Logo
Bozkurt mahir
9 saat önce
😎OLUŞUMUNDAN GÜNÜMÜZE VEHABİLİK (SELEFİLİK) MEZHEBİNİN OSMANLI İLE MÜCADELESİ...
✅VEHABİLİK (SELEFİLİK) OLUŞUMU
Vehabiğin Kurucusu, Muhammed b. Abdülvehhâb b. Süleyman et-Temimî en-Necdî’dir (ö. 1792).
▶️İbn Abdülvehhâb, Osmanlıyı parçalamak ve yıkmak için Arap ülkelerrine ve Ortadoğuya gelen ajan/casus Misyoner Müsteşriklerle birlikte çalışarak Osmanlının temsil ettiği Ehl-i Sünnet itikat ve idaresine karşı silahlı isyan hareketini başlattı (1740).
▶️Arabistan Suûd ailesinin hâkimiyetindeki Dir‘iye’ye gitti (1745’de). Dir‘iye emîri Muhammed b. Suûd’dan büyük destek aldı. Civardaki bütün kabileleri Osmanlı aleyhine ayaklandırdı.
▶️Suûdîler, İbn Abdülvehhâb’ın vefat ettiği 1792 yılına kadar Riyad, el-Harc ve Kasîm’de hâkimiyet kurdular. Necid’in bedevî kabilelerini itâat altına aldılar. 1795’te de Ahsâ’yı ele geçirdiler.
▶️Suûdî-Vehhâbî ittifakı 19. asrın ilk yıllarında Irak ve Suriye, Uman ve Hicaz topraklarına doğru yayılmaya başladı. 1801’de Kerbelâ’ya gerçekleştirilen baskının ardından 1803-1805 yılları arasında Tâif, Mekke ve Medine’yi Osmanlı'dan ele geçirdiler.
▶️Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa emrindeki Osmanlı/Mısır kuvvetleri, 1811’de harekete geçerek, 1813 yılı itibariyle Mekke ve Medine’yi tekrar Osmanlı idaresine kattı.
Türkî b. Abdullah 1824’te Riyad’ı geri alarak Suûd emirliğini yeniden tesis etti. Vehhâbîler, Riyad’ı tekrar merkez edindi. Suûdîler, 1891’de Riyad’dan ayrılıp Küveyt’e yerleşti.
▶️1902’de Abdülazîz b. Abdurrahman es-Suûd’un Riyad’ı tekrar ele geçirmesiyle Vehhâbîlik, Necid’de yeniden hakim oldu.
Osmanlı Devleti, bu fiilî durumu kabullendi ve Mayıs 1914’te Necid’e vilâyet statüsü verilerek Abdülazîz b. Abdurrahman, vali tayin edildi.
▶️1. Dünya Savaşı (1914-1918) yıllarında güçlenmeye devam eden Suûdîler, Reşîdîler ve Şerif Hüseyin kuvvetlerine karşı verdikleri mücadelede başarılı olup 1920’lerde bütün Hicaz bölgesine hükmeder hâle geldiler.
▶️İbn Suûd’un özellikle Osmanlı ve Sünnî gruplara karşı başlattığı bu isyan hareketi 1930’lara kadar sürdü ve işgal ettiği topraklar, bugünkü Suûdi Arabistan’ın yüzölçümüne ulaştı.
▶️Vehhâbîlerin çeşitli zaman ve mekânlarda teşebbüs ettikleri isyan hareketlerinin hepsine İngiltere, daima arka çıktı ve destek verdi.
Nihayet 1932’de Muhammed b. Suûd bağımsızlığını ilan ederek, Suûdi Arabistan Krallığı’nın kurulduğunu ilân etti, böylece Vehhâbîlik, bağımsız bir devlet tarafından temsil edilir hâle geldi.
▶️Vehhâbîlik, radikal bir din anlayışını ifade ettiğinden, ismi, Selefiyye/Selefîlik yapıldı. Aslında Selefiyye=Vehhâbîliktir.

✅VEHHÂBÎLİĞİN KÖKENLERİ
▶️Vehhâbîlik, Mu’tezile, Şi’a, Havâric gibi mecrasında, bölge insanları arasında oluşan bir fırka/dinî bir görüş değildir. FETÖ’de olduğu gibi dışarıda/Batı’da hazırlanmış, yetiştirdikleri ajanlarına empoze edilmiş ve - Ehl-i Sünnet’e göre - yanlış radikal dinî bir yaklaşımdır.
▶️Vehhâbîlik, Ehl-i Sünnet karşıtı bir projedir.
Kökeninde ve eylem planında şunlar bulunmaktadır:
1.Genel çerçeve, Müsteşrikler ( Yahudi ve Hristiyan Batı'lı İngilizler bilginler) tarafından çizilmiştir.
2. İbn Teymiyye’nin Dört Mezheb’e karşı görüşlerinden yararlanılmıştır.
3. Yetmiş iki bid’at ve dalâlet fırkasının âyet ve hadislere yanlış mana vermeleri örnek alınmıştır.

✅İSLAM ANLAYIŞLARI VE İLKELERİ
▶️Vehhâbîlerin bazı önemli İslam anlayışları ve ilkeleri, Ehl-i Sünnet’e karşı ileri sürdükleri iddilar şöyledir:
*Tasavvufcular, şirk ve küfür üzeredir. Mürîd şeyhine tapınıyor. *Şâfi’î’nin, Ebû Hanîfe’nin ve Abdülkâdir-i Geylânî’nin mezarlarını putlaştırıyorlar,
Onlara tapınıyorlar fikirleri.
*Allah'tan başka herhangi bir varlıktan yardım istemek şirktir.
*Vehhâbîler’in “mezardakine veya gâib olan birine seslenmek, şirktir”, ”peygamber ölmüştür, duymaz” deniliyor.
▶️Bu görüşler çok yanlış bir itikaddır!
Çünkü Kıyamet günü üç zümre şefâat eder: Peygamberler, sonra âlimler, sonra da şehidler (İbn Mâce, Zühd, 37).
Ahiret’te Allah’ın izin verdiği her Mü’min, şefâat yetkisi almış olacaktır.
Bir Mü’minin “Şefâat ya Resûlallah!” demesinde hiçbir mahsur yoktur.
Ahiret’te Mü’minlere şefâat edilecektir. Kâfirlere asla şefâat edilmeyecektir (Kur’an-ı Kerim).
“Kâfirler, cehennemde sonsuz kalmayacaklardır”demek küfürdür.
Evliyanın kerameti, haktır
(Akâid-i Nesefî).

✅KİTAPLARI VE BUNLARA REDDİYELERİ
▶️KİTAPLARI
Muhammed b. Abdülvehhâb, Ehl-i Sünnet ulemasına karşı bir çok kitap yazmıştır.
Bunlardan bazıları İbn Teymiyye’nin ve İbn Kayyim el-Cevziyye’nin kitaplarının özetlenmesi şeklinde olmuştur. Bu kişilerde İslam bozucularıdır.

▶️REDDİYELERİ:
Buna karşı Suûdi Arabistan’da, Hindistan’da, Pakistan’da, Mısır’da, Türkiye ve diğer ülkelerde yüzlerce kiitap yazılarak Muhammed b. ʿAbdilvehhâb’ın kitaplarının yanlış, zararlı ve eylemsel olduğu/terör içerdiği açıklanmıştır.
▶️Türkiye’de Sünnî itikada sahip olan bütün tarikatların Vehhâbîliğe karşı reddiyeleri vardır.
Osmanlının temsil ettiği Ehl-i Sünnet akıdesini ortadan kaldırmak için Vehhâbîliğin, özellikle İngilizler tarafından desteklendiği açıklanmaktadır.

✅ÜLKEMİZDE VE DÜNYADA YAYILIŞI
▶️Ülkemizdeki Vehhâbî zihniyetine ve inanışına sahip olanlar, Diyanet’i, İHL’ni, İlahiyat/İslami İlimler Fakültelerini ve bazı Vakıfları, kendileri için uygun yayılma ve faaliyet alanları olarak görmektedirler.
▶️20 sene önce camilerimizde bazı Vehhâbî zihniyetine sahip vaiz ve müftüler, Ka’be ve Medine imamlarını iftiharla taklit eden vaazlar (!) veriyorlardı. Bu son 20 sene içinde, üst yönetim tarafından – şehidlere ölü demeyiniz, onlar diridir – âyeti, sık söylenmeye başlayınca, bu kişilerin sesleri kesildi.
▶️Vehhâbîler, mübarek gün ve gecelerin kutlanmasına, mevlid okunmasına, sakal-ı şerif ve mukaddes emanetlere saygı gösterilmesine karşıdırlar. Bazı Modernist İlahiyatçı ve din görevlileri de bu konuda Vehhâbîler gibi düşündükleri ve inandıklarına dair kitap, seminer ve videoları mevcuttur.
▶️Vehhâbîler, cami ve mescidlerde kubbe altında Hazret-i Peygamber’in mübarek ismi ile Hulefâ-i Râşidîn’in ism-i şeriflerinin asılmasını putçuluk olarak görmekte ve bu isimlere put gözüyle bakmaktadırlar.
▶️Selçuklu ve Osmanlının bütün cami ve mescidlerinde bu mübarek isimler bulunmaktadır.
▶️Harem-i Şerif dahil, hiçbir Vehhâbî cami ve mescidinde bu şerefli isimler yoktur ve asılması yasaktır.
▶️İstanbul İlahiyat Fakültesi Camii ile Ankara’da şimdiki DİB Camiinde kubbe altında da bu mübarek isimler yoktur.
▶️Dünyaya gelince, Vehhâbîlerin el atmadıkları bir İslam bölgesi yok gibidir. Avrupa ve Amerika’da mescidlerin çoğu onların elindedir.
Bunların arkasında her konuda devlet desteği vardır. Dünyada İran Şia'sıyla yarış halindiler.

✅Sonuç:
Amerika ve Avrupa Müsteşrikleri, Ehl-i Sünnet karşıtı olan bütün İslâmî oluşum ve fırkaları, ılımlı kabul eder.
▶️Buna Vehhâbîlik, Şia, Işid ve el-Nusra da dâhil - kendileri için zararlı görmez, hatta destek de verirler. Onun için İslam Ülkelerindeki Dört Mezhebe, bunların müctehid ve âlimlerine karşı olan bütün Modernist İlahiyatçıları, aynı ideolojiye sahip olan kamu ve vakıf çalışanlarını, hedeflerini gerçekleştiren birer etki ajanı olarak görürler.
▶️Hristiyan misyonerlerin çalışmalarının, ideoloji ve yöntemlerinin etkisiz hâle gelmesine sebep, bozulmamış Kur’an, sıkı korunmuş Hadis Külliyatı ve bunlara istinad eden Dört Mezhep ictihadlarıdır.
▶️Selefîlik bir mezhep değildir. Selefîlik, 'Ehl-i Hadis' veya Hanbelilik'ten türememiştir.
▶️Vehhâbîlik, İslam’ın bu sağlam yapısını değiştirmeye yönelik bir taarruz harekâtıdır. Ancak 2 asırdan fazla bir zaman geçmesine rağmen, mukaddes Kur’an’ın bir kelmesi değiştirilememiş, Hadis müdevvenatı yok edilememiş ve Sünnî mezhepler, varlıklarını fakihlerin ictihadlarıyla birlikte sürdürmüşlerdir. Çünkü vahye dayalı İslam’ın ve buna bağlı Müslümanların koruyucusu, yalnız kadir-i mutlak Allahü teâlâ’dır.
*Dr. C. Ahmet Akışık – Türkiye Gazetesi - 31.07.2022

📌Derleyen: Sefer EREN
BURADA BU KONULARI İYİ BİLMELİYİZ Kİ SAPTIRILMIŞ YOLLARA GİTMEYELİM. GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ OLAYLAR MANEVİ İLETİŞİMSİZ YANİ ZAHİRİ VE ÇIPLAK MANTIKLA DÜŞÜNÜLMÜŞ VEDE İFADE EDİLMİŞTİR...
Bozkurt mahir
13 saat önce
Gerçekler ortada daha ne kadar bekleyeceğiz.

Camide intihar eden Teğmen Adem Gürbüz’ün hikayesi

Suriye’de ön cepheye gönderildi, sağ dönünce işkenceye alındı. Bir gün ailesine “Müstehcen olmasa size vücudumdaki işkence izlerini gösterirdim” dedi.

Tankçı Teğmen Adem Gürbüz, İstanbul Dudullu Merkez Camisi’nde kendisini asarak intihar etti. Teğmen Gürbüz’ün intihar etmeden önce camide 8 saat kaldığı belirlendi. Camide intiharın günümüz Türkiyesi açısından sembolik yönü sosyal medyada tartışıldı.

Kurmay Albay rütbesiyle görev yaparken KHK ile ihraç edilen Yunanistan Eski Türk Deniz Ataşesi Halis Tunç, Teğmen Gürbüz’ün bilinmeyen hikayesini yazdı. Yaşadığı sosyal baskı, ailesinin yaşadığı şehri terk etmek zorunda kalması ve üzerine çok gelindiği bir gün, “Müstehcen olmasa vücudumdaki işkence izlerini gösterirdim” sözleri gibi çok sayıda bilinmeyen detayla Teğmen Adem Gürbüz’ün hikayesi…

Halis Tunç / Camide Canına Kıyan Gazi Bir Subay

30 Ağustos 2015 tarihinde sözleşmeli subay olarak Kara Kuvvetlerinde Tankçı Teğmen rütbesiyle görevine başlayan Adem Gürbüz, 15 Temmuz 2016 tarihinde birçok asker gibi darbe denen illetin kurbanı olur. Henüz daha yeni Teğmen iken, 15 Temmuz Vaka-i Şer sonrasında tutuklanır ve 5 ay kadar hapis yatar. 24 Ağustos 2016 tarihinde Suriye’ye harekât başlayınca, operasyon bölgesine göndermek için devlet tarafından farklı zamanlarda çok sayıda subay/astsubay tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılır. Terörist olarak yargılanmaları devam etmesine rağmen yurtdışı çıkış yasakları kaldırılarak Suriye’ye operasyona gönderilirler.

Çok büyük tezatlar yumağıdır bu. Terörist olarak yargılanırken, vatan savunmasına en önlerde katılmaları için sözüm ona teröristlerin emirine birlikleri, uçağı, helikopteri, tankı, topu, tüfeği vermekten çekinmeyen devlet; bu yiğitlerin muharebeye katkılarından dolayı ellerine ihraç belgesini veya tutuklama emrini vererek ödüllendirir. Amaç, çatışma bölgesine akıncılar misali vatanları için canlarını vermekten çekinmeyeceklerini bildikleri, aynı zamanda bir çelişki olarak gözden çıkardıkları insanları göndermektir. Zira onların hayatı önemsizdir. Nihayetinde topluma terörist olarak lanse edileceklerdi. İşte bu yiğitlerden biri de Teğmen Adem Gürbüz’dür.

Adem Gürbüz, Suriye Harekâtı sırasında hayatını kaybetmiş olsaydı, KHK’lı polis Burak Zekeriya Altınok gibi, “ŞEHİT” diye Milli Savunma Bakanlığının ilanlarında resmini görecektik şimdi. Fakat Gürbüz, terörist olduğu yönündeki mahkemesi devam ederken, Suriye’de uzun süre ülkesi adına savaştıktan sonra, Türkiye’ye geri döner ve Tekirdağ Malkara 95’inci Zırhlı Tugay Komutanlığı’na tayin edilir. 3 yıllık sözleşmesinin sona ereceği 30 Ağustos 2018 tarihine kadar bu birlikte Subay olarak görevine devam eder. Kendisi KHK ile atılmaz, buna gerek de yoktur. Çünkü, terörist olduğu gerekçesiyle sözleşmesi yenilenmez. Halbuki, bir harekâta katılan bir subayın sözleşmesinin feshedilmesi hiç de doğal değildi. ÖSO mensuplarının vatandaşlık verilerek, bugünlerde sözleşmeyle maaşlı olarak TSK bünyesine katıldığını düşünürseniz, Teğmen Gürbüz’e yapılanı anlamak daha da güçleşiyor. Ama Gürbüz Teğmen için karar karanlık odaklarca çoktan verilmişti ve ordudan dolaylı yolla atılır. Subay/Astsubayların terörist ilan edilmesinde kullanılan Post-Modern soykırım aracı FETÖMETRE’nin 46’ncı maddesi (2010’dan sonra sivil kaynaktan sözleşmeli subay olmak) gereğince, Gürbüz’ün TSK’daki sözleşmesinin yenilenmemesi gerekmektedir ve öyle de yapılmıştır.

Felaketler artık sivil olan Adem Gürbüz’ün yakasını bir türlü bırakmaz. Çünkü kendisi Gazi olduktan sonra, yine terörist olarak damgalanmıştır. Erzurum’a ailesinin yanına döner. Ortalıkta “Televizyonda Adem Gürbüz Teğmeni 15 Temmuz’da tankın üzerinde gördük” şeklinde iftiralar namus, onur bilmezlerce kulaktan kulağa fısıldanır. Gürbüz Teğmen, etrafını kuşatan bu yalanlara karşı, kendi öz ailesine bile “Ne tankı, elimizde hiçbir şey yoktu, biz darbeyi de o gün öğrendik” diyerek kendisini savunmak zorunda kalır.

Bugün Kıbrıs, Kore gazisi unvanı taşıyanların büyük çoğunluğu bu harekatlarda yaralanmamıştır. Sadece operasyona katılmaları nedeniyle bu unvanları taşırlar. Hatta bu harekatlara iştirak eden subayların, ileride parlak bir kariyere sahip oldukları da bir gerçektir. Bunlar gibi, Adem Gürbüz Teğmen de 15 Temmuz darbe sonrasında emrindeki personel ile birlikte operasyon bölgesine bizzat Devlet tarafından gönderilmesine rağmen, değil Gazilik unvanı almayı, kendinin terörist olmadığına bile kimseyi inandıramaz. Büyük çevre baskısına maruz kalır. İşsiz kaldığı süre içerisinde farklı yerlere iş başvurusunda bulunur, ancak Erzurum’da işe alınmaz. Bir gün ailesiyle birlikte akrabalarından oluşan kadın ve erkeklerin bulunduğu odada konu dönüp dolaşıp yine Teğmen Gürbüz’e gelince, içeridekilere “Müstehcen olmasa size vücudumdaki işkence izlerini gösterirdim” der.

Artık ne Erzurum onun için eski Erzurum, ne de Taşkesen köyü eski köyüdür. İstanbul’a çalışmak için gelmeye karar verir. Burada inşaat gibi ağır işlerde ara ara çalışır, fakat genel itibariyle işsiz kalır. Büyük bunalıma giren Gürbüz, 22 Ocak 2020 tarihinde yatsı namazı sonrasında cami içerisinde 8 saat gibi uzun süre tek başına derin düşüncelere dalar, bol bol dua eder. Ama yüreği, sonu belli olmayan bu haksızlık ve hukuksuzlukları daha fazla taşıyamaz ve sonrasında çareyi, İstanbul Dudullu Merkez Camisinde kendisini süpürge makinesinin kablosuyla minbere asarak hayatına son vermekte bulur.

Gürbüz’ün intihar etmeden önce abisine gönderdiği “Abi bana 150 TL gönderebilir misin? göndermesen de canın sağolsun!” içerikli yürek yakan son mesajı, içerisine sokulduğu büyük maddi zorlukların ve sivil ölüme terk edilmeden kaynaklı bunalımı göstermektedir. Camide gerçekleşen bu intihar, kayıtlarda % 99’u Müslüman olarak geçen 80 milyonluk Türk halkına derin ve ibretlik bir mesajdır.

Caminin kameraları, Teğmen Adem Gürbüz’ün hayatına son verdiği anları saniye saniye kaydetmiş olmasına rağmen, bırakın eski bir askerin dramını, Türk tarihinde başka örneği bulunmayan camide intihar vakasının tek bir medya organında dahi yer bulmaması, akıllara bir devlet politikası olarak kamu vicdanından saklanan KHK’lıların bilinmeyen dramlarını getirmektedir. Toplumun yaşanan gerçeklerden uzak tutulacak şekilde adeta paralel evrene hapsedilmesi, haddi zatında, devlet eliyle gerçekleştirilen Post-Modern soykırımın en önemli uygulamalarından biridir.

Birçok örneği bulunan bu dramlar, Post-Modern soykırım uygulamalarına maruz kalarak maddi sıkıntıya düşen, vatanın öksüzlerine, elden geldiğince sahip çıkılması gerektiğini çürümemiş vicdanlara ihtar etmektedir. Teğmen Adem Gürbüz 23 Ocak 2020 tarihinde memleketi Erzurum’da toprağa verildi. Ruhu şad olsun! Ya Adem’le birlikte toprağa verilen milyonlarca vicdan! Benim gibi vatansever duyarlı kimseler paylaşmasa kimse duymaz .Ama sayfamda binlerce insan var kimse okumuyor maalesef bu daha da vahim bir konu.
tarikhaber
1 gün önce
Suriye hükümeti: Süveyda il merkezindeki çatışmalar sona erdi https://tarikhaber.com/hab...
Bozkurt mahir
1 gün önce
Irak'tan Suriye'ye, Lübnan'a, Ürdün'e kadar uzanan kuşakta 10 milyon Türkmen yaşıyor.
Türkiye bu Türkmenleri örgütleyerek ciddi siyasi ve askeri kuvvet meydana getirebilirdi. Böylelikle hem Türkiye'nin hem de Türkmenlerin güvenliği sağlanırdı.
Maalesef Türkiye bunu yapmak yerine başkalarını memnun etmeye çalıştı.

Mehmet Fatih Bekirhan
Bozkurt mahir
2 gün önce
📌 DÜRZİLER KİMDİR?

Ortadoğu’nun en gizemli topluluklarından biri olan Dürziler (Arapça: الدروز al-Durūz, tekil: Druzî), hem bir etnik grup hem de dini topluluk olarak bilinir. Kökleri 11. yüzyılda ortaya çıkan bir İsmailî kökenli monoteist inanç sistemine dayanır.

1. Tarihî Köken

Dürzilik, 11. yüzyılda Fatımi Halifesi el-Hâkim Biemrillâh (996–1021) döneminde ortaya çıktı.

Hamza ibn Ali ve Muhammed ed-Darazi bu inancın kurucu teologlarıdır. Ed-Darazi’den dolayı topluluk “Dürzî” adını almıştır.

İlk olarak Mısır’da doğmuş, sonra Lübnan Dağlarına ve Suriye’ye yayılmıştır.

1043’te “kapıların kapanması” (iblağü’l-ebvab) denilen bir dönemle misyonerlik sona ermiş, dine yeni katılım durmuştur. Bu yüzden Dürziler kapalı bir topluluk olarak kalmıştır.

2. İnanç Sistemleri

Dürzilik İslam’ın Şiî-İsmailî mezhebi kökenli olsa da zamanla ayrı, senkretik (karma) bir inanç halini almıştır.

Temel özellikleri:

Tevhit (Allah’ın birliği) vurgusu.

Reenkarnasyon (ruh göçü) inancı.

İnanç kitapları: Hikmet Risaleleri (Rasâil al-Hikma).

Kur’an’a saygı duyarlar, fakat literal (harfî) yorumdan çok batınî (gizli) yorumu benimserler.

İbadetleri gizlidir, halka açık cami veya kiliseleri yoktur.

3. Coğrafi Dağılım

Bugün Dürziler yaklaşık 1,5 milyon kişidir. Yoğun olarak:

Lübnan: 300–400 bin (Şuf Dağı, Bekaa, vb.)

Suriye: 700–800 bin (Cebel el-Dürüz / Süveyda)

İsrail: 150–200 bin (Celile, Golan Tepeleri)

Ürdün: 20 bin civarı

Diaspora: Venezuela, ABD, Kanada, Avustralya.

4. Sosyal Yapı

Kapalı toplum: Evlilik genelde kendi içlerinde olur.

İki sınıf:

Ukkâl (âlimler): Dini sırları bilenler, dini liderler.

Cuhhâl (avam): Halk, sırra vakıf olmayanlar.

Kadınlar erkeklerle eşit sayılır; dini meclislere katılabilirler.

5. Siyasi Rol

Lübnan’da önemli bir siyasi güçtür (Velid Canbolat’ın liderliğindeki İlerici Sosyalist Parti).

Suriye’de Esed rejimiyle genellikle iyi ilişkiler sürdürdüler.

İsrail’de Arap nüfus içinde askerlik yapan tek gruptur; İsrail ordusunda hizmet ederler.

#dürziler #israil #suriye #lübnan
Bozkurt mahir
2 gün önce
İsrail Cerkesleri :
Büyük Kafkas sürgününde Osmanlıya gelen Çerkeslerden bir kısmı imparatorluğun hudut bölgelerine yerleştirildi. Balkanlarda ve Küçük Asya’da Osmanlının ileri karakolları oldular (Şimdiki Türkiye, Suriye, Lübnan, Ürdün, Irak ve İsrail’de). Bu arada bir kaç Çerkes köyü de Filistin’de kuruldu.
Bölgede yaşam koşulları ağırdı; birçok göçmen hastalıktan ve açlıktan öldü. Köylerden biri (Keysariya yakınındaki Raba) dağıldı. Geriye iki köy kaldı: Bugün yaklaşık 3 bin kişinin yaşadığı, 10 bin dönüm araziye sahip Kfar-Kama(Şapsığ) ve bundan daha küçük olan 1000 nüfusa sahip Reyhaniye(Abzeh)… Bu köylerin sakinleri 1878’de Balkanlardan Orta Doğu’ya göçürülmüşlerdir. Israil‘in kuzeyinde yer alan bu iki köyden Kfar-Kama Yahudi yerleşim birimleriyle daha iç içe iken; Reyhaniye Arap yerleşim alanlarına daha yakındır.
İSRAİL’E DAHİL OLMALARI…
1920’de Büyük Britanya yeni bir Arap devleti olan Ürdün’ü kurunca Çerkeslerin bir kısmı Emir’in hakimiyeti altına girdi; Halil’deki bu iki köy ise mandayla yönetilen Filistin’de kaldı. Daha sonra 1948’de İsrail’e dahil oldular. İsrail Çerkesleri bağlarının 1948’de koptuğu Ürdün’deki akrabalarıyla serbestçe iletişim kurma imkanını daha birkaç yıl önce kazanmışlar; Suriye’deki soydaşlarıyla ise bağları hala kopuk.
ANAYURT BAĞLANTILARI
İsrail Çerkesleri ata yurtlarına da oldukça bağlılar. Turist olarak çok sık Kafkasya’ya gidiyorlar. Hatta kendi durumlarıyla kıyaslayarak halklarının gelenek ve kültürünü kendilerinin, yani göçmenlerin torunlarının daha iyi koruduğunu söylüyorlar.
GELENEK
İsrail Çerkeslerinin sorunu sayılarının az olması; bu kadar küçük bir etnik grubun kendini koruması oldukça zor. Ama bu yöndeki gayretleri Çerkesleri içe kapanmak, tutucu olmak zorunda bırakmamış. Aksine, ülkenin yaşamına herkesle eşit ölçüde katılıyorlar ve yardımlaşma, konukseverlik gibi en güzel geleneklerini koruyorlar. Ancak başka inançtan olanlara karşı nefreti, kan davası ve kadınların eşitsizliğini reddetmişler.
Çağdaş açık toplumun ayıpları olan uyuşturucu, alkolizm, hırsızlık burada bilinmiyor.
Çerkesler geleneklerini de iyi koruyorlar: Birçok kişi düğünlerde hala kama ve kılıçlarla süslenmiş geleneksel kıyafetlerini giyiyor. Düğün gelenekleri geçmişin ve bugünün bir sentezi. Başlık kalmış, ancak bir yük değil sembol olarak. Yeni evlilerin bankadaki ev ipoteğini her iki taraf birlikte ödüyor.
Kfar Kama Belediye Başkanı simgesel olarak İsrail'deki bütün Çerkesleri temsil ediyor. Belediye gönderinde, İsrail bayrağı, yerel konsey bayrağının yanında bir de Adige bayrağı dalgalanıyor. Köy girişinde bütün ziyaretçileri ‘at üzerinde üzerinde bir Çerkes savaşçısı’ figürü olan tabela karşılıyor. Tabela Arapçaya ek olarak kiril harflerini de içeriyor. Halil’deki bu Çerkes köylerinde Kiril harfleriyle yazılmış, İbranice ve Arapça çevirisi olan tabelaları görmek yabancılara oldukça ilginç geliyor. Okul, kütüphane, kulüp.. anlamlarına gelen ve çok sayıda ünsüzden oluşan uzun Adigece sözcükler tabelalar haline getirilip pek çok yere asılmış.
EŞİT VATANDAŞLAR
İsrail Çerkesleri kültürel özgünlüklerini korudukları, yüksek yaşam düzeyine sahip demokratik bir ülkenin vatandaşları oldukları için memnunlar. Çerkesler İsrailde diğer vatandaşlarla eşit haklara sahipler: Seçimlere katılıyorlar, vergi ödüyorlar, orduda hizmet ediyorlar. Yahudilerin yaptığı gibi onlar da memurları ve hükümetin politikalarını eleştiriyorlar.
Çerkeslerin her zaman hem Araplarla, hem Yahudilerle iyi ilişkileri oldu. İsrail Ordusu’nda ve iç güvenlik teşkilatında görev alabilmeleri sebebiyle ağırlıklı olarak bu mesleklere yöneldiler. İsrail’de askerlik Çerkes erkekleri için temel bir meslek olmuş durumda. Öyle ki, Kfar-Kama’nın, ihtiyaç olduğu takdirde, komutanı ve subaylarıyla birlikte bir askeri alay çıkartabileceği belirtiliyor. İsrail ordusunda albay rütbesinde birkaç Çerkes bulunuyor.
İsrail devleti Çerkeslere oldukça güveniyor. (Sadakat, zaten Çerkeslerin bilinen bir niteliği. Osmanlı döneminde Sultana da aynı şekilde fedakarca hizmet etmişlerdi. Bugün Ürdün’de yaşayanlar Krala aynı şekilde sadıklar. Hatta Bedevilerle birlikte Kralın muhafız birliğini oluşturuyorlar.)
Sosyal hayatları zengin. Komşu dil gruplarının düğünlerine gidiyorlar, spor karsılaşmalarına katılıyorlar.
Kfar Kamalılar, bölgenin doğal özelliklerinin korunmasına katkıda bulunmalarından dolayı köylerinin İsrail Devleti Çevre Ödülü’nü aldığını gururla anlatıyorlar.
Bu küçük topluluk İsraildeki toplumsal yaşamla bütünleşirken ulusal kimlik ve lisanlarını korumakta da çok başarılı olmuş. Yahudilerden farklı bir dine mensup olmaları İsrail Çerkeslerini ciddi anlamda bir asimilasyondan korumuş.
EĞİTİM
İsrailli Çerkesler, kendi lisanlarının bir yazıya sahip olduğunu 1958'de Kfar Kamalı bir öğretmen sayesinde öğrendi. Sovyetler Birliği’nden Adigece yayınlar getiren öğretmen, önce kendisi okuma yazmayı öğrendi; sonra da yaz aylarında başkalarına öğretti. Ardından toplum bunu eğitimde kullanmak için harekete geçti. Çerkesce eğitimin başlaması için Milli Eğitim Bakanlığı’na müracaat ettiler. 1971'de Bakanlık, Çerkesce’nin okullarda öğretilmesini kabul etti. Köy okulları açıldı ve Michigan'dan profesör John Catford davet edilerek iki ay boyunca dilbilgisi teknik eğitimi vermesi sağlandı.
Çerkesce köy okulunda zorunlu ders durumunda. 6, 7 ve 8’inci sınıflar haftada 2 saat Çerkes Lisanını öğreniyor. Rutin olarak ufak değişikliklerle Arapça, Çerkesce, İngilizce ve İbranice eğitim de yapılıyor. Köy okulunu bitirdikten sonra, Arap yerleşimlerine daha yakın olan Reyhaniyeliler çoğunlukla Arap okullarına devam ediyorlar.
Kfar Kamalılar ise 1978'de eğitim lisanlarını Arapça'dan İbranice'ye kaydırma kararı aldılar. Reyhaniyeliler Arapça'yı esas aldılar ama üst derecede bazı konuları öğrenmede onlar da İbraniceyi tercih ediyorlar.
1994’te Eğitim bakanlığı Kafkasya'dan getirilecek bir öğretmeni finanse etmeyi kabul etti ve ilk iki sınıfın müfredatına bir de 2 saat Çerkes şarkıları eklendi.
Fakat haftalık iki saat Çerkesce eğitim çok etkili olmuyor. Sonunda güncel materyal eksikliğinden dolayı Çerkesce okuma yazma işi devam ettirilemiyor.
DİL
Kafkasya’da Ruslaştırma yıllarında kirlenen Çerkes dilleri yoksullaşıp, pratikte yavaş yavaş yok oluyor. Kafkasya’dakiler için Adigece ikinci dil konumunda iken, İsrail Çerkesleri için böyle değil. Çerkesce 1. dil konumunda. Kfar Kama ve Reyhaniyeliler aralarında daima Çerkesçe konuşuyorlar; sadece yabancılarla İbranice, Arapça veya İngilizce iletişim kuruyorlar.
Hayfa Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, İsrail Çerkesleri anadilleri konusunda oldukça duyarlılar. Üniversitedeki Çerkes öğrenciler arasında yapılan anketlerde hepsi anadillerinin Çerkesce olduğunu söylüyorlar. İbraniceyi ikinci lisan, Arapçayı ise 3. lisan olarak görüyorlar.
Çerkesler öğrencilere yönelik yapılan ankette yöneltilen bazı sorular ve karşılığında alınan cevaplar şöyle sıralanıyor (Sorular, lisanların kullanım önceliğini belirlemeye yöneliktir):
* Evde en çok hangi lisanı kullanırsın?
Çerkesce: 66 öğrenci, (%96)
İbranice : 5 öğrenci (% 7)
Arapça : 1 öğrenci (% 1)
*Okulda en çok hangi lisanı kullanırsın?
Çerkesce: 52 öğrenci (% 75)
İbranice : 20 öğrenci (% 29)
Arapça : 4 öğrenci (% 6)
* Sokakta en çok hangi lisanı kullanırsın?
Çerkesce: 69 öğrenci (% 100)
İbranice : 1 öğrenci (% 1)
* Ailen, evde hangi lisanları konuşur?
Çerkesce: 68 öğrenci (%99)
İbranice : 44 öğrenci (%64)
Arapça : 28 öğrenci (% 41)
İngilizce : 7 öğrenci (% 10)
Diğeri : 1 öğrenci (% 1)
* Sen, evde hangi lisanları konuşursun?
Çerkesce : 65 öğrenci (% 94)
İbranice : 45 öğrenci (% 65)
Arapça : 22 öğrenci (% 32)
İngilizce : 10 öğrenci (% 15)
Türkçe : 1 öğrenci (% 1)
* Sen, hangi lisanlarda okumayı tercih edersin?
İbrani : 46 öğrenci (% 68)
İngilizce : 14 öğrenci (% 21)
Arapça : 11 öğrenci (% 16)
Çerkesce : 10 öğrenci ( % 15)
* Hangi lisanlarda şarkıları dinlemeyi seviyorsun?
İngilizce : 44 öğrenci (% 65)
İbranice : 26 öğrenci (% 38)
Çerkesce : 17 öğrenci (% 25)
Arapça : 10 öğrenci (% 15)
Türkçe : 1 öğrenci (% 1)
Bu veriler açıkça göstermektedir ki Çerkesler için Çerkesce, evde ve caddede kullanılan anadildir. İbranice ise ikinci sırada gelmektedir.
İsrail Çerkeslerinin lisanlarına sadakati, diasporadaki en büyük nüfusu barındıran Türkiye Çerkesleriyle kıyaslanamayacak kadar yüksektir.
tarikhaber
3 gün önce
TBMM Genel Kurulunda İsrail'in Suriye'deki saldırılarına karşı Meclis Başkanlığı tezkeresi kabul edildi https://tarikhaber.com/hab...
tarikhaber
3 gün önce
TBMM Genel Kurulunda İsrail'in Suriye'deki saldırılarına karşı Meclis Başkanlığı tezkeresi kabul edildi https://tarikhaber.com/hab...
Bozkurt mahir
3 gün önce
İstanbul İstiklal Caddesi'nde,
20-25 yaşlarında bir genç,
Elinde "yeşil bir bayrak" açıyor…

Bir anda etrafında,
Afgan
Suriyeli
İranlı
Iraklı
Pakistanlı
Malezyalı "gençlerden oluşan on binler" toplanıyor…

Aralarına yerleştirilmiş binlerce,
Sakallı ve şalvarlılar…

Hep birlikte SLOGAN atıyorlar.
- Burası İslam toprağı…
- Kafir ATATÜRK…
- Kahrolsun LAİKLİK…

Peki,
KİM bunlar?

ORTADOĞU’DA …
ABD’nin,
Terör
Cinayet
Hırsızlık
Tecavüz
Kaos için yetiştirdiği KOMANDO gençliği…

İNGİLİZLERİN…
Din satsınlar,
Gericiliği hakim kılsınlar,
Sömürü düzenimiz devam etsin diye,
Cemaat ve tarikatlarca beslenen uşakları…

İşte bunları!

Resmi - sivil binlerce polis seyrederken,
HALK şaşkınlıkla izleyip,
Caddeye giremiyor…

Bugün,
İstanbul İstiklal Caddesi işgal altında…
Yarın,
Ankara Kızılay Meydanı…
İzmir Konak Meydanı…
Tüm illerin meydanları ve taşra…

Artık işgal için,
Sayıları yetiyor artıyor bile…
Çünkü,
20 milyon civarında nüfus oluşturuldu bunlara…

VAR EDİLİŞ SEBEPLERİ ise;
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) için…

BOP demek?
Emperyalizmin,
Ortadoğu’daki sömürü düzenine,
Yahudi-Arap kardeşliğinin öncülüğünde,
Laikliğin yok edilmesi,
Yerine şeriatçılığın hüküm sürmesi demek…

***

Nasıl İSYAN etmeyeyim?
Çünkü artık!
Güzelim Türkiye’mde,
Şeriat İN…
Laiklik OUT…

*

İşte bu NEDENLERDEN dolayı…

Devlet Bahçeli’ye İSYAN ediyorum!
Düş artık Türkiye Cumhuriyeti'nin yakasından…

Ülkü ocaklarına İSYAN ediyorum!
Vatan sevmenin,
Milliyetçi olmanın…
Kabadayılık olmadığını,
Mafyacılık-çetecilik olmadığını,
Emperyalist ruha hizmet etmek olmadığını,
Anlayın - görün artık…

MİT’e İSYAN ediyorum!
Temizleyin artık içinizdeki,
CIA
Mossad
KGB
M16
BND
DGSE
MSS ajanlarını…
Türkiye için haberleşin…

TSK’lerine İSYAN ediyorum!
Sınırları kapatıp koruyun artık…
NATO şemsiyesi altındaki,
Gayri milli komuta kademesine siz de isyan edin…

PARA babalarına İSYAN ediyorum!
Türkiye elden gidince,
Sizi,
Çocuklarınızı,
Torunlarınızı,
Paralarınız KORUYAMAYACAK!

Akademisyenlere - aydınlara İSYAN ediyorum!
Korku yalanın ürünüdür…
Yalan yönetimlerden korkmayın, çıkın artık kabuğunuzdan...

STK’lara İSYAN ediyorum!
Bozun rantçı rahatınızı…

Sanatçılara İSYAN ediyorum!
Türkiye elden gidince,
Sanat şemsiyesi altında,
Tanınmışlık sizi sokağa ÇIKARAMAYACAK!

SİYASİLERE İSYAN ediyorum!
Türkiye elden gidince…
Ne dokunulmazlığınız,
Ne eşitsiz geliriniz KALMAYACAK!
Sıradan insanlar gibi SÜRÜKLENECEKSİNİZ...

Halka İSYAN ediyorum!
Türkiye elden gidince,
Ortadoğu’daki halklar gibi,
Bombalar altında aç-susuz yaşayıp öleceksiniz…
Hiçbir İNSANCA yaşam hayaliniz,
İsteğiniz OLAMAYACAK!

***

İsyanımı bastırmamın,
Tek UMUDU,
Tek tesellisi,
Yukarıda isyan ettiklerim değil elbette!

LAİK ATATÜRK CUMHURİYETİ’nin,
"Gençleri, kadınları var halâ" diye inanmak istiyorum...

Yücel Yıldız
Bozkurt mahir
4 gün önce
ÜMMET İŞLERİ
Benim iki kutsalım var.
Ben Türküm ve
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından
Onur duyarım.
Mustafa Kemal’in Askeriyim.
++

Ümmet denilen beraberliğe,
Benim defterimde yer yok.
Osmanlı Devleti iflas etmişti.
Buna rağmen Şam’dan Medine’ye
Kadar Hicaz demiryollarını yaptırdı.
O tarihlerde Anadolu’da demir yolu yoktu.
Sultan’ın 20 sene boyunca Emirgan’daki,
Yalıda ağırladığı Şerif Ailesi İngilizlerden,
Para alıp Osmanlı askerlerine saldırdılar.
O zaman Ümmet yok muydu?
Mekke Medine arasındaki demiryolunu,
Defalarca bombaladılar.
Bizde demiryolları yoktu.
++

Başta bizimle beraber olan Araplar,
İngilizlerden altın alınca taraf değiştiler.
Türk askerine Şam’da ve Halep’te ,
Arkadan saldırılar yapılar.
Biz Türkler tarih boyunca Araplardan
Kazık yedik.
Suriye’de kafa kesenlerle beraber,
Olmak isteyenin yolu açık olsun.

Turan Akıncı
Bozkurt mahir
4 gün önce
İsrail Şam'ı bombalıyor,
Savunma Bakanlığı ve Ahmed Şara'nın sarayı vuruldu.
İsrail bölünmüş bir Suriye istiyor. Şimdilik Dürziler için özerk bölgeyi ağzından çıkardı. Çok yakında "Kürtler için Özerk bölge" de isteyecek; belki 2 ay, belki 5 ay sonra.
PKK elindeki ağır silahları PYD'ye devretti. Türkiye kamuoyunu algılamak için de siyasetçilerin eline "Terörsüz Türkiye" elma şekerini verdi. Yakılan silahlar Süleymaniye pazarında yenileri 50 Dolara satılıyor. Eskileri 10-15 Dolar... Şu ana kadar 60 Keleş yakıldı. Ederi 1000 Dolar bile değil.

İmralı'daki cani açıklama yapıyor:
"Rojava silah bırakmaz, bırakmamalı. Ahmet Şara IŞID eski başkanı. Ona güvenilerek silah bırakılmaz"
Çok yakında PYD Şam'a kadar yürüyebilir. Yeni desteğe de ihtiyacı yok. Elindeki silah ve militan sayısı yeterli.

Peki o zaman biz ne yaparız?.. Yaman bir şekilde yüksek perdeden kınarız, o kadar !..
Yunan Ordusu İzmir'den Afyon'a doğru yürüdüğünde saltanatçı imamlar şöyle diyordu:
"Bunlar halifemizin ordusudur, kimse karşı koymasın !.."

Şam'a yürüyecek PYD için de Bilge liderimiz:
"Bunlar Öcalan kardeşimin arkadaşlarıdır, kimse karşı koymasın. Korkmayın Kürdistan'ı kurma amaçları yok !.." diyebilir.
Ve sokaklarda bağışlar:
"Lidere sadakat şerefimizdir !.."

Rahmetli Naci Memiş ne güzel söylemişti:
"Sadakatin en şerefsiz tarifi budur !"...

— Alper Aksoy —
Bozkurt mahir
4 gün önce
SURİYE BÖLÜNÜRSE ?!

Hani yeni Suriye yönetimini İsrail ve ABD birlikte kurmuştu ?

Hani Suriye’de yeni yönetim İsrail ve ABD’nin kuklası idi ?

İsrail ŞAM’a niçin yüzlerce hava saldırısı yapıyor?

İsrail ne istiyor?
Suriye 4’e bölünsün !

Dürziler, Nusayriler (Şii ) Araplar, Sünni Araplar, Kürtler

Türkler mi?

Onlarda Ümmetin bir parçası olarak Şii Araplar ile Sünni Araplar arasında bölüşülsün !

Evet milletin adı Türkiye diyen, “ümmetin kardeşliğine” karşı mısınız diye istediğiniz cevabı almak için istediğiniz şekilde soru soran allame siyasetçiler ne dersiniz?

Suriye bölünürse Türkiye milletinin (!) Türk akrabaları (!) ne yapmalı ?

Hakkı Şafak Ses
Bozkurt mahir
6 gün önce
Arslan BULUT Yazdı:
Türk Milleti, egemenliğini paylaşmayacaktır!
Tayyip Erdoğan, birinci çözüm sürecinde, “Bu süreçte kimse bizim karşımıza Kürtlükle çıkmasın, kimse bizim karşımıza Türklükle de çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği, ayaklarının altına almış bir iktidarız” diyordu Şimdi ise, “Türk, Kürt ve Arap” diyor başka bir şey demiyor! Verdiği tarihi örneklerin tamamının yanlış olduğunu da Namık Kemal Zeybek yazdı...
***
Geçtiğimiz gün hayatını kaybeden tarih profesörü Mehmet Saray, 10-15 yıl önce zaman zaman Yeniçağ’a ziyarete gelir, güncel konular hakkındaki değerlendirmelerini anlatırdı...
Saray, “Ülkeyi yönetenler, tarihi, özellikle yakın tarihi bilmek zorundadır” başlıklı makalesinde o zamanki Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na gönderdiği mektuptan da alıntılar yapmıştı.
Prof. Dr. Saray, mektupta diyordu ki; “Birinci Dünya Harbi’ni bitiren Mondros Mütarekesi imzalandığı günlerde Mustafa Kemal Paşa, Suriye ve Irak Cephesini müdafaa eden Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı yapıyordu.
Yanında kolordu komutanı olarak vazife gören sınıf arkadaşı Ali Fuat Paşa’ya şu sözleri söyler: ‘Ali Fuat, bu devletin çöküşünü, Anadolu’da Türk milletine dayalı milli bir devlet kurmak suretiyle önleyebiliriz. Onun için halkımızı buralardan göç ettirip Anadolu’da toplayalım ve mücadelemize öyle devam edelim.’
Milli Mücadeleyi veren, sivil-asker, herkes tarafından benimsenen bu fikirle, yani Türk milletine dayalı bir milli devletin kuruluşu için mücadele verilmiştir. Kuruluş fikri ile birlikte, bu mücadeleyi veren insanların çoğunluğunu Türk milletinin teşkil etmesi dolayısıyla bu devlete Türk Devleti denmiştir.
Yokluk içinde kazanılan zaferden sonra kurulan bu devlete hiç kimse niçin ‘Türk Devleti’ deniyor diye itiraz etmemiştir. Çünkü itiraz edecek bir sebep yoktu.”
***
Prof. Dr. Saray, şöyle soruyordu:
* “Yeni bir devlet kurulurken yeni bir anayasa yapılır. Dünyanın her tarafında olduğu gibi Atatürk ve arkadaşları da böyle yapmıştır. Sizler, yeni bir rejim, yeni bir devlet mi kuruyorsunuz? Bunun için mi yeni bir anayasaya ihtiyacınız var?
* İktidar partisini yönetenlerin bitmeyen başkanlık hırsını tatmin etmek ve terör örgütünün seçtirdiği sözde milletvekillerinin kabul edilemez isteklerini gerçekleştirmek için ortaya koyacağınız anayasayı, ülke nüfusunun yüzde seksenini oluşturan ve ‘Ben Türküm’ diyen insanların kabul edeceğini mi zannediyorsunuz?
* Türk adını nasıl inkâr edebilirsiniz? Siz hiç Fransa’da Fransız yok Fransalı var, Almanya’da Alman yok Almanyalı var, İngiltere’de İngiliz yok İngiltereli var dendiğini duydunuz mu? O ülkelerin insanları ve devlet adamları hiç böyle bir şey düşünebilirler mi? Dünyayı, lütfen kendimize güldürmeyelim.”
***
Birinci açılımın devam ettiği günlerde, MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, “AKP iktidarının ayaklar altına aldığı, doğrudan Türk milletidir. Türk milli onuru, Türk istikbal ve istiklalidir.” diyordu.
Şimdi AKP iktidarı, aynı işi MHP ve DEM Parti ile koalisyon kurarak yapmaya çalışıyor!
Bu topraklarda egemenlik, kayıtsız şartsız Türk Milleti’ne aittir ama önce ABD Büyükelçisi Tom Barrack, “Osmanlı millet sistemine dönün” diyerek egemenliğin Türk Milleti’nden alınıp yerine Türk, Arap, Kürt Konfederasyonu kurulmasını istedi!
Oysa Anayasa’nın altıncı maddesi, “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” şeklindedir.
Türk Ceza Yasası’nın 309/1 maddesine göre “Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”
***
İktidar, son söylemlerle zaten olmayan meşruiyetini tamamen kaybetmiştir.
Devlet organlarını ele geçirerek, şer koalisyonuna katılmayan partiler, siyasiler ve gazeteciler üzerinde onları Yeni Anayasaya mecbur etmek için terör estirmek, cebir ve şiddet kullanmaktır!
Atatürk, “Şüphe yok ki arkadaşlar, millet, birçok fedakârlık birçok kan bahasına, en nihayet elde ettiği umdei hayatiyesine kimseyi tecavüz ettirmeyecektir. Bugünkü hükümetin, meclisin, kanunların, Teşkilâtı Esasiyenin mahiyet ve hikmeti hep bundan ibarettir.” demiştir.
Buna dayanarak diyorum ki Türk Milleti, Amerika istiyor diye egemenliğini kimseyle paylaşmayacaktır.
NOT: Fotoğraf ve yazı yazarın sayfasından alınmıştı! Saygılarımla.. ST105
Bozkurt mahir
6 gün önce
Çok güzel özetlenmiş okumanızı öneririm...
Gerçek Gündem: Bunlardan Haberiniz Var mı?
1: Diyarbakır Barosu’ndan iki avukat, Kürt diasporası adına Lozan Antlaşması’nın iptali için Danıştay’da dava açtı. Aynı konuda bir başvuru yurt dışından da yapıldı ve Birleşmiş Milletler tarafından işleme alındı. Fakat bu son derece önemli gelişme, medyada tek bir satır yer bulamadı. Türkiye’nin temeli olan Lozan’ı hedef alan bu girişim, halktan bilinçli olarak saklanıyor.
************************
2: PYD Ordulaşıyor, ABD Destekliyor.
KCK, PYD ve alt yapıları silah bırakmıyor çünkü bırakmaları demek, geçmişteki karanlık saldırıların aydınlatılması anlamına geliyor. Bu yapıların arkasında ABD var. Hava savunma sistemlerinden drone teknolojisine kadar bir “ordu” kuruldu. Artık bu gruplar, Suriye'nin kuzeyinde devlet gibi hareket ediyor. Silah bırakmaları belki bir PR çalışması olur ama gerçeklikten uzak.
**************************
3: PKK’nın etkisinin kırıldığı söylenen dönemde, Arap nüfusunun Türkiye’ye yoğun şekilde yerleştirilmesinin nedenleri netleşmeye başladı. Ümit Özdağ bu durumu dile getirdiğinde hemen “ırkçılık” suçlamasıyla karşılaştı. Ancak bugün, Kürtlerin hakları üzerinden başlayan tartışmalar, Arap hakları ve Arapçanın resmi statüsü gibi konularla genişletiliyor. Hatay’da ise tablo vahim: Türkler artık azınlığa düşmek üzere. Şirketlerin büyük kısmı Araplara geçmiş durumda.
*************************
4: Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim öncesinde, “Biz olmazsak Öcalan’ı serbest bırakırlar” dedi. Süleyman Soylu ise, “Karayılan’ı yakalayamazsak yüzümüze tükürün” diyerek meydan okudu. “Açılım yok” denildi. “Kıbrıs satılmayacak”, “Mavi Vatan’dan taviz verilmeyecek”, “Suriyelilere ev yapılıyor, geri dönecekler” gibi vaatlerle seçime gidildi.
Ama gerçekler farklıydı. Açılım sürecini başlatan da, sürdüren de aynı zihniyetti. CHP yapsa kıyamet kopardı belki, ama iktidar yaptığında ses çıkarılmadı. Bu çifte standart, siyasi ironi değil midir?
*************************
5: Mavi Vatan Gitti, Sondaj Başkalarına Kaldı.
Mavi Vatan çoktan sahipsiz kaldı. Türkiye’nin sondaj gemileri Somali’ye ve Karadeniz’e gönderildi. 5: Parsel’de Katar ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi sondaj yapıyor. Yunanistan’ın “ilişkilerimiz iyi” açıklamalarının arkasında, karşılıksız verilen tavizler var.
************************
6: Dünya, Türkiye’yi Çoktan Parçaladı Bile.
Rusya-Ukrayna savaşında ateşkes girişimlerinde, ne Putin ne Trump yer aldı. Türkiye’de ise bu diplomatik temaslar saatlerce başarı olarak anlatıldı. Ancak dünya medyasında esamesi okunmadı bile. Gerçekte bu girişimler, Türkiye’nin değil, sadece jeopolitik konumunun getirdiği zorunluluktur.
*************************
7: ABD, Yunanistan’a F-35 veriyor. Adalar silahlandırılıyor. Erdoğan’ın “dostum” dediği Trump, parasını ödediğimiz uçakları Türkiye’ye vermedi. Ve bu durum artık gündemde bile değil.
NATO ve AB haritalarında Türkiye’nin sınırları defalarca yanlış çiziliyor. Türkiye tepki gösteriyor, özür dileniyor gibi yapılıyor. Ama dünya çoktan “bölünmüş Türkiye haritası”na göre plan yapıyor. Biz hâlâ “terörü bitirdik” diye seviniyoruz.
**************************
8: Gıda, Lira, Etki: Çöküş Sessiz İlerliyor
Tarım ve hayvancılık çöküşte. Gıda fiyatları kontrolden çıktı. Enflasyon önlenemez hale geldi. Türk Lirası ise tarihinin en değersiz dönemini yaşıyor. Buna rağmen ekonomik bağımsızlıkla övünmeye devam ediliyor.
*************************
9: El-Şara ve İslam Projesi, Başkalarına Geçti.
Türkiye'nin etkisi artık zayıf. El-Şara gibi bölgelerde etkinlik Suudi Arabistan’a devredildi. Batı'nın “ılımlı İslam” projesi artık onlara emanet edildi. Trump, Suudi Arabistan’a kadar gitti ama İstanbul’a uğramadı. Küresel güçler, artık Erdoğan’ın yerine Arap dünyasıyla iş tutuyor.
*************************
10: İsrail ise, Şam içinde operasyonlar yapıyor. Türkiye “İsrail’le savaşmak istemiyoruz” diyerek geri çekiliyor. Filistin’e destek isteyen halkın ellerinde kalan bayraklar, meydanlarda yönsüzce dalgalanıyor.
***********************
11: Partiler, Oy ; Halk, Sessizlikte
Partiler hâlâ reklam, taban ve oy derdinde. Gerçek bir muhalefet hâlâ yok. Azınlık oyları için 30 yıldır projelere göz yuman liderler, bugün de aynı tutumu sürdürüyor. Sözde farklı çizgideki partilerle farklı kesimler yönlendirilerek, tek elden yürütülen bir plan uygulanıyor. Dindarlar, milliyetçiler, Atatürkçüler… Hepsi ayrı ayrı hedef alınıyor ama yön aynı.
**********************
12: Türkiye’de asgari ücret, tarihin hiçbir döneminde bir kişinin insanca yaşayabilmesi için yeterli olmadı. Geçim, her zaman bir mücadeleydi. Ama bugün bu yetersizliğe bir de asgari ücreti fersah fersah aşan kira bedelleri eklendi. Artık bir kişi, eğer kendine ait bir evi, yatırımı ya da ek geliri yoksa başını sokacak bir yer bulamıyor. Bulsa bile fahiş kira zamları nedeniyle orada kalması neredeyse imkânsız hale geliyor.
*************************
Ama en trajik olanı, bu derinleşen ekonomik buhrana rağmen toplumun üzerinde adeta bir ölü toprağı serilmiş gibi. Sanki olan biten her şey normalmiş gibi bir kabulleniş var. Oysa bu kabullenişin altında yatan şey, sessiz bir çöküş.
Çocuğuna mama alamadığı için canına kıyan insanlar var bu ülkede. Üç kuruş maaşa, uzun vardiyalarla, ağır koşullarda çalışan milyonlarca kişi, sadece bedenlerini değil, ruhlarını da tüketiyor. Ne ailelerine zaman ayırabiliyorlar ne de hayatlarını inşa edebiliyorlar. Ayırabilseler bile yorgun, stresli, tükenmiş bir bedenle ne kadar mümkün olabilir ki?
İşin ilginç yanı, bu toprakların insanı barınamaz hale gelirken, dışarıdan gelenlerin bir şekilde her yere yerleşebiliyor olması. Bu nasıl mümkün oluyor? Nasıl oluyor da, vatandaş evini kaybederken, onlar yaşam alanlarını genişletiyor? Durun bir dakika! Belki de asıl sorun tam da burada yatıyor…
Bu mesele sadece ekonomik bir çöküş değil. Aynı zamanda bir düzenin, hatta bir planın sonucu olabilir mi...
*************************
Sonuç: Kurtuluş Savaşı Zihinde Başlayacak
Görünen o ki, bu millet bir kurtuluş savaşını daha vermek zorunda kalacak. Ama bu kez düşman tanklarla gelmeyecek. Tehlike; ekonomiyle, nüfus mühendisliğiyle, kültürel kimliksizleşmeyle gelecek. Bu mücadele; sandıkta, medyada, sokakta ve en önemlisi zihinlerde verilecek.
Çünkü bu sefer savaş; görünmeyen, gösterilmeyen ve anlatılmayan bir işgal karşısında yürütülecek.
Yazar : Orcun Alacam
tarikhaber
6 gün önce
Suriye'de çatışmaların şiddeti artıyor: 18 asker öldü, 9 asker rehin alındı https://tarikhaber.com/hab...
Bozkurt mahir
7 gün önce
Diyarbakır’ın ve tüm Doğu’nun , İran’ın ve Azerbaycan’ın Başbuğu, Ulu Türk Beyi, Akkoyunlu Uzun Hasan.

Bir Türkmen Şehri: Diyarbakır

Akkoyunlu Hükümdarı öz be öz Diyarbakırlı Uzun Hasan'ı, yine Diyarbakırlı Karayülük Osman'ı zaten bilmiyorsunuz ama biliyorsanız da; kahramanlıklarını, Osmanlı'ya nasıl kök söktürdüklerini anlatmayın.

300 yüzyıl Orta Doğu'ya hükmettiklerini resmi tarih bize anlatmadı. Aksine Diyarbakır merkezli öz be öz Türkmen devleti olan Akkoyunlular resmi tarihe göre Osmanlı'yı arkadan vuran hain barbarlardı. Her gün kadim şehirde onlarcasını gördüğümüz eserleri bırakan ve Diyarbakır'ı başkent yapan Artuklular'ı hiç yaşamamış sayın.

Diyarbakır ile ilgili en kapsamlı tarihi araştırma olan, 15. Yüzyılda yaşamış İranlı tarihçi Ebubekir Tıhrani'ye ait Kitab'-ı Diyarbekiriye'yi bulduğunuz yerde yakın çünkü o kitapta, Diyarbakır'ın dağını taşını yurt edinen Bayındır Türkmenlerinden dolayı yüzyıllarca Bayındıriye diye bilindiğini anlatır. Bu bilgi sizin için sakıncalıdır.

Yakın! Osmanlı kayıt defterlerini çünkü aşiret aşiret, isim isim kayıtları vardır Diyarbakırlılar'ın. Sizi şaşırtacaktır oradaki bilgiler, belki de kızdıracaktır.

Ulu Camii'nin, Anadolu coğrafyasının Orta Asya Türk mimarisine göre Kilise'den Camii'ye çevrilen ilk eseri olduğunu ancak sanat tarihçileri bilir o nedenle tehlikeli bilgi değildir.

Ama yine de sizin için tehlikeli ise orayı da yıkın. Yedi Kardeş burcunu mutlaka yıkın çünkü orada öz Türkçe isimleri ile esere konu olan Diyarbakırlı yedi kardeşin ismi var, hem de taşa kazılı.

Kendini öz Türk zanneden bazı Batılı cahillerin dalga geçtiği, karaladığı Diyarbakır ağzını yasaklayın kimse konuşmasın. Çünkü; tekmeye tepik, alkışa çepik, beze çapıt, merdivene gezemek, teyzeye dayze, amcaya ami, yiğit'e iğit, düğüne toy, tencereye kuşkana gibi

Diyarbakır'a özgü en az beş bin yıllık binlerce bozulmamış kelime aslında Türkçe'nin bozulmuş hali olan İstanbul ağzına göre milyon kat daha öz Türkçedir. Diyarbakır ağzının en güzel örneklerini veren Diyarbakırlı büyüklerimizi taşlayın gördüğünüz yerde.

Mektup yazdım yaz idi,
Kalemim kiryaz idi,
Da çok yazacaktım,
Mürekkebim az idi...
gibi binlerce Diyarbakır manisini yasaklayın, unutturun öğretmeyin çocuklarınıza çünkü Dede Korkut Türk(men) çesi ile söylenir.

Hep şikayet ettiğiniz sistem, Kürtçe isimleri yasaklattı siz de binlerce yıllık Türkçe isimleri yasaklayın Diyarbakır'da. Mesela değiştirin Karacadağ ismini Türkçedir tehlikelidir. Değiştirin Bismil'in adını, çünkü akrabaları hala Orta Asya Harzem'de yaşayan Basmıl Türkmenleri'nden alır ismini.

Her gün küfredin Çermikli Ziya Gökalp'e, Süleyman Nazif'e çünkü onlar sürgün pahasına emperyalizme karşı Diyarbakır duruşu sergilemişlerdi. Yok sayın Seyyid Nuh'u klasik Türk musikisine yüzlerce eser vermiş Diyarbakırlıdır. Yok olmaya yüz tutmuş Türkçe'nin asli kaynaklarını tekrar kazandıran Diyarbakırlı Ali Emiri'yi de küfürle hatırlayın. İhanet ile suçlayın Celal Güzelses'i, Cahit Sıtkı'yı, Orhan Asena'yı, Adnan Binyazar'ı, Özer Ozankaya'yı siz den farklı düşündükleri için.

Külliyen reddedin Diyarbakır'ın binlerce yıllık tarihini, dost edinin elinden kan damlayan İngiliz'in, Fransız'ın sözüm o'na size dost görünenlerini.

Sisteme olan öfkenizi, tarihinize ihanet ile gösterin. Unutturun Diyarbakır'ı, Diyarbakır yapan renklerinden dikkat buyurun Türk değil TÜRKMEN'e (*)ait ne varsa külliyen yok sayın.

Size göre Diyarbakır'da Kürtler, Zazalar, Suryaniler, Keldaniler, Ermeniler herkes yaşadı. BİR TEK TÜRK (MEN) LER UĞRAMADI BU KADİM ŞEHRE BURAYI BAŞKENT YAPARAK DÖRT DEVLET KURMALARINA RAĞMEN. Bu devletleri kuran (Artukoğulları, İnaloğulları, Nisanoğulları, Akkoyunlular) on binlerce çadırlık Türkmen aşiretleri buhar oldu uçtu. O zaman soralım 18. 19. yüzyılda yaşayan Ermeni ozanlar neden Diyarbakır ağzı ile Türkçe yazdı, Türkçe söyledi. Diyarbakır ağzı dediğimiz o muhteşem dilde mesela İstanbul Türkçesinde olmayan ama Oğuz diline ait binlerce kelime ve deyim var. Çocuğu olmayan ailelere neden bir Diyarbakırlı 'kör ocak' der tıpkı Divan-i Lugat'i Türk'de olduğu gibi. Neden bir Diyarbakırlı kelime başına gelen -Y- sesini okumaz. Mesela yılan değil ilan, yüksek değil üskek, yıldız değil ulduz der tıpkı Kaşgarlı Mahmut gibi.

Hatta mutlaka aranızda yapanlar olacaktır bu satırların yazarı hemşerinize küfredin, önemli değil o sizi önce tarihe ardından TANRIYA havale edecektir.

NOT: Diyarbakır'da yaşayan Türklere teknik anlamda Türkmenler demek daha doğru olur. Çünkü Diyarbakır Türk(men) leri dil, kültür ve fiziki yapı olarak Batı Anadolu, Kafkas, Balkanlar'da yaşayan Türkler'den ziyade Azerbaycan, Türkmenistan, Afganistan, Tacikistan, İran, Irak, Filistin, Mısır ve Suriye'de yaşayan Türkmenler ile aynı özellikleri taşırlar.

GÖKTÜRK GRUBU
Bozkurt mahir
7 gün önce
Tarihi Konuşma Beklerken Yanlış Bilgilerle Yazılmış
Tarih Dinledik.

AKP Genel Başkanı ,yandaşlarına yanlış bilgilerle süslenmiş etkili bir
konuşma yaptı.

Anlattıkları tarih gerçeklerine aykırıydı :

1. Türkler 751 Talas Savaşından sonra Müslüman oldular, dedi.

Yanlış !

Anlaşılan konuşmasını yazan kişi orta öğrenimde okuduklarının dışında tarih
okumamış.

Doğrusu :

Türklerin Müslümanlığa toplu girmeleri,
10.Yüzyılın başlarında olmuştur.

2. Malazgirt’te Türk,Kürt,Arap birlikte savaştılar, dedi.

Yanlış !

Doğrusu :

Malazgirt’te savaşanlar Türklerdir.
Arapların ilgisi yoktur.
Sizin bugün Kürt dedikleriniz, o gün Türk olarak savaştaydılar.
Üstelik savaşın utku ile sonuçlanmasında ,
Doğu Roma Ordusundaki
Hristiyan Türklerin Alpaslan’ın yanına geçmelerinin önemli katkısı
olmuştur.

3. Ankara,İstanbul Türk,
Kürt,Arap ortak şehrimiz,
dedi.

Yanlış!

Doğrusu:

Türkiye’nin bütün şehirleri
Türk şehridir.
Öyle de kalacaktır.
Türkiye’yi Türk,Kürt,Arap
ortak yurdu yapamayacaksınız !

Konuşmasından öğrendik ki
“AKP,MHP,DEM süreci birlikte yürüteceklermiş.”

Hangi süreci mi ?

Adına “Terörsüz Türkiye”
dedikleri süreci !

30 Teröristin kazana otuz hurda (belki de suçlu)
silah atarak yaptıkları
“yalandan silah bırakma gösterişi”
sürecini.

AKP Genel Başkanı “Ben
BOP’un eş başkanlarından
biriyim” dediğinde öteki eş başkanları bilememiştik.

Anlaşılan DB ile AÖ de öteki
eş başkanlarmış.

Olan bitenleri iyi anlamak için BOP’nun işlemekte olduğunu göz önünde tutmak gerekiyor.

1. PKK’ye artık Suriye’de devlet kurduruldu.
Türkiye’deki görevi bitti.
Silahlar İran kolu Pejak’a verildi.

2. DB ile AKP’ye PKK’yı
silah bıraktıran yiğitler olarak övünmek olanağı verildi.

3. Yeni Anayasayı
yazmak ödevi artık AKP+DB+DEM birlikteliğinden oluşacak bu yeni yönetimin olacak.
Türkiye Türk,Kürt,Arap ortak devleti olacak.

4.Sonunda ne olacağı belli de bunlar olmayacak.

Türk Ulusu BOP’çuların elinden Türkiye’yi kurtaracak.

Bize düşen ise Ulus’u uyandırmak olacak.

ATA PARTİ
NAMIK KEMAL ZEYBEK
Bozkurt mahir
9 gün önce
PKK’nın silahları yakacağını, “ateş”in Kürt mitolojisinde “yeniden doğuş” anlamına geldiğini biliyor muyuz?😉😎
Irak-İran sınırındaki Süleymaniye'de Bebek Katili PKK, dağın bir tarafında Türkiye'den gelenlere açık hava tiyatrosu oynarken, diğer yamacında sahipleri ABD ve İsrail ile PYD/YPG/Büyük Kürdistan yelkenini şişiriyordu.
Erbil'deki Barzani'ye başkaldırı da bu oyunun bir parçasıdır... Terör örgütü PKK, tarihin en ilginç tasfiyesine silah yakarak imza attı.
İnandık mı?🤷 Dünya tarihi taş devrinden beri böyle alay eder gibi silah bırakma ve imha etme töreni görmedi.😤😡
Oraya gidip, izleyip, alkışlayıp, susanlar en az PKK kadar bölücüdür.
15 bin tır silah nerede? Tırlarla, uçaklarla getirilen uyduyla yönlendirilen silahlar nerede? Pkk daha önce ne demişti? Ankarayı bile vurabilecek füzelere sahibiz, füzeler nerede? Pkk silah bırakıyorum ayağına Legalleşiyor ve Devletleşiyor farkında mısınız? Ki zaten Irak ve Suriyede devletleşmiş haldeler..
Pyd ve ypg zaten pkk dır. Net...

Kemal Şahin Talan🌿🇹🇷
Bozkurt mahir
9 gün önce
PKK’nın Silah Bırakması Üzerine

Biz ülkücü bir lise öğrencisi olarak 10 Kasım 1975 ve 8-12 Ocak 1976 Olaylarında bölücü teröre karşı sapan taşı kullanırken PKK henüz kurulmamıştı.
PKK, diğer Kürtçü örgütleri sahadan silen bir derin darbe aparatı olarak sahaya indiğinde de bizim bölücü teröre karşı olan savaşımız devam etti.
MHP’li Bingöl Belediye Başkanı Hikmet Tekin’in annesi ve kardeşiyle birlikte şehit edilmesi, aslına bakarsanız 13 Kasım 1960’ta Alparslan Türkeş’i Hindistan’a süren 9 Martçı Sosyalist cuntanın MHP yönetimine verdiği yeni bir mesajdı.
Ancak “ölümlerle eğlenen tunç yürekli erler”in, vatan ve tarihi mukaddesat için ölmekten ve öldürmekten yana bir kaygısı yoktu.
Ocağın ve partinin son Ülkücü şehitleri Fırat Yılmaz Çakıroğlu ve Cengiz Akyıldız, PKK sempatizanı bölücüler tarafından şehit edildiler.
***
Ve yine biz, 2012 yılı başlarında aşağıda bir bölümünü alıntıladığım ve ekte paylaştığım yazıyı MHP’nin hakemli dergisi olan TÜRKİZ’de 15 sayfalık bir makale halinde kaleme aldığımızda Türkiye’de henüz bu kadar çok ve kahraman strateji enstitüsü de bulunmuyordu.
Evet biz nasıl ki bu Stalinist yapıya karşı bilâ bedel can almış- can vermiş Ülkücü hareketin kalemleri olarak bu konuda en çok yazıp çizme hakkına sahip isek MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli de PKK’nın kaderi ve fesih kararı hakkında inisiyatif kullanma hakkına en az o kadar sahiptir.
O yüzden de Suriye’de Rusya- İran destekli Esad rejiminin yıkılmasından sonra bölgede değişen güç dengeleri dikkate alınarak;
“Kürtlerin İsrail tarafından Suriye’nin toprak bütünlüğü aleyhine kullanılması” tehlikesine karşı Devlet Bey’in radikal bir hamle yapması, Tarihin milli rotasına ve Türk ulusal çıkarlarına uygun bir intelijensiyal faaliyettir.
Bu süreçten siyasal bölücülüğün veya etnik milliyetçiliğin kazançlı çıkması ihtimalini önleyecek olanlar da yine 1970’lerde 9 Işık’la doktrine olmuş Türk Milliyetçilerinden başkası değildir.
Milliyetçi- Ülkücü Hareket bu konunun cahili ve acemisi değildir. PKK terörü, Terörle Mücadele ve Terörsüz Türkiye süreçlerinde hiçbir sahte kahramandan alacağımız bir ders de yoktur.
Özellikle maaşına ve özlük haklarına binaen devlet memuru statüsünde hizmet vermiş eski askerlerin bu kadar muhatap alınmaya değmez gayrimeşru bir örgütün 45 yıldır neden bitirilemediği konusunda bir hesap vermeden bir özeleştiri raporu yazmadan MHP’ye ve Devlet Bey’e doğru atıp tutması, basit bir siyasi propaganda olmanın ötesinde bir anlamı ve değeri yoktur.
Gözlerin Hatice’ye değil neticeye odaklanmasını ve PKK’nın silah bırakırken yaptığı ve yapacağı artistik şovların memleketin hayrı için gözardı edilmesini tüm Ülküdaşlarımdan istirham ediyorum.
Devlet Bey’in başlattığı ve Devletin tamamlamakta olduğu bu operasyonun Vatana ve Millete hayırlı olmasını diliyorum.
Yazımı, MHP’nin hakemli dergisi TÜRKİZ’de bundan 13 yıl önce hükümeti uyarmak amacıyla kaleme aldığım 15 sayfalık makalemden bir kesit sunarak tamamlıyorum.
Saygıyla
Şükrü Alnıaçık
11 Temmuz 2025
***
“…
Gizli, Sinsi ve Tehlikeli Amerikan - İsrail Desteği
Amerika PKK’ya destek veren ülkeler arasında Lozan Antlaşmasını tanımayan tek global güçtür. Türk-Amerikan ilişkilerinde Apo’nun paketlenmesiyle başlayan süreç, gizli bir psikolojik savaşa dönüşmüştür.
11 Eylül saldırılarıyla Orta Doğu’ya Irak ve Afganistan’a kolayca girmek isteyen ABD’nin Türkiye’den beklediği desteği görememesi bu ülkeyi alternatif yerel destek arayışına itmiştir. 1 Mart 2003 Tezkeresi’nin TBMM’de reddedilmesi üzerine ABD Kuzey Irak’taki özerk Kürtleri, Irak Savaşında kendi milis gücü olarak görmeye başlamıştır. Süleymaniye’deki çuval olayıyla gerilen ilişkiler, PKK’nın siyasallaşması sürecinde ABD’yi taraf ve gizli koruyucu konumuna getirmiştir.
Bu durumda ABD, İsrail’i İslam dünyasının kalbinde dost ve “akraba” bir Kürdistan yaratarak kendi karşısındaki Hamas ve Hizbullah’ı dengeleme ve sonuçta Kürtlerle elele Arz-ı Mevud’a
ulaşma yönünde serbest bırakmıştır.
AKP Hükûmetinin Hamas’la yakınlaşması ve Gazze sorununda inisiyatif alması, İsrail tarafından PKK’yı destekleme tercihine meşruiyet kazandıran bir mütekabiliyet sebebi olarak algılanmaktadır.
İnsani yardım gemileri Gazze’ye doğru giderken Apo’nun “sahneden çekilmesi!” ve ertesi gün İskenderun’daki Deniz İkmal Merkezinin saldırıya uğraması bu nedenle kuşkuyla karşılanması gereken olaylardır. PKK, sözde Kürdistan haritalarında İskenderun ve Mersin’i de sınırlarına dâhil etmekte ve gizli bir el iç göçlerle ve yapılan eylemlerle haritaya uygun mesajlar vermektedir.
Buradan çıkarılması gereken sonuç şudur:
PKK, 30 yıl önce dünyanın mazlum halkı Filistinliler safında “işçi” sınıfının devrimci öncüleri gibi yer almaya çalışırken bugün kendisini dünyanın en zalim emperyalistlerine yandaş olarak sunmayı başarabilmiştir. Bu durum Orta Doğulu bir örgüt için gerçekten de övünülecek bir gelişmedir.
Şam’ın arka sokaklarında zor şartlarda hayat mücadelesi veren bakımsız bir fahişenin Pentagon’a kadar çıkabilmesi ve Washington caddelerinde boy göstermesi, bu işin sadece Şark kurnazlığıyla başarılmış bir proleterya zaferi olmadığını gösteriyor.
Ortaya çıkan sonuca baktığımızda PKK’nın, Batılı istihbarat örgütlerinin merkantilist menfaat mikroplarıyla enfekte edildikten sonra Türkiye’nin bünyesine ölümcül zararlar veren bir hastalığa dönüştürüldüğünü kabul etmek zorundayız.
Sorunu sadece intelijensiyal zekâ çözebilir.
Bugüne kadar çözülememesinin nedeni de budur. Çizilen ve müşterilere servis edilen İskenderun’lu- Kars’lı Kürdistan haritaları, başta İsrail ve Ermenistan olmak üzere bölgenin kadim “vatansızlarını” iştahlandırmakta ve ABD’deki merkantilist lobileri harekete geçirmektedir.” = ŞÜKRÜ ALNIAÇIK =
Bozkurt mahir
10 gün önce
ÖCALAN’A VERİLEN GÜVENCE BELLİ OLDU!

PKK terör örgütünün başı Abdullah Öcalan, örgüte yakın bir basın sitesi aracılığıyla, ilk kez videolu olarak açıklama yaptı.

Öcalan, özetle şöyle dedi: “Varlık inkârına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir.

Sürecin geneli olarak silahların gönüllüce bırakılması ve TBMM’de yetkili ve kanunla kurulması düşünülen kapsamlı komisyon çalışması önemlidir. Kısır mantıklı, önce sen-ben kısırlığına düşmeden, adımların atılmasında dikkat ve hassasiyetin gösterilmesi şarttır. Atılan adımların boşa çıkmayacağını biliyorum. Samimiyeti görüyor ve güveniyorum.

Herkesin üzerine düşeni yapması, Barış ve Demokratik Toplum hedefine ulaşılması, pozitif entegrasyonalist bir perspektifle mümkündür. Tüm anlatılanlardan çıkarılan sonuç: PKK ulus devletçi bir amaçtan vazgeçmiş, bu temel amaçtan vazgeçişle birlikte temel savaş stratejisinden de vazgeçmiş, varlığını sona erdirmiştir. Gelinen tarihi noktanın daha da ileriye götürülmesi beklenmektedir.

Silah bırakma mekanizmasının kurulması süreci ileri taşıyacaktır. Yapılan silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiştir. Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmek durumundadır.”

***

Bu açıklamadan PKK’nın, ulusal kurtuluş ve ulus devlet kurmak gibi hedeflerinden, neden vaz geçtiği net olarak belirtilmese de Öcalan’ın Meclis’te kurulacak komisyondan umutlu olduğu anlaşılıyor.

Yalnız Öcalan, “Barış ve Demokratik Toplum hedefine ulaşılması, pozitif entegrasyonalist bir perspektifle mümkündür.” derken neyi kastettiğini net olarak açıklamıyor!

Bunu açıklarsa sürecin sona erebileceğini görüyor olmalı?

Öyleyse neyi kastediyor? Bana göre çok net! ABD Büyükelçisi Barrack, neyi kastediyorsa onu kastediyor?

Barrack, “Benim için İzmir, Yahudilerin, Müslümanların, Hıristiyanların bir arada yaşadığı, bu toplulukların harmanlandığı bir örnek. Bu, tüm dünyada ve Orta Doğu’da olması gereken bir durum... Bence Türkiye, tüm bunların merkez noktası olabilir, Suriye’de gördüğünüz üzere. Suriye’de olanların büyük bir kısmı, Türkiye ve liderliği sayesinde gerçekleşiyor. Osmanlı İmparatorluğundaki millet sistemi, yüzlerce yıl farklı grupların merkezi sistemde varlıklarını sürdürmelerine imkân verdi.” demişti.

Öcalan’ın “Demokratik konfederalizm” dediği proje de bu zaten...

Yani ulus devletten vazgeçen, sadece PKK değildir, Öcalan, AKP ve MHP’nin de ABD dayatmalarını kabul ederek ulus devletten vazgeçtiğini gördüğü için umutlu! Bu sebeple yolları, Büyük Orta Doğu Projesi’nde yani Büyük İsrail’de birleşiyor...

Vazgeçmedilerse, ne diye “Kanlı 1923 darbesi” diyen kişi hakkında en küçük bir işlem bile yapılmadı?

Cumhuriyetin kuruluşu ile bir sorunları olmasa, PKK’nın silah bırakma bildirisinde, Lozan ve 1924 Anayasası öncesine dönülmesinden bahsetmesi ve Kürtlere soykırım yapıldığı iddiası memnuniyetle karşılanır mıydı?

***

Öcalan, bu videoyla, örgüte, “Taleplerimiz Meclis’te yasalaştırılacak! Silahlı mücadeleyle ulaşmak istediğimiz hedeflere, Meclis kararıyla meşru yollardan ulaşacağız... Sakın yanlış bir şey yapmayın” demiş oluyor!

Tayyip Erdoğan ise, “2023 ve Türkiye yüzyılı vizyonu ile değil de eski paradigmalar ile devam etsek bu noktaya gelemezdik. Terör sorununun ortak akıl, ortak vicdan, tek vatan tek bayrak temelinde çözüme girmesini memnuniyet ile karşılıyoruz. Meşru yollar varken başka yol aramak sadece akıl dışı değil zamanın da ruhuna aykırı. Güven, huzur, refah içinde yaşamak ancak milletçe birlik ve beraberliğimizi güçlendirmekle, kendi yolumuzu çizmekle mümkün.” demişti.

Erdoğan’ın “eski paradigma” dediği Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923’teki kuruluş felsefesidir.

Öyle değilse, “Kurucu anayasa” ne demek?

“Yeni bir milli kimlik” ne demek?

Öcalan’a bu konularda yeteri kadar bilgi ve güvence verildiği anlaşılıyor...

10 Temmuz 2025

Arslan BULUT

KAYNAK: https://yenicaggazetesi.co...
Bozkurt mahir
13 gün önce
TC Seval Kaplan paylaşımıdır. Okuyunuz.....

-Sevgili Vedat Yenerer paylaşmış.
BÖLGE COĞRAFYASINI ÇOK İYİ BİLEN VE PKK'YI ÇOK İYİ TANIYAN BİR GAZETECİ OLARAK DÜŞÜNCELERİM BUDUR..

1- Zap'ta Şehit saysı 12 oldu.
2- Gata'da tedavide de 7 asker var
3- PKK'lı teröristlerin yaşadığı mağaralarda hayvan olmadı, olmaz. Hele, hastane olarak kullanılan bir mağarada hiç olmaz. Bunu bilmemek büyük cehalettir. Ya da bilip çarpıtıyorlar.
4-Bu mağara, yapısı bozulmuş ya da çökertilmiş bir mağara değil.Kısmen çökertilmiş. Zaten Zap bölgesindeki hiç bir mağara tamamen çökertilmedi, çökertilemez. Bölgeyi gören, bilenler ne demek istediğimi bilir. Zaten askerin görevi mağraları çökertmek değildir. Bu mağaranın da 4-5 ayrı girişi olduğu, ancak deşifre olduğu için PKK tarafından kullanılmadığı biliniyor. Zaten terör örgütü, "eski bir tuzağımız aktive olmuş olabilir" açıklaması yaptı.
4- Sağlıklı bilgi verilmediği için sanırın, ortada tam açıklanmayan, PKK tuzaklaması nedeniyle oluşan bir patlama da var. Sadece boğulma değil. Savunma bakanlığı bir basın toplantısıyla doyurucu açıklama neden yapmıyor?
5-"Üsteğmenimizin cenazesi o mağarada, gidip alın gelin" ihbarını kim yaptı?
Cenazesi orada bulunamadığına göre bir tuzak kurulmuş.
Bu ihbarı yapan kurum ve yetkilileri sorgulanmalıdır. Bence, büyük bir güvenlik ihmali var. Başarı olmadığı ortada...
6- Bu ihmalin ve düşülen pusunun Allah'la da bir hiç bir ilgisi yoktur.
Aynı, İran'dan 7 ay önce PKK'ya verilen 45 dronun olmadığı gibi.
Her gün üs bölgemize saldırı oluyor. Birinin görüntüsünü ben X'te yayınladım.

BU ARADA İHBARIMDIR..

Kamışlı, Ayn El Arap,Rakka başta olmak üzere Hatay'a kadar, şehir merkezlerinde aralarında 1500 metreyi aşan yeni tüneller yapıldığı iddiasına ulaştım. PKK vızır vızır kullanıyormuş. Tüneller'in beklemeksizin imha edileceğine olan inancım tamdır.
(Bir kaynağımdan gelen ve yayınladığım BU VİDEO RAKKA ŞEHİR MERKEZİNDEKİ DİRENİŞ AMAÇLI YERALTI TÜNELİ YAPIMINDA ÇEKİLMİŞTİR.)

Buradan bölgedeki yetkililere araştırmalarını daha da genişletmeleri için suç duyurusunda bulunuyorum...
Yayınlanmasında sakınca gördüğüm türlü bilgimi de paylaşmaya hazırım...

PKK/YPG/DEM'lilerin bitmez tükenmez arsızlığının ve şımarıklığının ardında ABD/İSRAİL destekli bu tünel yapılanmasının rahatlığı olduğunu düşünüyorum.

Suriye içinde ve Irak sınırında bir kilometrelerce uzunluğunda, Türk Siha saldırılarına karşı içine silah ve cephane yüklü araçların girebildiği tünellerin varlığını ben bile biliyorum.
Bu tünellerden araçlarla karagah konumundaki Mahmur'a gidip geliyorlar.

Kısacası, içimizde yuvalanmış FETÖ/ABD/İSRAİL/ve bilimum örgüt bağlantılıların da desteği ile bilerek ve isteyerek, taban kaybetmemesi ve güçlü görünmesi için terör örgütünün devamlılığının sağlandığını düşünüyorum.

Görmemek için ya kör cahil ya da cumhuriyet düşmanı işbirlikçi hain olmak lazım..

Dünya ile biraraya gelseler bile devletimizi yıkamayacaklar.
Buna izin vermeyeceğiz..
Allah mehmetçiklerimizi, polislerimizi ve koruclarımızı korusun. Ayaklarına taş değdirmesin.
Tüm şehitlerimizin ruhları şad olsun.
Yiğit vatan evlatlarımızın kanlarının yerde kalmasını kabul etmiyoruz, ETMEYECEĞİZ...
tarikhaber
20 gün önce
Beyaz Saray duyurdu! ABD Başkanı Trump Suriye'ye yaptırımları kaldırdı https://tarikhaber.com/hab...
Bozkurt mahir
21 gün önce
YAHUDİ İBNİ SEBE'NİN YOLUNDA BİR HAŞHAŞİ, HASAN SABBAH'IN ÖLÜMÜ,

12 HAZİRAN 1124

Hasan sabbah Harâmlara helâl diyerek, çok kimseleri yoldan çıkardı.
Alamut kalesi ve civârı bunun taraftarları ile doldu.

Ehl-i sünnete yezîdî diyorlardı. Bir yezîdî öldürmek,
On kâfiri öldürmekden dahâ sevâbdır diyordu.

Ama kendisi, Eşkıyalık yaparak gırtlağına kadar haramzade işlerle uğraşıyordu.

Bunun için, hâcıları, hâkimleri, âlimleri, askerleri hançer saplayıp öldürürlerdi.

Bunlara, (Bâtınıyye) veyâ (İsmâ’îliyye) de denir. Kâfir ve azgın kimselerdi.

Müritlerine cenneti vadediyor ve cennetteki mutluluğu dünyada
Hissetmeleri için onlara esrar, afyon veya haşhaş içiriyordu.

Bu şekilde, emirleri koşulsuz yerine getiren birer fedai (terörist) hâline geliyorlardı.

Farsça "Haşhaşin" süikastçı demektir.

1400 yıl öncede bu böyleydi İslam güneşi doğup
Her yere yayılınca, kâfirlerin ve müşriklerin
Kalbleri yanıp tutuştu.
Kur’an-ı kerimde lanetlenen Yahudiler, İran Mecusileri,
Hindular ile İslam’a hile ve tuzak hazırlamaya başladılar.
Fitne çıkardılar kan dökülmesine sebep oldular.

İslamiyet’e ilk fitneyi de Yahudiler soktu.
Müslüman gözüken,
Kâfirliğini gizleyenlerin başında Yahudi Abdullah bin Sebe geliyordu.

Yahudiler, Hazret-i Osman’ın hilafeti zamanında Medine’ye gelip,
Hazret-i Ali’yi de kendilerine kalkan ederek Onun taraftarı, dostu gibi göründüler.

Müslümanların, Resulullahın halifesi, damadı Hazret-i Osman’a karşı
Ceşitli yalan ve iftiralar uydurarak ayaklanmalarını teşviklediler.

İslam inancına ters fikirler yaymaya başladılar. Kendilerine (Ali şiası)
Yani Ali taraftarları adını vererek, İslamı içerden yıkmaya çalışıyorlar, Bugün kü Şia'cılık Batınicilik,
İsmailicilik, Hüseyincilik hepsi bu planın bir parçasıdır.

Asla islam değildir, Ama hakiki İslam yani Ehl-i sünnet,
ALLAH'ın (c.c) izni ve yardımı ile çığ gibi her tarafa yayıldı.

Haşhaşîlik, Şiî/İsmailî bir inancı içinde barındırdığı,
İslam ile uzaktan yakından bir ilgisi olmadığı için,
Büyük Selçuklu Devleti bu inanç ve düşüncenin karşısında mücadele etmiştir.

Nizâmü’l-Mülk de Şiî/Bâtınîlik hareketinin ileride
Selçuklular için büyük tehlike oluşturabileceğini düşünerek
Sünnîliği korumak için, sadece silahlı değil ilmî ve fikrî mücadelenin de
Gerekliliğini ortaya koymuş, şart görmüştür.

Sultan Alp Arslan’ın desteği ve yardımlarıyla onun devrinde,
Ve daha sonra Sultan Melikşah zamanında başta Bağdad olmak üzere,
Irâk-ı Arab, Irâk-ı Acem, Horasan, Mâverâünnehr,
Suriye ve Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde “Nizâmiye Medreseleri”
Tesis ettirerek ilmi medeniyet çığırı başlatmıştır.

Hasan Sabbâh, 35 sene çok kimselerin dinlerine ve canlarına kıydı.

Sonra reîs olan torunu Ahund Hasan hepsinden dahâ alçak zındıkdı.

Müslimânları aldatmak için, kendisine (Alevî) adını takan bu hâindir.

Hazret-i Alînin şehîd edilmiş olduğu Ramazânın onyedisinde,
Bir meydânda minbere çıkıp, (Beni Alî gönderdi. Ben bütün müslimânların imâmıyım. İslâmiyyetin aslı, faslı yokdur.

İş kalbdedir, Kalbi temiz olana günâh zarar vermez.
Herşeyi halâl etdim. Keyfinize bakınız!) dedi.

Kadın erkek, karma karışık şarap içdiler. O günü yıl başlangıcı yapdılar.
Bu zındık sonra kaynı tarafından öldürüldü.

Torunu, Celâleddîn Hasan, bu bozuk yolu bırakdı.
Ehl-i sünnet mezhebine girdiğini halîfeye bildirdi.
Hasan bin Sabbâhın yazdığı zındıklık kitâblarını toplayıp yakdırdı.

Yerine geçen oğlu Ahund Alâeddîn Muhammed,
İsmâîliyye devletinin yedinci hükümdârı olup, dedelerinin bozuk yolunu tutdu.
Harâmları helâl yapdı.
Oğlu Ahund Rükneddîn de bu habîsi yatağında öldürtdü.

Babasının hapsetdiği şî’î âlimlerinden Nasîreddîn-i Tûsîyi vezîr yapdı.

Fakat Hülâgünün kardeşi, Mâverâünnehrde, bunu idâm etdi.
Moğol Hülâgü, İsmâîlî mülhidlerini kılıçdan geçirdi.

Alamut kale'si 1256 yılında, Bağdatı İşgal eden Hülâgû komutasındaki
Moğol ordusu tarafından Haşhaşiler'e açılan savaşta
Kalede bulunan neredeyse tüm Haşhaşiler öldürülmüştür.
Kale tahrip edilerek, kütüphanesi yakılmıştır.
Bozkurt mahir
21 gün önce
Şimdi, eski ve fakir Türkiye’de kısa bir yolculuğa çıkacaksınız...

★★★

Yıl, 1974...

Başbakan Bülent Ecevit, 1971’de yasaklanan haşhaş ekimini ABD’ye rağmen yeniden başlattı.

Ecevit’in bu kararı, ABD’ye rağmen atılan bir adımdı.

★★★

1974...

Koalisyon hükümeti Başbakanı Ecevit ve ortağı Erbakan...

Kıbrıs Barış Harekatı’nı büyük bir diplomatik ve askeri başarıyla zafere ulaştırdı.

Koalisyon hükümetinin başarısıydı bu zafer....

★★★

5 Şubat 1975...

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle, ABD Türkiye’ye ağır bir silah ambargosu uyguladı.

Türkiye’nin ambargoya cevabı sert oldu.

13 Şubat 1975’te, Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kuruluşu ilan edildi.

★★★

25 Temmuz 1975...

Başbakan Süleyman Demirel’di.

ABD, silah ambargosunun kaldırmadı.

Bunun üzerine, 25 Temmuz 1975’te Bakanlar Kurulu Kararnamesi’yle ABD’nin Türkiye’de bulunan 21 üs ve tesisi kapatıldı.

Yaklaşık beş bin ABD’li asker ve sivil ülkeyi terk etti.

★★★

Muhtemelen şaşırdınız...

Şaşırmayın...

Eski ve fakir Türkiye böyleydi...

★★★

26 Eylül 1978...

ABD Başkanı Carter’ın onayıyla, Türkiye’ye uygulanan ambargo kaldırıldı.

Başbakan Ecevit, ambargonun kaldırılmış olmasına rağmen, ABD’nin üs ve tesislerini açmadı.

Neden?

Çünkü, sağ sol iktidar fark etmez, Devlette devamlılık ilkesi ve geleneği vardı.

★★★

Üs ve tesisler, 12 Eylül yönetimi tarafından 18 Kasım 1980’de açıldı.

Kim açtı?

ABD’nin “bizim çocuklar” dediği 12 Eylül yönetimi...

★★★

Yıl, 1976...

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle, Yunanistan NATO’nun askeri kanadından ayrıldı.

İki yıl sonra, tekrar NATO askeri kanadına dönmek istedi.

Başbakan Ecevit ve Başbakan Demirel, ABD’nin baskısına rağmen, Yunanistan’ın NATO askeri kanadına dönüşünü onaylamadı.

Neden?..

Çünkü, Ege’de Türkiye’nin ulusal çıkarlar bunu gerektiriyordu.

★★★

Şaşırmayın...

O eski Türkiye böyleydi...

Sağı da, solu da ulusal çıkar doğrultusunda hareket ederdi.

★★★

20 Ekim 1980...

12 Eylül yönetiminin Devlet Başkanı Kenan Evren’di.

ABD bastırdı.

Evren, Ege ile ilgili sorunlarda ve AB konusunda, Türkiye’nin beklentilerinin dikkate alınacağı taahhüdünü aldı.

★★★

Ama, Evren’in önemli bir koşulu vardı:

“Eleştiri görmeyecekleri kısa bir zaman süresi” istiyordu.

Yani, ABD’ye “içerde atacağımız adımlara bir süre sessiz kalın” dendi.

ABD de, kabul etti.

★★★

Evren, Yunanistan’ın NATO askeri kanadına dönüşünü onayladı.

Ve, 12 Eylül yönetimi ciddi bir eleştiri almadan yoluna devam etti.

★★★

3 Kasım 2002...

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar olur.

★★★

1 Mart 2003...

ABD Irak Harekatı’na, yani işgaline başlayacaktı.

ABD askerinin Türkiye’de konuşlanmasına ilişkin tezkerenin, TBMM’den geçeceği düşünülüyordu.

Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı da, tezkerenin onayını istiyordu.

★★★

TBMM, tezkereye “hayır” dedi.

ABD, büyük bir hayal kırıklığına uğradı.

★★★

TBMM’nin bu kararı, Türkiye’nin dış politika geleneği doğrultusunda son bağımsızlık adımıydı.

★★★

Şimdi, burada biraz nefes alın...

Artık, Yeni Türkiye’desiniz...

★★★

Tarih, 4 Temmuz 2003...

Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentinde, ABD askerleri tarafından 11 Türk askerinin başına çuval geçirilir.

Bu olay, NATO müttefiki ABD’nin Türkiye’ye karşı düşmanca tutumuydu.

Türkiye, ABD’ye NOTA bile vermedi.

★★★

Yıl, 2009...

Fransa 1967’de NATO Askeri kanadından ayrılmıştı.

2009’da tekrar dönmek istedi.

PKK/PYD terör örgütüne, en fazla destek veren ülkeler arasındaydı.

Türkiye, Fransa’nın NATO Askeri kanadına dönüşünü onayladı.

★★★

Yunanistan, uluslararası antlaşmalara aykırı olarak Ege’de Askersizleştirilmiş adaları silah deposuna çevirdi.

Kendisine ait olmayan ada/adacıkları sahiplendi.

Türkiye, sadece kınama açıklamalarıyla yetindi.

★★★

Oysa, Eski Türkiye’de, 1996 Kardak Krizi’nde Yunan Bayrağı indirilmiş ve Türk Bayrağı dalgalandırılmıştı.

★★★

26 Temmuz 2018...

ABD vatandaşı Rahip Brunson, casusluk suçlamasıyla Türkiye’de tutukluydu.

ABD Başkanı Trump, Brunson’ın serbest bırakılması için Türkiye’yi tehdit etti.

Brunson, serbest kaldı.

★★★

27 Şubat 2020...

Rusya, Suriye’de 35 askerimizi şehit etti.

Özür bile dilemedi.

Türkiye, NOTA bile vermedi.

★★★

5 Ekim 2023...

ABD, Suriye’de Türk Silahlı Hava Aracı’nı (SİHA) uyarı bile yapmadan düşürdü.

Bu, düşmanca bir tutumdu.

Türkiye, sadece kınadı.

★★★

20 Eylül 2024...

Yunan sahil güvenlik botu, Bodrum’da Türk karasularını ihlal etti.

Ardından, 23 Eylül 2024’te Datça’ya kadar geldi, karaya ayak bastı.

Türkiye, NOTA bile vermedi.

★★★

Yıl, 2023, 2024...

Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğini, Türkiye kayda değer bir kazanç elde etmeden onayladı...

★★★

Ve, insan merak ediyor haliyle...

Fakir eski Türkiye’nin, nasıl böyle cesurca adımlar attığını...

Naim Babüroğlu

01 Nisan 2025
Bozkurt mahir
26 gün önce
And olsun ki; ihaneti: 'Paraşütsüz Atlayış Eğitimi'ne tábi tutacağız...

17 Düvel ve baş çeken: abd-ingiliz ve israeloğulu; Anadolu'yu işgal edmek için: AkEpE yi kendine ortak seçdi..
2005 den itibaren hududlarımızın telörgü kulübe ve mayınlarını sökdürddüler.
Ordu'nun kozmik odalarına girdirdiler.
Özel Kuvetler kadrosunu tasfiye eddirdi.
370 generali 90 bin Sb- Asb rütbeliyi harcaddı.
Jandarmayı, harb gücü olmakdan çıkardı: 280 bin kişilik savaş gücünü, polis seviyesine indirgeddi.
Jandarmanın Harb-Silah - Arac - gerec - cihaz sistem ve tüm gereclerini elinden alıb, envanterini yok ederek, başka güçlere kaydırdı. İhalede, açık bazarlarda ünimog komando arabalarını sivil örgüt temsilcilerine satdırdı.
Dinci fetöye darbe yapdırdı.
Ordumuzu dağıddırdı.
Deniz Kuvetlerimizi enkaza çevirddi.
Sahil Güvenliği askeri rütbeli komutanlarını - 122 si hariç- tümünü tasfiye eddirdi.
820 bin kişilik orduyu: 380 bin mevcuda düşürddü.
Bir Türk askeri şehid olduğunda; halkın 40-50 binleri merasim için sokağa dökülür idi. Şimdi hergün şehid var; kimseye duyurulmuyor. Şehidliği sıradan hâle getirddi.
MIT'i teslim aldırddı,
Gn kurmayı kendine bağlı olan ingiliz yetişdirmesi birine bağladdı.
Ülkeyi soyub, İngiltere'ye taşıddı.
Ülke topraklarının 5 de ikisini yabancıya satdırddı.
Bilgates'e Anadolu'dan : 187 Bin hektar toprak satınaldırdı.
Katar, FinansB, Muçe aracılığıyıla: Batı Akdeniz, Ege, Marmara, Trakya ve Batı Karadeniz topraklarını gizli gizli ingiliz kıraliyeti adına aldırdı.
Kamu kuruluşlarını satdırdı.
Askeri fabrikalar dahil Tüm devlet mallarını satdırdı.
Cemat tarikatları silahlandırtdı.
Suriye'de Irak'da görevi biten terör örgütlerini Anadolu'ya doldurddu.
Milli eğitimi bozdurddu.
Banka ve müzelerine çökdürdü.
Uyuşdurucu merkezi yapdırdı.
Kıbrıs'daki askeri gücümüzü 13 bine düşürddü.
Hava- Deniz gücü oluşdurdmadı..
Genel kurmaydan kuvvetleri ayırıb, İngiliz temsilcisi bakana bağladdı.
Hava Kuvetlerini, pilotlarını, saf dışı eddirdi.
Uçaklarını yeniletmeyib, hurdaya heke çevirddi.
İşgal hazırlığında 17 düvel 518 savaş gemisi ile Ege'de ve Akdeniz'de bekliyor.
Trakya da: 2500 Amerikan amfibik tankı 50 savaş helikopteri bekliyor. Suriye cephesinde: saldıracak:400 bin kişilik abd-israel ordusu hazır bekliyor.
Saros körfezine 100 geminin aynı anda boşaltım yapacağı askeri liman yapdırtdı.
İkizdere - Boçka'ya askeri yol ve liman yapdırtıyor. Ermenistan ve Azerbaycan'a harekat için..
İsraeloğulu na dil hazırlamak için diyarıBekir'de İbranice kurs okulları açdırddı.
Makro israelin kurulması için şimdi de: cebine:10 bin$ koyarak doğu devletlerinden pers-İsrarloğlu melezi peştun soyunu İSRAEL ordusunu kurmak üzere 2,5 milyonu Türkiye'ye taşıdıyor..
Doğu Almanya'nın ordu silahlarını burada Ankara Güvercinlik'den alıb dağıdacak ayrıca farklı silahlarla donatarak, Makro İsrael Ordusunu kuracaklar.
Türk Milleti'nin alım gücünü düşürdüler, ekmeğe muhtac, bir mermi bile alacak gücünü yokeddiler.
Manavgat yangını başladığında, ne tesadüfdür ki; Bilgates yatı ile Bodrum'dayıdı..
Ege'deki:HAARP Gemisi ile, depremleri doğal afetleri hadda yangınları yapıyorlar.
Şimdi de:' Son Türk'ün mevzisi' olan Toros/ TorOğuz Dağları'nın örtüsünü yakdırıyorlar.
THK nu CIA ya bağlı paravan bir hayına ihale eddirdiler. Ordu'yu yangın söndürmek görevinden azleddirdiler.
Tek adam emir verib, millî afete orduyu sokdurdmadılar..
Görevli gnrleri: birer zeyyad-ı bî insafa hizmetden zevk alan keleb eddirdiler..
EmÖzlHrk ve halka su sıkan tomaların afete müdahalesini engelleddiler..
EMASYA pılanlarını yok eddirdiler..
Yangın uçaklarını Etimesgut hangarına çekdirdiler.
Bu güne dek: 7700 pilot: 80 bin pataşütcü yetişdiren, binlerce yangın noktasını söndüren Türk Kuruluşu'nu, devre dışı eddirdiler..
Meclisi devre dışı eddirdiler.
Yasama,yargı, yürütmeyi esir eddirdiler.
Merkez Bankası'na çökdürdüler.
"Ac gebersinler" diye, hayvancılığı tarımı yok eddirdiler.
Önemli bakanlıklara, kendi yetiştirdikleri kendilerine hizmet edecekleri azınlıkları getirddiler..
Teröristlere, masum asker ve öğrencilerimizi öldürtdüler.
2.100.000 Mağden ruhsatı ile ülke dağlarının tamamını satın aldılar.
Eğitimli bilge insanlarımızı ülkeden kaçırddılar.
KHK larla ağızını açanı hapise atdırdılar.
Şeriata ülkeyi boğdurddular.
TC yi sildirdiler..
12 milyon gacgın göçmeni doldurddular.
Demografik yapıyı bozdurdular.
C-19 ile, aşı ile, halkımızı öldürtüyorlar...
Şimdi de ülkemizi savunmak için son savunmak mevzilerimiz olan TorOğuz/ TürkOğuz/ Dağlarımızı ateşe verdirdiler, Yörük Türkmen, Avşar, Oğuzboylarını; evlerinde yakıyorlar..
Son savunucu bizlerin: nacağımıza sap , gizlenecek örtü, sokulacak mevzi, HAYİDAME'miz için yiyecek ot, bitgi bulamamızın zeminini hazırladıyorlar.
İç düşman dış düşman birleşdi. BOP un son kalesi Anadolu'yu düşürecekler.
Sözde Anadolu'ya gelen peştun gaçgınları, gerçeğinde İsrail ırkı peştun askerleri olub, Türkiye'de Makro İsrail Peştun Ordusu'nu oluşdurmak, Türkiye'yi özellik ile TorOğuz dağlarını, ve Türk Yörük, Avşar, Türkmen, Oğuz boylarını yakmak taktiğini uygulamaya koyan Beştepedekine de Emir veren: Peştun Kızı Kamala Harris ile Joe Biden'dır...

Türk Milleti'nin ipi, picin puştun, Peştun'un eline geçdi.. ( Puşt sözcüğünün de nereden kaynaklı olduğunu böylece öğrenmiş olursunuz)

Ama:
Biz daha ölmedik..
And olsun ki : bu ihanet çetelerini, uçakları Etimesgut Hangarı'na çekdirib, yanan Türk'ün fecaatini tepeden seyir edib kıskıs gülenleri, o THK / TÜRKKUŞU uçaklarına bindirerek, paraşütsüz atlayış eğitimine tabi tutacağız..
Yusuf özkara Araşdırmacı Akın 01.08.2021
Bozkurt mahir
29 gün önce
ALINTI...

İRAN
BİRAZ DAHA DAYANIRSA…

… İsrail’in şaftı kayar
Yahudilerin kaçışını durduramaz.
Bu yıkıcı füzelere karşı dayanmak kolay mı?
Tabii ki, kolay değil
Ama İran’ın da başka bir seçeneği yok.

İRAN İSRAİL’İ
VURSA DA VURULACAK VURMASA DA VURULACAK
Nitekim;
- Çok değer verdikleri komutanları K. Süleymani vurulup öldürüldüğünde…
- Hizbullah lideri H. Nasrallah öldürüldüğünde…
- Lübnan’da 4-5 bin civarında Hizbullah üyesinin çağrı cihazları patlatılıp örgütün bel kemiği kırıldığında…
- İran’ın Şam B. Elçiliği vurulup üst düzey askeri ve istihbarat elemanları öldürüldüğünde…
- İran Cumhurbaşkanlığı misafirhanesinde Hamas lideri İsmail Heniye vurulduğunda…
Hatta
İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin helikopter kazasının İsrail-ABD işi bir suikast olduğu yönünde kuvvetli şüpheler var olduğunda bile
İran;
Her seferinde istenilen cevabı vermemiş
Veya verememiş işi soğumaya bırakmıştı.
Buna rağmen İsrail rahat durdu mu? Hayır! Her seferinde el yükselterek İran’a saldırmaya devam ettiğini gördük görüyoruz.

İLK DEFA İÇİMİZ SOĞUDU
En son
İsrail’in yaptığı saldırıdan sonra yine işi savsaklar veya çöle birkaç füze atarak kamuoyunun gazını alır diye endişe ediyordum
Ama böyle olmadı.
İran bu sefer destekli vurdu… İçimizi soğuttu.

TAM SEVİNMİŞKEN
İsrail
Kahr-u perişan olmadan dünya barışı sağlanamaz.
Bundan dolayı
İran’ın attığı füzeler dünya barışı açısından da büyük önem arz ediyor.
Çünkü
İsrail ilk kez acıyla karşılaşıyor.
Ve Yahudiler hemen kaçış yolları aramaya başlamışken,
İran dış işleri bakanının
“İsrail saldırıyı durdurursa, biz de dururuz…” açıklaması doğru değil. Nedenini yukarıda açıkladım. İsrail laftan değil güçten anlar
Binaenaleyh
Acıyı tatmadan durmayacak.

NE OLUR
BİR KERE OLSUN SUSUN! AÇIKLAMA YAPMAYIN…
İran Çinlilerin yaptığı gibi bu arada konuşmadan iş yapmalı, İsrail’in barış için yalvarmasını beklemesi lazım.
Çünkü
Asıl saldırgan olan kendisi
Ve
İlk füzeyi yer yemez kaçacak delik arayan da Yahudilerin ta kendisi…
Dışarıdan müdahaleye gerek kalmadan zaten bu kargaşa ve kaos İsrail’i bitirecek. Bu aceleniz ne?
Bakmayın Yahudilerin bir bütün olduklarına.
İran füzeleri Tel-Aviv’e düşmeye başladığı anda
Evlerinde sığınağı olmayanlar komşularına doğru kaçınca kapılar yüzlerine kapandı.
Yani
Bu kadar bencil ve haris bir millet çok çabuk çözülür.
O yüzden ‘dayan İran’ diyorum.

Daha önce de
İsrail’in İran’a karşı yukarıda saydığım saldırılar sonrası
İran liderleri intikam için üst üste açıklamaları olmuş
Ama arkası gelmediği için hayal kırıklığına sebep olmuştu.
Şimdi de
“İsrail’i acı bir son bekliyor…” vb. gibi açıklamaların daha buharı üstünde tüterken “İsrail saldırıyı durdurursa biz de dururuz” diye açıklama yapması ne demek?
Sizin
Genel Kurmay Başkanınınız öldürülmüş,
Yerine tayin edilen yeni Genel Kurmay Başkanı da öldürülmüş,
En az onun kadar önemli Devrim Muhafızları Komutanı öldürülmüş,
Yetmedi,
Yine İran askeri kanadının kurmay aklı olan generaller öldürülmüşken
Ve attığınız füzelerle
Hem İsrail’in hem de ABD’nin karizmasını yerle bir etmiş,
Müminleri sevince gark etmişken
Bu aceleniz ne?

DİBİ ÇÜRÜK
İsrail’in insafa geleceğini mi düşünüyorsunuz?
Ne olur bir kere olsun susun… Konuşmayın! Bırakın İsrail savaşın durması için yalvarsın.
Çünkü
İsrail’in de Amerika’nın da dibi çürük.
İkisi de uzun süreli bir savaşa dayanacak halleri yok. Konfor insanı bunlar…

SİZ Kİ,
IRAK’LA SEKİZ YIL SAVAŞMIŞTINIZ!
Zamanında
Irak’la 8 yıl savaşan İran’ın, daha 8 gün dolmadan İsrail’e barış teklifinde bulunması doğru değil.
Evet,
Savaş kolay değil. Şehirlerin füzelerin bombardımanı altında kalması tahammül edilecek gibi de değil
Ama
Şu anda dayanmak daha büyük felaketlerin gelmesini önleyecek.
Çünkü İsrail’in dizginleri başkasının elinde.
Yoksa
Gazze’de yaptığı katliamlardan dolayı
Tüm dünyada lanetli bir kavim haline gelmişken
Ve İsrail’in kurulduğu 1948 yılından beri oynadığı mağdur rolünü kimseye artık yutturamazken.. tüm dünya halkları İsrail aleyhine nümayişler yaparken
İsrail’in
İran’a füze atması akıl kârı mı?

İKİ İRAN
VE İKİ LİDERİN ÖNEMİ
Karşımızda 2 İran var:
Şii Hilali’ni önceleyen ve Siyonizm tehlikesini önceleyen liderler var.
Şii Hilali’ni önceleyen liderler
ABD’nin “gel gel” oyununa gelip Irak’a ve daha sonra Suriye’ye daldılar.
Bundan dolayı
Çok acılar çekildi. Çünkü bu dalış bölge ve dünya gerçeklerine uygun değildi.
Ölenler hariç bugün hala 10 milyon Suriyeli ülkesine dönemiyor. Halbuki Suriye İran için de İsrail’e karşı bir bariyerdi.
Netice malum…
İran’ın Şii Hilali tutmadığı gibi Irak ve Suriye’nin işi bittiğine kanaat getiren Siyonistler fırsatı kaçırmadan İran’a saldırdı.

Şimdi ise;
İran’ın başında Şii Hilali’nden önce İslam ülkeleri iş birliğini önceleyen dünya ve bölge gerçeklerine vakıf bir Pezeşkiyan var.
Türkiye’nin başında da en zayıf döneminde bile İsrail ve hempalarına “One minute” çeken Erdoğan var.
Her iki ülke bu liderlerine sahip çıkıp ve tam destek vermeli ki,
Bu iki liderin
El ele verip Siyonizm’in çanına ot tıkamasına fırsatları olsun.

Vallahu Hayrul müstean…

17.06.2025
Emin Batur
Bozkurt mahir
29 gün önce
*İSRAİL-İRAN SAVAŞINDAN DERSLER*
Ekranlarda gördük; İsrail, İran komuta kademesini toptan öldürecek dronları İran'ın içinde yapmış. İran dron atölyesini bulup yok etmiş ama iş işten geçtikten sonra.
Yıllar önce *Rusya Genel Kurmay başkanı* şöyle konuşmuştu:
"*Afganlı ve Suriyeli sığınmacılar Türkiye için bir güvenlik sorunudur*."
Duymazdan geldik.
*Afganistan'dan çekilirken ABD kendisine bağlılıkta yanlış yapmayan 300.000 Afgan askerini Türkiye'ye getirttiğini, onların aylıklarını ödemeye devam edeceğini Ümit Özdağ bas bas bağırdı*.
Duymazdan geldik.
Suriyeli milyonlarca sığınmacıyı aldık bağrımıza bastık. "*Ensar muhacirimiz*" dedik ama bunların içinde *Ermeni var mı, İsrail ajanı var mı, PKK'lı var mı hiç soruşturmadık*. Rusya Genel Kurmayı'nın "*güvenlik sorunu*" açıklamasını da
Duymazdan geldik.
*İran radarları kara saldırısı ile patlatılmış, onun için ilk gün 200 İsrail uçağını görememişler*, vurulacak hedefler karadan laser ile işaretlenmiş onun için İsrail füzeleri hedefe tam isabetle saplanıyor.
*ABD'ye sadık Afgan subayları geldiği günden beri tatil mi yapıyorlar, yoksa patronları onlara yeni görevler mi verdi*?.. Bilemiyoruz... Suriyeli sığınmacılar içindeki uyuyan hücreler bilinmez bir yerlerde dron atölyesi mi kurdular?.. Bilemiyoruz...
İsrail-İran Savaşı'ndan dersimizi aldık mı?..
Hiç sanmıyorum.
Kahrolsun İsrail!..
Al sana kınama, al sana kınama, al sana kınama!..
Yaptığımız sadece bu!..
*Alper Aksoy*
Bozkurt mahir
29 gün önce
SÜNNÎLİK BU TOPRAKLARDA ŞAMAR OĞLANI BİR KAVRAM DEĞİLDİR!

Ne gariptir ki son çeyrek yüzyıldır sadece "Müslümanım" demek dışında hiç bir kavrama modeli olmayan İslam dünyasının harap hali ortada.

Kafasına sarık geçiren, çenesine garip sakallar koyup cihad ilan etti mi bu nice topluluklar karşısında mutlak doğru olarak kabul edildi, ediliyor.

IŞİD vampirizmi, Suriye savaşındaki Nusayri katliamları son olarak da ülkemizde de ivme kazanan selefî guruplar..

Mezhepsel ayrılık ile Siyonist şeytaniler coğrafyada istediğini elde ediyor.

***
Mossad bir akademidir.
Yıllardır başarısız ajanlarını dahi taşsız mezarlara gömer. Kendi içinde dahi fırtına gibi her an savaşır. Operasyonu yönetenler içlerindeki kostebeği ararken kendilerinin köstebek olduğunu en son anlarlar. Böylesi bir şeytan çukuru Ortadoğu'yu yıllardır parmağında oynata dursun....

Anadolu da acaba bu mezhepsel oyunun parçası olacak mı?
Kimi İslamcı köşe yazarlarının yahut tarikat cemaat ve derneklerin ve de siyasetçilerin, cahillikten mi bilinmez, mezhepsel terörizmi kınarken sanki Sünni Müslümanlık da bu savaşın diğer tarafı imiş gibi "müsavi" göstermesi büyük bir gaflettir.

Sünnilik bizim inancımızda öyle ele dile kolay alınacak şamar oğlanı bir kavram değildir.

Anadolu kıtasındaki Sünnilik İsrail denilen şeytan çukurunun parmağını sürmeye dahi cüret edemeyeceği bir varlık sırrı ve güllesidir.

O gülle ki en son bin asır bu topraklarda Türk Müslümanlığını mayalamış ve cihan devleti kurmuştur.

Elverir ki içteki akaid bilmez, şer'î kıymetlere karşı zehirli dillerini tutamayan dinbazlar haddini bile...

Anadolu "Müslümanım" diyenlerin değil, gerçekten MÜSLÜMAN OLMUŞLARIN ve olanların yurdu.

Bundan sonraki tabloyu nasıl okumalıyız.

İşte orası muhal görünüyor.

Saliha Malhun
Bozkurt mahir
1 ay önce
Sonunda Oldu. Avrupa dan Atıldık

YASA TASARISINA GÖRE ARTIK AVRUPA ÜLKESİ SAYILMAYACAK.

İster kına yakıp göbek atın, ister bir mum yakıp halinize ağlayın. ABD Temsilciler Meclisine sunulan yasa tasarısına göre Türkiye artık Avrupa ülkesi değil, Ortadoğu ülkesi sayılacak.

ABD parlamento üyeleri Türkiye’nin artık bir Avrupa ülkesi olarak değil, Orta Doğu ülkesi olarak yeniden sınıflandırılması için Temsilciler Meclisi’ne yasa tasarısı sundu.

Yasa tasarısına göre;
Amerika’nın Türkiye ile Diplomatik İlişkileri yeniden düzenlenerek, Türkiye’nin ABD Dışişleri Bakanlığı’nda “Avrupa ve Avrasya” olan statüsü, “Yakın Doğu (Ortadoğu NEA)” olarak güncellenecek.

Daha basit anlatımla ABD bundan böyle Türkiye’nin diplomatik statüsünü İran, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Libya ile aynı kategoriye alacak.

ABD yasa tasarısında “Türkiye’nin tamamen Orta Doğu’ya yöneldiğini ve artık Avrupa ile ilişkilerine öncelik vermediği, Ankara’nın “Rusya, Çin ve İran ile bağlarının derinleştiğini, Hamas’a destek verdiğini, Doğu Akdeniz’deki anlaşmazlıklara da atıfta bulunarak, Türkiye’nin dış politikasının “Batı’nın güvenlik çıkarlarıyla temelde çeliştiğini” gerekçe olarak gösterdi.

Bu ne demek ve bu kararın yasalaşması halinde ne olacak?
✓ Bu yasa geçecek olursa Türkiye artık bir Avrupa ülkesi olarak değil, Ortadoğu ülkesi olarak muamele görecek.
✓ Avrupa Birliğinin kapıları sonsuza kadar Türkiye’ye kapanacak.
✓ Avrupa ile yapılan gümrük birliği anlaşmaları yeniden gözden geçirilecek.
✓ Sadece Amerika değil tüm dünya ülkeleri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize verme konusunda bugünden bile çok daha seçici ve çok daha titiz davranacak.
✓ Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları seyahat izni (vize) almayı başarsa dahi geçişlerde en aşağılayıcı şekilde muamele görecek.
✓ Ortadoğu bataklığında her iğrenç olayın içinde Türkiye’nin katkısı olup olmadığı araştırılacak.
✓ Türkiye’den yurt dışına veya yurtdışından Türkiye’ye yapılan para transferlerinde bir değil 3 yabancı aracı banka kontrol yaptıktan sonra izin verecek.
✓ Türkiye’den çekilen yabancı yatırımcıların sayısı hızla artacak ve Türkiye’ye yatırım yapmak isteyen yabancılara güvence verilmediği gibi uyarılar yapılacak.

En önemlisi de…
Amerika’nın başlattığı, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın destek verdiği “Büyük Ortadoğu projesi (BOP) içine Türkiye’de dahil edilecek.

Büyük Ortadoğu projesi (BOP) nedir?
Çok kısa ve net bir anlatımla Ortadoğu’da ki devletlerin azınlık nüfuslarını din, milliyet, özgürlük ve demokrasi argümanları ile isyana teşvik etmek, sonrasında Yugoslavya modeli ile parçalayıp bölerek kontrol edilebilir, sınırlı güçleri olan küçük devletler oluşturmak.

Özetle:
Bu tasarı yasalaşır ve yürürlüğe girerse Türkiye Cumhuriyeti Devleti resmen Ortadoğu Bataklığına girmiş olacak, Türkiye Yüzyılı denilerek çıkılan yolun sonu kan ve gözyaşı bataklığında son bulacaktır.
Türkiye’yi bu duruma düşürenler ve onlara destek verenler kına yakabilir.

ALINTIDIR.
Bozkurt mahir
1 ay önce
Netenyahu Neden Tebriz’i
Sürekli Bombalıyor ?
Bilen var mı ?
Neden Tebriz’deki silah depoları yok ediliyor ?
Bilen var mı ?
BOP’çular İran’ı bölme oyunlarında Güney Azerbaycan’ı da PKK’nın İran kolu Pejak ‘a peşkeş çekiyorlar.
Türkler korkacak, yurtlarından kaçacaklar yerlerine Pejakçılar dolacak.
Kimilerinin sandığı gibi Türkler’e bölge verilmeyecek,binlerce yıllık yurtları ellerinden alınacak.

Geçmişte böyle bir durumda Türkler bölgedeki devlet silahlarını alıp oyunu
bozmuşlardı.

Şimdi o silahlar yok.Arkalarında da kimse yok.

Kimi mezhep yobazları da Türkler Şii, Pejakçılar Sünni diye onları destekliyorlar.
Pejakçılarun arkasında Barzani, PKK, İsrail , BOP’çular var.

Türkiye’yi yönetenler mi ?
Bu oyun, Irak'ta, Suriye’de oynanırken ne yaptılarsa onu yapıyorlar.
BOP’un Irak’ında, Suriye’si nde Türklerin adı var mı ?

Bu arada, İsrail’in Kaşkay Türklerinin yurtları Şiraz’ı bombalamalarna ne dersiniz ?

Ey Türk Uyan !
Uyan derin uykudan !
Derin uykudan uyan !

Namık Kemal Zeybek
ATA PARTİ Genelbaşkanı

Hiçbirşey Bulunamadı!

Üzgünüz, ancak {{search_query}} arama sorgunuz için veritabanımızda hiçbir şey bulamadık. Lütfen başka anahtar kelimeler yazarak tekrar deneyin.