Logo
Nurgl_cnkc
1 gün önce
Sevginin en saf hali ❤️ tıpkı Türk’lüğün en saf hali gibi ❤️🪽
BOZKURTBEY
2 gün önce
Lâ ilâhe İllallâh, Muhammedur Rasûlullah
Türkçe Meali; Allah'tan başka İlah yoktur. Hazreti Muhammed (S.A.V.) Allah'ın Resulüdür.
Rahatsız olanlar varmış. Daha çok rahatsız olunuz...
Bozkurt mahir
3 gün önce
ALİ GÜNGÖR’ ABİMIN DİLİNDEN DEVLET BAHÇELİ.
Ali Güngör’ün kitabından alıntıdır..
Devlet Bey, Ali Güngör’e her grup toplantısından sonra ''odamda öğlen yemeklerinde buluşalım sohbet edelim'' teklifinde bulunuyor. Ali Bey de kabul ediyor.

SON YEMEĞİNİ ALİ BEYDEN DİNLEYELİM;
‘’Toplantı bitti, Sayın Bahçelinin daveti üzerine odasına çıktık, yemekleri söyledi ve konuşmaya başladık. Kendisine hemen aşağıdaki şu soyu sordum;

‘’Hükumet kararı olmadan bir Büyükelçi kendiliğinden uluslararası anlaşmalarda Türkiye’nin daha önceden koyduğu bir şerhi kaldırabilir mi?’’

Bu sorum üzerine Devlet Bahçeli, ‘’tabi ki kaldıramaz öyle şey olur mu’’ diye cevap verdi. Ben de kendisine, ‘’peki o zaman Volkan Vural’ın bu İkiz Yasalar denen sözleşmeyi imzalayacağından haberiniz vardı öyleyse’’ dedim.

Devlet Bey ‘’biliyorsun Meclisten geçmeden yürürlüğe girmez. Meclisten geçmeden önce yeniden değerlendiririz’’ dedi.

Arkasından şu soruyu sordum;
‘’Hükumet kararı olmadan o hükumetin bir Bakanı yine kendiliğinden uluslararası bir sözleşmedeki Türkiye’nin şerhini kaldırabilir mi?’’

Devlet Bey, bu soruma da ‘’tabi ki kaldıramaz’’ cevabını verdi. O zaman Devlet Beye, Rüştü Kazım Yücelen’in idamla ilgili şerhi kaldırmasından da haberinin ve onayının olduğunu söyledim. Yüzü kıpkırmızı oldu, dudakları titredi ve sustu…

Son söz olarak dedim ki;
Eğer bunlara evet dersek, millet te, MHP’liler de, Ülkücüler de bizi affetmez.

Bahçeliden aldığım cevap;
‘’Ali ağa, sıkma canını boş ver, millet te, ülkücüler de unuturlar merak etme…”

Allah rahmet eylesin mekanı Cennet olur inşallah....

(Ali Güngör'ün kitabından bir bölüm)

Not;
İkiz Yasalar ile SEVR arasında en küçük bir fark yoktur.
GERCEK ULKÜCÜLERİ SARAY KAPISINDA YAL BEKLEYEN KÖPEKÇİ MI ZANNEDDIN DEVLET BAHCELİ ....TÜRKCULERİ MHP DEN ATARAK BUGUNLERE ZEMIN HAZIRLADIĞINI BILMIYORMUYUZ....
Bozkurt mahir
3 gün önce
Yılmaz Özdil, Kurt işareti ve Mustafa Kemal'in Askeriyiz sloganının hikayesini anlattı

Yılmaz Özdil, Merih Demiral ile tartışma konusu olan Bozkurt İşareti'nin tarihi hikayesini anlattı, bozkurt işaretinin aslında kime ait olduğunu açıkladı.
You Tube kanalında Merih Demiral Bozkurt İşareti başlıklı yayınında Atatürk'ün Kurt simgesini önemsediğini anlatan Yılmaz Özdil, MHP'nin sanılan Kurt İşareti ve CHP'nin sanılan Mustafa Kemal'in Askerleriyiz' sloganının aslında kime ait olduğu ile ilgili dikkat çekici bilgiler verdi.

Yılmaz Özdil, video yayınında, bozkurt işareti ve Mustafa Kemal'in askerleriyiz sloganının asıl sahibini şu sözlerle anlattı.
"1991 yılıydı Ebulfez Elçibey Bakü'de 1 milyon kişinin katıldığı bir miting düzenledi. Alparslan Türkeş o mitingde ordaydı. Azarbaycan Türkleri o mitingde bozkurt işareti yaptı. Türkeş o işareti getirdi, Türkiyede kullanılmaya başlandı. Kurt işaretinin çıkış noktası, miladı Azerbaycan'dır, Elçibey'dir Azerbaycan Türkleridir. Miladi itibari ile MHP'nin değildir. 1980'den önce Türkiye'de kurt işareti yapan yoktu, DEM partililerin de kullandığı zafer işareti de Churchill'in işaretidir. 2'inci dünya savaşında Churchill zafer anlamına gelen bu işareti kullandı. Bu İngilizce işaret PKK'lı işareti zannediliyor. Cehalet böyle bir şey. CHP seçmeninin sloganı olan Mustafa Kemal'in askerleriyiz sloganıda Elçibeyindir. Men Atatürk'ün askeriyim diyordu. Sovyetler tarafından tutuklandı. Çok işkence gördüm, çok çektirdiler hiç birine yanmam da Atatürk rozeti vardı yakamda, onu aldılar, ona yanarım dedi. Çıkar çıkmaz devam etti. Sovyetler dağılınca Azerbaycan Cumhurbaşkanı oldu. İlk resmi ziyaretini Türkiyeye yaptı. Anıtkabir'de deftere 'Senin askerin Elçi bey' diye yazdı. Mustafa Kemal'in askeriyiz sloganının miladi işte buydu. Sözde değil özde Atatürkçüydü. MHP'nin zannedilen bozkurt işareti Elçibey'den, CHP'nin sanılan Mustafa Kemal'in askeriyiz sloganı da Elçibeyindi. Elçibey'e bizim teşekkürümüz nasıl oldu biliyor musunuz. Kendisini sırtıntan bıçaklayarak. İşbirlikçi subaylarla ayaklanma başlatıldı. Ankara'dan yardım istedi ancak büyük hayal kırıklığına uğradı. ABD'nin kucağına oturan Ankara siyasetçileri Azerbaycan'ı satmıştı."
Mustafa Kemal’in askerleriyiz

Hiç düşündünüz mü…

Nereden çıktı bu slogan?

İlk kim söyledi?

Sene 2006.

Aylardan haziran.

Yer, Danıştay.

Mustafa Kemal’in doğumunun 125’inci yılı dolayısıyla konferans düzenleniyor, ayakta alkışlanan konuşmacı anlatıyor: “Atatürk Türkiyesi’nden rahatsız olanların ilk yapması gereken, Atatürk’ü unutturmaktı. Onu yapıyorlar. Cumhuriyet’in nasıl kurulduğunu, milli mücadeleyi çocuklarımıza iyi anlatmak zorundayız. 1948’den beri Mustafa Kemal’in askeriyim, terhis olmak istemiyorum.”

Turgut Özakman’dı o.

Mucidi odur.

(1992 yılında Türkiye’ye gelen Azerbaycan cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey, Anıtkabir özel defterine “senin esgerin” yazmıştı. Ama... Turgut Özakman’dan önce, haziran 2006’dan önce Türkiye’de böyle bir slogan yoktu. Tarihimizde ilk defa Turgut Özakman tarafından dile getirildi, yukarıda özetlediğim konferanstan sonra yayıldı.)

Peki “1948’den beri askeriyim” diyen, “terhis olmak istemiyorum” diyen rahmetli Turgut Özakman, 1948’de yedek subay filan mıydı?

Malum, içinde “asker” kelimesi geçiyor ya... Dincileri-liboşları-sorosçuları boşverdim, Chp’ye monte edilen bazı tipler bile “militarist” zannediyor.

Halbuki, tam tersine sivil’dir.

Hukuki’dir.

Turgut Özakman 1948’de henüz 18 yaşındadır, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisidir.

Milli mücadelenin izini sürebilmek için, hatıraları derleyebilmek için, arkadaşlarıyla birlikte Ankara’dan Afyon’a kadar yürür.

Mecazi anlamda söylemiyorum... Otomobil veya trene binmeden, tabana kuvvet yürür.

Güzergah üzerinde yaşayan, Kurtuluş Savaşı’na bizzat şahit olmuş ve 1948’de hâlâ hayatta olanları bulur. Hatıralarını dinler, defterler dolusu notlar alır, fotoğraflar toplar.

Bıyıkları yeni yeni terlemeye başlamış bu delikanlının yaya olarak gerçekleştirdiği tarihi seyahat, 10 gün sürer...

Ve, bu attığı adımlar “Şu Çılgın Türkler” fikrinin çıkış noktasıdır.

1948’den beri askeriyim dediği, işte budur.

Bireysel şuurdur.Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı sloganı Mustafa Kemal’in askerleriyiz... Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı kitabı Şu Çılgın Türkler’in özetidir.

Terhis olmak istemiyorum’dan kastı ise, bıkmadan usanmadan, anlatmaya devam etme azmidir.

“Hakikate ihanet etmeyelim” derdi, rahmetli Turgut Özakman.

Buna didindi, son nefesine kadar.

Huzur içinde yat hocam...

Vatan sana minnettar.

Buradayız.

“Hakikate ihanet etmelerine” izin vermeyeceğiz, son nefesimize kadar.
Bozkurt mahir
5 gün önce
BU KADAR HAİN NASIL YETİŞTİ?
Başta Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere, şu anda ülke yönetiminde etkin rol üstlenen tüm yetkililere bu yazıyı okumaları ve ellerini başlarının arasına alıp derin derin düşünmeleri için ÇAĞRI YAPIYORUM…
Bu yazının ve yazının özüne sinmiş düşüncenin çıkış kaynağı Sayın Kamran İnan’dır…
***
Kamran İnan, çok yönlü bir kişiliğe sahip… Diplomat ve siyasetçi…
KÜRT kökenli oluşu onu hiçbir zaman bu ülkenin çıkarlarını göz ardı etmeye itmemiş, ömrünü örnek sayılacak bir yaşam biçimiyle ülkemize adamıştır.
Hakkında söylenecek övgü dolu çok şey var!..
Sözcü Gazetesi’nde çıkan bir söyleşide söyledikleri, daha doğrusu HAYKIRIŞI gözlerimizi yaşarttı…
İbret dolu cümleler!..
Bu ülkenin bölünmekte olduğuna inanmakta zorlananların tarih dolu bu kişiliğin söylediklerine kulak kabartmaları gerçekleri görmelerinde yardımcı olacaktır.
***
Diyor ki:
“Ailem geçmişte haksızlıklara uğramasına rağmen hiçbir zaman devlete küsmedim. Ülkemin sorunlarıyla yakından ilgileniyorum. Ülkemde olan bitenlere yalnız gözlerimle bakmakla yetinmem, incelerim de… İnsanımız yanlış yolda! Ne yazık ki benim vatanım HAİN yetiştiriyor.“
Ülkenin her yanına pislik yuvalarının dolduğu, kokuşmaya başlayan oluşumların ülkenin her yanını sarıp sarmaladığını anlatan son cümleyi bir kez daha tekrarlamak isteriz.
NE YAZIK Kİ BENİM VATANIM HAİN YETİŞTİRİYOR.
Ne acı bir tespit değil mi?
Üstelik ürkütücü,
Dehşet verici,
Ve korkutucu…
***
“NE YAZIK Kİ BENİM VATANIM HAİN YETİŞTİRİYOR.” cümlesi karşısında,
Uyanmak, silkinmek ve çırpınıp ayağa kalkmak için daha ne beklenir bilmem ki!..
Üç beş kuruş uğruna bu ülkeyi cehennem azabına doğru sürükleyenleri görmemek mümkün mü?
Siyasi çıkar hesapları uğruna gerçekleri gizleyenler bu yazıları okuyup biraz olsun utanmazlar mı?
***
Konuşmasının devamında diyor ki:
“HAİNLİK VE İHANET ÜRETEN BİR ÜLKE OLDUK!..
Bunun ilacını da bulamadık.
Devlet adamı yetiştiremez hâle geldik!..
Eğitim iflas hâlinde…
Bu kadar önemli bir yerde DEVLETİMİZİ BÜYÜK ÇABALARLA KÜÇÜLTMEK İSTEYENLER VAR. Devletimize sadakatle hizmet edenlerin başına çok işler getiriliyor. TÜRKİYE’DE HAİNLER MAKBUL…
Bu kadar VATAN HAİNİ NASIL YETİŞTİ, mutlaka araştırılıp bulunmalı, ortaya çıkarılıp önlemler alınmalıdır.”
***
Saygıdeğer okuyucularım!
Lütfen bu sözleri 5-10 kez okuyup derin düşüncelere dalınız.
Gerekirse tanıdıklarınıza, dostlarınıza ve yakınlarınıza da okuyunuz, okutunuz…
Öyle ki bu düşünceler dalga dalga dağılsın!..
Siz de dağılın yurdun dört bir yanına,
İFŞA edin VATAN HAİNLERİNİ,
Gizlenmelerine, örtü altına saklanmalarına izin vermeyiniz…
Bu vatan sizindir, bizimdir, hepimizindir bilmez misiniz?

Hüseyin Yeğin
Bozkurt mahir
6 gün önce
Şimdi, eski ve fakir Türkiye’de kısa bir yolculuğa çıkacaksınız...

★★★

Yıl, 1974...

Başbakan Bülent Ecevit, 1971’de yasaklanan haşhaş ekimini ABD’ye rağmen yeniden başlattı.

Ecevit’in bu kararı, ABD’ye rağmen atılan bir adımdı.

★★★

1974...

Koalisyon hükümeti Başbakanı Ecevit ve ortağı Erbakan...

Kıbrıs Barış Harekatı’nı büyük bir diplomatik ve askeri başarıyla zafere ulaştırdı.

Koalisyon hükümetinin başarısıydı bu zafer....

★★★

5 Şubat 1975...

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle, ABD Türkiye’ye ağır bir silah ambargosu uyguladı.

Türkiye’nin ambargoya cevabı sert oldu.

13 Şubat 1975’te, Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kuruluşu ilan edildi.

★★★

25 Temmuz 1975...

Başbakan Süleyman Demirel’di.

ABD, silah ambargosunun kaldırmadı.

Bunun üzerine, 25 Temmuz 1975’te Bakanlar Kurulu Kararnamesi’yle ABD’nin Türkiye’de bulunan 21 üs ve tesisi kapatıldı.

Yaklaşık beş bin ABD’li asker ve sivil ülkeyi terk etti.

★★★

Muhtemelen şaşırdınız...

Şaşırmayın...

Eski ve fakir Türkiye böyleydi...

★★★

26 Eylül 1978...

ABD Başkanı Carter’ın onayıyla, Türkiye’ye uygulanan ambargo kaldırıldı.

Başbakan Ecevit, ambargonun kaldırılmış olmasına rağmen, ABD’nin üs ve tesislerini açmadı.

Neden?

Çünkü, sağ sol iktidar fark etmez, Devlette devamlılık ilkesi ve geleneği vardı.

★★★

Üs ve tesisler, 12 Eylül yönetimi tarafından 18 Kasım 1980’de açıldı.

Kim açtı?

ABD’nin “bizim çocuklar” dediği 12 Eylül yönetimi...

★★★

Yıl, 1976...

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle, Yunanistan NATO’nun askeri kanadından ayrıldı.

İki yıl sonra, tekrar NATO askeri kanadına dönmek istedi.

Başbakan Ecevit ve Başbakan Demirel, ABD’nin baskısına rağmen, Yunanistan’ın NATO askeri kanadına dönüşünü onaylamadı.

Neden?..

Çünkü, Ege’de Türkiye’nin ulusal çıkarlar bunu gerektiriyordu.

★★★

Şaşırmayın...

O eski Türkiye böyleydi...

Sağı da, solu da ulusal çıkar doğrultusunda hareket ederdi.

★★★

20 Ekim 1980...

12 Eylül yönetiminin Devlet Başkanı Kenan Evren’di.

ABD bastırdı.

Evren, Ege ile ilgili sorunlarda ve AB konusunda, Türkiye’nin beklentilerinin dikkate alınacağı taahhüdünü aldı.

★★★

Ama, Evren’in önemli bir koşulu vardı:

“Eleştiri görmeyecekleri kısa bir zaman süresi” istiyordu.

Yani, ABD’ye “içerde atacağımız adımlara bir süre sessiz kalın” dendi.

ABD de, kabul etti.

★★★

Evren, Yunanistan’ın NATO askeri kanadına dönüşünü onayladı.

Ve, 12 Eylül yönetimi ciddi bir eleştiri almadan yoluna devam etti.

★★★

3 Kasım 2002...

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar olur.

★★★

1 Mart 2003...

ABD Irak Harekatı’na, yani işgaline başlayacaktı.

ABD askerinin Türkiye’de konuşlanmasına ilişkin tezkerenin, TBMM’den geçeceği düşünülüyordu.

Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı da, tezkerenin onayını istiyordu.

★★★

TBMM, tezkereye “hayır” dedi.

ABD, büyük bir hayal kırıklığına uğradı.

★★★

TBMM’nin bu kararı, Türkiye’nin dış politika geleneği doğrultusunda son bağımsızlık adımıydı.

★★★

Şimdi, burada biraz nefes alın...

Artık, Yeni Türkiye’desiniz...

★★★

Tarih, 4 Temmuz 2003...

Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentinde, ABD askerleri tarafından 11 Türk askerinin başına çuval geçirilir.

Bu olay, NATO müttefiki ABD’nin Türkiye’ye karşı düşmanca tutumuydu.

Türkiye, ABD’ye NOTA bile vermedi.

★★★

Yıl, 2009...

Fransa 1967’de NATO Askeri kanadından ayrılmıştı.

2009’da tekrar dönmek istedi.

PKK/PYD terör örgütüne, en fazla destek veren ülkeler arasındaydı.

Türkiye, Fransa’nın NATO Askeri kanadına dönüşünü onayladı.

★★★

Yunanistan, uluslararası antlaşmalara aykırı olarak Ege’de Askersizleştirilmiş adaları silah deposuna çevirdi.

Kendisine ait olmayan ada/adacıkları sahiplendi.

Türkiye, sadece kınama açıklamalarıyla yetindi.

★★★

Oysa, Eski Türkiye’de, 1996 Kardak Krizi’nde Yunan Bayrağı indirilmiş ve Türk Bayrağı dalgalandırılmıştı.

★★★

26 Temmuz 2018...

ABD vatandaşı Rahip Brunson, casusluk suçlamasıyla Türkiye’de tutukluydu.

ABD Başkanı Trump, Brunson’ın serbest bırakılması için Türkiye’yi tehdit etti.

Brunson, serbest kaldı.

★★★

27 Şubat 2020...

Rusya, Suriye’de 35 askerimizi şehit etti.

Özür bile dilemedi.

Türkiye, NOTA bile vermedi.

★★★

5 Ekim 2023...

ABD, Suriye’de Türk Silahlı Hava Aracı’nı (SİHA) uyarı bile yapmadan düşürdü.

Bu, düşmanca bir tutumdu.

Türkiye, sadece kınadı.

★★★

20 Eylül 2024...

Yunan sahil güvenlik botu, Bodrum’da Türk karasularını ihlal etti.

Ardından, 23 Eylül 2024’te Datça’ya kadar geldi, karaya ayak bastı.

Türkiye, NOTA bile vermedi.

★★★

Yıl, 2023, 2024...

Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğini, Türkiye kayda değer bir kazanç elde etmeden onayladı...

★★★

Ve, insan merak ediyor haliyle...

Fakir eski Türkiye’nin, nasıl böyle cesurca adımlar attığını...

Naim Babüroğlu

01 Nisan 2025
Bozkurt mahir
6 gün önce
(BİR YETİŞTİRME YURDU ÇOCUĞUNUN KALEMİNDEN)

TEK İNANDIĞIM ŞEY ASLA VE ASLA VAZ GEÇMEMEK...

1982 yılında Bursa’ya taşınmışız. Büyük bir arazinin ortasında dış sıvası yapılmamış, çatısı olmayan, her yağmurda tavandan su damlayan iki odalı bir evde kalıyorduk. Soba ile ısınan, şebeke suyu olmayan, gaz lambası ile aydınlanan sarı, sıcak ve mutlu yuvamız 1984 yılında babamın vefatı ile dağılmaya başladı. Babam eve geldiğinde beni hep kucağına alır severdi. O gün beni kucağına almadı, sobanın yanındaki yatağa uzandı, evde bir telaş ve bir sıkıntı olduğunu annemin hareketlerinden anlıyordum. Babam kusuyor, annem panik halinde mutfaktan tencere, tava ne varsa alıp getiriyor bir taraftan da komşulara bağırıyordu. Sonra iki adam gelip babamı götürdüler. Daha sonra babamı hiç görmedim.
Beni bir kez daha kucağına almasını çok isterdim. Babam beyin kanaması geçirmiş, çocuk aklımla anneme hep o iki adama soruyormuşum “babamı götürdüler getirmediler.” diye. Annem bana baktıkça hep ağlıyordu, neden olduğunu bir baba olduğum bu zamanda daha iyi anlıyorum. 1984 yılında annem 6 çocukla dul kaldı, Dayımın girişimleri ile beni ve iki abimi devlet korumasına verdi. Yuvaya bırakıldığımız ilk gün ciğerlerim parçalanacak şekilde ağladığımı hatırlıyorum. Annem gidiyordu ve ben ikinci dağılmanın temelini hissediyordum. Alışmak çok zordu her gece evimizin tavanı gibi gözümden damlalar akıyordu ve inanın battaniyenin altında tek ağlayan ben değildim. Her şeyimi değiştirdiler kılık kıyafetimi hatta lastik ayakkabılarımı bile. Annem almıştı onları. Annemin özenle giydirdiği eşyalarımı çöpe attılar, hayatımda görmediğim elbiseleri giydirdiler ve hiç bilmediğim yemekleri orada gördüm. Yuvanın tüm odaları sıcaktı ama bir annenin kucağı kadar değildi. Alışmak zaman aldı kabullenmiştim artık yuva hayatını, annem ziyaretime geliyordu yaz tatillerinde eve gidiyordum. Nihayet okula başlama yaşım gelmişti. Bu döneme kadar yurtta kalmanın toplum bakımından bir sıkıntı olduğunu bilmiyordum. Bizler okula resmi plakalı ve yanında “Resmi Hizmete Mahsustur” yazılı bir servis ile gidiyor ve okuldaki tüm çocukların bakışları ile otobüsten iniyorduk. Velilerin ve çocukların bizlere acıyarak bakmasına sinir oluyordum. Bazı günlerde sırf o bakışları görmemek için yürüyerek gidiyordum. Okul hayatım tam bir kaos ortamıydı benim için. Özellikle ortaokul dönemim.
Yuva hayatı bitmiş yurt hayatına atıldığım bu dönemde okul üniformaların bakım ve temizliği kendimize aitti ve o yaştaki bir çocuk için bunları yapabilmesi veya görmediğinden yapamaması okula kirli,yırtık ve ütüsüz bir şekilde gitmesine neden oluyordu. Dönem başında verilen elbiseler zamanın içinde sana ait olmuyor tüm çocukların oluyordu. Bursa’nın Kükürtlü semtinde elit bir okula gidiyordum. Grup hocandan dayak yememek için, analar odasından aldığım gelişigüzel okul üniformaları giyiyordum. Aldığım bu elbiseler beden ölçülerime ya büyük ya da küçük geliyordu; ceket küçük, içimdeki gömlek büyük, kravat yemek menüsü gibi ¬her yerinde yemek lekesi¬ var, pantolonun kemeri yok iple bağlanmış, ayakkabılarım top oynamaktan altları delik, saç asker tıraşı gibi okula gidiyordum, bu halimde sınıfta kimse beni yanına oturtturmuyordu, bana bir tabure verildi sınıf girişinde sol tarafa sınıfa dönük olarak oturuyordum. Türkçe dersi, öğretmen Cevahir ATASÜLLAH sınıfa girdi tüm sınıf ayağa kalktı öğretmen sınıfı süzüyordu. Bir ara gözü bana ilişti, uzun bir süre süzdükten sonra tüm sınıfı oturttu ve kürsüsünden indi. Topuklu ayakkabı sesi ile kalp ritmim aynı şekilde çarpıyordu. Yanıma kadar geldi, elini başıma koyup “Nedir bu halin senin oğlum, senin annen–baban yok mu?” dedi. Ciğerlerim parçalanacak şekilde ikinci kez ağladım, tüm sınıfın ‘o yurtlu’ demesi de, yurdun bir barınma yerinin olmadığını ve toplumun içinde ön yargıların olduğu bir kurum olarak algılamama sebep oldu. Artık kimliğimi saklamaya ve temiz ve ütülü üniforma ile okula gitmeye çalışıyordum. Kirli, ütüsüz eşyalarım varsa o gün okula gitmiyordum aynı duyguları yaşamamak için. Zaman geçiyordu. Yurt hayatına o kadar alışmıştım ki yaz tatillerinde eve gitmiyor, kardeşlerimle zaman geçirmeyi tercih ediyordum. Kardeşlerimle o kadar güzel anılar yaşadım ki, insanın hayatında kurtarılmış anlar vardır ya işte o anlardı. Hastalandığımda yanı başımdan ayrılmayan, kavgada beraber dayak yiyen, yemeğini paylaşmak için yemekhanede yanına oturan, kız arkadaşımla çıktığında cebindeki parayı veren, giydiği elbiseyi sana daha iyi yakışır diyen, oyundan anlamasan da öğrenirsin hadi diyen, dertlerini ve mutluluğunu senle paylaşan ve ayrılık gününde sımsıkı sarılıp ağlayan çoğu insana nasip olmayan bir kardeşlik vardı yurtta, “Bizde dostluk ve kardeşlik tahammül edilemeyecek kadar hat safhadadır.” Kurumdan ayrılma yaşım gelmişti. Babamın vefatından 15 yılı, benim koruma altında 14 yılım geçmişti. Hayatınızda noktaları ileriye doğru bileştiremezsiniz geriden ileriye doğru bileştirirsiniz, geçen 14 yıla baktığımda yurt hayatımda doğum günümün kutlandığını hiç hatırlamıyorum, hatta doğum günümün tarihini yurttan ayrılma günü geldiğinde öğrenmiştim. Koğuş sistemi, televizyon odası, grup halinde banyo, aynı tip tıraşlar, aynı tip elbiseler, farklı farklı karakterli anneler, kendinize ait olmayan oyuncaklar… Bir dönem gelip geçti ve bende büyük travmalar bıraktı.
Yurttan ayrıldıktan sonra ailemin yanına gittiğimde ağabeylerim arasında kırgınlıklar vardı birbiriyle görüşmüyorlar, evli olanlar ise annemle küs durumdaydılar. Özlem duyduğum bir aile ortamı yoktu, bunun yurtta kalmakla bir ilgisi de yoktu aslında, tek sorunun dev bir çınarın yıkılması ile ilgiliymiş. Hala ağabeylerim birbirleriyle konuşmuyorlar. Bayramlarda aile ziyaretlerinde bulunmuyorlar. 1984 yılında ölen bir babadan daha öteymiş meğer. Aile bireylerin birbirlerinden uzaklaşması ve zamanla yabancılaşması aile bütünlüğünü etkilemeye ve akraba ilişkilerinin zedelenmesine neden oluyordu bu da çöküş dönemi anlamına geliyordu. Şu anda evli, iki kız babasıyım. Kendi ayaklarımın üstünde kimseye muhtaç olmadan yaşamaya çalışıyorum. Bunları icra ederken de devlet korumasında kalan kardeşlerimize desteklerimizi sürdürüyorum ve antrenör olarak çocukların sporla hayata uyumlarını sağlamaya çalışıyorum. Yurdun bir kulübünü çalıştırıyorum gönüllü olarak. Biliyorum hepimizin bahaneleri var başarılı olamadığımız için, tek inandığım şey asla ama asla vazgeçmemek!
tarikhaber
8 gün önce
ÖMER TARIK YILMAZ / Türkiye’nin En Önemli Sorunu: Kapsamlı Bir Analiz https://tarikhaber.com/kos...
Bozkurt mahir
10 gün önce
İNÖNÜ ve MENDERES TÜRKİYE'NİN GELECEĞİNİ NASIL YOK ETTİ!?..

Türkiye Nasıl Oyuna Getirildi? Bir Havacılık Rüyasının Sessizce Katledilişi.

II. Dünya Savaşı'nın ardından Türkiye'nin önünde eşsiz bir fırsat vardı. Sadece göklere yükselmek değil, aynı zamanda bağımsız bir gelecek inşa etmek mümkündü. Genç Cumhuriyet, kendi uçaklarını tasarlıyor, kendi mühendislerini yetiştiriyor, kendi fabrikalarında üretim yapıyordu. Bu çabanın merkezinde ise Türk Hava Kurumu (THK) yer alıyordu.

THK-5, THK-13, ve hatta jet motorlu THK-16 Mehmetçik gibi projeler, Türkiye’nin kendi savaş uçağını üretebilecek seviyeye geldiğini gösteriyordu.

Ancak sonra birkaç "yardım paketi", birkaç dostane ziyaret, birkaç yeni hükümet kararıyla bu hayaller yere çakıldı. Ve bu çöküş, başarısızlıktan değil; başarılı olmaları istenmediği için yaşandı.

Bu yazı, Türkiye’nin nasıl oyuna getirildiğinin, havacılık sanayisinin nasıl sabote edildiğinin, ve bundan alınması gereken dersin hikâyesidir.

THK’nın Yükselişi: Bağımsızlık İçin Kanat Açmak:

1930'lar ve 40'larda Türkiye, Atatürk'ün hedeflediği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak için sanayileşmeye hız vermişti. Havacılık, bu modernleşme projesinin merkezindeydi. Etimesgut Uçak Fabrikası, Türkiye’nin kendi uçağını tasarlayıp ürettiği bir yerdi.

Bu dönemde THK:

THK-5 gibi sivil ve askeri kullanıma uygun küçük uçaklar üretti,
THK-13 gibi araştırma planörleri tasarladı,
Ve en önemlisi, THK-16 Mehmetçik ile jet çağının kapısını araladı.

Türkiye, sadece montaj yapmıyordu; uçak tasarlıyor, üretiyor, test ediyordu.

NATO ve Marshall Planı: Yardım mı, Pranga mı?
1952’de Türkiye NATO’ya katıldı. Marshall Planı kapsamında Amerika Birleşik Devletleri’nden bolca askeri yardım aldı. Uçaklar, silahlar, danışmanlar geldi.

Ancak bu yardımların açıkça söylenmeyen bir bedeli vardı:
“Amerikan uçakları varken yerli uçakla uğraşmayın.”
“Askeri sisteminizi NATO standartlarına göre kurun.”
“Biz size veririz, siz üretmeyin.

Ve bu politikalara, iktidara yeni gelen Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti tam anlamıyla boyun eğdi.

Demokrat Parti’nin Rolü: Egemenliği Teslim Etmek:

Demokrat Parti’nin uygulamalarıyla:
- THK’nın üretim sorumluluğu Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu’na (MKEK) devredildi.
- THK-5, THK-13, THK-16 gibi projeler raf kaldırıldı ya da yok edildi.

- Havacılığa dair kamu yatırımları kesildi, projeler “ekonomik değil” denilerek durduruldu.
- Bazı prototipler yakıldı, belgeler kayboldu, mühendisler tasfiye edildi.
- Kısacası Türkiye, “nasıl olsa ABD’den geliyor” diyerek bağımsız havacılığını kendi elleriyle yok etti.

ABD Ne Yaptı? "Hayalet" Uçaklar İnşa Etti
- Aynı dönemde Amerika, kendi savunma sanayine dev yatırımlar yaparak:
- F-117 Nighthawk: Dünyanın ilk operasyonel radar görünmez uçağını,
- B-2 Spirit: Kıtalararası menzilli hayalet bombardıman uçağını,
- F-22 Raptor ve F-35 Lightning II: 5. nesil, görünmez ve akıllı savaş uçaklarını geliştirdi.
Amerika bunu başarabildi çünkü:
- Savunma sanayisini korudu,
- Uzun vadeli bilimsel araştırmalara yatırım yaptı,
- Yerli sanayiye güvendi, dışarıya bağımlı hale gelmedi.

Türkiye’ye ise, “Sen uğraşma, biz verelim” denildi. Ve bu teklif, “iyi niyetli yardım” gibi gösterildi.

Bedeli Ne Oldu?
Bu teslimiyetin sonuçları çok ağır oldu:
- Türkiye kendi jetini üretebilecekken onlarca yıl dışa bağımlı kaldı.
- NATO’dan dışlandığında ya da ABD ambargo koyduğunda hiçbir alternatif üretemedi.
- Yerli mühendisler, tasarımcılar ya göç etti, ya görmezden gelindi, ya da tarihten silindi.

- Bugün Türkiye, F-35 programından çıkarıldığında, bunu telafi edecek bir alternatifi hemen sunamadı çünkü 1950’lerde bu altyapı bilerek yok edilmişti.

Geri Dönüş: Geç Ama Umutlu:

Son yıllarda Türkiye bu tarihi hatayı telafi etmeye çalışıyor:

—Hürkuş: Yerli temel eğitim uçağı,
—Bayraktar ve Anka, Aksungur: Dünya çapında tanınan SİHA’lar,
—KAAN (TF-X): Türkiye’nin 5. nesil savaş uçağı projesi.

Bunlar sadece askeri projeler değil; yeniden kanatlanan bir ulusal iradenin sembolü.
Ama unutmayalım: Bu yola 1945’te devam edilseydi, bugün Türkiye belki de kendi hayalet uçağını çoktan üretmiş olurdu.

Kanatlarını Satarsan, Uçamazsın:

THK’nın, MKEK’in ve Etimesgut’un hikâyesi basit bir sanayi başarısızlığı değildir. Bu, bir milletin kandırılışının, aldatılışının, ve suskun sabotajının hikâyesidir.

Bugün hâlâ geç değil. Ama bu kez şu dersi unutmayalım:
"Yardım olarak gelen zinciri, bilezik sanma.
Kendi uçağını yapmazsan, başkasının savaşında piyon olursun."

—Gazete İnsan

Necattin Kökten
Bozkurt mahir
10 gün önce
And olsun ki; ihaneti: 'Paraşütsüz Atlayış Eğitimi'ne tábi tutacağız...

17 Düvel ve baş çeken: abd-ingiliz ve israeloğulu; Anadolu'yu işgal edmek için: AkEpE yi kendine ortak seçdi..
2005 den itibaren hududlarımızın telörgü kulübe ve mayınlarını sökdürddüler.
Ordu'nun kozmik odalarına girdirdiler.
Özel Kuvetler kadrosunu tasfiye eddirdi.
370 generali 90 bin Sb- Asb rütbeliyi harcaddı.
Jandarmayı, harb gücü olmakdan çıkardı: 280 bin kişilik savaş gücünü, polis seviyesine indirgeddi.
Jandarmanın Harb-Silah - Arac - gerec - cihaz sistem ve tüm gereclerini elinden alıb, envanterini yok ederek, başka güçlere kaydırdı. İhalede, açık bazarlarda ünimog komando arabalarını sivil örgüt temsilcilerine satdırdı.
Dinci fetöye darbe yapdırdı.
Ordumuzu dağıddırdı.
Deniz Kuvetlerimizi enkaza çevirddi.
Sahil Güvenliği askeri rütbeli komutanlarını - 122 si hariç- tümünü tasfiye eddirdi.
820 bin kişilik orduyu: 380 bin mevcuda düşürddü.
Bir Türk askeri şehid olduğunda; halkın 40-50 binleri merasim için sokağa dökülür idi. Şimdi hergün şehid var; kimseye duyurulmuyor. Şehidliği sıradan hâle getirddi.
MIT'i teslim aldırddı,
Gn kurmayı kendine bağlı olan ingiliz yetişdirmesi birine bağladdı.
Ülkeyi soyub, İngiltere'ye taşıddı.
Ülke topraklarının 5 de ikisini yabancıya satdırddı.
Bilgates'e Anadolu'dan : 187 Bin hektar toprak satınaldırdı.
Katar, FinansB, Muçe aracılığıyıla: Batı Akdeniz, Ege, Marmara, Trakya ve Batı Karadeniz topraklarını gizli gizli ingiliz kıraliyeti adına aldırdı.
Kamu kuruluşlarını satdırdı.
Askeri fabrikalar dahil Tüm devlet mallarını satdırdı.
Cemat tarikatları silahlandırtdı.
Suriye'de Irak'da görevi biten terör örgütlerini Anadolu'ya doldurddu.
Milli eğitimi bozdurddu.
Banka ve müzelerine çökdürdü.
Uyuşdurucu merkezi yapdırdı.
Kıbrıs'daki askeri gücümüzü 13 bine düşürddü.
Hava- Deniz gücü oluşdurdmadı..
Genel kurmaydan kuvvetleri ayırıb, İngiliz temsilcisi bakana bağladdı.
Hava Kuvetlerini, pilotlarını, saf dışı eddirdi.
Uçaklarını yeniletmeyib, hurdaya heke çevirddi.
İşgal hazırlığında 17 düvel 518 savaş gemisi ile Ege'de ve Akdeniz'de bekliyor.
Trakya da: 2500 Amerikan amfibik tankı 50 savaş helikopteri bekliyor. Suriye cephesinde: saldıracak:400 bin kişilik abd-israel ordusu hazır bekliyor.
Saros körfezine 100 geminin aynı anda boşaltım yapacağı askeri liman yapdırtdı.
İkizdere - Boçka'ya askeri yol ve liman yapdırtıyor. Ermenistan ve Azerbaycan'a harekat için..
İsraeloğulu na dil hazırlamak için diyarıBekir'de İbranice kurs okulları açdırddı.
Makro israelin kurulması için şimdi de: cebine:10 bin$ koyarak doğu devletlerinden pers-İsrarloğlu melezi peştun soyunu İSRAEL ordusunu kurmak üzere 2,5 milyonu Türkiye'ye taşıdıyor..
Doğu Almanya'nın ordu silahlarını burada Ankara Güvercinlik'den alıb dağıdacak ayrıca farklı silahlarla donatarak, Makro İsrael Ordusunu kuracaklar.
Türk Milleti'nin alım gücünü düşürdüler, ekmeğe muhtac, bir mermi bile alacak gücünü yokeddiler.
Manavgat yangını başladığında, ne tesadüfdür ki; Bilgates yatı ile Bodrum'dayıdı..
Ege'deki:HAARP Gemisi ile, depremleri doğal afetleri hadda yangınları yapıyorlar.
Şimdi de:' Son Türk'ün mevzisi' olan Toros/ TorOğuz Dağları'nın örtüsünü yakdırıyorlar.
THK nu CIA ya bağlı paravan bir hayına ihale eddirdiler. Ordu'yu yangın söndürmek görevinden azleddirdiler.
Tek adam emir verib, millî afete orduyu sokdurdmadılar..
Görevli gnrleri: birer zeyyad-ı bî insafa hizmetden zevk alan keleb eddirdiler..
EmÖzlHrk ve halka su sıkan tomaların afete müdahalesini engelleddiler..
EMASYA pılanlarını yok eddirdiler..
Yangın uçaklarını Etimesgut hangarına çekdirdiler.
Bu güne dek: 7700 pilot: 80 bin pataşütcü yetişdiren, binlerce yangın noktasını söndüren Türk Kuruluşu'nu, devre dışı eddirdiler..
Meclisi devre dışı eddirdiler.
Yasama,yargı, yürütmeyi esir eddirdiler.
Merkez Bankası'na çökdürdüler.
"Ac gebersinler" diye, hayvancılığı tarımı yok eddirdiler.
Önemli bakanlıklara, kendi yetiştirdikleri kendilerine hizmet edecekleri azınlıkları getirddiler..
Teröristlere, masum asker ve öğrencilerimizi öldürtdüler.
2.100.000 Mağden ruhsatı ile ülke dağlarının tamamını satın aldılar.
Eğitimli bilge insanlarımızı ülkeden kaçırddılar.
KHK larla ağızını açanı hapise atdırdılar.
Şeriata ülkeyi boğdurddular.
TC yi sildirdiler..
12 milyon gacgın göçmeni doldurddular.
Demografik yapıyı bozdurdular.
C-19 ile, aşı ile, halkımızı öldürtüyorlar...
Şimdi de ülkemizi savunmak için son savunmak mevzilerimiz olan TorOğuz/ TürkOğuz/ Dağlarımızı ateşe verdirdiler, Yörük Türkmen, Avşar, Oğuzboylarını; evlerinde yakıyorlar..
Son savunucu bizlerin: nacağımıza sap , gizlenecek örtü, sokulacak mevzi, HAYİDAME'miz için yiyecek ot, bitgi bulamamızın zeminini hazırladıyorlar.
İç düşman dış düşman birleşdi. BOP un son kalesi Anadolu'yu düşürecekler.
Sözde Anadolu'ya gelen peştun gaçgınları, gerçeğinde İsrail ırkı peştun askerleri olub, Türkiye'de Makro İsrail Peştun Ordusu'nu oluşdurmak, Türkiye'yi özellik ile TorOğuz dağlarını, ve Türk Yörük, Avşar, Türkmen, Oğuz boylarını yakmak taktiğini uygulamaya koyan Beştepedekine de Emir veren: Peştun Kızı Kamala Harris ile Joe Biden'dır...

Türk Milleti'nin ipi, picin puştun, Peştun'un eline geçdi.. ( Puşt sözcüğünün de nereden kaynaklı olduğunu böylece öğrenmiş olursunuz)

Ama:
Biz daha ölmedik..
And olsun ki : bu ihanet çetelerini, uçakları Etimesgut Hangarı'na çekdirib, yanan Türk'ün fecaatini tepeden seyir edib kıskıs gülenleri, o THK / TÜRKKUŞU uçaklarına bindirerek, paraşütsüz atlayış eğitimine tabi tutacağız..
Yusuf özkara Araşdırmacı Akın 01.08.2021
Bozkurt mahir
11 gün önce
Bir buluŋda yegânimen, nigârım yok,
Kiçiliri kara bastı, tumârım yok,
Bu hayattın özge yeme ḫumârım yok,
Cimcitlıkta ḫıyâl ezdi, amâlım yok.

(Bir köşede yalnızım, sevdiğim yok,
Geceleri kara bastı, tılsımım yok,
Bu hayattan başka, hiç isteğim yok,
Sessizlikte hayaller ezdi, çarem yok.)

Men kim idim, nime boldum, bilelmidim,
Kimge deymen dil sözümni, diyelmidim,
Yâ pelekniŋ ḫuy peylini sizelmidim,
Yar kışiŋge baray deymen, karârım yok.

(Ben kim idim, ne oldum, bilemedim,
Kime deyim yürek sözümü, diyemedim,
Belki de feleğin işini sezemedim,
Yâre varmak isterim, karârım yok.)

Pesillerni bilip turdum burceklerdin,
Hiçbir ḫever alalmidim çiçeklerdin,
Bu sığınişler ötüp ketti süŋeklerdin,
Kandak yer bu, karârım bar, yanarım yok.

(Mevsimleri fark ettim çatlaklardan,
Hiçbir haber alamadım çiçeklerden,
Bu özleyişler geçip gitti kemiklerden,
Nasıl yer bu, karârım var, yolum yok.)

(Şiir: Abdukadir Calalidin / Türkiye Türkçesine Çeviren: Ahmet Bican Ercilasun)

Kardeşine sessiz kalma!
Bozkurt mahir
11 gün önce
ÜLKÜMÜZÜN BİRLİK VE BERABERLİĞİNİN ÖZLEMİ İÇERSİNDE BULUNDUĞUMUZ, YAKIŞANINDA YAKIŞMAYANINDA BOZKURT İŞARETİ YAPTIĞI BU DEVRİN ÜZÜNTÜSÜNE OZAN ARİF'TEN VAZGEÇMEM DAVAMDAN ŞİİRİ:
Benim davam açık Allah davası
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
İlay-ı Kelimetullah davası
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Dedem Saltuk Buğra Han’dan bu yana,
Türk-İslam ülküsü demişim ona,
O yüzden ülkücü denilmiş bana
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Bu dava vatandır, dindir, millettir,
Bu dava devlet-i ebet müddettir,
Bendeki sevdası ilelebettir
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Ben hemşehrim eksik olabilirim,
Bazısına ters de gelebilirim,
Amma davam için ölebilirim
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Ha ölebilirim dediysem bakın,
Siz beni ölmedi sanmayın sakın,
Şehit verdim şehit beş bine yakın
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Hareket olarak verdiğim bunlar,
Ya daha önceki şehit olanlar,
Düşünmeli hazır vatan bulanlar
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Ama geçen varmış varsa yazıktır,
Gaflettense döner; zaten eziktir
Gafletten değilse kanı bozuktur
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Kan bozuk olmazsa mazi satılmaz,
Takım tutar gibi dava tutulmaz,
Moda da değildir her yıl atılmaz
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Bu Ozan Arif’i bey yapsanız bey
Diyecektir size ‘Bu beylik de ney? ’
Davama kölelik daha güzel şey
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
Ozan ARİF
Bozkurt mahir
11 gün önce
BÜYÜK TÜRK MİLLETİ. KELİMELER VE KAVRAMLAR.

TÜRK İSLAM SENTEZİ.
ÜST KİMLİK.

Türk İslam Sentezi diye bir kavram özellikle son 70 yıllık bir serüvenle Müslüman Türk Toplumu’nun gündemine girmiştir.
Bir tarifi de bugüne kadar yapılamamıştır. Yapılması da mümkün değildir.
Ontolojik olarak böyle bir şey mümkün değildir.

Sentez:
İki farklı nesne kendi doğal yapılarından ayrılacak. Kimyasal özelliklerini kaybedecek Birbirleriyle karışarak, yeni bir kimyasal özellikte nesneye dönüşecek.

TÜRK: Bir ırk kategorisidir.
İSLAM : Bir din kategorisidir.

Şimdi bir meyve ağacı ile bir sebze fidanını birbirleriyle sentezleyebilir misiniz.?
Bir meyve ağacı ile bir meyve ağacı sentezlenirse, yeni bir görünüm ile yeni bir tat ortaya çıkar.
Bir sebze fidanı ile bir sebze sentezlenirse, yeni bir görünüm ile yeni bir tat ortaya çıkar.
Bir ırk kategorisi ile diğer bir ırk kategorisini sentezleyebilir, yeni bir ırk kategorisi oluşturabilirsiniz.
İslam dışında ki bir din ile bir başka dini sentezleyebilir yeni bir din anlayışı oluşturabilirsiniz.
Bir ırk kategorisi ile bir din kategorisinin sentezlenemeyeceği gayet net ve açıktır.
İSLAM
Allah(C.C.)’un sözü ve emridir. Hiçbir payandaya, desteğe ihtiyacı yoktur. Hiçbir kanun, kural, yöntem, yönetim İslam ile kıyas ve kıstas edilemez. Hiçbir şey İslam’ın dengi değildir. Hiçbir şey İslam ile sentezlenemez. Hiçbir şey İslam ile karıştırılamaz. Nasıl karıştırılabilir ki.? Allah(C.C.)’un sözü ve emri. İslam’da olmayan bir şeyi İslam’a karıştırmak bidattır. Bidat İslam dışıdır terk edilmelidir. Bilerek ve isteyerek işlenen bidatlar Müslüman’ı küfre götürür.

Mahkeme-i Kübra, İslamındır. Müslüman’ın ilk Mahkeme-i Kübra’sı yeryüzündedir. Yeryüzünde ne varsa Mahkeme-i Kübra’dan geçer. İslam’a uygun, doğru ve güzel olanlar kabul edilir alınır, gerisi reddedilir.
Peki nereden çıktı bu Türk İslam Sentezi, doğrusu bunu üretenlerinde ne olduğundan haberi yoktur kanaatindeyim.
Amaç; Muhafazakar ve Milliyetçi insanlar için orta yol bulmuşlar.
Sanki İslam mefkuresi ile Milliyetçilik mefkuresi birbirlerine zıtlık teşkil ediyormuş ta, birileri orta yol bulmuş, yeni bir şey keşfederek adına Türk İslam Sentezi demiş.

İlime-bilime, dine-akla- ruh dünyamıza uymayan görüş ve uydurma önermelerle, Milletimizin fikir dünyasını paslandırmaya, puslandırmaya, karartmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.
Ürettiğimiz Fikir Meşalesi :
Dünya çapında ilim adamı yetiştirecek. Dünya çapında bilim ve teknoloji adamı yetiştirecek. Dünya çapında tefekkür adamı yetiştirecek. Dünya çapında okur yazar yetiştirecek.
Bütün bu işler; Sahip olduğumuz değerlerimizin gerçekten algılanması, anlaşılması, hayata geçirilesi ile mümkündür.
Bütün bu işler; Kolaycı, oyalayıcı, uydurma fikirlerle olmaz. Sonra ağzı açık seyredersin dünya milletlerini, ellerinde oyuncak olursun. Hint dilencileri gibi el avuç açarsın. Kuru, uydurma söylemlerle ancak uykuya dalar gidersin.
Üzülerek ve içim kan ağlayarak söylüyorum içinde bulunduğumuz durumu. Bu fikre gönül vermiş ama ne olduğundan da haberi olmayan aziz dava kardeşlerimizin durumu ortada. O zaman bir yerlerde hata yapılıyor, bir şeyler ters gidiyor demektir.
Saatin zembereği ters dönüyor, birileri ileri yol alırken, birilerinin geri yol alması, düşünen ve akıl eden insanlar için acilen yorumlanması ve çözüm üretilmesi gereken konudur.
HEDEFE varmanın ilk ve tek yolu, dine-ilime-bilime-akla-ruh dünyasına, yaratılış fıtratına. uygun fikir meşalesi geliştirmekten geçer.

Yoksa av tavşanı gibi koşar koşar, ilk başladığın yere geri dönersin.
Milliyetçilik: Irkçılık olarak yorumlanmamalıdır.

Miliyetçilik; Türkiye Cumhuriyetine Vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür. Türk Kültür ve Medeniyetine bağlıdır. T.C. Kuran irade; Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, 1000 yılın sonunda büyük sıkıntılar ve olayların sonunda bu birleştirici formülü bulmuşlardır.

T.C. ÜST KİMLİĞİ TÜRKLÜKTÜR.

Aile kimliği Dili, Dini, İnancı, Mezhebi ne olursa olsun, BÜYÜK TÜRK MİLLETİNİN. BİR FERDİDİR.

MİLLİYETÇİLİK VE ÜST KİMLİK BUDUR.

SON ZAMANLARDA; SAHTE ÜST KİMLİK arayışları. Hız kazandı. Etnik kimlik bölücülerinin ve. Din Ticareti bölücülerinin zehirli dillerine; Büyük Türk Milleti geçit vermeyecek feraset olgunluk seviyesine ulaşmıstır.

Bir Türk’e mefkuresi sorulduğu zaman;
Türk İslam Sentezcisi değil,
İyi bir Müslüman Türk’üm. İyi bir Türk Milliyetçisiyim ifadesi doğru olacaktır.
Bozkurt mahir
12 gün önce
İngiliz Times Gazetesi:
“100 yıldır savaşmayan bir milletin savaşı unutmuş olması lazım. Fakat Türkler; bırak unutmayı, savaşı özlemişler.”
Bozkurt mahir
12 gün önce
DOĞU TÜRKİSTAN UYGURLAR ÖTÜGEN ERGENEKON ATTİLA
Bozkurt mahir
12 gün önce
İĞNELİ FIÇI NEDİR?
Yahudilerin, kaçırdıkları Yahudi olmayan çocukların kanlarını almak için kullandıkları yöntemlerden biri. Fıçının içi iğnelerle kaplıdır. Çocuğu fıçının içine canlı canlı kapatan hahamlar, ardından fıçıyı dakikalarca yuvarlarlar. Daha sonra fıçının dibinde bulunan musluk açılır ve toplanan kan ayinlerde kullanılmak ya da Mayasız Bayramında yenilen mayasız ekmeklere karıştırılmak üzere alınırdı.
Yahudilikte, insan kanının ikinci bir kullanım yeri ise Pessah (mayasız) bayramları olmuştur. Pessah bayramında bir hafta boyunca mayasız ekmek yapılır ve yenir. Yahudilerin bazı kollarına göre, bu ekmeklerin en makbul olanları ise içine insan kanı katılanlardır. Bazı tarihçilerin bildirdiklerine göre, Pessah bayramları, Ayrupa’da her yıl küçük çocukların kaybolduğu dehşet dönemleri olmuştur.
Kan içme konusunu şimdiye dek en iyi açıklamış kaynaklardan biri, 1803’te Moldavya’lı rahip Neophite’in yazdığı kitaptır. Bir hahamın oğlu olan Neophite, Yahudilikten çıktıktan sonra hristiyanlığı kabul edip rahip olmuştur. Babasının inancındaki bütün kanla ilgili ayinleri açıklamıştır. Bazı Yahudi tarikatlarının, insan kanı kullandıklarında Yehova katında daha “üstün” olduklarına inandıklarını anlatmıştır.
İşte Yahudilerin bulundukları ülkelerden sürülmelerinin nedenlerinden birisi de bu sapık adettir. Özellikle İspanya’da, kan içme olayları defalarca gündeme gelmiş, bu olaylar halk arasında büyük huzursuzluk meydana getirmiştir. Sayısız çocuk kaybolmuş, cesetlerin bir kısmı tamamen kanı çekilmiş bir durumda bulunmuştur. Osmanlı İmparatorluğuna geldikten sonra da, Yahudilerin bazı kolları, bu sapık adetlerine devam ettiler.
Osmanlı zabıtlarında bu konuda gelişmiş pek çok olay vardır. Bunların en önemlileri 1715’te Amasya’da, 1840’ta Şam’da ve Rodos’ta, 1633-1843 ve 1866’da İstanbul’da, 1863-1868 ve 1870’te İzmir’de kayda geçen olaylardır. Bu olaylarda pek çok Yahudi suçlu bulunmuş ve idam edilmiştir. Yahudi tarihçi-yazar Avram Galante, “Histoire Des Juifs de Turquie” isimli kitabında bu konuda gelişmiş olan olayları uzun bir şekilde anlatmaktadır.
İstanbul Kadılığı 1715’te (11 Şevval 1128) olan kan içme olayında, Ahmet isminde bir Türk çocuğunu kaçırıp kanını içen Menahim, Sabetay ve Avram isimli üç Yahudiyi idam cezasına çarptırmıştır. Fanatik Yahudiler kan içme adetlerini bugün hala uyguluyorlar. Filistin’li pek çok küçük çocuk bu korkunç ibadetin (!) kurbanı olmuştur.
Yıl 2006’nın Mayıs Ayı. Ankara’nın fakir semtlerinden Sincan’da, organları alındıktan sonra çöpe veya duvar diplerine bırakılmış 7-8 yaşlarındaki çocuk cesetlerinin sayısı 13’e ulaşmış. Türkiye’deki organ mafyasının ardında Yahudiler’in olduğuna ve bu organların İsrail’li hastalara nakledildiğine dikkat eder misiniz?!!!
Sadist hahamların uydurduğu bu akıl almaz vahşet, tarih boyunca sayısız masum insanın acımasızca öldürülmesine yol açmıştır.
Yahudiler Tevrat’ta emredilen bütün vahşet türlerini İsrail devleti kurulduktan sonra çok rahat uygulama fırsatı buldular. İşgal ettiği topraklardaki savunmasız halk İsrail’in sapık ibadetlerinin kurbanı oldu. Haber alınamayan binlerce kayıp Filistin’li çocuktan birkaçının cesetleri kanları çekilmiş olarak bulunmuştur. Bugün İsrail hapishanelerine konulan, yüzlercesi kadın ve çocuk olmak üzere on bini aşkın Filistin’linin akibeti bilinmemektedir.
Azınlıkta oldukları ülkelerde bile bu korkunç ibadetlerini terketmeyen yahudi fanatiklerinin, tamamen hakim oldukları Filistin’de aynı kan ayinlerini uyguladıklarını tahmin etmek güç değil.....
Sunay Korkmaz

https://foucaultsarkaci.wo...
Bozkurt mahir
12 gün önce
ÜLKÜCÜLERİ KİM BÖLER- YENİ MİLLİ KİMLİK- LİDER VE ÜLKÜCÜLER

Soru: Ülkücüleri kim böler?
Cevap: Ahmet bölemez. Mehmet bölemez. Ben bölemem. Sen bölemezsin. Esat bölemez.
Peki! Kim böler? Partiyi ve bizi yönetenler böler.

Bireyler ne kadar bölmek istese istesin bölemez. Bunu hala anlamadınız mı?
Bizi birbirimize düşürüyorlar. Kendi suçlarını, kendi ihanetlerini bizim üstümüze yıkıyorlar.

Bazı arkadaşlar ballandıra ballandıra ‘’ Ne yani AKP’ye oy vermeyip CHP li mi? olsaydık deyip solcularla kavgamızı anlatıyorlar. Ama asıl kırılma noktalarını atlıyorlar.
Solcularla kim hükümet kurdu arkadaşlar biz mi? HAYIR!

Peki! Kim? O öve öve bitiremediğiniz lider ve partiniz değil mi? Eee
Doğru değil mi bu? Doğruysa ne zırvalayıp duruyorsunuz.
Bu doğruysa bugün niye konuşuyorsunuz?
Bugün konuşacağınıza o gün konuşsaydınız ya. Yanlışı lider yapınca yanlış, yanlış olmuyor mu beyler?

Şimdi dün yaptıklarının bugün tam tersini yapıyorlar.
Peki! Yapan kim? Yine aynıları. Yine LİDER VE PARTİYİ YÖNETENLER.
Dikkatinizi çekiyorum. Yine biz değiliz arkadaşlar.
Yine sarı çizmeli Mehmet ağa olan gariban ülkücüler değil.
Yine Kurşungeçirmez, pardon KUSUR GEÇİRMEZ YELEKLİ PARTİLİ RUHBANLAR LİDER VE PP TAKIMI.

Dün solla Rahşan’ın ‘’KATİLLER’’ hakaretine rağmen ülkücüleri bölenler, bugünde ‘’SOLLA İLETİŞİM HAİNLİKTİR’’ diyerek bölüyorlar. BÖLENLERDE AYNI BÖLÜNENLERDE
Tıpkı burada sosyal medyada olduğu gibi.

Kırk yıllık ülkücü arkadaşlar, kırk yıllık ülkücü arkadaşlara solcuları PKK ve CHP ‘yi niye anlatıyorlar? Yahu onların, arkadaşlarınızın zaten solla mücadeleden geldiklerini bilmiyor musunuz?
Anlatacaksanız LİDERİNİZE, PARTİNİZE anlatsanıza.

Birlik olursak iktidar olurmuşuz. Biz zaten biriz arkadaşlar.
Ne zaman anlayacaksınız ayrı olan biz değiliz ki bizi yönetenler. Lideriniz ve partiniz.

Bize kalsa biz bugün can ciğer kuzu sarması olur. Yarın da iktidar oluruz. Buna inanın.
Ülkücülerin sinir uçlarını felç edip iktidar olmasını istemeyenler BİZİ YÖNETENLER. BİZ DEĞİLİZKİ!

Biz her zaman EŞEK GİBİ ÇALIŞTIK.
HER MHP mitinginde SEN DE, BEN DE, BİZ DE, SİZ DE orada değil miydik?
KİM KİME BU KADAR DESTEK VERDİ? KİM KİMİN PEŞİNDEN BUKADAR KOŞTU?
İçimizdeki tilkileri geçin sırtımızdaki KENELER BİLE KRAL OLDU BE!

Dün iyi olan, dün ülkücü olan bir insan bir anda nasıl HAİN OLDU?
Dün hiçbir ..ok olmayan siz nasıl bir anda kral oldunuz?

Atilalar, Suatlar, Alişanlar, Mustafalar, Mehmetler, Hasanlar, Kemaller…Bir anda nasıl hain oldu da, onların yerine Olcaylar, Ahmetler kahraman oldu? Böyle bir ülkücülük var mı?

Bunların hepsi bizim arkadaşlarımız arkadaşlar. Ahmetler, Mehmetler, Suatlar
En az sizin kadar, en az lideriniz kadar ülkücü beyler.
Hain main değiller. Bunlar bu harekete ömürlerini, gençliklerini hatta her şeylerini veren insanlar.
HAİN OLAN SİSTEM. HAİN OLAN HAİN DİYENLER.

Atila, Alişan, ben, sen, o hepimiz hain oluyoruz da onlar niye hain olmuyorlar?
Mesela o, niye hiç hain olmuyor? Anası onu Cuma günü mü doğurdu? Bunu hiç düşündünüz mü?
Veya DYP’Lİ CeMal, viskici Cemih, referanscı Yaşar niye hiç hain olmuyor? Bizim 60 yıllık ömrümüze hainlik dâhil her türlü iftira sığıyor da onların ömürlerine niye hiçbir şey sığmıyor?

Gerçi öz be öz kardeşlerimiz sattıktan sonra bunlara ne diyelim ki
Hayatta en nefret ettiğim insanlar eline fırsat geçince ülkücülüğün ırzına geçenler.
Plaketli kurtta, plaketsiz çakal mı lan Allahsızlar! Ülkücülüğümüzü siz mi verdiniz ki siz alıyorsunuz?
Sizi bizden daha ülkücü yapan ne özelliğiniz var? Volvo’ya binip vızzzt diye sattınız da ne geçti elinize?
Türkeş’in sağlığında bir kere gelmediğiniz MHP de Türkeş’ten sonra keramet mi keşfettiniz.

Yarın sizde hain olacaksın. SİNAN oldu zaten.
Olmakla da kalmadı öldürdüler biliyorsunuz.

Biz ömrümüzde böyle bir ülkücülük görmedik.
Bize göre bütün ülkücüler saygın. Bu işin ne dört dörtlüğü ne de dört ikiliği var.

Herkes kendince bir yük taşıdı. Herkes kendince bir fedakârlık yaptı.
Herkes kendince bir kavga verdi. Herkes kendince bir bedel ödedi.
MHP ‘LİSİ, MHP’SİZİ, partilisi partisizi, demokratı, sivili, muhafazakârı hepsi ülkücüdür.
Kardeştir, ülküdaştır, candır. En kötümüz, en garibanımız bile elli tane Ahmet, yüz tane Olcay eder.

‘’Yeni bir milli kimlik ‘’ arandığı, ülkücü şehitlerin DEM’ le aynı gün anıldığı, ülkücü ile ülkücülükten geçinenlerin kabak gibi ayrışacağı günlerden geçiyoruz. Ayrım arıyorsanız ayrımın kralına geldik. Ülkücülerinde milletinde kimliği bellidir TÜRKTÜR. Belli olmayanlar düşünsün ‘’Her şeyin bir vakti vardır ve o vakit artık gelmiştir’’ diyenlerin ilan edecekleri ‘’Yeni milli kimliklerini’’ merakla bekliyoruz.

Biz bunların derdinin ülkücülük olmadığını ta baştan biliyoruz. Umarım açıklamalarından sonra bilmeyenlerde öğrenir diyeceğimde. ‘’Partiyi ocağı kapattık. PKK’ ya, DEM’ e iltihak ettik ‘’dese de sizden umudum yok. Çünkü siz, ülkücülüğün bütün kriterlerini alt üst eden değişik bir ülkücüsünüz(!)

HASAN GÖMLEKSİZ 29 Mayıs 2025
Bozkurt mahir
12 gün önce
Amerika'dan kalkan B-2 uçakları
uzun bir yol katederek İran'ı bombaladı.
Herkes B2'leri övüyor şu an.
Peki B-2'lerin esin kaynağı olan ve
Türkiye tarafından 1948'de üretilen
THK-13 Uçan Kanat'ı bilen var mı?

THK Uçan Kanat Bilgiseli, buyrun okuyun...

Yıl 1948... 78 yıl önceydi. Etimesgut Uçak Fabrikasından THK-5'in peşine takılmış garip bir planör havalanıyordu, o güne kadar görülmemiş bir hava taşıtıydı. İlginç ve değişik bir tasarımı olan bu planör THK-13 Uçan Kanat'tı...

1941'de faaliyete geçen Etimesgut Uçak Fabrikasında, 2. Dünya Savaşı yılları boyunca arka arkaya projeler geliştirildi.
THK-1, THK-2, THK-3... Ve 1948'e gelindiğinde THK Uçak Fabrikası, 13’üncü özgün projesini yapmıştı.

THK-13 Ağırlıklı olarak kumaş kaplamalı ahşaptan yapılmış iki kanadın ortasına kokpiti yapılan kuyruksuz bir planördü.
THK-13 uçan kanat projesi yüksek mühendis Yavuz Kansu tarafından tasarlanmıstır. Test uçuslarını Kadri Kavuçu ve Cemal Uygun tarafından gerçekleştirilmiştir.

Bugün ABD'nin B-2 uçakları ile benzer tasarıma sahip olan THK-13, ilk denemelerinin ardından 1949 yılında Paris Havacılık Fuarında da sergilendi ve büyük ilgi gördü.

THK-13 Projesinin hedefi, geliştirilerek radara yakalanmayan bir jet uçak üretilmesiydi. Böylece Türkiye ve Türk Hava Kuvvetleri büyük bir caydırıcı güç olacaktı.

Fakat 1950'den sonra her şey değişti. Demokrat Parti ve Menderes iktidarı ile THK Uçak fabrikasının bu projeleri rafa kaldırıldı. Artık ABD bize ne istesek veriyordu, uçak üretmemize ne gerek vardı? Zaten Türkler uçak falan üretemezdi...
THK Etimesgut Uçak Fabrikası artık THK-13 gibi özgün projeler geliştirip üretmek yerine, daha basit projelerin üretimine yöneltildi.

Örneğin THK-15 ve THK-16, 1940'larda radara yakalanmayan jet uçak geliştiren THK'nin THK-13 projesinden sonra geliştirdiği 2 basit modeldi.

Yani Türkler artık radara yakalanmayan jet uçaklar değil, zirai müdahale uçakları yahut eğitim uçakları üretecekti....
Yaşar Akbulut
[alıntı]
tarikhaber
12 gün önce
ABD, İran'da nükleer tesisleri vurdu - BBC News Türkçe https://tarikhaber.com/hab...
Bozkurt mahir
13 gün önce
ARAPLAŞMIŞ SİYASAL İSLAMCILARIN CENGİZ HAN DÜŞMANLIĞI ......

Ümmetçi İslamcılar ve Araplar, Moğol İmparatorluğuna nefret eder çünkü Cengiz Han, Arap yayılmacılığına büyük darbe vurmuş, çocukları da torunları da kurdukları devletlerle, Araplara geçmişteki Emevi katliamlarının faturasını kesmiştir.

Bildiğiniz gibi 925 yılından önce Moğol diye bir ırk yoktu.
Moğollar ağırlıklı olarak Tatar boylarındandı.
Moğollar, Cengiz Han, Oğulları ve torunlarının kurduğu bir hanedanlıktır.
Cumhurbaşkanlığı Forsunda da Moğol Devleti vardır.
Örnek: Altınorda devleti, Timur devleti, İlhanlılar gibi pek çok kol da vardır.

Moğol-Türk İmparatorluğu hakkında büyük tarihçiler de detaylı bilgiler var, Eberhard'a göre; Moğol -Türk 119 kabileden meydana gelen etnik yapısını Bay-kara, Çoodu, Telengit, Herteg, İrgit, Hovalıg, Darhad gibi Türk boylarının yanı sıra, Soyon, Ket ve Moğol gibi halklar oluşturur, der.
Bunların hepsi Türk'dür
( Hun-Türk İmparatorluğu, Selçuklu-Türk İmparatorluğu Gibi...)

Cengiz Han'ın Torunu Batu Han'ın kurduğu Altınorda Devleti neden 16 Türk devleti arasında sayılıyor?
Koca sülalede sadece Cengiz Han ile Hülagü mü Moğol?
Ayrıca bu Altınorda devletini simgeleyen bir yıldız da Cumhurbaşkanlığı forsunda bulunuyor.
Anlayan anlamayana anlatsın.

Ve Yine Timur, Cengiz Han'ın soyundan gelmektedir.

Uluğ Bey,
Timur İmparatorluğu'nun 4. HÜKÜMDARI ve Türk Matematikçi ve astronomi bilgini. Timur'un oğlu Şahruh'un büyük oğludur..

Babür Şah
Babür İmparatorluğu’nun kurucusu ve ilk hükümdarı. Soyu baba tarafından Timur’a, anne tarafından Cengiz Han'a dayanır.

Çağatay han Cengiz Han'ın Oğlu
(Devletin Resmi dili Çağatay Türkçe si )
Çağatay Hanlığı Hükümdarı ve Kurucusu.

Moğollar Türk müdür? Değil midir?
tartışmasının ana nedenlerinden biri Hülagü Han'ın, Kuteybenin yaptığı Türk katliamının intikamını çok kanlı şekilde almasıdır.

Cengiz Han'ın Torunu HÜLAGU HAN Türkistanda Türk Katliamı yapan arap(Yezid -Muaviye -Kuteybe)den İntikam almak için Bağdat Şehrini alıp, Abbasi Halifesini öldürmüştür.
- arap Tarihçilerinin Osmanlının Devşirme Tarihçilerinin araplaşmış müslüman Türklerin Cengiz Han düşmanlığı bundandır.

- 12 yy Göktengri İnancını bırakıp islamiyete giren Türk Boyları, Türk İnancında kalan Türk Boylarını KAFİR ilan edip, Ganimet için Araplarla beraber saldırıyorlardı.....

Moğol İmparatorluğunun çatısı altında 15-16 tane Türk Devleti vardır.

Cengiz Han'ın Türk olup olmadığı hakkında kimsede şüphe olmasın. O, Öz be öz Türk'tür.
Cengiz Han’ın soyu Çinlilerce , Türklere dayandırılır. Çin kaynaklarında Cengiz Han'ın Türk olduğu, Milletinin Türk Milleti olduğu geçer...
En önemlisi Cengiz Han konuşmalarında kendini Türk olarak tanıtmıştır.

CENGİZ HAN İMPARATORLUĞU
- Adı : TEMUÇİN Türkçe
- Ünvanı : CENGİZ HAN Türkçe
- Devletin Resmi Dili : Türkçe
- Alfabesi : Uygur Türk Alfabesi
- Dini : TENGRİ Türk İnancı.
- Başkent :Türklerin Kutsalı ÖTÜGEN
- Doğum yeri : TÜRKİSTAN Toprağı
- Doğum Tarihi : 12 Hayvanlı
Türk Takvimine göre BARS yılı
- Bastırdığı Paralardaki yazılar Türkçe ve Uygur Türk Alfabesiyle
- İmparatorluk Ordusu Başkomutanı Tuva Türk'ü SABUTAY
- Cengiz Han Yasasına göre Askerler Türk Adı taşımak zorundaydı.
- Devletin Milli İçkisi KIMIZ idi.
- Devletin Milli Ongunu, Simgesi BÖRTEÇİNE ( Bozkurt) idi.
- Türkistan Toprağındaki
Kutsal ÖTÜGEN'de kurulan son GÖKTENGRİ İnancındaki Türk İmparatorluğudur.

Cengiz han Dede Korkut un kültüründen gelmedir.
Dede korkut kültürüde Tengrinin özüdür.... Tengri bir Türk felsefesidir.
Dinde değildir.
Bu felsefede bilime uygun bir felsefedir.
Yani tabiatın , doğanın özüdür....
Yer kürenin bütün yazılımlarıda Dört kutsal kitap safsatasına dayanmaz.....!
Gılgamışa, Dedekorkuta, Odin Ata'ya, Ülgen ve Umay ana öğretisine dayanır....
İnsanlığın tarihinin de bu kültüre dayandığı nı son yılların arkeolojik kazılarıda kanıtlamıştır...

Profesör Zeki Velidi Togan, 1941'de yayınladığı "Moğollar, Çengiz. ve Türklük" adlı küçük eserinde, (s. 18) (ek1) ve 1946'da yayınladığı "Umumî Türk Tarihine Giriş" adlı büyük ve değerli eserinde (s. 66)(ek2) Çengiz Han'ı 1221'de ziyaret eden Çao-hong adlı bir Çin elçisinin verdiği bilgiyi nakletmiştir.
Bu elçi, Cengiz'in eski Şato Türklerinden indiğini gayet açık olarak belirtmiştir.

Tarihte iki devlet kuran Şatolar, günümüzde Mançurya’da 1000 çadır kalmışlardır.
Şatolar ise, bilindiği üzere eski Gök Türkler'den inen büyük bir uruktur.

Cengiz'in tipi hakkındaki tarihî bilgiler de (uzun boy, kumral saç, beyaz ten, yeşil göz) eski Gök Türk kağanlarınınkine uymaktadır.

Cengiz'in aile adı olan "Börçegin", "Börü Tegin'in Moğolca söylenişinden ibaret olduğu gibi "Çengiz" kelimesi de "Tengiz" yani "Deniz" kelimesinin Moğolca söylenişinden başka bir şey değildir.

Türkçe'de "t" ile başlayan kelimelerin Moğolca'da "ç" ile başladığını Altay dilleri uzmanları söylemektedir.

Yrd. Doç. Dr. Bekir Şişman’ın “Defter-i Çingiznâme” ve Türk Destanlarındaki Kahraman Tipolojisi Açısından“Cengiz Han” makalesinde şu görüşlere yer verilmiştir:

"Cengiz Han, dünya tarihini etkilemiş nadir hükümdarlardan biridir.
Onun hayatını ve mücadelelerini anlatan epik hikâyelere “Cengiznâme”
adı verilmektedir.
Cengiznâmeler üzerine en son çalışmayı Maria İvanics ve Mirkasym A. Usmanov yayımlamıştır.
Bu eser “Das Buch der Dschingis-Legende (Däftär-i Çingiz-nâmä) I” olarak adlandırılmıştır.
Defter-i Çingiznâme,altı bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde (Fasl-i dâstân-i näsl-i Çingiz), Cengiz Han’dan bahsedilir.
Bu anlatıya göre Cengiz Han, Türk destanlarındaki kahraman tipine uygunluk göstermektedir.

Cengiznâme”, Cengiz Han’ın soyu, doğuş tarzı, fetihleri ve tesiri hakkındaki genel halk rivayetlerinden derlenmiş, fakat “tarihî” mahiyette bir destandır.
Cengiz’in şeceresi baba tarafından “Oğuz Han”a dayanıyor ki, tarihçi Reşidüddin Camiü’t-Tevârih’inde bunu kaydetmektedir.

Anası tarafından ise “Altun Han” neslindendir (Köprülü 1986: 234).

Onun yükselişinde etkisi olan, yakın münasebet kurduğu ve akrabalık tesis ettiği pek çok boyun, aşiretin Türk olduğunu ve Türkçe isimler taşıdığını da burada belirtmek durumundayız.
Örneğin; Uryat, Talciyut, Uysun, Salciyut, Barlas,Urugut, Ürenküt, Baykut ve Kanglıyat bu kabilelerden yalnızca birkaçıdır.

Kaynaklar :
#Başkurt Profesör Zeki Velidi Togan
"Moğollar, Çengiz. ve Türklük
Bozkurt mahir
13 gün önce
ALINTI...

İRAN
BİRAZ DAHA DAYANIRSA…

… İsrail’in şaftı kayar
Yahudilerin kaçışını durduramaz.
Bu yıkıcı füzelere karşı dayanmak kolay mı?
Tabii ki, kolay değil
Ama İran’ın da başka bir seçeneği yok.

İRAN İSRAİL’İ
VURSA DA VURULACAK VURMASA DA VURULACAK
Nitekim;
- Çok değer verdikleri komutanları K. Süleymani vurulup öldürüldüğünde…
- Hizbullah lideri H. Nasrallah öldürüldüğünde…
- Lübnan’da 4-5 bin civarında Hizbullah üyesinin çağrı cihazları patlatılıp örgütün bel kemiği kırıldığında…
- İran’ın Şam B. Elçiliği vurulup üst düzey askeri ve istihbarat elemanları öldürüldüğünde…
- İran Cumhurbaşkanlığı misafirhanesinde Hamas lideri İsmail Heniye vurulduğunda…
Hatta
İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin helikopter kazasının İsrail-ABD işi bir suikast olduğu yönünde kuvvetli şüpheler var olduğunda bile
İran;
Her seferinde istenilen cevabı vermemiş
Veya verememiş işi soğumaya bırakmıştı.
Buna rağmen İsrail rahat durdu mu? Hayır! Her seferinde el yükselterek İran’a saldırmaya devam ettiğini gördük görüyoruz.

İLK DEFA İÇİMİZ SOĞUDU
En son
İsrail’in yaptığı saldırıdan sonra yine işi savsaklar veya çöle birkaç füze atarak kamuoyunun gazını alır diye endişe ediyordum
Ama böyle olmadı.
İran bu sefer destekli vurdu… İçimizi soğuttu.

TAM SEVİNMİŞKEN
İsrail
Kahr-u perişan olmadan dünya barışı sağlanamaz.
Bundan dolayı
İran’ın attığı füzeler dünya barışı açısından da büyük önem arz ediyor.
Çünkü
İsrail ilk kez acıyla karşılaşıyor.
Ve Yahudiler hemen kaçış yolları aramaya başlamışken,
İran dış işleri bakanının
“İsrail saldırıyı durdurursa, biz de dururuz…” açıklaması doğru değil. Nedenini yukarıda açıkladım. İsrail laftan değil güçten anlar
Binaenaleyh
Acıyı tatmadan durmayacak.

NE OLUR
BİR KERE OLSUN SUSUN! AÇIKLAMA YAPMAYIN…
İran Çinlilerin yaptığı gibi bu arada konuşmadan iş yapmalı, İsrail’in barış için yalvarmasını beklemesi lazım.
Çünkü
Asıl saldırgan olan kendisi
Ve
İlk füzeyi yer yemez kaçacak delik arayan da Yahudilerin ta kendisi…
Dışarıdan müdahaleye gerek kalmadan zaten bu kargaşa ve kaos İsrail’i bitirecek. Bu aceleniz ne?
Bakmayın Yahudilerin bir bütün olduklarına.
İran füzeleri Tel-Aviv’e düşmeye başladığı anda
Evlerinde sığınağı olmayanlar komşularına doğru kaçınca kapılar yüzlerine kapandı.
Yani
Bu kadar bencil ve haris bir millet çok çabuk çözülür.
O yüzden ‘dayan İran’ diyorum.

Daha önce de
İsrail’in İran’a karşı yukarıda saydığım saldırılar sonrası
İran liderleri intikam için üst üste açıklamaları olmuş
Ama arkası gelmediği için hayal kırıklığına sebep olmuştu.
Şimdi de
“İsrail’i acı bir son bekliyor…” vb. gibi açıklamaların daha buharı üstünde tüterken “İsrail saldırıyı durdurursa biz de dururuz” diye açıklama yapması ne demek?
Sizin
Genel Kurmay Başkanınınız öldürülmüş,
Yerine tayin edilen yeni Genel Kurmay Başkanı da öldürülmüş,
En az onun kadar önemli Devrim Muhafızları Komutanı öldürülmüş,
Yetmedi,
Yine İran askeri kanadının kurmay aklı olan generaller öldürülmüşken
Ve attığınız füzelerle
Hem İsrail’in hem de ABD’nin karizmasını yerle bir etmiş,
Müminleri sevince gark etmişken
Bu aceleniz ne?

DİBİ ÇÜRÜK
İsrail’in insafa geleceğini mi düşünüyorsunuz?
Ne olur bir kere olsun susun… Konuşmayın! Bırakın İsrail savaşın durması için yalvarsın.
Çünkü
İsrail’in de Amerika’nın da dibi çürük.
İkisi de uzun süreli bir savaşa dayanacak halleri yok. Konfor insanı bunlar…

SİZ Kİ,
IRAK’LA SEKİZ YIL SAVAŞMIŞTINIZ!
Zamanında
Irak’la 8 yıl savaşan İran’ın, daha 8 gün dolmadan İsrail’e barış teklifinde bulunması doğru değil.
Evet,
Savaş kolay değil. Şehirlerin füzelerin bombardımanı altında kalması tahammül edilecek gibi de değil
Ama
Şu anda dayanmak daha büyük felaketlerin gelmesini önleyecek.
Çünkü İsrail’in dizginleri başkasının elinde.
Yoksa
Gazze’de yaptığı katliamlardan dolayı
Tüm dünyada lanetli bir kavim haline gelmişken
Ve İsrail’in kurulduğu 1948 yılından beri oynadığı mağdur rolünü kimseye artık yutturamazken.. tüm dünya halkları İsrail aleyhine nümayişler yaparken
İsrail’in
İran’a füze atması akıl kârı mı?

İKİ İRAN
VE İKİ LİDERİN ÖNEMİ
Karşımızda 2 İran var:
Şii Hilali’ni önceleyen ve Siyonizm tehlikesini önceleyen liderler var.
Şii Hilali’ni önceleyen liderler
ABD’nin “gel gel” oyununa gelip Irak’a ve daha sonra Suriye’ye daldılar.
Bundan dolayı
Çok acılar çekildi. Çünkü bu dalış bölge ve dünya gerçeklerine uygun değildi.
Ölenler hariç bugün hala 10 milyon Suriyeli ülkesine dönemiyor. Halbuki Suriye İran için de İsrail’e karşı bir bariyerdi.
Netice malum…
İran’ın Şii Hilali tutmadığı gibi Irak ve Suriye’nin işi bittiğine kanaat getiren Siyonistler fırsatı kaçırmadan İran’a saldırdı.

Şimdi ise;
İran’ın başında Şii Hilali’nden önce İslam ülkeleri iş birliğini önceleyen dünya ve bölge gerçeklerine vakıf bir Pezeşkiyan var.
Türkiye’nin başında da en zayıf döneminde bile İsrail ve hempalarına “One minute” çeken Erdoğan var.
Her iki ülke bu liderlerine sahip çıkıp ve tam destek vermeli ki,
Bu iki liderin
El ele verip Siyonizm’in çanına ot tıkamasına fırsatları olsun.

Vallahu Hayrul müstean…

17.06.2025
Emin Batur
Bozkurt mahir
13 gün önce
ERDOĞANCI arkadaş
bu yazı sana….
ağır ağır oku ama
Sindire sindire oku…
Uyarsa Cevap yaz
Bak arkadaş
TÜRKİYE 1967 yılında
Aliminyum fabrikası yapmak için
Amerika dan kredi ve teknik yardım ister
Amerika
“Siz bir tarım ülkesisiniz.
Bırakın fabrika falan yapmayı.
Biz size hazır sanayi ürünleri verelim
sizde domatesinizi biberinizi üretmeye
devam edin” der
Bunun üzerine Demirel hükümeti
Sovyetler birliğininin kapısını çalar .
Öyleydi böyleydi derken
Sovyetlerin teknik yardımıyla
Seydişehir alimimyum fabrikası
1974 yılında üretime başlar.
Kaldıki Erdoğan' ın sürekli kötüledigi
1950 öncesi İnönü döneminde
Hiç bir yabancı kredi kullanmadan
Yüzlerce tesisi kendi kıt kaynaklarımızla
kurmayı başarmıştı …
Bugün Türkiye de faliyet gösteren tesislerin
en az % 50 si o zor koşullarda temeli atılmıştır
Hemde borç morç almadan
ÜÇLÜ-BEŞLİ çeteler olmadan
Şayet bir köprü yapılacaksa
devlet yapar vatandaş da geçerdi ..
amaç hizmetti
Parada ne oli ..
Keza geçmişte barajlar öyle yapıldı..
Yollar öyle yapıldı
Para odaklı değil
Hizmet odaklıydı..
Özelleştirme adı altında
Yandaşlara para kazandırma amacı yoktu
PEKİ Erdoğan ne yaptı …..?
He ne yaptı…..?
Binlerce tesisi kendi yandaşlarına sattı ..
Hemde kenefir fiyatına….
Örneğin;
Atatürk ve İnönü dönemlerinden başlayarak
kurulmuş dokuz şeker Fabrikasını toplam
294. Milyon dolara sattı.
Peki sonra…..!
şeker kıtlığı başlayınca
Sadece bir yıl için
340. Milyon dolar verip
dışardan şeker almaya başladı
Yanlış okumadınız
Lütfen tekrar okuyunuz …
9. Fabrikayı toplam
294. Milyon dolara sattı ve
“SADECE” bir yılık ihtiyaç için
340. Milyon dolara dışardan
şeker aldı..
Keza çiçek yağı öyle…
Kurbanlık öyle…
Et ihtiyacı öyle….
Saman öyle….
Buğday öyle….
Biliyormusun Erdoğancı kardeş
Artık bunları Üretemiyoruz …
Hani Üretsekte
dişimizin govuğuna yetmiyor…
Her şeyi dışardan alıyoruz
Hemde iki misline
Hatta üç misline ……..!
Oysa biz Erdoğan'a kadar
kendi kendini besleyecek
Yedi on ülkeden biriydik ….
Artık bırakalım onu bunu
2022 . Birleşmiş milletler
gıda raporuna göre
Türkiye gıda ve beslenme sorunu yaşayan
ülkeler listesinde yer aldı..
Bebek mamaları zincirlendi bu ülkede..
Karpuz kavun dilimlendi bu ülkede…
domates patlıcan tek satılmaya başlandı
Madem okuyup üflemiyon
bunudamı görmüyorsun be adam …
Biliyorsunuz Erdoğan ikide bir
“bu İnönü varya, bu İnönü”
Ekmeği karneye bağladı diye esip gürler..
Oysa Kendisi
Türkiye yi bakın ne hale getirdi
KALDIKİ inönü dogru yapmıştı…
İkinci dünya savaşı başlamış
Ve dünya kan gölüne dönmüştü.
İnönü Sadece ekmeğe
kısmi tedbir uygulamıştı..
Hepsi bu
Evet hepsi bu..
Üstelik yaptığı doğruydu …
Erdoğan hayranı trollerden
En sık duydugumuz şey şu;
Erdoğan Metro yaptı
Havalanı yaptı
Otaban yaptı..
birde demezmi
dünya bizi kıskanıyor
Be adam
Kıskanıyor dedigin ülkeler bunların bir kısmını
teeeee 1890 larda yapmış …
Hadi onu cahilliğine verelim ..
Kaç fabrika yaptı bu adam …?
Üretime yönelik Ne yaptı “
yok”
Yok”
Yok “
Yapılan köprü ve yollara gelince
Bunlar hizmet degilki…..!!!!!
Kardeşim hizmet karşılıksız olur ..
Ayrıca onları zaten Devlet yapmıyor …
Erdoğan Özel şirketlere diyorki
“yap sonra geçenden para al”
Hemde ne paralar ….
bırakın hizmeti falan
tam anlamıyla soygun….
Yılda 10. Bin Kişinin geçmediği havalanına
25. Yıl 2.milyon yolcu garantisi veriyor
Gecmezse üstünü ben vereceğim demiş….
Yani devlet verecek
Nerden….?
Bizim paramızdan..
Olacak işmi ..
Kimin parasını kime veriyon
Onlar senin benim vergimiz…
O paralar bizim…
Kime veriyor….?
Yandaşa …
Hemde 25.yıl
Canım kardeşim
Körmüsün…?
Sağırmısın….?
Her şey çok açık değilmi ..
O çeteler 25.yıl boyunca
Her yıl iki milyon yolcu parasını
Takır takır devletten alacak ….
Hemde dolarla
Hani dolara savaş açmıştı
O sana yutturulan gaz …..!
Üstelik bu çeteler çantacı…..
Komisyon karşılığında
göstermelik patron onlar….!
Asıl para Erdoğan’ın
Hemde yurtdışındaki vakıflara
Ve gizli hesaplara aktarıyor…
Şayet bir anlaşmazlık olursa da
Londra daki mahkemeler bakacakmış..
Ya ne işin var Londra da
Yokmu bizim mahkemelerimiz…?
Hani milliydiniz….?
Hani dolara savaş açmıştınız….!
Hani milletin ve devletin cebinden
beş kuruş çıkmayacaktı….!
Laf onlar kardeşim laf
Sana yedirilen yalancı pasta …
Şimdi anladınmı
hizmeti
doları
yuları …
He
An-la-dın-mııııııı……?
ALINTI
(Galip Sarialtın)
Bozkurt mahir
13 gün önce
''ARAPLARA SATILAN KIBRISLI TÜRK KIZLARI'' Kıbrıs 1974’ den bugüne ikiye bölünmüş bir ada. Kim ne derse desin, Kıbrıs kapanmayan yaralarla dolu. Kapanmayan yaralar bir yana, Kıbrıs’ ın bir de az bilinen eski yaraları var. Bunlardan biri, Araplara satılan Kıbrıslı Türk kızları. Kıbrıs tarihinin bu az bilinen sayfalarına ışık tutanların başında emekli İlkokul öğretmeni ve yazar Neriman Cahit geliyor. Neriman Cahit hiç bilmedikleri diyarlara, hem de satılarak gönderilen kızların öykülerini topladı ve “Araplara Satılan Kızlarımız” adlı bir kitapta yayımladı. Bu öyküler ayrımcılığın, yoksulluğun ve acımasızlığın öyküleri; nice çocuk gelinin öyküsü gibi. FİLİSTİNLİLERE SATILAN KIZLAR 1920 ile 1950 yılları arasında, Kıbrıs bir İngiliz sömürgesiyken, yaklaşık 4 bin Türk kızı Filistinli Araplara anne babaları tarafından satıldı. Bu kızların çok azı geri dönebildiler. Geri dönemeyenlerin çoğu evlerinin, köylerinin, memleketlerinin özlemi ile yaşadılar ve kaderlerine küstüler. MÜTHİŞ BİR SUSKUNLUK Neriman Cahit kitaba varan süreci şöyle anlatıyor: “Ben yıllardır bu kızları merak ediyordum. Öğretmenlik yaptığım köylerde, çalıştığım kadın örgütlerinde hep izlerini sürmeye çalıştım. Fakat müthiş bir suskunluk vardı. Bu kızlar, 11-12 yaşında henüz sek sek oynarken aileleri tarafından para karşılığı taliplileri hiç araştırılmadan, neyin nesi oldukları bilinmeden Araplarla evlendiriliyordu. Dr. Haşmet Gürkan’ ın araştırmacı yönü çok güçlüdür. Bir yazısında bu kızlardan bahsediyordu. Hep ona sorular sorardım. Bir gün bana: Sen bu işin peşini bırakmayacaksın. Ama lütfen meselenin adını doğru koy; ‘Biz bu kızları sattık’ dedi.” TARİHLE YÜZLEŞMEK Neriman Cahit tarihle yüzleşmek gerektiğine inanıyordu: “Ben bir ilkokul öğretmeniyim. Bu kızları yazmak benim topluma olan borcumdu. Bu konuyu konuşmalıydık. Bu kızlar çok büyük acılar çekmişler ve hâlâ çekiyorlar. Ve Kıbrıslılar onları unutmayı tercih etmiş. Haklarını korumamış. Mesela onların da miras hakkı var. Ama bunu kimse gözetmemiş. O dönemde Kıbrıs İngiliz sömürgesiydi. Köylü çok fakirdi, kuraklık vardı. Ve tefeciler köylünün kanını emiyordu. Kadınlar için bir eğitim söz konusu değildi. Şehirli üst tabakadan ailelerin kızları Kur’an bilirdi. O kadar.” SATIŞ VE TİCARET Yoksulluktan kurtulmak, belki de kızlarının yoksulluktan kurtulması umuduyla kimi köylüler çocuklarının para karşılığı ellerinden alınmasına ve evlenmek üzere Filistin’ e götürülmesine izin verirler. Baf, Limasol, Larnaka gibi kıyı bölgelerinden, 10-15 yaşındaki kızlar vapurlarla bir bilinmeze doğru yola çıkar. Köylü kızların satılması bir süre sonra Araplara kız bulmak için acente gibi çalışan simsarların ortaya çıkmasına da yol açmış. Bu kişiler ev ev dolaşarak çoğunlukla sarışın, renkli gözlü kızları bulmaya çalışırlar; satılan kızlar için hem anne babalardan, hem de kızları satın alanlardan komisyon alırlarmış. Simsarların ille de erkek olduğu sanılmamalı. Gündüzleri kadınlara geceleri de erkeklere hizmet veren Tantin Hamamı’ nı işleten Pembe ve kızı Fatma kadın simsarlara bir örnek. Damat adayları anne babalara çoğu zaman bir doktor, bir mühendis olarak tanıtılsa da, damatların sözleri çoğu zaman doğru çıkmaz. Satılan kızların çoğu gittikleri yerde büyük bir yoksulluk ile karşılaşırlar. Kimisi kuma durumuna düşer. KARA HABERLER Neriman Cahit kızların haberlerinin Kıbrıs’ a gelişini şöyle anlatır: “50’ lere doğru Türk toplumu bu kızlarla ilgili birçok şey öğrendi. Filistin bölgesindeki savaşlara İngilizler Türk askerlerini de götürdüler. Askerler boş zaman bulunca genelevlere giderler. Geneleve giden Rum ve Türk askerleri orada Kıbrıslı bir kıza rastlıyorlar. Kız ağlamaya başlıyor. Nereli ve kim olduğu anlaşılıyor. İnanır mısınız, oradaki askerlerden birinin kardeşi çıkıyor. Meğer kocasının üç karısı varmış. Bizimkini akşam geneleve getiriyor, sabah gelip alıyormuş. Bu kızlar arasından geneleve düşenlerin sayısı az değil. Gariptir bazıları Kıbrıs’ a dönmeyi başardı ama kimse sahip çıkmadığı için genelevlerde çalıştılar, ömürleri orada geçti.” AMAN NE OLUYORUZ? Filistin’ e götürülen kızların kötü durumda olduğunu duyanlardan biri de İngiliz ordusuyla birlikte Filistin’ e giden tercüman Mustafa Bitirim’ dir. Bitirim Kıbrıs’ a döndükten sonra, 1943 yılında, “Biz, Kızlarımız ve Araplar… Aman Ne Oluyoruz” adlı 16 sayfalık bir broşür yayınlar. Bitirim kendisine durumu anlatan asker mektuplarını da yayınlar. Bu askerlerin arasında Kıbrıs Rumlar da vardır. Ama durum Filistin’ in işgaline dek değişmez. O yıllarda İsraillilerin saldırılarından kaçan Filistinlilerin çoğu Ürdün’ e ve çevredeki ülkelere sığınır. Kıbrıslı kızların karşısına bir de sürgün hayatı çıkar. Nice Filistinli gibi onlar da kamplarda yaşamaya başlarlar. Bazıları zaman zaman Kıbrıs’ a gelmeyi ve aileleriyle bağlantı kurmayı başarsa da zamanla tüm ilişkiler kopar. ÜRDÜN ZİYARETİ Neriman Cahit günün birinde Ürdün’ de yaşayan Kıbrıslı Emel Muhareb’ le tanışır ve hemen Ürdün’ e, artık neredeyse 90’ lı yaşlarının sonlarına gelen Kıbrıslı kızlarla tanışmaya gider. Neriman Hanım ziyaretini şöyle anlatır: “İsrail zulmünden kaçıp Ürdün’ e sığınan aileleri bulduk. Kıbrıslı kızlara, çocuklarına, torunlarına ulaştık. Gördüklerime, duyduklarıma inanamadım! Her şey çok acıydı… Filistinliler kamplarda, inanılmaz bir yoksulluk var. Ben o kadınların yüzlerindeki derin ifadeyi, her hallerine sinmiş hüznü, küskünlüğü gözlerimle gördüm. İçimde hissettim. Benim onları, o acıyı unutmam mümkün değil. Ben gittim, gördüm ve öldüm…” LEFKELİ HATİCE TEVFİK Hatice Tevfik, Neriman Cahit ile tanıştığında altı oğlu bir de kızı 97 yaşında bir kadındır. Ürdün’ de El Vahdet Kampı’ nda yaşamaktadır. Satılmadan önceevin en küçüğüdür. Filistin’ e gönderileceğini öğrenince bir resim çizer. Resimde evdeki dört kardeşi çizer ve kendisini temsil eden figürün üzerini karalar. Çocuk gözüyle, “Niye diğerleri değil de ben?” diye sormaktadır. Hatice Tevfik küçük evinin kapısından tam dokuz yıldır hiç çıkmamış. Çünkü dünyaya küskün. Türkçe bilmediğini söylüyor. Ama çevirmen aracılığı ile soruyor; “Bunca yıl neredeydiniz?” Neriman Cahit onu ikinci kez ziyarete gittiğinde Hatice Tevfik’ in kızı gizlice şu bilgiyi aktarıyor: “Bütün gece uyumadı eski sandıkları karıştırdı!” Sandıktan yıllar önce giydiği mor bir elbise, mor bir başörtüsü ile Kıbrıs nakışlarıyla dolu bir bohça çıkarıyor. Neriman Hanım, yaşlı kadının acıyla, özlemle, ördüğü duvarı yıkamayacağını düşünüyor. Ama son bir gayret; ekip arkadaşı Eralp Adanır’ a; “Bir Kıbrıs türküsü söylesene” demeyi akıl ediyor. Sıra “Çanakkale içinde vurdular beni” türküsüne gelince bir feryat kaplıyor ortalığı; yaşlı kadın; “Beni vurdularrr, beni vurdular! Ölmeden beni mezara goydular… Unuttunuz beniii” diye feryat ediyor. NECLA ÖMER Neriman Cahit sayesinde ortaya çıkan öykülerden birisi, güzelliği ile dillere destan Necla Ömer’ in yaşam öyküsü. Necla Baf’ ın Evretu köyünden. Yoksulluk içinde babası ile yaşıyor. Bir gün ünlü simsar Halil ile bir Arap damat adayı çıkagelir. Baba direnir, kızını vermez. Ama yoksulluk ağır basar. Necla, aynı köyden Mustafa’ ya âşık olduğu halde babasına karşı gelmez. Kendisini Kıbrıs’ ta doktor olarak tanıtan Necla’ nın kocası kavun- karpuz satan bir manav çıkar. Üstelik Necla’ ya akıl almaz derecede kötü davranır. Bir yandan şiddet, bir yandan aile, memleket özlemi Necla’ yı bitirir. Beterin beteri olur ve geneleve düşer. Bu arada İngilizlerle birlikte İkinci Dünya Savaşı’ na katılanlardan biri olan Mustafa deli gibi Necla’ yı arar. Necla’ yı genelevde Mustafa’ nın çok yakın arkadaşı bulur. Ama Mustafa’ ya hiçbir şey söylemez, çünkü Necla’ ya söz vermiştir. Yıllar sonra Necla, Lefkoşa’ nın ünlü genelev mahallesi Kuru Çeşme’ de görülür, yaşlanmıştır. Mustafa da Lefkoşa’ dadır, Ama bir daha karşılaşmazlar. VEDİA MUSTAFA Vedia Mustafa’ nın öyküsünü torunu Dr. Ahmed Ali Hamiş şöyle anlatıyor: “Dedem, evlenmek için Kıbrıs’ a gitmiş. Simsar aracılığıyla bir miktar para vererek ninem Vedia ile evlenmiş. Ninemin ailesi fakir bir aile.” Beş erkek, iki de kız kardeşi olan Vedia kocasıyla birlikte Filistin’ e gider ve Abu Şusu köyünde yaşamaya başlar. Dr. Ahmed Ali Hamiş nenesini hep hüzünlü hatırlıyor: “Ninemi çok severdim. Çünkü hep üzgündü ve hep ağlardı, çok mutsuzdu. Ben de yanına gider onunla ağlardım. Annem bana kızardı marazi bir çocuk olacaksın diye…” Ahmed Bey, çocuk yaştan itibaren ninesinin vatanını ve ailesini özlediği için mutsuz olduğunu bildiğini söylüyor: “Ninemin mutsuzluğun azaltmak için onun ailesini bulmaya onları buluşturmaya karar verdim. Tabii bu o kadar kolay olmadı…” Ahmed Bey’ in arayışı çok uzun yıllar sürer ama o hiç vazgeçmez. Günün birinde amacına ulaşır ve Kıbrıs’ taki ailesini bulur. Ve nine Kıbrıs’ a götürülür. Havaalanındaki karşılama anı çok hazin olur. 40 yıldır ailesine hasret olan Vedia nine, sevdiklerine sarılır. Fakat hasretin bittiği an başka bir dram yaşanır. Vedia Hanım’ ın dili tutulur ve hayatının sonuna kadar bir daha konuşamaz. Londra’ da yaşayan kardeşleri onu yanlarına alır ve tedavi ettirmek için çalmadık ka
tarikhaber
13 gün önce
Trump: İran Cumhurbaşkanı ile görüşmek için Türkiye'ye gelebilirim https://tarikhaber.com/hab...
tarikhaber
13 gün önce
Trump: İran Cumhurbaşkanı ile görüşmek için Türkiye'ye gelebilirim https://tarikhaber.com/hab...
Nurgl_cnkc
13 gün önce
Türk kadını güzelliği diye bir gerçek var🤘🏻🇹🇷
Bozkurt mahir
14 gün önce
*İSRAİL-İRAN SAVAŞINDAN DERSLER*
Ekranlarda gördük; İsrail, İran komuta kademesini toptan öldürecek dronları İran'ın içinde yapmış. İran dron atölyesini bulup yok etmiş ama iş işten geçtikten sonra.
Yıllar önce *Rusya Genel Kurmay başkanı* şöyle konuşmuştu:
"*Afganlı ve Suriyeli sığınmacılar Türkiye için bir güvenlik sorunudur*."
Duymazdan geldik.
*Afganistan'dan çekilirken ABD kendisine bağlılıkta yanlış yapmayan 300.000 Afgan askerini Türkiye'ye getirttiğini, onların aylıklarını ödemeye devam edeceğini Ümit Özdağ bas bas bağırdı*.
Duymazdan geldik.
Suriyeli milyonlarca sığınmacıyı aldık bağrımıza bastık. "*Ensar muhacirimiz*" dedik ama bunların içinde *Ermeni var mı, İsrail ajanı var mı, PKK'lı var mı hiç soruşturmadık*. Rusya Genel Kurmayı'nın "*güvenlik sorunu*" açıklamasını da
Duymazdan geldik.
*İran radarları kara saldırısı ile patlatılmış, onun için ilk gün 200 İsrail uçağını görememişler*, vurulacak hedefler karadan laser ile işaretlenmiş onun için İsrail füzeleri hedefe tam isabetle saplanıyor.
*ABD'ye sadık Afgan subayları geldiği günden beri tatil mi yapıyorlar, yoksa patronları onlara yeni görevler mi verdi*?.. Bilemiyoruz... Suriyeli sığınmacılar içindeki uyuyan hücreler bilinmez bir yerlerde dron atölyesi mi kurdular?.. Bilemiyoruz...
İsrail-İran Savaşı'ndan dersimizi aldık mı?..
Hiç sanmıyorum.
Kahrolsun İsrail!..
Al sana kınama, al sana kınama, al sana kınama!..
Yaptığımız sadece bu!..
*Alper Aksoy*
Bozkurt mahir
14 gün önce
Ülkücülük bir gün biter mi bilmem ama şayet biterse, içimizdeki hainler yüzünden biter.

Son 5 senedir satmayan kalmadı bizi.

Vallahi de billahi de ben ömrümde böyle kahpelik görmedim. 😡

Bozkurdum deyip ite teslim olma,
Adamım deyip kıvırtkan olma,
Kendinde ol, namerde kul olma,
Türk ol Türk, soyu, cinsi kırık olma...
Bozkurt mahir
14 gün önce
SÜNNÎLİK BU TOPRAKLARDA ŞAMAR OĞLANI BİR KAVRAM DEĞİLDİR!

Ne gariptir ki son çeyrek yüzyıldır sadece "Müslümanım" demek dışında hiç bir kavrama modeli olmayan İslam dünyasının harap hali ortada.

Kafasına sarık geçiren, çenesine garip sakallar koyup cihad ilan etti mi bu nice topluluklar karşısında mutlak doğru olarak kabul edildi, ediliyor.

IŞİD vampirizmi, Suriye savaşındaki Nusayri katliamları son olarak da ülkemizde de ivme kazanan selefî guruplar..

Mezhepsel ayrılık ile Siyonist şeytaniler coğrafyada istediğini elde ediyor.

***
Mossad bir akademidir.
Yıllardır başarısız ajanlarını dahi taşsız mezarlara gömer. Kendi içinde dahi fırtına gibi her an savaşır. Operasyonu yönetenler içlerindeki kostebeği ararken kendilerinin köstebek olduğunu en son anlarlar. Böylesi bir şeytan çukuru Ortadoğu'yu yıllardır parmağında oynata dursun....

Anadolu da acaba bu mezhepsel oyunun parçası olacak mı?
Kimi İslamcı köşe yazarlarının yahut tarikat cemaat ve derneklerin ve de siyasetçilerin, cahillikten mi bilinmez, mezhepsel terörizmi kınarken sanki Sünni Müslümanlık da bu savaşın diğer tarafı imiş gibi "müsavi" göstermesi büyük bir gaflettir.

Sünnilik bizim inancımızda öyle ele dile kolay alınacak şamar oğlanı bir kavram değildir.

Anadolu kıtasındaki Sünnilik İsrail denilen şeytan çukurunun parmağını sürmeye dahi cüret edemeyeceği bir varlık sırrı ve güllesidir.

O gülle ki en son bin asır bu topraklarda Türk Müslümanlığını mayalamış ve cihan devleti kurmuştur.

Elverir ki içteki akaid bilmez, şer'î kıymetlere karşı zehirli dillerini tutamayan dinbazlar haddini bile...

Anadolu "Müslümanım" diyenlerin değil, gerçekten MÜSLÜMAN OLMUŞLARIN ve olanların yurdu.

Bundan sonraki tabloyu nasıl okumalıyız.

İşte orası muhal görünüyor.

Saliha Malhun
Bozkurt mahir
14 gün önce
Süreçciler, aklınızı başınıza toplayın!..
İRAN SINIRINA KÜRT TAMPON BÖLGESİ KURULUYOR…

Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu… Bana göre, Türkiye siyasetinde hak ettiği yeri bulamayan isimlerden sadece biri. Ama bu, onun çok değerli bir tarihçi ve düşünce insanı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Kutlu Parti Genel Başkanı Yusuf Halaçoğlu, siyasetçi kimliği ile de çok önemli değerlendirmelerde bulunuyor, açıklamalar yapıyor. Malum medya karartması yüzünden değerlendirmeleri sizlere ulaşamıyor!..

Çok sevdiğim gazeteci dostum Fatih Erboz, geçenlerde Yusuf Halaçoğlu ile sohbet etmiş, İsrail’in İran’a saldırıları ilgili düşüncelerini almış. Fatih Erboz, Halaçoğlu’nun söylediklerinin bir bölümünü anlatınca kayıtsız kalamadım. Yusuf Halaçoğlu’nun çok önemli uyarılarını kime, ne kadar duyurabilirsek bu bir vatan borcudur…
***
Kutlu Parti Genel Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, İran’a yönelik İsrail saldırılarının ardından İran’da bulunan Türklere yönelik olarak saldırıların arttığını belirterek, “ gelen bilgiler doğrultusunda özellikle PJAK mensuplarının Türklere yönelik faaliyetlerinin arttığını söyleyebiliriz. Öte yandan Türkiye ile İran’da yaşayan Türklerin bağlantısını kesmek için İran sınırına da bir sözde Kürt yapılanması hazırlığı söz konusu. Türkiye buna dikkat etmeli “diyor.

İsrail’in İran’a yönelik saldırıları ile birlikte ülke içinde karışıklıkların olmasının doğal olduğunu belirten Halaçoğlu, şunları söylüyor:
“ İran’a yönelik saldırıların ardından özellikle Türk şehirlerinin bulunduğu yerlerde ve yine Türk nüfusunun ağırlıklı olduğu yerlerde terör örgütü PKK’nın İran uzantısı PJAK’ın Türklere yönelik faaliyetlerini arttırdığı ifade ediliyor. Bunun amacı, İran’daki Türkleri, Türk nüfusunu etkisiz hale getirmek. Ayrıca Türkiye ile İran’daki Türklerin bağlantısını kesmek amacıyla İran’da bir Kürt tampon bölgesinin, sözde bir Kürt yapılanmasının hayata geçirilerek, Türkiye ile İran’daki Türkler arasına tampon oluşturulması çabasının varlığı İran’da dikkatlerden kaçmıyor. Oradaki Türklerin en büyük şikayeti silah ve mühimmat eksikliği. Terör örgütü PJAK Türklere yönelik faaliyetlerini sürdürürken, İran’daki Türkler buna yeterli derecede karşılık veremiyor. Bundan dolayı, oradaki Türklerden şikayet yükseliyor. Bu nedenle, Türkiye’nin bu konuda tüm yapılması gerekenleri masaya yatırıp, İran’daki Türklerin güvenliğini sağlayacak önlemleri alması kaçınılmazdır. Ayrıca İran’daki olası Kürt yapılanmasının önüne geçilmesi içinde bölge politikalarını gözden geçirmesi gerekiyor. Öyle görünüyor ki, İsrail ve ABD, İran’da Kürt kartını tam anlamıyla açmaya hazırlanıyor ya da açtı.”
***

İran’a yönelik saldırıların ardından Türkiye’nin bir dizi önlemler paketini hayata geçirmesi gerektiğinin altını çizen Yusuf Halaçoğlu, şunları kaydediyor;
“ Türkiye’nin askeri önlemler dışında da önlemler alması içinden geçtiğimiz süreçte kaçınılmaz. Özellikle ordunun siyasetten uzak tutulması hayati önem taşıyor. Ordu ile siyaset arasına net bir çizgi çekilmeli. Hukukun üstünlüğü mutlaka tesis edilmeli. Toplumsal birlik ve bütünlük ancak hukukun güvenirliği ile olacaktır. PKK terör örgütü ile görüşmeler bitirilmeli. Böylesine kritik bir durumda bunlarla vakit kaybetmemeli Türkiye. Unutulmamalı ki, eğer ABD eğer İran’a yönelik saldırılara dahil olursa Türkiye’ye önemli sayıda sığınmacı İran’dan gelebilecektir. Bu nedenle yapılması gereken bir başka işlem ise Türkiye’deki sığınmacı kimliğindeki MOSSAD başta olmak üzere diğer istihbarat servisi elemanlarının hızlıca tespit edilmesi, ülkeden uzaklaştırılmalarıdır. Türkiye’nin güvenliği açısından önemli bir tehdit olan bu unsurun ortadan kaldırılması gerekmektedir.”
***
Dünyaya ve Türkiye’ye at gözlüğüyle bakan tutsak zihinler için önemli bir uyarı ve hatırlatma; Kutlu Parti taraftarı veya yandaşı değilim. Ancak, Yusuf Halaçoğlu gibi bir Türk milliyetçisi ve bilim insanının görüşlerini çok önemserim. İsteyen, istediği yerden alsın!..

Ahmet Takan

Hiçbirşey Bulunamadı!

Üzgünüz, ancak {{search_query}} arama sorgunuz için veritabanımızda hiçbir şey bulamadık. Lütfen başka anahtar kelimeler yazarak tekrar deneyin.