7 gün önce
PKK’nın Silah Bırakması Üzerine
Biz ülkücü bir lise öğrencisi olarak 10 Kasım 1975 ve 8-12 Ocak 1976 Olaylarında bölücü teröre karşı sapan taşı kullanırken PKK henüz kurulmamıştı.
PKK, diğer Kürtçü örgütleri sahadan silen bir derin darbe aparatı olarak sahaya indiğinde de bizim bölücü teröre karşı olan savaşımız devam etti.
MHP’li Bingöl Belediye Başkanı Hikmet Tekin’in annesi ve kardeşiyle birlikte şehit edilmesi, aslına bakarsanız 13 Kasım 1960’ta Alparslan Türkeş’i Hindistan’a süren 9 Martçı Sosyalist cuntanın MHP yönetimine verdiği yeni bir mesajdı.
Ancak “ölümlerle eğlenen tunç yürekli erler”in, vatan ve tarihi mukaddesat için ölmekten ve öldürmekten yana bir kaygısı yoktu.
Ocağın ve partinin son Ülkücü şehitleri Fırat Yılmaz Çakıroğlu ve Cengiz Akyıldız, PKK sempatizanı bölücüler tarafından şehit edildiler.
***
Ve yine biz, 2012 yılı başlarında aşağıda bir bölümünü alıntıladığım ve ekte paylaştığım yazıyı MHP’nin hakemli dergisi olan TÜRKİZ’de 15 sayfalık bir makale halinde kaleme aldığımızda Türkiye’de henüz bu kadar çok ve kahraman strateji enstitüsü de bulunmuyordu.
Evet biz nasıl ki bu Stalinist yapıya karşı bilâ bedel can almış- can vermiş Ülkücü hareketin kalemleri olarak bu konuda en çok yazıp çizme hakkına sahip isek MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli de PKK’nın kaderi ve fesih kararı hakkında inisiyatif kullanma hakkına en az o kadar sahiptir.
O yüzden de Suriye’de Rusya- İran destekli Esad rejiminin yıkılmasından sonra bölgede değişen güç dengeleri dikkate alınarak;
“Kürtlerin İsrail tarafından Suriye’nin toprak bütünlüğü aleyhine kullanılması” tehlikesine karşı Devlet Bey’in radikal bir hamle yapması, Tarihin milli rotasına ve Türk ulusal çıkarlarına uygun bir intelijensiyal faaliyettir.
Bu süreçten siyasal bölücülüğün veya etnik milliyetçiliğin kazançlı çıkması ihtimalini önleyecek olanlar da yine 1970’lerde 9 Işık’la doktrine olmuş Türk Milliyetçilerinden başkası değildir.
Milliyetçi- Ülkücü Hareket bu konunun cahili ve acemisi değildir. PKK terörü, Terörle Mücadele ve Terörsüz Türkiye süreçlerinde hiçbir sahte kahramandan alacağımız bir ders de yoktur.
Özellikle maaşına ve özlük haklarına binaen devlet memuru statüsünde hizmet vermiş eski askerlerin bu kadar muhatap alınmaya değmez gayrimeşru bir örgütün 45 yıldır neden bitirilemediği konusunda bir hesap vermeden bir özeleştiri raporu yazmadan MHP’ye ve Devlet Bey’e doğru atıp tutması, basit bir siyasi propaganda olmanın ötesinde bir anlamı ve değeri yoktur.
Gözlerin Hatice’ye değil neticeye odaklanmasını ve PKK’nın silah bırakırken yaptığı ve yapacağı artistik şovların memleketin hayrı için gözardı edilmesini tüm Ülküdaşlarımdan istirham ediyorum.
Devlet Bey’in başlattığı ve Devletin tamamlamakta olduğu bu operasyonun Vatana ve Millete hayırlı olmasını diliyorum.
Yazımı, MHP’nin hakemli dergisi TÜRKİZ’de bundan 13 yıl önce hükümeti uyarmak amacıyla kaleme aldığım 15 sayfalık makalemden bir kesit sunarak tamamlıyorum.
Saygıyla
Şükrü Alnıaçık
11 Temmuz 2025
***
“…
Gizli, Sinsi ve Tehlikeli Amerikan - İsrail Desteği
Amerika PKK’ya destek veren ülkeler arasında Lozan Antlaşmasını tanımayan tek global güçtür. Türk-Amerikan ilişkilerinde Apo’nun paketlenmesiyle başlayan süreç, gizli bir psikolojik savaşa dönüşmüştür.
11 Eylül saldırılarıyla Orta Doğu’ya Irak ve Afganistan’a kolayca girmek isteyen ABD’nin Türkiye’den beklediği desteği görememesi bu ülkeyi alternatif yerel destek arayışına itmiştir. 1 Mart 2003 Tezkeresi’nin TBMM’de reddedilmesi üzerine ABD Kuzey Irak’taki özerk Kürtleri, Irak Savaşında kendi milis gücü olarak görmeye başlamıştır. Süleymaniye’deki çuval olayıyla gerilen ilişkiler, PKK’nın siyasallaşması sürecinde ABD’yi taraf ve gizli koruyucu konumuna getirmiştir.
Bu durumda ABD, İsrail’i İslam dünyasının kalbinde dost ve “akraba” bir Kürdistan yaratarak kendi karşısındaki Hamas ve Hizbullah’ı dengeleme ve sonuçta Kürtlerle elele Arz-ı Mevud’a
ulaşma yönünde serbest bırakmıştır.
AKP Hükûmetinin Hamas’la yakınlaşması ve Gazze sorununda inisiyatif alması, İsrail tarafından PKK’yı destekleme tercihine meşruiyet kazandıran bir mütekabiliyet sebebi olarak algılanmaktadır.
İnsani yardım gemileri Gazze’ye doğru giderken Apo’nun “sahneden çekilmesi!” ve ertesi gün İskenderun’daki Deniz İkmal Merkezinin saldırıya uğraması bu nedenle kuşkuyla karşılanması gereken olaylardır. PKK, sözde Kürdistan haritalarında İskenderun ve Mersin’i de sınırlarına dâhil etmekte ve gizli bir el iç göçlerle ve yapılan eylemlerle haritaya uygun mesajlar vermektedir.
Buradan çıkarılması gereken sonuç şudur:
PKK, 30 yıl önce dünyanın mazlum halkı Filistinliler safında “işçi” sınıfının devrimci öncüleri gibi yer almaya çalışırken bugün kendisini dünyanın en zalim emperyalistlerine yandaş olarak sunmayı başarabilmiştir. Bu durum Orta Doğulu bir örgüt için gerçekten de övünülecek bir gelişmedir.
Şam’ın arka sokaklarında zor şartlarda hayat mücadelesi veren bakımsız bir fahişenin Pentagon’a kadar çıkabilmesi ve Washington caddelerinde boy göstermesi, bu işin sadece Şark kurnazlığıyla başarılmış bir proleterya zaferi olmadığını gösteriyor.
Ortaya çıkan sonuca baktığımızda PKK’nın, Batılı istihbarat örgütlerinin merkantilist menfaat mikroplarıyla enfekte edildikten sonra Türkiye’nin bünyesine ölümcül zararlar veren bir hastalığa dönüştürüldüğünü kabul etmek zorundayız.
Sorunu sadece intelijensiyal zekâ çözebilir.
Bugüne kadar çözülememesinin nedeni de budur. Çizilen ve müşterilere servis edilen İskenderun’lu- Kars’lı Kürdistan haritaları, başta İsrail ve Ermenistan olmak üzere bölgenin kadim “vatansızlarını” iştahlandırmakta ve ABD’deki merkantilist lobileri harekete geçirmektedir.” = ŞÜKRÜ ALNIAÇIK =
Biz ülkücü bir lise öğrencisi olarak 10 Kasım 1975 ve 8-12 Ocak 1976 Olaylarında bölücü teröre karşı sapan taşı kullanırken PKK henüz kurulmamıştı.
PKK, diğer Kürtçü örgütleri sahadan silen bir derin darbe aparatı olarak sahaya indiğinde de bizim bölücü teröre karşı olan savaşımız devam etti.
MHP’li Bingöl Belediye Başkanı Hikmet Tekin’in annesi ve kardeşiyle birlikte şehit edilmesi, aslına bakarsanız 13 Kasım 1960’ta Alparslan Türkeş’i Hindistan’a süren 9 Martçı Sosyalist cuntanın MHP yönetimine verdiği yeni bir mesajdı.
Ancak “ölümlerle eğlenen tunç yürekli erler”in, vatan ve tarihi mukaddesat için ölmekten ve öldürmekten yana bir kaygısı yoktu.
Ocağın ve partinin son Ülkücü şehitleri Fırat Yılmaz Çakıroğlu ve Cengiz Akyıldız, PKK sempatizanı bölücüler tarafından şehit edildiler.
***
Ve yine biz, 2012 yılı başlarında aşağıda bir bölümünü alıntıladığım ve ekte paylaştığım yazıyı MHP’nin hakemli dergisi olan TÜRKİZ’de 15 sayfalık bir makale halinde kaleme aldığımızda Türkiye’de henüz bu kadar çok ve kahraman strateji enstitüsü de bulunmuyordu.
Evet biz nasıl ki bu Stalinist yapıya karşı bilâ bedel can almış- can vermiş Ülkücü hareketin kalemleri olarak bu konuda en çok yazıp çizme hakkına sahip isek MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli de PKK’nın kaderi ve fesih kararı hakkında inisiyatif kullanma hakkına en az o kadar sahiptir.
O yüzden de Suriye’de Rusya- İran destekli Esad rejiminin yıkılmasından sonra bölgede değişen güç dengeleri dikkate alınarak;
“Kürtlerin İsrail tarafından Suriye’nin toprak bütünlüğü aleyhine kullanılması” tehlikesine karşı Devlet Bey’in radikal bir hamle yapması, Tarihin milli rotasına ve Türk ulusal çıkarlarına uygun bir intelijensiyal faaliyettir.
Bu süreçten siyasal bölücülüğün veya etnik milliyetçiliğin kazançlı çıkması ihtimalini önleyecek olanlar da yine 1970’lerde 9 Işık’la doktrine olmuş Türk Milliyetçilerinden başkası değildir.
Milliyetçi- Ülkücü Hareket bu konunun cahili ve acemisi değildir. PKK terörü, Terörle Mücadele ve Terörsüz Türkiye süreçlerinde hiçbir sahte kahramandan alacağımız bir ders de yoktur.
Özellikle maaşına ve özlük haklarına binaen devlet memuru statüsünde hizmet vermiş eski askerlerin bu kadar muhatap alınmaya değmez gayrimeşru bir örgütün 45 yıldır neden bitirilemediği konusunda bir hesap vermeden bir özeleştiri raporu yazmadan MHP’ye ve Devlet Bey’e doğru atıp tutması, basit bir siyasi propaganda olmanın ötesinde bir anlamı ve değeri yoktur.
Gözlerin Hatice’ye değil neticeye odaklanmasını ve PKK’nın silah bırakırken yaptığı ve yapacağı artistik şovların memleketin hayrı için gözardı edilmesini tüm Ülküdaşlarımdan istirham ediyorum.
Devlet Bey’in başlattığı ve Devletin tamamlamakta olduğu bu operasyonun Vatana ve Millete hayırlı olmasını diliyorum.
Yazımı, MHP’nin hakemli dergisi TÜRKİZ’de bundan 13 yıl önce hükümeti uyarmak amacıyla kaleme aldığım 15 sayfalık makalemden bir kesit sunarak tamamlıyorum.
Saygıyla
Şükrü Alnıaçık
11 Temmuz 2025
***
“…
Gizli, Sinsi ve Tehlikeli Amerikan - İsrail Desteği
Amerika PKK’ya destek veren ülkeler arasında Lozan Antlaşmasını tanımayan tek global güçtür. Türk-Amerikan ilişkilerinde Apo’nun paketlenmesiyle başlayan süreç, gizli bir psikolojik savaşa dönüşmüştür.
11 Eylül saldırılarıyla Orta Doğu’ya Irak ve Afganistan’a kolayca girmek isteyen ABD’nin Türkiye’den beklediği desteği görememesi bu ülkeyi alternatif yerel destek arayışına itmiştir. 1 Mart 2003 Tezkeresi’nin TBMM’de reddedilmesi üzerine ABD Kuzey Irak’taki özerk Kürtleri, Irak Savaşında kendi milis gücü olarak görmeye başlamıştır. Süleymaniye’deki çuval olayıyla gerilen ilişkiler, PKK’nın siyasallaşması sürecinde ABD’yi taraf ve gizli koruyucu konumuna getirmiştir.
Bu durumda ABD, İsrail’i İslam dünyasının kalbinde dost ve “akraba” bir Kürdistan yaratarak kendi karşısındaki Hamas ve Hizbullah’ı dengeleme ve sonuçta Kürtlerle elele Arz-ı Mevud’a
ulaşma yönünde serbest bırakmıştır.
AKP Hükûmetinin Hamas’la yakınlaşması ve Gazze sorununda inisiyatif alması, İsrail tarafından PKK’yı destekleme tercihine meşruiyet kazandıran bir mütekabiliyet sebebi olarak algılanmaktadır.
İnsani yardım gemileri Gazze’ye doğru giderken Apo’nun “sahneden çekilmesi!” ve ertesi gün İskenderun’daki Deniz İkmal Merkezinin saldırıya uğraması bu nedenle kuşkuyla karşılanması gereken olaylardır. PKK, sözde Kürdistan haritalarında İskenderun ve Mersin’i de sınırlarına dâhil etmekte ve gizli bir el iç göçlerle ve yapılan eylemlerle haritaya uygun mesajlar vermektedir.
Buradan çıkarılması gereken sonuç şudur:
PKK, 30 yıl önce dünyanın mazlum halkı Filistinliler safında “işçi” sınıfının devrimci öncüleri gibi yer almaya çalışırken bugün kendisini dünyanın en zalim emperyalistlerine yandaş olarak sunmayı başarabilmiştir. Bu durum Orta Doğulu bir örgüt için gerçekten de övünülecek bir gelişmedir.
Şam’ın arka sokaklarında zor şartlarda hayat mücadelesi veren bakımsız bir fahişenin Pentagon’a kadar çıkabilmesi ve Washington caddelerinde boy göstermesi, bu işin sadece Şark kurnazlığıyla başarılmış bir proleterya zaferi olmadığını gösteriyor.
Ortaya çıkan sonuca baktığımızda PKK’nın, Batılı istihbarat örgütlerinin merkantilist menfaat mikroplarıyla enfekte edildikten sonra Türkiye’nin bünyesine ölümcül zararlar veren bir hastalığa dönüştürüldüğünü kabul etmek zorundayız.
Sorunu sadece intelijensiyal zekâ çözebilir.
Bugüne kadar çözülememesinin nedeni de budur. Çizilen ve müşterilere servis edilen İskenderun’lu- Kars’lı Kürdistan haritaları, başta İsrail ve Ermenistan olmak üzere bölgenin kadim “vatansızlarını” iştahlandırmakta ve ABD’deki merkantilist lobileri harekete geçirmektedir.” = ŞÜKRÜ ALNIAÇIK =
27 gün önce
''ARAPLARA SATILAN KIBRISLI TÜRK KIZLARI'' Kıbrıs 1974’ den bugüne ikiye bölünmüş bir ada. Kim ne derse desin, Kıbrıs kapanmayan yaralarla dolu. Kapanmayan yaralar bir yana, Kıbrıs’ ın bir de az bilinen eski yaraları var. Bunlardan biri, Araplara satılan Kıbrıslı Türk kızları. Kıbrıs tarihinin bu az bilinen sayfalarına ışık tutanların başında emekli İlkokul öğretmeni ve yazar Neriman Cahit geliyor. Neriman Cahit hiç bilmedikleri diyarlara, hem de satılarak gönderilen kızların öykülerini topladı ve “Araplara Satılan Kızlarımız” adlı bir kitapta yayımladı. Bu öyküler ayrımcılığın, yoksulluğun ve acımasızlığın öyküleri; nice çocuk gelinin öyküsü gibi. FİLİSTİNLİLERE SATILAN KIZLAR 1920 ile 1950 yılları arasında, Kıbrıs bir İngiliz sömürgesiyken, yaklaşık 4 bin Türk kızı Filistinli Araplara anne babaları tarafından satıldı. Bu kızların çok azı geri dönebildiler. Geri dönemeyenlerin çoğu evlerinin, köylerinin, memleketlerinin özlemi ile yaşadılar ve kaderlerine küstüler. MÜTHİŞ BİR SUSKUNLUK Neriman Cahit kitaba varan süreci şöyle anlatıyor: “Ben yıllardır bu kızları merak ediyordum. Öğretmenlik yaptığım köylerde, çalıştığım kadın örgütlerinde hep izlerini sürmeye çalıştım. Fakat müthiş bir suskunluk vardı. Bu kızlar, 11-12 yaşında henüz sek sek oynarken aileleri tarafından para karşılığı taliplileri hiç araştırılmadan, neyin nesi oldukları bilinmeden Araplarla evlendiriliyordu. Dr. Haşmet Gürkan’ ın araştırmacı yönü çok güçlüdür. Bir yazısında bu kızlardan bahsediyordu. Hep ona sorular sorardım. Bir gün bana: Sen bu işin peşini bırakmayacaksın. Ama lütfen meselenin adını doğru koy; ‘Biz bu kızları sattık’ dedi.” TARİHLE YÜZLEŞMEK Neriman Cahit tarihle yüzleşmek gerektiğine inanıyordu: “Ben bir ilkokul öğretmeniyim. Bu kızları yazmak benim topluma olan borcumdu. Bu konuyu konuşmalıydık. Bu kızlar çok büyük acılar çekmişler ve hâlâ çekiyorlar. Ve Kıbrıslılar onları unutmayı tercih etmiş. Haklarını korumamış. Mesela onların da miras hakkı var. Ama bunu kimse gözetmemiş. O dönemde Kıbrıs İngiliz sömürgesiydi. Köylü çok fakirdi, kuraklık vardı. Ve tefeciler köylünün kanını emiyordu. Kadınlar için bir eğitim söz konusu değildi. Şehirli üst tabakadan ailelerin kızları Kur’an bilirdi. O kadar.” SATIŞ VE TİCARET Yoksulluktan kurtulmak, belki de kızlarının yoksulluktan kurtulması umuduyla kimi köylüler çocuklarının para karşılığı ellerinden alınmasına ve evlenmek üzere Filistin’ e götürülmesine izin verirler. Baf, Limasol, Larnaka gibi kıyı bölgelerinden, 10-15 yaşındaki kızlar vapurlarla bir bilinmeze doğru yola çıkar. Köylü kızların satılması bir süre sonra Araplara kız bulmak için acente gibi çalışan simsarların ortaya çıkmasına da yol açmış. Bu kişiler ev ev dolaşarak çoğunlukla sarışın, renkli gözlü kızları bulmaya çalışırlar; satılan kızlar için hem anne babalardan, hem de kızları satın alanlardan komisyon alırlarmış. Simsarların ille de erkek olduğu sanılmamalı. Gündüzleri kadınlara geceleri de erkeklere hizmet veren Tantin Hamamı’ nı işleten Pembe ve kızı Fatma kadın simsarlara bir örnek. Damat adayları anne babalara çoğu zaman bir doktor, bir mühendis olarak tanıtılsa da, damatların sözleri çoğu zaman doğru çıkmaz. Satılan kızların çoğu gittikleri yerde büyük bir yoksulluk ile karşılaşırlar. Kimisi kuma durumuna düşer. KARA HABERLER Neriman Cahit kızların haberlerinin Kıbrıs’ a gelişini şöyle anlatır: “50’ lere doğru Türk toplumu bu kızlarla ilgili birçok şey öğrendi. Filistin bölgesindeki savaşlara İngilizler Türk askerlerini de götürdüler. Askerler boş zaman bulunca genelevlere giderler. Geneleve giden Rum ve Türk askerleri orada Kıbrıslı bir kıza rastlıyorlar. Kız ağlamaya başlıyor. Nereli ve kim olduğu anlaşılıyor. İnanır mısınız, oradaki askerlerden birinin kardeşi çıkıyor. Meğer kocasının üç karısı varmış. Bizimkini akşam geneleve getiriyor, sabah gelip alıyormuş. Bu kızlar arasından geneleve düşenlerin sayısı az değil. Gariptir bazıları Kıbrıs’ a dönmeyi başardı ama kimse sahip çıkmadığı için genelevlerde çalıştılar, ömürleri orada geçti.” AMAN NE OLUYORUZ? Filistin’ e götürülen kızların kötü durumda olduğunu duyanlardan biri de İngiliz ordusuyla birlikte Filistin’ e giden tercüman Mustafa Bitirim’ dir. Bitirim Kıbrıs’ a döndükten sonra, 1943 yılında, “Biz, Kızlarımız ve Araplar… Aman Ne Oluyoruz” adlı 16 sayfalık bir broşür yayınlar. Bitirim kendisine durumu anlatan asker mektuplarını da yayınlar. Bu askerlerin arasında Kıbrıs Rumlar da vardır. Ama durum Filistin’ in işgaline dek değişmez. O yıllarda İsraillilerin saldırılarından kaçan Filistinlilerin çoğu Ürdün’ e ve çevredeki ülkelere sığınır. Kıbrıslı kızların karşısına bir de sürgün hayatı çıkar. Nice Filistinli gibi onlar da kamplarda yaşamaya başlarlar. Bazıları zaman zaman Kıbrıs’ a gelmeyi ve aileleriyle bağlantı kurmayı başarsa da zamanla tüm ilişkiler kopar. ÜRDÜN ZİYARETİ Neriman Cahit günün birinde Ürdün’ de yaşayan Kıbrıslı Emel Muhareb’ le tanışır ve hemen Ürdün’ e, artık neredeyse 90’ lı yaşlarının sonlarına gelen Kıbrıslı kızlarla tanışmaya gider. Neriman Hanım ziyaretini şöyle anlatır: “İsrail zulmünden kaçıp Ürdün’ e sığınan aileleri bulduk. Kıbrıslı kızlara, çocuklarına, torunlarına ulaştık. Gördüklerime, duyduklarıma inanamadım! Her şey çok acıydı… Filistinliler kamplarda, inanılmaz bir yoksulluk var. Ben o kadınların yüzlerindeki derin ifadeyi, her hallerine sinmiş hüznü, küskünlüğü gözlerimle gördüm. İçimde hissettim. Benim onları, o acıyı unutmam mümkün değil. Ben gittim, gördüm ve öldüm…” LEFKELİ HATİCE TEVFİK Hatice Tevfik, Neriman Cahit ile tanıştığında altı oğlu bir de kızı 97 yaşında bir kadındır. Ürdün’ de El Vahdet Kampı’ nda yaşamaktadır. Satılmadan önceevin en küçüğüdür. Filistin’ e gönderileceğini öğrenince bir resim çizer. Resimde evdeki dört kardeşi çizer ve kendisini temsil eden figürün üzerini karalar. Çocuk gözüyle, “Niye diğerleri değil de ben?” diye sormaktadır. Hatice Tevfik küçük evinin kapısından tam dokuz yıldır hiç çıkmamış. Çünkü dünyaya küskün. Türkçe bilmediğini söylüyor. Ama çevirmen aracılığı ile soruyor; “Bunca yıl neredeydiniz?” Neriman Cahit onu ikinci kez ziyarete gittiğinde Hatice Tevfik’ in kızı gizlice şu bilgiyi aktarıyor: “Bütün gece uyumadı eski sandıkları karıştırdı!” Sandıktan yıllar önce giydiği mor bir elbise, mor bir başörtüsü ile Kıbrıs nakışlarıyla dolu bir bohça çıkarıyor. Neriman Hanım, yaşlı kadının acıyla, özlemle, ördüğü duvarı yıkamayacağını düşünüyor. Ama son bir gayret; ekip arkadaşı Eralp Adanır’ a; “Bir Kıbrıs türküsü söylesene” demeyi akıl ediyor. Sıra “Çanakkale içinde vurdular beni” türküsüne gelince bir feryat kaplıyor ortalığı; yaşlı kadın; “Beni vurdularrr, beni vurdular! Ölmeden beni mezara goydular… Unuttunuz beniii” diye feryat ediyor. NECLA ÖMER Neriman Cahit sayesinde ortaya çıkan öykülerden birisi, güzelliği ile dillere destan Necla Ömer’ in yaşam öyküsü. Necla Baf’ ın Evretu köyünden. Yoksulluk içinde babası ile yaşıyor. Bir gün ünlü simsar Halil ile bir Arap damat adayı çıkagelir. Baba direnir, kızını vermez. Ama yoksulluk ağır basar. Necla, aynı köyden Mustafa’ ya âşık olduğu halde babasına karşı gelmez. Kendisini Kıbrıs’ ta doktor olarak tanıtan Necla’ nın kocası kavun- karpuz satan bir manav çıkar. Üstelik Necla’ ya akıl almaz derecede kötü davranır. Bir yandan şiddet, bir yandan aile, memleket özlemi Necla’ yı bitirir. Beterin beteri olur ve geneleve düşer. Bu arada İngilizlerle birlikte İkinci Dünya Savaşı’ na katılanlardan biri olan Mustafa deli gibi Necla’ yı arar. Necla’ yı genelevde Mustafa’ nın çok yakın arkadaşı bulur. Ama Mustafa’ ya hiçbir şey söylemez, çünkü Necla’ ya söz vermiştir. Yıllar sonra Necla, Lefkoşa’ nın ünlü genelev mahallesi Kuru Çeşme’ de görülür, yaşlanmıştır. Mustafa da Lefkoşa’ dadır, Ama bir daha karşılaşmazlar. VEDİA MUSTAFA Vedia Mustafa’ nın öyküsünü torunu Dr. Ahmed Ali Hamiş şöyle anlatıyor: “Dedem, evlenmek için Kıbrıs’ a gitmiş. Simsar aracılığıyla bir miktar para vererek ninem Vedia ile evlenmiş. Ninemin ailesi fakir bir aile.” Beş erkek, iki de kız kardeşi olan Vedia kocasıyla birlikte Filistin’ e gider ve Abu Şusu köyünde yaşamaya başlar. Dr. Ahmed Ali Hamiş nenesini hep hüzünlü hatırlıyor: “Ninemi çok severdim. Çünkü hep üzgündü ve hep ağlardı, çok mutsuzdu. Ben de yanına gider onunla ağlardım. Annem bana kızardı marazi bir çocuk olacaksın diye…” Ahmed Bey, çocuk yaştan itibaren ninesinin vatanını ve ailesini özlediği için mutsuz olduğunu bildiğini söylüyor: “Ninemin mutsuzluğun azaltmak için onun ailesini bulmaya onları buluşturmaya karar verdim. Tabii bu o kadar kolay olmadı…” Ahmed Bey’ in arayışı çok uzun yıllar sürer ama o hiç vazgeçmez. Günün birinde amacına ulaşır ve Kıbrıs’ taki ailesini bulur. Ve nine Kıbrıs’ a götürülür. Havaalanındaki karşılama anı çok hazin olur. 40 yıldır ailesine hasret olan Vedia nine, sevdiklerine sarılır. Fakat hasretin bittiği an başka bir dram yaşanır. Vedia Hanım’ ın dili tutulur ve hayatının sonuna kadar bir daha konuşamaz. Londra’ da yaşayan kardeşleri onu yanlarına alır ve tedavi ettirmek için çalmadık ka
1 ay önce
FİLİSTİN KONUSUNDA DAVA ADAMLIĞINA SOYUNAN, FİLİSTİN ÜZERİNDEN TÜRK MİLLETİNİ SIRTINDAN VURMAYA ÇALIŞANLARA GELSİN...
“Filistinli araplar tarih boyunca Türkleri arkadan vurmuştur . Prof ilber ortaylı
FİLİSTİNLİ ÜMMET KARDEŞLERİMİZ'İ BİR DE BURADAN OKUYUN...
YAZILANLAR DA YALAN YANLIŞ VARSA BENİM KAFAMA İLK TAŞI SİZ ATIN...
EY TÜRK MİLLETİ UYAN.
EĞER BUNLARA İTİRAZINIZ YOK DA HALA "MEHMETÇİK FİLİSTİN'E" DİYORSANIZ...
BENİM LÜGATIMDA SİZE ARTIK DİYECEK SÖZ YOK.
ONU DA OKUYAN YORUMCULARA BIRAKIYORUM...
💥
Şu Filistin dost muymuş, düşman mıymış?
Gerçekten işgal edilmiş mi?
Buyurun okuyun...
💥
Yıl 1837...
Filistin nüfus sayımı yapılıyor, Filistin’de bulunan Yahudiler'in toplam nüfusu 9 bin olarak kayıtlara geçiyor.
💥
Filistinli Araplar'ın, Yahudiler'e toprak satması ile bu rakam elli bine yükseliyor. Böylece 1882'de ikinci Yahudi yerleşimi kurulmuş oldu...
💥
1908'de Yahudi nüfusu yüz binin üzerine çıkmıştı.
Bu topraklar devlet tarafından satılmıyordu.
Bizzat o bölgede yaşayan Arap şeyhlerin şahsi mallarıydı.
Ederinin çok üstünde fiyatlara satmak için Filistinli Araplar adeta yarışıyordu.
💥
Hâlbuki Osmanlı Padişahı'nın bu konuda açık emri vardır. Hiçbir Yahudi'ye toprak satılmayacaktır.
💥
Her şeyin kılıfını uyduran Yahudiler, Alman kimliği ile, İngiliz kimlikleri ile toprak satın alıyorlardı.
Filistinli Araplar'ın ise gözü doymak bilmiyordu.
Yani öyle işgal ederek başlamadı her şey!
Adamlar bastılar parayı aldılar toprakları.
💥
Demek ki neymiş?
Vatanın her bir karışı kutsal imiş, kutsalı satar isen başına bunlar gelir imiş!
Osmanlı dönemi sonrası Filistin İngiliz himayesi altına girdi ve toprak satışı yasağı kalkınca Yahudiler satın aldıkları toprakların tapularını kendi üzerlerine aldılar.
💥
1925'te 944 bin dönüm olan arazi satılmıştı!
💥
1927'de 1 Milyon 124 bin dönüm arazi satılmıştı.
💥
1930'da satılan arazi miktarı 1 Milyon 700 bin dönüme çıkmıştı.
💥
Bunlar hep satın alınan arazilerdi. Tapulu belgeliydi!
💥
1948 yılına gelindiğinde bir devlet kurabilecek kadar toprak satın alınmıştı!
💥
Öyle bazılarının söylendiği gibi Filistin işgal edilmiş falan değildi!
💥
Peki, bu Filistinliler nasıl insanlar?
Türkler ile bağları neymiş, bir de ona bakalım...
💥
Yıl 1915...
Filistin askerleri, Türk askerlerine cephe arkasından saldırmış ve 14 Bin Türk askerinin şehit olmasına, bir çok askerin yaralanmasına sebep olmuştur.
Arap ihaneti ile esir düşen 15 bin Türk askerinin gözleri asit kuyularinda kör edilerek eziyet edilmişti.
💥
Kardeş Filistin Haaaa !
💥
Yıl 1916...
Filistin bayrağı, Filistin halkını temsil etmek için kullanılan bayraktır...
İlk olarak Şerif Hüseyin tarafından 1916 yılında Osmanlı Devleti'ne karşı başlatılan Arap ayaklanmasının sembolü olarak dört renkli,
💥
"siyah, beyaz, yeşil ve kırmızı" renklerden oluşan bir bayrak tasarlanır...
💥
En üstteki siyah yatay çizgi, Abbasiler'i;
Ortadaki yeşil renk Şii Fatımiler'i;
Alttaki beyaz renk Emeviler'i temsil eder...
Kırmızı üçgen ise 1916 yılında Osmanlı Devleti'ne isyan eden Şerif Hüseyin’in kabilesi Haşimoğulları'nı, temsil etmektedir.
Diğer bir görüşe göre Araplar'ın Osmanlı Devletine karşı bağımsızlığı için dökülen kanı temsil eder...
💥
Yıl 1917...
Filistinli Araplar İngiliz Lawrance ile bir oluyor ve tarihe Akabe baskını olarak geçecek ihanete imza atıyorlardı. Akabe'deki tüm Türk askerleri katledilmiştir.
Bugün Ürdün-Filistin arasındaki Wadi Rum çölünde, Lawrance Rölyefi ile Lawrance'ı dağlara taşlara kazımışlardır.
Aynı yıl yani 1917'de Kudüs Filistinliler tarafından İngilizlere teslim ediliyor!
Bunla da kalmıyor İngiliz General Edmund Allenby Kudüs’e girerken Filistinli Araplar tarafından "El-Nebi" yani peygamber olarak karşılanıyor...
💥
TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE BİZZAT BENİM ŞAHİT OLDUKLARIMI DA YAZALIM...
💥
Yıl 1978...
Filistin Kurtuluş örgütü terör örgütü PKK'ya kucak açıyor, PKK ile birlikte Türkiye aleyhine faaliyetlere başlıyor...
💥
Yıl 1979...
Ankara'da bulunan Mısır Büyükelçiliği Filistinliler tarafından basılıyor bir polisimiz ve bir bekçimiz şehit oluyor...
💥
Yıl 1980...
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi lideri George Habash, Lübnan'ın Sidon şehrindeki kamplarını Asala terör örgütüne açıyor, Asala'nın diplomatlarımızı katlettiği eylemlerine bu Filistinli teröristler de destek veriyor...
💥
Kardeşe bak kardeşe, siz bu kardeşin ihanetini unutabilirsiniz!
Ben ünüversite yıllarımda bunları düşüne düşüne yaşadım...
💥
Yıl 1989...
Yaser Arafat, "Ermenistan'ın haklı davasını destekliyoruz" açıklamaları yapıyor...
Karabağ işgaline ve Ermeni katliamlarına destek veriyor...
Kardeşin ihaneti bitmiyor...
💥
Yıl 1993
Filistinli Araplar, Mesud Barzani'nin "Bağımsız Kürdistan" fikrine de destek oluyor...
Adamlar Türk milletine ihanete doymuyor...
💥
Yıl 2002...
Binbaşı Cengiz Toytunç Batı Şeria'da Barış gücünde görevliyken aracı durdularak şehit ediliyor...
💥
Yıl 2009...
Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas Kıbrıs'ta Türklerin işgalci olduklarını, Rumların tüm tezlerini desteklediklerini dünyaya açıklıyor...
Siz Filistin için ağlarken, Anadolu da Filistinlinin sırtından hançerledikleri Türklerin anası ağlıyor...
💥
Yahu sizin gözünüzdeki bu perde nasıl kalkacak!
💥
Bitmedi...
İhanetin dahası var devamm...
Yıl 2012...
Filistin Devleti Al Nakba kupası adı altında bir organizasyon düzenliyor ve sözde Kürdistan takımını da davet edip, Kürdistan Futbol takımı ile maç yapıyor...
Iyi seyirler futbol severler. Bundan doğal ne olabilir degilmi?
💥
Yıl 2019...
Türkiye'nin Suriye'de başlattığı "Barış Pınarı harekatı" için Filistin’in de içinde olduğu "Arap birliği" kınama mesajı yayınladı.
Tabi bunuda duymadınız...
💥
Yıl 2020...
Filistin, Türkiye'nin Doğu Akdeniz’deki hak iddialarına karşı olarak kurulan Doğu Akdeniz Gaz Forumuna üye oluyor. (Eastern Mediterranean Gas Forum-EMGF)
Yunanistan, Mısır, Kıbrıs Rum kesimi ve İsrail ile birlikte Türkiye'nin Mavi Vatan tezine karşı cephe alıyor...
Siz Filistin için ağlamaya devam edin...
💥
Aynı yıl yani 2020'de
Filistin, Çin'in Uygur Türkleri'ne yaptığı soykırımı destekliyor ve Çin'in Uygur Türkleri politikasına destek verdiğini söylüyor...
Siz ümmet kardeşleriniz için ağlarken, onlar Türk Milletinin evlatlarinin katline onay veriyordu...
💥
Bugün güzel ülkemin güzel sokaklarında bu milletin üzerinde Türk kanının da temsil edildiği Filistin bayrağını şahlandıran bir kesim var.
Onların amaçları nedir bilmiyorum ama, Türkiye’de; İtalyan, Alman, İngiliz şirketleri adı altında İsrail tarafından alınan binlerce dönüm tarım arazisinin satın alındığını herkes biliyor...
💥
Tıpkı vakti zamanında Filistinli Arap şeyhlerin topraklarını sattıkları gibi bizler de topraklarımızı maalesef ecnebilere sattık, satmaya da devam ediyoruz !..
💥
400 bin dolar veren herkes Türk vatandaşı olabiliyor...
💥
Filistinleşiyoruz, ruhunuz duymuyor!
Çocuklarınız sizi nasıl yad edecek ben biliyorum da siz bilmiyorsunuz!
💥
Evinizi, toprağınızı, yerinizi yurdunuzu yabancılara satarken Filistinliler gibi sizde hatıra fotoğrafı çektirmeyi unutmayın!
Belki sizin de vakti zamanında İsraillilere toprak satarken çekilen Filistinliler gibi bir fotoğrafınız tarihe geçer...
Sizinde torunlarınız bugünkü Filistinli çocuklar gibi enkaz altından kurtulmayı beklerken dedelerinin tarihi olaylardan ders çıkarmayışının bedelini öder...
💥
EY TÜRK MİLLETİ UYAN
TİTRE VE KENDİNE DÖN.
BENİM FİLİSTİN DİYE BİR DAVAM YOKTUR.
Tarih danışmanı : prof ilber ortaylı
Mevlüt Kaleli
“Filistinli araplar tarih boyunca Türkleri arkadan vurmuştur . Prof ilber ortaylı
FİLİSTİNLİ ÜMMET KARDEŞLERİMİZ'İ BİR DE BURADAN OKUYUN...
YAZILANLAR DA YALAN YANLIŞ VARSA BENİM KAFAMA İLK TAŞI SİZ ATIN...
EY TÜRK MİLLETİ UYAN.
EĞER BUNLARA İTİRAZINIZ YOK DA HALA "MEHMETÇİK FİLİSTİN'E" DİYORSANIZ...
BENİM LÜGATIMDA SİZE ARTIK DİYECEK SÖZ YOK.
ONU DA OKUYAN YORUMCULARA BIRAKIYORUM...
💥
Şu Filistin dost muymuş, düşman mıymış?
Gerçekten işgal edilmiş mi?
Buyurun okuyun...
💥
Yıl 1837...
Filistin nüfus sayımı yapılıyor, Filistin’de bulunan Yahudiler'in toplam nüfusu 9 bin olarak kayıtlara geçiyor.
💥
Filistinli Araplar'ın, Yahudiler'e toprak satması ile bu rakam elli bine yükseliyor. Böylece 1882'de ikinci Yahudi yerleşimi kurulmuş oldu...
💥
1908'de Yahudi nüfusu yüz binin üzerine çıkmıştı.
Bu topraklar devlet tarafından satılmıyordu.
Bizzat o bölgede yaşayan Arap şeyhlerin şahsi mallarıydı.
Ederinin çok üstünde fiyatlara satmak için Filistinli Araplar adeta yarışıyordu.
💥
Hâlbuki Osmanlı Padişahı'nın bu konuda açık emri vardır. Hiçbir Yahudi'ye toprak satılmayacaktır.
💥
Her şeyin kılıfını uyduran Yahudiler, Alman kimliği ile, İngiliz kimlikleri ile toprak satın alıyorlardı.
Filistinli Araplar'ın ise gözü doymak bilmiyordu.
Yani öyle işgal ederek başlamadı her şey!
Adamlar bastılar parayı aldılar toprakları.
💥
Demek ki neymiş?
Vatanın her bir karışı kutsal imiş, kutsalı satar isen başına bunlar gelir imiş!
Osmanlı dönemi sonrası Filistin İngiliz himayesi altına girdi ve toprak satışı yasağı kalkınca Yahudiler satın aldıkları toprakların tapularını kendi üzerlerine aldılar.
💥
1925'te 944 bin dönüm olan arazi satılmıştı!
💥
1927'de 1 Milyon 124 bin dönüm arazi satılmıştı.
💥
1930'da satılan arazi miktarı 1 Milyon 700 bin dönüme çıkmıştı.
💥
Bunlar hep satın alınan arazilerdi. Tapulu belgeliydi!
💥
1948 yılına gelindiğinde bir devlet kurabilecek kadar toprak satın alınmıştı!
💥
Öyle bazılarının söylendiği gibi Filistin işgal edilmiş falan değildi!
💥
Peki, bu Filistinliler nasıl insanlar?
Türkler ile bağları neymiş, bir de ona bakalım...
💥
Yıl 1915...
Filistin askerleri, Türk askerlerine cephe arkasından saldırmış ve 14 Bin Türk askerinin şehit olmasına, bir çok askerin yaralanmasına sebep olmuştur.
Arap ihaneti ile esir düşen 15 bin Türk askerinin gözleri asit kuyularinda kör edilerek eziyet edilmişti.
💥
Kardeş Filistin Haaaa !
💥
Yıl 1916...
Filistin bayrağı, Filistin halkını temsil etmek için kullanılan bayraktır...
İlk olarak Şerif Hüseyin tarafından 1916 yılında Osmanlı Devleti'ne karşı başlatılan Arap ayaklanmasının sembolü olarak dört renkli,
💥
"siyah, beyaz, yeşil ve kırmızı" renklerden oluşan bir bayrak tasarlanır...
💥
En üstteki siyah yatay çizgi, Abbasiler'i;
Ortadaki yeşil renk Şii Fatımiler'i;
Alttaki beyaz renk Emeviler'i temsil eder...
Kırmızı üçgen ise 1916 yılında Osmanlı Devleti'ne isyan eden Şerif Hüseyin’in kabilesi Haşimoğulları'nı, temsil etmektedir.
Diğer bir görüşe göre Araplar'ın Osmanlı Devletine karşı bağımsızlığı için dökülen kanı temsil eder...
💥
Yıl 1917...
Filistinli Araplar İngiliz Lawrance ile bir oluyor ve tarihe Akabe baskını olarak geçecek ihanete imza atıyorlardı. Akabe'deki tüm Türk askerleri katledilmiştir.
Bugün Ürdün-Filistin arasındaki Wadi Rum çölünde, Lawrance Rölyefi ile Lawrance'ı dağlara taşlara kazımışlardır.
Aynı yıl yani 1917'de Kudüs Filistinliler tarafından İngilizlere teslim ediliyor!
Bunla da kalmıyor İngiliz General Edmund Allenby Kudüs’e girerken Filistinli Araplar tarafından "El-Nebi" yani peygamber olarak karşılanıyor...
💥
TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE BİZZAT BENİM ŞAHİT OLDUKLARIMI DA YAZALIM...
💥
Yıl 1978...
Filistin Kurtuluş örgütü terör örgütü PKK'ya kucak açıyor, PKK ile birlikte Türkiye aleyhine faaliyetlere başlıyor...
💥
Yıl 1979...
Ankara'da bulunan Mısır Büyükelçiliği Filistinliler tarafından basılıyor bir polisimiz ve bir bekçimiz şehit oluyor...
💥
Yıl 1980...
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi lideri George Habash, Lübnan'ın Sidon şehrindeki kamplarını Asala terör örgütüne açıyor, Asala'nın diplomatlarımızı katlettiği eylemlerine bu Filistinli teröristler de destek veriyor...
💥
Kardeşe bak kardeşe, siz bu kardeşin ihanetini unutabilirsiniz!
Ben ünüversite yıllarımda bunları düşüne düşüne yaşadım...
💥
Yıl 1989...
Yaser Arafat, "Ermenistan'ın haklı davasını destekliyoruz" açıklamaları yapıyor...
Karabağ işgaline ve Ermeni katliamlarına destek veriyor...
Kardeşin ihaneti bitmiyor...
💥
Yıl 1993
Filistinli Araplar, Mesud Barzani'nin "Bağımsız Kürdistan" fikrine de destek oluyor...
Adamlar Türk milletine ihanete doymuyor...
💥
Yıl 2002...
Binbaşı Cengiz Toytunç Batı Şeria'da Barış gücünde görevliyken aracı durdularak şehit ediliyor...
💥
Yıl 2009...
Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas Kıbrıs'ta Türklerin işgalci olduklarını, Rumların tüm tezlerini desteklediklerini dünyaya açıklıyor...
Siz Filistin için ağlarken, Anadolu da Filistinlinin sırtından hançerledikleri Türklerin anası ağlıyor...
💥
Yahu sizin gözünüzdeki bu perde nasıl kalkacak!
💥
Bitmedi...
İhanetin dahası var devamm...
Yıl 2012...
Filistin Devleti Al Nakba kupası adı altında bir organizasyon düzenliyor ve sözde Kürdistan takımını da davet edip, Kürdistan Futbol takımı ile maç yapıyor...
Iyi seyirler futbol severler. Bundan doğal ne olabilir degilmi?
💥
Yıl 2019...
Türkiye'nin Suriye'de başlattığı "Barış Pınarı harekatı" için Filistin’in de içinde olduğu "Arap birliği" kınama mesajı yayınladı.
Tabi bunuda duymadınız...
💥
Yıl 2020...
Filistin, Türkiye'nin Doğu Akdeniz’deki hak iddialarına karşı olarak kurulan Doğu Akdeniz Gaz Forumuna üye oluyor. (Eastern Mediterranean Gas Forum-EMGF)
Yunanistan, Mısır, Kıbrıs Rum kesimi ve İsrail ile birlikte Türkiye'nin Mavi Vatan tezine karşı cephe alıyor...
Siz Filistin için ağlamaya devam edin...
💥
Aynı yıl yani 2020'de
Filistin, Çin'in Uygur Türkleri'ne yaptığı soykırımı destekliyor ve Çin'in Uygur Türkleri politikasına destek verdiğini söylüyor...
Siz ümmet kardeşleriniz için ağlarken, onlar Türk Milletinin evlatlarinin katline onay veriyordu...
💥
Bugün güzel ülkemin güzel sokaklarında bu milletin üzerinde Türk kanının da temsil edildiği Filistin bayrağını şahlandıran bir kesim var.
Onların amaçları nedir bilmiyorum ama, Türkiye’de; İtalyan, Alman, İngiliz şirketleri adı altında İsrail tarafından alınan binlerce dönüm tarım arazisinin satın alındığını herkes biliyor...
💥
Tıpkı vakti zamanında Filistinli Arap şeyhlerin topraklarını sattıkları gibi bizler de topraklarımızı maalesef ecnebilere sattık, satmaya da devam ediyoruz !..
💥
400 bin dolar veren herkes Türk vatandaşı olabiliyor...
💥
Filistinleşiyoruz, ruhunuz duymuyor!
Çocuklarınız sizi nasıl yad edecek ben biliyorum da siz bilmiyorsunuz!
💥
Evinizi, toprağınızı, yerinizi yurdunuzu yabancılara satarken Filistinliler gibi sizde hatıra fotoğrafı çektirmeyi unutmayın!
Belki sizin de vakti zamanında İsraillilere toprak satarken çekilen Filistinliler gibi bir fotoğrafınız tarihe geçer...
Sizinde torunlarınız bugünkü Filistinli çocuklar gibi enkaz altından kurtulmayı beklerken dedelerinin tarihi olaylardan ders çıkarmayışının bedelini öder...
💥
EY TÜRK MİLLETİ UYAN
TİTRE VE KENDİNE DÖN.
BENİM FİLİSTİN DİYE BİR DAVAM YOKTUR.
Tarih danışmanı : prof ilber ortaylı
Mevlüt Kaleli
2 ay önce
👉Çok Nadir👈 Bulunan Bir Fotoğraf Karesi Bu Kardeşlikler
Her yerde göremezsiniz, tam Arşivlik yani
Ve belkide #Tapu yerine bile geçebilir.
#Filistinli bir #Osmanlı_Polisi , Ya'hu'di bir adamı #Yafa şehrinin kapısında teftiş ederken..
1900’lü yılların başı..
Bu fotoğraf karesi Filistin'in gerçek sahibinin kim olduğunu gösteriyor
👉Hır'sız kim
👉Mal sahibi kim
Kararı siz verin
Her yerde göremezsiniz, tam Arşivlik yani
Ve belkide #Tapu yerine bile geçebilir.
#Filistinli bir #Osmanlı_Polisi , Ya'hu'di bir adamı #Yafa şehrinin kapısında teftiş ederken..
1900’lü yılların başı..
Bu fotoğraf karesi Filistin'in gerçek sahibinin kim olduğunu gösteriyor
👉Hır'sız kim
👉Mal sahibi kim
Kararı siz verin
2 ay önce
Birilerinin taptıgı 2.Abdülhamit Kıbrıs'ı İngiltere'ye sattıktan sonra oradaki Türklere ne oldu ?
Bir ögretmen tarihimizin en utanç verici gerceklerinden birini yazmış
4000 Türk kızı yoksulluktan kadın simsarları tarafından Filistinlilere satılıyor sonrası..sonrası tarihimizin en büyük utancı
1974'te adaya giren Türk ordusü Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne yaptı diyenler iyice okusun
''ARAPLARA SATILAN KIBRISLI
TÜRK KIZLARI''
Kıbrıs 1974’ den bugüne ikiye bölünmüş bir ada. Kim ne derse desin, Kıbrıs kapanmayan yaralarla dolu. Kapanmayan yaralar bir yana, Kıbrıs’ ın bir de az bilinen eski yaraları var. Bunlardan biri, Araplara satılan Kıbrıslı Türk kızları.
Kıbrıs tarihinin bu az bilinen sayfalarına ışık tutanların başında emekli edebiyat öğretmeni ve yazar Neriman Cahit geliyor. Neriman Cahit hiç bilmedikleri diyarlara, hem de satılarak gönderilen kızların öykülerini topladı ve “Araplara Satılan Kızlarımız” adlı bir kitapta yayımladı. Bu öyküler ayrımcılığın, yoksulluğun ve acımasızlığın öyküleri; nice çocuk gelinin öyküsü gibi.
FİLİSTİNLİLERE SATILAN KIZLAR
1920 ile 1950 yılları arasında, Kıbrıs bir İngiliz sömürgesiyken, yaklaşık 4 bin Türk kızı Filistinli Araplara anne babaları tarafından satıldı. Bu kızların çok azı geri dönebildiler. Geri dönemeyenlerin çoğu evlerinin, köylerinin, memleketlerinin özlemi ile yaşadılar ve kaderlerine küstüler.
MÜTHİŞ BİR SUSKUNLUK
Neriman Cahit kitaba varan süreci şöyle anlatıyor: “Ben yıllardır bu kızları merak ediyordum. Öğretmenlik yaptığım köylerde, çalıştığım kadın örgütlerinde hep izlerini sürmeye çalıştım. Fakat müthiş bir suskunluk vardı. Bu kızlar, 11-12 yaşında henüz sek sek oynarken aileleri tarafından para karşılığı taliplileri hiç araştırılmadan, neyin nesi oldukları bilinmeden Araplarla evlendiriliyordu. Dr. Haşmet Gürkan’ ın araştırmacı yönü çok güçlüdür. Bir yazısında bu kızlardan bahsediyordu. Hep ona sorular sorardım. Bir gün bana: Sen bu işin peşini bırakmayacaksın. Ama lütfen meselenin adını doğru koy; ‘Biz bu kızları sattık’ dedi.”
TARİHLE YÜZLEŞMEK
Neriman Cahit tarihle yüzleşmek gerektiğine inanıyordu: “Ben bir ilkokul öğretmeniyim. Bu kızları yazmak benim topluma olan borcumdu. Bu konuyu konuşmalıydık. Bu kızlar çok büyük acılar çekmişler ve hâlâ çekiyorlar. Ve Kıbrıslılar onları unutmayı tercih etmiş. Haklarını korumamış. Mesela onların da miras hakkı var. Ama bunu kimse gözetmemiş. O dönemde Kıbrıs İngiliz sömürgesiydi. Köylü çok fakirdi, kuraklık vardı. Ve tefeciler köylünün kanını emiyordu. Kadınlar için bir eğitim söz konusu değildi. Şehirli üst tabakadan ailelerin kızları Kur’an bilirdi. O kadar.”
SATIŞ VE TİCARET
Yoksulluktan kurtulmak, belki de kızlarının yoksulluktan kurtulması umuduyla kimi köylüler çocuklarının para karşılığı ellerinden alınmasına ve evlenmek üzere Filistin’ e götürülmesine izin verirler. Baf, Limasol, Larnaka gibi kıyı bölgelerinden, 10-15 yaşındaki kızlar vapurlarla bir bilinmeze doğru yola çıkar.
Köylü kızların satılması bir süre sonra Araplara kız bulmak için acente gibi çalışan simsarların ortaya çıkmasına da yol açmış. Bu kişiler ev ev dolaşarak çoğunlukla sarışın, renkli gözlü kızları bulmaya çalışırlar; satılan kızlar için hem anne babalardan, hem de kızları satın alanlardan komisyon alırlarmış.
Simsarların ille de erkek olduğu sanılmamalı. Gündüzleri kadınlara geceleri de erkeklere hizmet veren Tantin Hamamı’ nı işleten Pembe ve kızı Fatma kadın simsarlara bir örnek.
Damat adayları anne babalara çoğu zaman bir doktor, bir mühendis olarak tanıtılsa da, damatların sözleri çoğu zaman doğru çıkmaz. Satılan kızların çoğu gittikleri yerde büyük bir yoksulluk ile karşılaşırlar. Kimisi kuma durumuna düşer.
KARA HABERLER
Neriman Cahit kızların haberlerinin Kıbrıs’ a gelişini şöyle anlatır: “50’ lere doğru Türk toplumu bu kızlarla ilgili birçok şey öğrendi. Filistin bölgesindeki savaşlara İngilizler Türk askerlerini de götürdüler. Askerler boş zaman bulunca genelevlere giderler. Geneleve giden Rum ve Türk askerleri orada Kıbrıslı bir kıza rastlıyorlar. Kız ağlamaya başlıyor. Nereli ve kim olduğu anlaşılıyor. İnanır mısınız, oradaki askerlerden birinin kardeşi çıkıyor. Meğer kocasının üç karısı varmış. Bizimkini akşam geneleve getiriyor, sabah gelip alıyormuş. Bu kızlar arasından geneleve düşenlerin sayısı az değil. Gariptir bazıları Kıbrıs’ a dönmeyi başardı ama kimse sahip çıkmadığı için genelevlerde çalıştılar, ömürleri orada geçti.”
AMAN NE OLUYORUZ?
Filistin’ e götürülen kızların kötü durumda olduğunu duyanlardan biri de İngiliz ordusuyla birlikte Filistin’ e giden tercüman Mustafa Bitirim’ dir. Bitirim Kıbrıs’ a döndükten sonra, 1943 yılında, “Biz, Kızlarımız ve Araplar… Aman Ne Oluyoruz” adlı 16 sayfalık bir broşür yayınlar.
Bitirim kendisine durumu anlatan asker mektuplarını da yayınlar. Bu askerlerin arasında Kıbrıs Rumlar da vardır. Ama durum Filistin’ in işgaline dek değişmez. O yıllarda İsraillilerin saldırılarından kaçan Filistinlilerin çoğu Ürdün’ e ve çevredeki ülkelere sığınır. Kıbrıslı kızların karşısına bir de sürgün hayatı çıkar. Nice Filistinli gibi onlar da kamplarda yaşamaya başlarlar. Bazıları zaman zaman Kıbrıs’ a gelmeyi ve aileleriyle bağlantı kurmayı başarsa da zamanla tüm ilişkiler kopar.
ÜRDÜN ZİYARETİ
Neriman Cahit günün birinde Ürdün’ de yaşayan Kıbrıslı Emel Muhareb’ le tanışır ve hemen Ürdün’ e, artık neredeyse 90’ lı yaşlarının sonlarına gelen Kıbrıslı kızlarla tanışmaya gider. Neriman Hanım ziyaretini şöyle anlatır: “İsrail zulmünden kaçıp Ürdün’ e sığınan aileleri bulduk. Kıbrıslı kızlara, çocuklarına, torunlarına ulaştık. Gördüklerime, duyduklarıma inanamadım! Her şey çok acıydı… Filistinliler kamplarda, inanılmaz bir yoksulluk var. Ben o kadınların yüzlerindeki derin ifadeyi, her hallerine sinmiş hüznü, küskünlüğü gözlerimle gördüm. İçimde hissettim. Benim onları, o acıyı unutmam mümkün değil. Ben gittim, gördüm ve öldüm…”
LEFKELİ HATİCE TEVFİK
Hatice Tevfik, Neriman Cahit ile tanıştığında altı oğlu bir de kızı 97 yaşında bir kadındır. Ürdün’ de El Vahdet Kampı’ nda yaşamaktadır. Satılmadan önceevin en küçüğüdür. Filistin’ e gönderileceğini öğrenince bir resim çizer. Resimde evdeki dört kardeşi çizer ve kendisini temsil eden figürün üzerini karalar. Çocuk gözüyle, “Niye diğerleri değil de ben?” diye sormaktadır.
Hatice Tevfik küçük evinin kapısından tam dokuz yıldır hiç çıkmamış. Çünkü dünyaya küskün. Türkçe bilmediğini söylüyor. Ama çevirmen aracılığı ile soruyor; “Bunca yıl neredeydiniz?” Neriman Cahit onu ikinci kez ziyarete gittiğinde Hatice Tevfik’ in kızı gizlice şu bilgiyi aktarıyor: “Bütün gece uyumadı eski sandıkları karıştırdı!” Sandıktan yıllar önce giydiği mor bir elbise, mor bir başörtüsü ile Kıbrıs nakışlarıyla dolu bir bohça çıkarıyor. Neriman Hanım, yaşlı kadının acıyla, özlemle, ördüğü duvarı yıkamayacağını düşünüyor. Ama son bir gayret; ekip arkadaşı Eralp Adanır’ a; “Bir Kıbrıs türküsü söylesene” demeyi akıl ediyor. Sıra “Çanakkale içinde vurdular beni” türküsüne gelince bir feryat kaplıyor ortalığı; yaşlı kadın; “Beni vurdularrr, beni vurdular! Ölmeden beni mezara goydular… Unuttunuz beniii” diye feryat ediyor.
NECLA ÖMER
Neriman Cahit sayesinde ortaya çıkan öykülerden birisi, güzelliği ile dillere destan Necla Ömer’ in yaşam öyküsü. Necla Baf’ ın Evretu köyünden. Yoksulluk içinde babası ile yaşıyor. Bir gün ünlü simsar Halil ile bir Arap damat adayı çıkagelir. Baba direnir, kızını vermez. Ama yoksulluk ağır basar. Necla, aynı köyden Mustafa’ ya âşık olduğu halde babasına karşı gelmez. Kendisini Kıbrıs’ ta doktor olarak tanıtan Necla’ nın kocası kavun- karpuz satan bir manav çıkar. Üstelik Necla’ ya akıl almaz derecede kötü davranır. Bir yandan şiddet, bir yandan aile, memleket özlemi Necla’ yı bitirir. Beterin beteri olur ve geneleve düşer. Bu arada İngilizlerle birlikte İkinci Dünya Savaşı’ na katılanlardan biri olan Mustafa deli gibi Necla’ yı arar. Necla’ yı genelevde Mustafa’ nın çok yakın arkadaşı bulur. Ama Mustafa’ ya hiçbir şey söylemez, çünkü Necla’ ya söz vermiştir. Yıllar sonra Necla, Lefkoşa’ nın ünlü genelev mahallesi Kuru Çeşme’ de görülür, yaşlanmıştır. Mustafa da Lefkoşa’ dadır, Ama bir daha karşılaşmazlar.
VEDİA MUSTAFA
Vedia Mustafa’ nın öyküsünü torunu Dr. Ahmed Ali Hamiş şöyle anlatıyor: “Dedem, evlenmek için Kıbrıs’ a gitmiş. Simsar aracılığıyla bir miktar para vererek ninem Vedia ile evlenmiş. Ninemin ailesi fakir bir aile.” Beş erkek, iki de kız kardeşi olan Vedia kocasıyla birlikte Filistin’ e gider ve Abu Şusu köyünde yaşamaya başlar. Dr. Ahmed Ali Hamiş nenesini hep hüzünlü hatırlıyor: “Ninemi çok severdim. Çünkü hep üzgündü ve hep ağlardı, çok mutsuzdu. Ben de yanına gider onunla ağlardım. Annem bana kızardı marazi bir çocuk olacaksın diye…” Ahmed Bey, çocuk yaştan itibaren ninesinin vatanını ve ailesini özlediği için mutsuz olduğunu bildiğini söylüyor: “Ninemin mutsuzluğun azaltmak için onun ailesini bulmaya onları buluşturmaya karar verdim. Tabii bu o kadar kolay olmadı…” A
Bir ögretmen tarihimizin en utanç verici gerceklerinden birini yazmış
4000 Türk kızı yoksulluktan kadın simsarları tarafından Filistinlilere satılıyor sonrası..sonrası tarihimizin en büyük utancı
1974'te adaya giren Türk ordusü Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne yaptı diyenler iyice okusun
''ARAPLARA SATILAN KIBRISLI
TÜRK KIZLARI''
Kıbrıs 1974’ den bugüne ikiye bölünmüş bir ada. Kim ne derse desin, Kıbrıs kapanmayan yaralarla dolu. Kapanmayan yaralar bir yana, Kıbrıs’ ın bir de az bilinen eski yaraları var. Bunlardan biri, Araplara satılan Kıbrıslı Türk kızları.
Kıbrıs tarihinin bu az bilinen sayfalarına ışık tutanların başında emekli edebiyat öğretmeni ve yazar Neriman Cahit geliyor. Neriman Cahit hiç bilmedikleri diyarlara, hem de satılarak gönderilen kızların öykülerini topladı ve “Araplara Satılan Kızlarımız” adlı bir kitapta yayımladı. Bu öyküler ayrımcılığın, yoksulluğun ve acımasızlığın öyküleri; nice çocuk gelinin öyküsü gibi.
FİLİSTİNLİLERE SATILAN KIZLAR
1920 ile 1950 yılları arasında, Kıbrıs bir İngiliz sömürgesiyken, yaklaşık 4 bin Türk kızı Filistinli Araplara anne babaları tarafından satıldı. Bu kızların çok azı geri dönebildiler. Geri dönemeyenlerin çoğu evlerinin, köylerinin, memleketlerinin özlemi ile yaşadılar ve kaderlerine küstüler.
MÜTHİŞ BİR SUSKUNLUK
Neriman Cahit kitaba varan süreci şöyle anlatıyor: “Ben yıllardır bu kızları merak ediyordum. Öğretmenlik yaptığım köylerde, çalıştığım kadın örgütlerinde hep izlerini sürmeye çalıştım. Fakat müthiş bir suskunluk vardı. Bu kızlar, 11-12 yaşında henüz sek sek oynarken aileleri tarafından para karşılığı taliplileri hiç araştırılmadan, neyin nesi oldukları bilinmeden Araplarla evlendiriliyordu. Dr. Haşmet Gürkan’ ın araştırmacı yönü çok güçlüdür. Bir yazısında bu kızlardan bahsediyordu. Hep ona sorular sorardım. Bir gün bana: Sen bu işin peşini bırakmayacaksın. Ama lütfen meselenin adını doğru koy; ‘Biz bu kızları sattık’ dedi.”
TARİHLE YÜZLEŞMEK
Neriman Cahit tarihle yüzleşmek gerektiğine inanıyordu: “Ben bir ilkokul öğretmeniyim. Bu kızları yazmak benim topluma olan borcumdu. Bu konuyu konuşmalıydık. Bu kızlar çok büyük acılar çekmişler ve hâlâ çekiyorlar. Ve Kıbrıslılar onları unutmayı tercih etmiş. Haklarını korumamış. Mesela onların da miras hakkı var. Ama bunu kimse gözetmemiş. O dönemde Kıbrıs İngiliz sömürgesiydi. Köylü çok fakirdi, kuraklık vardı. Ve tefeciler köylünün kanını emiyordu. Kadınlar için bir eğitim söz konusu değildi. Şehirli üst tabakadan ailelerin kızları Kur’an bilirdi. O kadar.”
SATIŞ VE TİCARET
Yoksulluktan kurtulmak, belki de kızlarının yoksulluktan kurtulması umuduyla kimi köylüler çocuklarının para karşılığı ellerinden alınmasına ve evlenmek üzere Filistin’ e götürülmesine izin verirler. Baf, Limasol, Larnaka gibi kıyı bölgelerinden, 10-15 yaşındaki kızlar vapurlarla bir bilinmeze doğru yola çıkar.
Köylü kızların satılması bir süre sonra Araplara kız bulmak için acente gibi çalışan simsarların ortaya çıkmasına da yol açmış. Bu kişiler ev ev dolaşarak çoğunlukla sarışın, renkli gözlü kızları bulmaya çalışırlar; satılan kızlar için hem anne babalardan, hem de kızları satın alanlardan komisyon alırlarmış.
Simsarların ille de erkek olduğu sanılmamalı. Gündüzleri kadınlara geceleri de erkeklere hizmet veren Tantin Hamamı’ nı işleten Pembe ve kızı Fatma kadın simsarlara bir örnek.
Damat adayları anne babalara çoğu zaman bir doktor, bir mühendis olarak tanıtılsa da, damatların sözleri çoğu zaman doğru çıkmaz. Satılan kızların çoğu gittikleri yerde büyük bir yoksulluk ile karşılaşırlar. Kimisi kuma durumuna düşer.
KARA HABERLER
Neriman Cahit kızların haberlerinin Kıbrıs’ a gelişini şöyle anlatır: “50’ lere doğru Türk toplumu bu kızlarla ilgili birçok şey öğrendi. Filistin bölgesindeki savaşlara İngilizler Türk askerlerini de götürdüler. Askerler boş zaman bulunca genelevlere giderler. Geneleve giden Rum ve Türk askerleri orada Kıbrıslı bir kıza rastlıyorlar. Kız ağlamaya başlıyor. Nereli ve kim olduğu anlaşılıyor. İnanır mısınız, oradaki askerlerden birinin kardeşi çıkıyor. Meğer kocasının üç karısı varmış. Bizimkini akşam geneleve getiriyor, sabah gelip alıyormuş. Bu kızlar arasından geneleve düşenlerin sayısı az değil. Gariptir bazıları Kıbrıs’ a dönmeyi başardı ama kimse sahip çıkmadığı için genelevlerde çalıştılar, ömürleri orada geçti.”
AMAN NE OLUYORUZ?
Filistin’ e götürülen kızların kötü durumda olduğunu duyanlardan biri de İngiliz ordusuyla birlikte Filistin’ e giden tercüman Mustafa Bitirim’ dir. Bitirim Kıbrıs’ a döndükten sonra, 1943 yılında, “Biz, Kızlarımız ve Araplar… Aman Ne Oluyoruz” adlı 16 sayfalık bir broşür yayınlar.
Bitirim kendisine durumu anlatan asker mektuplarını da yayınlar. Bu askerlerin arasında Kıbrıs Rumlar da vardır. Ama durum Filistin’ in işgaline dek değişmez. O yıllarda İsraillilerin saldırılarından kaçan Filistinlilerin çoğu Ürdün’ e ve çevredeki ülkelere sığınır. Kıbrıslı kızların karşısına bir de sürgün hayatı çıkar. Nice Filistinli gibi onlar da kamplarda yaşamaya başlarlar. Bazıları zaman zaman Kıbrıs’ a gelmeyi ve aileleriyle bağlantı kurmayı başarsa da zamanla tüm ilişkiler kopar.
ÜRDÜN ZİYARETİ
Neriman Cahit günün birinde Ürdün’ de yaşayan Kıbrıslı Emel Muhareb’ le tanışır ve hemen Ürdün’ e, artık neredeyse 90’ lı yaşlarının sonlarına gelen Kıbrıslı kızlarla tanışmaya gider. Neriman Hanım ziyaretini şöyle anlatır: “İsrail zulmünden kaçıp Ürdün’ e sığınan aileleri bulduk. Kıbrıslı kızlara, çocuklarına, torunlarına ulaştık. Gördüklerime, duyduklarıma inanamadım! Her şey çok acıydı… Filistinliler kamplarda, inanılmaz bir yoksulluk var. Ben o kadınların yüzlerindeki derin ifadeyi, her hallerine sinmiş hüznü, küskünlüğü gözlerimle gördüm. İçimde hissettim. Benim onları, o acıyı unutmam mümkün değil. Ben gittim, gördüm ve öldüm…”
LEFKELİ HATİCE TEVFİK
Hatice Tevfik, Neriman Cahit ile tanıştığında altı oğlu bir de kızı 97 yaşında bir kadındır. Ürdün’ de El Vahdet Kampı’ nda yaşamaktadır. Satılmadan önceevin en küçüğüdür. Filistin’ e gönderileceğini öğrenince bir resim çizer. Resimde evdeki dört kardeşi çizer ve kendisini temsil eden figürün üzerini karalar. Çocuk gözüyle, “Niye diğerleri değil de ben?” diye sormaktadır.
Hatice Tevfik küçük evinin kapısından tam dokuz yıldır hiç çıkmamış. Çünkü dünyaya küskün. Türkçe bilmediğini söylüyor. Ama çevirmen aracılığı ile soruyor; “Bunca yıl neredeydiniz?” Neriman Cahit onu ikinci kez ziyarete gittiğinde Hatice Tevfik’ in kızı gizlice şu bilgiyi aktarıyor: “Bütün gece uyumadı eski sandıkları karıştırdı!” Sandıktan yıllar önce giydiği mor bir elbise, mor bir başörtüsü ile Kıbrıs nakışlarıyla dolu bir bohça çıkarıyor. Neriman Hanım, yaşlı kadının acıyla, özlemle, ördüğü duvarı yıkamayacağını düşünüyor. Ama son bir gayret; ekip arkadaşı Eralp Adanır’ a; “Bir Kıbrıs türküsü söylesene” demeyi akıl ediyor. Sıra “Çanakkale içinde vurdular beni” türküsüne gelince bir feryat kaplıyor ortalığı; yaşlı kadın; “Beni vurdularrr, beni vurdular! Ölmeden beni mezara goydular… Unuttunuz beniii” diye feryat ediyor.
NECLA ÖMER
Neriman Cahit sayesinde ortaya çıkan öykülerden birisi, güzelliği ile dillere destan Necla Ömer’ in yaşam öyküsü. Necla Baf’ ın Evretu köyünden. Yoksulluk içinde babası ile yaşıyor. Bir gün ünlü simsar Halil ile bir Arap damat adayı çıkagelir. Baba direnir, kızını vermez. Ama yoksulluk ağır basar. Necla, aynı köyden Mustafa’ ya âşık olduğu halde babasına karşı gelmez. Kendisini Kıbrıs’ ta doktor olarak tanıtan Necla’ nın kocası kavun- karpuz satan bir manav çıkar. Üstelik Necla’ ya akıl almaz derecede kötü davranır. Bir yandan şiddet, bir yandan aile, memleket özlemi Necla’ yı bitirir. Beterin beteri olur ve geneleve düşer. Bu arada İngilizlerle birlikte İkinci Dünya Savaşı’ na katılanlardan biri olan Mustafa deli gibi Necla’ yı arar. Necla’ yı genelevde Mustafa’ nın çok yakın arkadaşı bulur. Ama Mustafa’ ya hiçbir şey söylemez, çünkü Necla’ ya söz vermiştir. Yıllar sonra Necla, Lefkoşa’ nın ünlü genelev mahallesi Kuru Çeşme’ de görülür, yaşlanmıştır. Mustafa da Lefkoşa’ dadır, Ama bir daha karşılaşmazlar.
VEDİA MUSTAFA
Vedia Mustafa’ nın öyküsünü torunu Dr. Ahmed Ali Hamiş şöyle anlatıyor: “Dedem, evlenmek için Kıbrıs’ a gitmiş. Simsar aracılığıyla bir miktar para vererek ninem Vedia ile evlenmiş. Ninemin ailesi fakir bir aile.” Beş erkek, iki de kız kardeşi olan Vedia kocasıyla birlikte Filistin’ e gider ve Abu Şusu köyünde yaşamaya başlar. Dr. Ahmed Ali Hamiş nenesini hep hüzünlü hatırlıyor: “Ninemi çok severdim. Çünkü hep üzgündü ve hep ağlardı, çok mutsuzdu. Ben de yanına gider onunla ağlardım. Annem bana kızardı marazi bir çocuk olacaksın diye…” Ahmed Bey, çocuk yaştan itibaren ninesinin vatanını ve ailesini özlediği için mutsuz olduğunu bildiğini söylüyor: “Ninemin mutsuzluğun azaltmak için onun ailesini bulmaya onları buluşturmaya karar verdim. Tabii bu o kadar kolay olmadı…” A
3 ay önce
İsrail, Türkiye’ye meydan okurken...
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto ile ortak basın toplantısında, “Önümüzdeki dönemde Gazze'nin yeniden inşasında ve Filistin davasının savunulmasında Endonezya ile birlikte çalışmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da, Antalya Diplomasi Forumu'nda konuştu ve Filistinlileri yerinden eden bir anlaşmaya Türkiye’nin evet demeyeceğini belirterek “Katar, Mısır ve ABD'nin öncülük ettiği ateşkes görüşmelerini destekliyoruz. Arap ligi tarafından kabul edilen Gazze'nin yeniden inşası planını destekliyoruz. İsrail'e Filistinlilerle barışma ve ateşkes ilan etme çağrısında bulunuyoruz.” dedi.
İki konuşmayı birlikte değerlendirirsek, Gazze’nin yeniden inşası ihale edilmiş de ihale Türkiye’ye verilmiş gibi bir tablo ortaya çıkıyor!
İhale Türkiye’ye verilmişse, hak edişleri kim ödeyecek? Arap ligi mi?
***
Bu arada Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto’nun, “Gençken bir ikonum vardı, hayranlık duyduğum biri vardı; benim kahramanım benim ikonum Mustafa Kemal Atatürk'tü. Fatih Sultan Mehmet de idol ve kahramanlarımdan biriydi. Sadece Endonezya'da değil. Ben küresel güneyden bahsediyorum. Özellikle gelişmekte olan ülkelerden bahsediyorum. Tüm bu ülkelerde Mustafa Kemal bir idoldür ve bir örnektir, cesaretin bir temsilidir. Bir lider örneğidir, bir vatansever örneğidir. Bir vazgeçmeme örneğidir. Azim örneğidir.” sözleri TRT tarafından verilmedi ve Erdoğan-Dem Parti görüşmesi haberine geçildi!
Ne hazindir ki bugünkü Türkiye, açıkça söyleyemeseler de Atatürk’e kin güdenler tarafından yönetiliyor!
***
Bugünlerde bütün önemli haberler, İsrail etrafında oluşuyor! Jerusalem Post gazetesinin “İsrail'den Türkiye'ye: Suriye'deki asker konuşlandırmasında değişiklik, kırmızı çizgimizdir” başlıklı haberinde “Azerbaycan’da Türkiye ve İsrail heyetleri arasında yapılan görüşmelerde, tarafların bölgedeki çıkarlarını ortaya koyduğu ve güvenlik istikrarının sağlanması amacıyla diyaloğun sürdürülmesi konusunda mutabakata varıldığı belirtildi. Bir kaynak, İsrail'e tehlike oluşturacak herhangi bir eylemin Suriye hükümetini de riske atacağını söyledi” denildi.
İsrail, Hama’da Türkiye’nin hava savunma sistemi kurmak istediği askeri üssü bombalamıştı...
washingtoninstitute’de yayınlanan analizde ise “Ankara, Şam ile daha derin siyasi, ekonomik ve askeri iş birliği peşinde koşarken, İsrail'in sınır ötesi askeri müdahaleleri artıyor ve yetkililer Suriye'de silahsızlandırılmış bir bölge kurmak istediklerini belirtiyorlar. Washington ise şu anda Şara'nın eski bir cihatçı olarak görülmesi gerektiğine inananlar ile onunla etkileşime girmeye değer olduğuna inananlar arasında bölünmüş durumda. Dışişleri Bakanlığı, Washington'ın ülkeye uyguladığı Esad dönemi yaptırımlarını kaldırabilmesi için Şam'ın karşılaması gereken kriterlerin bir listesini yayınladı; o zamana kadar ABD yaptırımları ekonominin yeniden inşası önünde önemli bir engel olmaya devam ediyor.” denildi.
***
Milli Savunma Bakanlığı eski genel sekreteri Ümit Yalım, Yunan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Dimitrios Choupis’in, 3 Nisan 2025’de Aydın İl sınırları içinde bulunan Bulamaç Adası’na, 04 Nisan 2025’de de Muğla İl sınırları içinde bulunan Kalolimnoz ve Keçi adalarına gelerek Yunan bayrağı altında Türkiye’ye meydan okuduğunu açıkladı.
Yalım, “Genelkurmay Başkanı Metin Gürak, 04 Nisan 2025’de, İspanya’da NATO Birleşik Hava Harekât Merkezi’nde brifing alırken, Mevkidaşı Yunan Genelkurmay Başkanı Dimitrios’u taşıyan Yunan Askeri Helikopteri, Türk Hava Sahasını ihlal ediyordu.” dedi.
Ayrıca Ege´de düzenlenen Iniochos 2025 hava tatbikatına, ABD ve Yunanistan öncülüğünde İsrail, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Kıbrıs Rum Kesimi, Hindistan, İngiltere, Fransa, İtalya, Polonya, Slovenya ve İspanya katıldı.
Şalom gazetesi, “Tatbikatın amacı, Doğu Akdeniz’de istikrarı sağlamak ve ticaret yollarının güvenliğini garanti altına almak olarak açıklandı. Ancak organizasyonda Türkiye'nin yer almaması, bölgesel güç dengeleri açısından dikkat çeken bir gelişme oldu.” diye yazdı.
Türkiye, Ege’de Mavi Vatan’ı da kendi adalarını da fiilen bırakmış durumda...
***
Toparlayalım... İsrail, ABD ve İngiltere desteğinde, Filistin’de, Suriye’de ve Ege’nin her yerinde Türkiye’ye meydan okuyor. Yunanistan, Türk adaların işgal etti, hava sahasını ihlal ediyor ve Kıbrıs Rum Kesimi, Türk Cumhuriyetleri tarafından Kıbrıs devleti olarak tanındı!
Bu aşamada PKK, Suriye’deki MOSSAD destekli SDG’ye yani YPG’ye katıldı bile. Bunu açıklayan da Hakan Fidan’dır. Fidan, “PKK'nın 2 bine yakın kadrosu şu anda SDG yönetiminin tepesinde oturuyor.” demişti.
Türkiye, dört bir taraftan sıkıştırılırken Erdoğan, Gazze’yi yeniden inşa etmekten söz ediyor!
Arslan Bulut
12 Nişan 2025
Yeniçağ Gazetesi
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto ile ortak basın toplantısında, “Önümüzdeki dönemde Gazze'nin yeniden inşasında ve Filistin davasının savunulmasında Endonezya ile birlikte çalışmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da, Antalya Diplomasi Forumu'nda konuştu ve Filistinlileri yerinden eden bir anlaşmaya Türkiye’nin evet demeyeceğini belirterek “Katar, Mısır ve ABD'nin öncülük ettiği ateşkes görüşmelerini destekliyoruz. Arap ligi tarafından kabul edilen Gazze'nin yeniden inşası planını destekliyoruz. İsrail'e Filistinlilerle barışma ve ateşkes ilan etme çağrısında bulunuyoruz.” dedi.
İki konuşmayı birlikte değerlendirirsek, Gazze’nin yeniden inşası ihale edilmiş de ihale Türkiye’ye verilmiş gibi bir tablo ortaya çıkıyor!
İhale Türkiye’ye verilmişse, hak edişleri kim ödeyecek? Arap ligi mi?
***
Bu arada Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto’nun, “Gençken bir ikonum vardı, hayranlık duyduğum biri vardı; benim kahramanım benim ikonum Mustafa Kemal Atatürk'tü. Fatih Sultan Mehmet de idol ve kahramanlarımdan biriydi. Sadece Endonezya'da değil. Ben küresel güneyden bahsediyorum. Özellikle gelişmekte olan ülkelerden bahsediyorum. Tüm bu ülkelerde Mustafa Kemal bir idoldür ve bir örnektir, cesaretin bir temsilidir. Bir lider örneğidir, bir vatansever örneğidir. Bir vazgeçmeme örneğidir. Azim örneğidir.” sözleri TRT tarafından verilmedi ve Erdoğan-Dem Parti görüşmesi haberine geçildi!
Ne hazindir ki bugünkü Türkiye, açıkça söyleyemeseler de Atatürk’e kin güdenler tarafından yönetiliyor!
***
Bugünlerde bütün önemli haberler, İsrail etrafında oluşuyor! Jerusalem Post gazetesinin “İsrail'den Türkiye'ye: Suriye'deki asker konuşlandırmasında değişiklik, kırmızı çizgimizdir” başlıklı haberinde “Azerbaycan’da Türkiye ve İsrail heyetleri arasında yapılan görüşmelerde, tarafların bölgedeki çıkarlarını ortaya koyduğu ve güvenlik istikrarının sağlanması amacıyla diyaloğun sürdürülmesi konusunda mutabakata varıldığı belirtildi. Bir kaynak, İsrail'e tehlike oluşturacak herhangi bir eylemin Suriye hükümetini de riske atacağını söyledi” denildi.
İsrail, Hama’da Türkiye’nin hava savunma sistemi kurmak istediği askeri üssü bombalamıştı...
washingtoninstitute’de yayınlanan analizde ise “Ankara, Şam ile daha derin siyasi, ekonomik ve askeri iş birliği peşinde koşarken, İsrail'in sınır ötesi askeri müdahaleleri artıyor ve yetkililer Suriye'de silahsızlandırılmış bir bölge kurmak istediklerini belirtiyorlar. Washington ise şu anda Şara'nın eski bir cihatçı olarak görülmesi gerektiğine inananlar ile onunla etkileşime girmeye değer olduğuna inananlar arasında bölünmüş durumda. Dışişleri Bakanlığı, Washington'ın ülkeye uyguladığı Esad dönemi yaptırımlarını kaldırabilmesi için Şam'ın karşılaması gereken kriterlerin bir listesini yayınladı; o zamana kadar ABD yaptırımları ekonominin yeniden inşası önünde önemli bir engel olmaya devam ediyor.” denildi.
***
Milli Savunma Bakanlığı eski genel sekreteri Ümit Yalım, Yunan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Dimitrios Choupis’in, 3 Nisan 2025’de Aydın İl sınırları içinde bulunan Bulamaç Adası’na, 04 Nisan 2025’de de Muğla İl sınırları içinde bulunan Kalolimnoz ve Keçi adalarına gelerek Yunan bayrağı altında Türkiye’ye meydan okuduğunu açıkladı.
Yalım, “Genelkurmay Başkanı Metin Gürak, 04 Nisan 2025’de, İspanya’da NATO Birleşik Hava Harekât Merkezi’nde brifing alırken, Mevkidaşı Yunan Genelkurmay Başkanı Dimitrios’u taşıyan Yunan Askeri Helikopteri, Türk Hava Sahasını ihlal ediyordu.” dedi.
Ayrıca Ege´de düzenlenen Iniochos 2025 hava tatbikatına, ABD ve Yunanistan öncülüğünde İsrail, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Kıbrıs Rum Kesimi, Hindistan, İngiltere, Fransa, İtalya, Polonya, Slovenya ve İspanya katıldı.
Şalom gazetesi, “Tatbikatın amacı, Doğu Akdeniz’de istikrarı sağlamak ve ticaret yollarının güvenliğini garanti altına almak olarak açıklandı. Ancak organizasyonda Türkiye'nin yer almaması, bölgesel güç dengeleri açısından dikkat çeken bir gelişme oldu.” diye yazdı.
Türkiye, Ege’de Mavi Vatan’ı da kendi adalarını da fiilen bırakmış durumda...
***
Toparlayalım... İsrail, ABD ve İngiltere desteğinde, Filistin’de, Suriye’de ve Ege’nin her yerinde Türkiye’ye meydan okuyor. Yunanistan, Türk adaların işgal etti, hava sahasını ihlal ediyor ve Kıbrıs Rum Kesimi, Türk Cumhuriyetleri tarafından Kıbrıs devleti olarak tanındı!
Bu aşamada PKK, Suriye’deki MOSSAD destekli SDG’ye yani YPG’ye katıldı bile. Bunu açıklayan da Hakan Fidan’dır. Fidan, “PKK'nın 2 bine yakın kadrosu şu anda SDG yönetiminin tepesinde oturuyor.” demişti.
Türkiye, dört bir taraftan sıkıştırılırken Erdoğan, Gazze’yi yeniden inşa etmekten söz ediyor!
Arslan Bulut
12 Nişan 2025
Yeniçağ Gazetesi