karşılaştırmasına.

1) Yahudiler 10 liraları varsa en fazla 5 liralık iş yaparlar. 5 lirayı yedekte tutarlar. Türkler ise 10 liraları varsa 100 liralık hatta -imkan bulurlarsa- 1.000 liralık iş yapmaya kalkarlar. Yahudiler ticareti sermayenin gücüyle yapmaya çalışırlar. Yedek akçeleri hatta yedeğin yedeği akçeleri vardır. Türklerde ise varsa yoksa tüm para ticarethane, şirket veya fabrikadadır. Yedek akçe sermayenin onda biri kadar bile yoktur. Yedeğin yedeği ise hak getire..

2) Yahudiler babalarının, dedelerinin veya büyük dedelerinin yaptığı işi yapmaya özen gösterirler. Yani yaptıkları işte ailelerinin bilgi birikimi vardır. Kuşaktan kuşağa aktarılır. Bir Yahudi eczacıysa muhtemelen babası da dedesi de eczacıdır. Çocukları ve torunları da eczacı olur. Biz de baba evladı, evlat babayı beğenmez. Evlatlar özellikle babalarının yaptığı işi yapmamaya özen gösterir. Babasının yaptığı işi yapmayı "ayıp" kabul eder.
Türkler ataerkil görünümlü anaerkil bir toplumdur. Çocuklar amcadan daha çok dayıya yakındır. Çocukluğundan itibaren annenin de etkisiyle tüm kurgusu babayı beğenmemek üzerinedir.
Bunların doğal sonucu olarak Türk ailelerinde ticaret bilgi birikimi oluşmaz. Oluşsa bile kuşaklardan kuşaklara aktarılmaz. Servet, kazananla toprak olup gider. Çoğu kişi servetini ömrünün sonuna kadar koruyamaz.

3) Yahudiler 10 liraları varsa 1 liralık hayat yaşarlar. Gösterişten genel olarak kaçınırlar. Dikkatleri üzerlerine çekmemek için uğraşırlar. Mütevazılık öncelikli tercihleridir.
Türkler ise parayı ve serveti gösteriş için kazanır. Harcar. 10 lirası varsa "100 lirası var" havası oluşturmayı sever. Gösterişte kullanılmayacak serveti "lüzumsuz" olarak görürler.
Arapların ticaret yetenekleri Yahudilerden aşağı kalmaz. Bir Arap atasözü der ki: Bir baba kudretinden aşağı derecede, çocukları kudreti nisbetinde, kadını da kudretinin fevkinde giyinmelidir.

4) Yahudiler aile içi eğitime çok önem verirler. Milattan Sonra 70 yılında Romalılar İsrail'i yerle bir ettikten sonra Yahudileri dünyanın dört bir tarafına dağıtmışlar. Yahudiler ayakta kalabilmek için her aileyi okul haline getirmişler. Çocuklarına 3 -4 yaşında İbranice'yi 7 yaşında Yidişçe'yi öğretmişler. Bir de yaşadıkları ülkenin dilini öğrenmişler. Evrensel dillerden en az birini de bilirler. Yani bir Yahudi en az 3-4 dil bilir.
Türkler eğitime önem vermezler. Anadillerine bile hakim değillerdir. Dünyanın her yerinde el-kol ile anlaşırlar :) Evrensel dillerden sadece el-kol ile anlaşmayı bilirler. Ana dilden sonra nüfusun tamamı bu dili bilir :)

5) Yahudiler ticaretten kazandıkları parayı genelde nakitte ve nakite kolay dönüşecek varlıklarda tutarlar. Türkler ise parayı nakite en zor dönüşecek varlık grubu olan taşa toprağa yatırırlar.

6) Yahudiler çocukları öğrenciyken hafta sonları ve yaz tatillerinde çocuklarını çalıştırırlar. Burada ince bir detay vardır. Kendi iş yerlerinde değil. Başka Yahudi ailelerin iş yerlerinde... Niye? Başka ailelerdeki ticaret kültürünü görsün. Kendi ailesindeki ticaret kültürü ile karşılaştırsın. Eksiklikleri ve yanlışlıkları tamamlasın diye...
Türklerde ise çocuklar babalarının iş yerlerinde "prens" ya da "prenses" ünvanıyla iş hayatına atılır. Sonrası malumunuz :)

7) Yahudilerin önceliği komisyonculuktur. Yani sermaye koymadan para kazanmaktır. Bir Yahudi oğluna ticareti öğretiyormuş. Tavsiyesi şu olmuş: Oğlum çok para kazanmak istiyorsan bir şeyler yap-sat. Üret-sat. Daha çok kazanmak istiyorsan al-sat. Daha daha çok kazanmak istiyorsan almadan sat. Önce sat. Sonra al.
Türklerde ise komisyonculuk muteber bir iş değildir. Yapılacak işe sermaye bağlanır. Sermaye bağlanmadan iş yapmayı Türklerin hafsalası almaz.
😎 Yahudilerde iş yaptıkları insanları kalkındırmak esastır. İş yaptıkları insanlar ne kadar kalkınırsa kendilerinin de kazançları o oranda artacağına inanırlar.
Türkler ise iş yaptıkları insanları düşman olarak görür. İş yaptıkları insanların kendileri için yaptığı işte zarar etmesinden keyif alır.

9) Yahudiler yılın belli bölümlerden dünyayı dolaşır. Yenilikleri görür. İnceler. Özellikle gelişmiş ülkelerdeki yeni ürünleri gelişmemiş ülkelere götürerek para kazanır. İnovasyona açıktır.
Türkler ise işlerinden başlarını kaşıyacak vakitleri yoktur. Değişime kapalıdır. Bir yol tuttururlar. Tutturdukları yolun sonsuza kadar gideceğine inanırlar.

10) Dünyada seks endüstrisinde para harcayan 4 millet vardır. Bunlar sırasıyla; Araplar, Yahudiler, İtalyanlar ve Türklerdir.
Yahudiler her ne kadar çapkınlık ve kaçamak yapsalar da aile birliğini ayakta tutmaya çalışırlar. Yattıkları fahişelerle evlenmeyi düşünmezler.
Türkler ise parayı bulduktan sonra yaptıkları ilk iş ya boşanmak ya ikinci evlilik ya da metres ilişkisidir.
Ailenin önemini genelde serveti kaybettikten sonra anlarlar.

11) Yahudilerde aile birliği ve dirliği esastır. Aile huzuru önemlidir. Aile içi çatışmalardan kaçınılır. Sorunlar yaşanmaz mı? Mutlaka yaşanır. Ama çözülmesi için aile üyeleri elinden geleni yapar.
Türklerde ise servet oluşmaya başladıktan sonra aile içi gerginlikler artar. Kim kime dum duma psikolojisine girilir. Aile içi savaşlar servetin bitmesine neden olur.

12) Yahudiler tüm anlaşmaları yazılı olarak yaparlar. Sözleşmeye önem verirler. Sözleşme işin parçasıdır.
Türklerde ise her şey güvene dayalıdır. Sözleşme istemek karşısındakine hakaret olarak kabul edilir.
Durumun özeti 80 yaşın üstündeki bir avukata atfedilen şu sözü hatırlayın: Yaklaşık 60 yıla yakın meslek hayatımda baktığım davaların yüzde 90'ından fazlası güvene ve güvene dayalı ilişkilerden kaynaklanıyordu.

13) Yahudiler bir işi araştırıken olumlu ve olumsuz tüm yönlerini didik didik incelerler. Öncelikle olumsuz yönlerine dikkat kesilirler. Matematiksel düşünceden hiç ayrılmazlar. Kesin kazancı görmeden kolları sıvamazlar.
Türkler ise bir işe inanmaları yeterlidir. İnandıktan sonra işin hep olumlu taraflarını düşünürler. Olumsuz taraflarını söyleyenleri sevmezler.

14) Yahudilerde tasarruf kültürü vardır. Günlük, aylık veya yıllık kazancın belirli bir kısmını "yedek akçe" olarak ayırırlar.
Türkler geçmişte tasarrufa önem verirdi. Tencerede pişirip kapağında yedi. 1980 sonrasında tasarruf kültürünü bir yana bıraktı. Şimdilerde borçla yaşıyorlar.

15) Yahudiler girecekleri işlerde başkalarının deneyimlerine önem verirler. Başkalarının deneyimlerini önemserler. Kendilerine ders çıkartırlar.
Türkler ise deneme yanılma yöntemiyle öğrenirler. Bir şeyi anlamaları için illa ki damdan düşmeleri gerekir. Damdan düşmeden öğrenmeyi bilmezler.

16) Yahudilerde dayanışma kültürü vardır. İş yaparken birbirleriyle dayanışma içindedirler. Birbirlerine el verirler. Ticarette birlik ve beraberlik içinde hareket ederler.
Türklerde ise dayanışma yerine savaş vardır. Birbirlerinin kuyusunu kazmaya meraklıdırlar. Hasetle hareket ederler. Başarana çamur atarlar. Başaranın tepesi üstü çakılması için elinden geleni yaparlar"
Bozkurt mahir
2 ay önce
Surıye'de SEDNEYA,Türkiye'de MAMAK...
Suriye'de Esat,Türkiye'de Evren vb diktatörler
FIRAVUNLARINN SONU
(Sıtkı ŞEREMETLİ)
Dünyanın meşhur diktatörleri vardır.
Eski çağlara ''Firavun''gibi
Yakın tarihte Hitler,Mussoluni,Stalin vb.gibi.
Türkiyede'de unutulmayacak bir diktatör vardır;''Kenan EVREN''
Öncelikle şu tespiti iyi yapalım:''Kenan EVREN kahraman Türk ordusunun bir komutanı değildir.O,işgalci ABD ordusunun Türkiye'yi ele geçirmeye çalışan hain bir emir eridir.''
Darbe yaptı.
Binlerce insana zulmetti.
Adaleti katletti.
İnsanları mahkemeye çıkarmadan idam etti.
Koskoca ülkeyi çık hapishane haline çevirdi.
Bu dönemde kendini ''Firavun''zannetti.
Ve de başında bulunduğu zulüm dönemi hiç bitmeyecek zannetti.
Lakin bitti.
Ordudan atıldı.
Elleri ile diktiği heykelleri yıkıldı.
Koskoca bir millet arkasından lanet etti.
Yaşarken bir zalimin yaşayabileceği en aşağılık günleri yaşadı.
Öyleki,ölmek istedi.
KEŞKE ALLAH BU KADAR YAŞATMASAYDI
Daha önce halk yargılanmasını isterse intihar edeceğini açıklayan Kenan Evren yaşamının son günlerinde yine benzer bir çıkışta bulunarak "Çok yaşamak da iyi değil. Keşke Allah bu kadar yaşatmasaydı. Ölseydim de bugünleri görmeseydim." dedi.
ZALİM BİR HAİN
Ve öldü.
Cenazesinde kimse yoktu.
Ardından rahmet okuyan olmadı.
Tarihe ''Devlet Başkanı'' olarak değil,''Zalim bir HAİN''olarak geçti
Tarih en adil hüküm sahibidir
Tarih herkesi zaman içinde hak ettiği yere koyuyor.
Diktatör Kenan EVREN ve cuntacı arkadaşları bugün lanet ile anılırken
onların idam ettikleri ''Kahraman''olarak anılıyor.
Zindanlara atıp zulmettikleri ''Başı dik,şerefli insanlar''olarak yaşamlarını sürdürüyor.
İŞKENCE VE 12 EYLÜL
12 Eylül sabahında Kenan Evren başkanlığındaki Darbe yönetimi daha önceden hazırladığı programı uygulamaya geçirerek on binlerce Ülkücüyü tutuklamıştır.Özel kurulan işkencehanelerde Ülkücüler vahşet derecesinde işkencelere tabi tutulmuştur."
12 EYLÜL'ÜN İŞKENCE METODLARI
12 Eylül hakkında gerçek hükmü verebilmek için 12 Eylül işkencelerinin ne olduğunu bilmek gerekir.Falaka en bilinen metoddur.Ama tutukluluk ve sorgu dönemlerinde işkencecilerin iyi bildikleri ve pek çok Ülkücüye ahlaksızca uyguladıkları daha pek çok işkence metodu vardır.FİLİSTİN ASKISI'larına astılar gençleri.ELEKTİRK verdiler tutuklu gençlere.Ayrıca pek çok çeşidi ile nice manevi işkenceler yaptılar.Bunların hepsini burada sayabilmem elbetteki mümkün değildir.
xxx
Bunları niçin yazdım?
Komşumuz Suriye'de diktatör Esat ülkesinden kaçtı
Bu kaçıştan sonra Suriye'de yaşanan zulüm ortaya çıktı
SEDNEYA Hapishanesinde yaşanan zulüm ve işkenceler gözler önüne serildi
Böyle acı bir dönemi 1980 darbesinde bizler de yaşadık
Orada yaşananları en iyi biz anlarız
Şimdi Suriye ve SEDNEYA Hapishanesi gerçeklerine birlikte bakalım
XXX
''Suriye'de devrilen rejimin Sednaya Hapishanesi'ndeki işkence ve öldürme sistematiği vahşeti gözler önüne seriyor
Suriye'de devrilen Beşşar Esed rejiminin işkence merkezi olarak bilinen Sednaya Hapishanesi'nde tutsaklar yerleşkeye gelir gelmez işkenceler başlarken, yargısız infazlar sonucu öldürülen tutsakların cesetleri toplu mezarlara gömüldü.
Suriye'de devrilen rejimin Sednaya Hapishanesi'ndeki işkence ve öldürme sistematiği vahşeti gözler önüne seriyor
Çöken rejimin Savunma Bakanlığına bağlı Sednaya Askeri Hapishanesi, 2011'de Suriye iç savaşının başlamasıyla gelişen olayların ardından alıkonulan rejim karşıtı göstericilerin tutulduğu ve işkence gördüğü yer olarak biliniyor.
Suriye'de devrilen rejim 50'den fazla merkezde 72 ayrı işkence uyguladı
Suriye'de Sednaya'daki gizli bölmeleri araştıran ekipler, cezaevinde gizli alan bulunmadığını açıkladı
Esed rejiminin kısa süre önce işkenceyle öldürdüğü kişilerin cesetlerini görüntülendi
Başkent Şam'a yaklaşık 30 kilometre uzaklıkta bulunan cezaevinde alıkonulan binlerce kişi rejim güçleri tarafından sessiz ve sistematik şekilde öldürüldü.
Uluslararası kuruluşların raporları, rejimin, Sednaya'da "toplu idam" yoluyla yargısız infazlar yaptığını, alıkoyduklarını kasıtlı şekilde insanlık dışı koşullarda tuttuğunu, onlara defalarca işkence yaptığını ve sistematik olarak yiyecek, su, ilaç ve tıbbi bakımdan mahrum bıraktığını gösteriyor.
"Beyaz bina" ile "kırmızı bina"
Sednaya'daki işkence ve infazlara ilişkin açık kaynaklardan derlenen bilgilere göre, cezaevi yerleşkesinde, "beyaz bina" ve "kırmızı bina" olarak adlandırılan 2 gözaltı tesisi bulunuyor.
"Kırmızı bina"da tutulanların çoğunluğunu 2011'den bu yana alıkonulan siviller oluştururken, "beyaz bina"da ise rejime "sadakatsizlik ettiği" gerekçesiyle alıkonulan subay ve askerler yer aldı. Tutsaklar, genellikle Şam'ın Mezze bölgesinde bulunan askeri mahkemelerden birinde adaletsiz yargılamalarla karşı karşıya kalmalarının ardından bu binalara transfer edildi.
Eski cezaevi yetkilileri ve tutsakların demeçlerine göre, 2011'den bu yana kırmızı binada tutulan kişilerin çoğunluğunu, Suriye rejiminin kendilerine muhalif gördüğü toplumun her kesiminden siviller oluşturdu.
İşkenceler, tutsaklar yerleşkeye gelir gelmez başlıyor
Eski tutsaklar, devrilen rejimin güvenlik güçlerinin çeşitli birimlerinden Sednaya'ya "et dolabı" olarak adlandırılan beyaz kamyonlarla nakledildiklerini anlattı.
Cezaevine vardıklarında, hapishane yetkililerince "hoş geldin partisi" olarak isimlendirilen şiddetli dayağa ve işkenceye maruz kaldıklarını belirten tutsaklar, bu dayaklar sırasında genellikle kafalarına darbe aldıklarını ve bazı arkadaşlarının bu nedenle öldüğünü kaydetti.
Bu uygulamayı teyit eden eski bir cezaevi yetkilisi, "Gelen beyaz kamyonun içinde genellikle 50 ila 60 kişi bulunurdu. Bu kişilerin gözleri bağlı olurdu. İki gardiyan aracın yanına gider ve onları kamyondan atmaya başlardı. Yüzüklerini, saatlerini, her şeylerini alırdı. Gardiyanlar isimleri kayıt altına alırken, onları tekmeler ve döverdi." ifadelerini kullandı.
Alıkonulanların, daha sonra 5 ila 15 kişilik gruplar halinde gardiyanlar arasında "yalnızlar" olarak adlandırılan yeraltı hücrelerine götürüldüğü kaydedildi.
İşkence yöntemleri
Sednaya'daki düzenli ve yoğun fiziksel şiddet en yaygın işkence yöntemi olarak kullanıldı. Tutsaklar, maruz kaldıkları şiddetin, bazen ömür boyu sürecek hasara ve sakatlığa yol açtığını söyledi.
Raporlar, rejimin, Sednaya'da alıkoyduklarını kasıtlı şekilde insanlık dışı koşullarda tuttuğunu ve sistematik olarak yiyecek, su, ilaç ile tıbbi bakımdan mahrum bıraktığını gösterdi.
Tutsaklara yeterli gıda verilmediğine, bunun da yetersiz beslenme ve açlığa yol açtığına işaret eden raporlarda, bu kişilerin, kişisel ve tıbbi bakıma erişimlerinin engellenmesi neticesinde enfeksiyon ve uyuz gibi hastalıkların sık sık yayıldığı kaydedildi.
Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR) raporuna göre, Baas rejimi fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddet içeren 72 ayrı işkence türü uyguladı.
Rejimin fiziksel işkence uygulamaları arasında, mağdurun vücudunun farklı yerlerine kaynar su dökme, başını suya sokarak boğma hissi verme, elektrikli sopayla vücuduna elektrik verme, mağduru çıplak bir şekilde metal sandalyeye oturtarak sandalyeye elektrik verme, naylon poşeti yakarak vücuduna damlatma, bedeninde sigara söndürme, mağdurun parmaklarını, saçlarını ve kulaklarını çakmakla yakma, ısıtılmış metali bedenin farklı bölgelerine değdirerek cildi yakma, bedene kızgın yağ damlatma, yanıcı böcek ilaçlarını üzerine dökerek yakma gibi insanlık dışı yöntemler yer aldı.
"İnfaz odası"
Kırmızı binada bulunan binlerce kişi, insanlık dışı koşullarda tutulduktan sonra gizli yargısız infazlarla öldürüldü.
Tutsaklar, genellikle "toplu idam" şeklinde gerçekleşen infazlardan önce Şam'ın El Kabun Mahallesi'nde bulunan Askeri Saha Mahkemesi'nde 1 veya 3 dakika süren "duruşmalarda" ölüme mahkum edildi.
Sednaya yetkilileri, "parti" olarak adlandırdıkları idamları gerçekleştirdikleri gün, tutsakları hücrelerinden sivil bir cezaevine nakledileceklerini söyleyerek topladı. Bunun yerine kırmızı binanın bodrum katında bulunan bir hücreye getirilen tutsaklar, 2 ya da 3 saat boyunca fiziksel şiddete maruz kaldı.
Tutsaklar, gecenin bir yarısı gözleri bağlanarak kamyonlar ve minibüslerle, beyaz binanın güneydoğu köşesinde bulunan "infaz odasına" götürüldü.
Süreç boyunca kurbanların gözleri bağlı kaldı ve ölüm cezasına çarptırıldıkları kendilerine infaz gerçekleştirilmeden sadece birkaç dakika önce söylendi.
Raporlarda, 2011 ile 2015 yılları arasında her hafta, bazen de iki haftada bir yaklaşık 50 kişinin asıldığı kaydedildi.
Cesetler, Şam yakınlarındaki toplu mezarlara taşınıyor
İnfaz gerçekleştirildikten sonra kurbanların cesetleri kamyonlara yüklendi ve kayıt tutulması için Şam'daki Tişrin Askeri Hastanesi'ne taşındı.
Sednaya'daki eski cezaevi yetkilileri ile Tişrin Hastanesi'nde görevli doktorlara göre, bu tıbbi raporlarda ve ölüm belgelerinde ölüm nedeni olarak ya kalp ya da solunum yetmezliği gösterildi.
Ölümleri hastanede kayıt altına alındıktan sonra cesetler, Tişrin'deki morga ve oradan da toplu mezarlara gönderildi.
Bu mezarl

Hiçbirşey Bulunamadı!

Üzgünüz, ancak {{search_query}} arama sorgunuz için veritabanımızda hiçbir şey bulamadık. Lütfen başka anahtar kelimeler yazarak tekrar deneyin.