1 gün önce
#ÂLLÂH râhmet eylesín mekânı Cennet olsun ínşÂLLÂH
#Merhum Cumhurbaşkanımız
#TurgutŐzal
17 Nísan 1993 de ebedí yurduna gőç ettí
#Değerlí Cumhurbaşkanımız
#Malatyanın gururu ídí
#Tűrkíyenín gururu ídí
#Vefatına çok űzűldűm değerlí bírí ídí
#Tűrkíyeye faydası olan bírí ídí
#Mekânı Cennet olsun nur íçínde yatsın ínş'ÂLLÂH
#Sení asla unutmadık unutmayacağız da...
#Merhum Cumhurbaşkanımız
#TurgutŐzal
17 Nísan 1993 de ebedí yurduna gőç ettí
#Değerlí Cumhurbaşkanımız
#Malatyanın gururu ídí
#Tűrkíyenín gururu ídí
#Vefatına çok űzűldűm değerlí bírí ídí
#Tűrkíyeye faydası olan bírí ídí
#Mekânı Cennet olsun nur íçínde yatsın ínş'ÂLLÂH
#Sení asla unutmadık unutmayacağız da...
25 gün önce
Ben Türküm,
Türk esir olmaz!
Ben Türküm,
Türk devletsiz olmaz!
Ben Türküm, Türk bayraksız olmaz!
Ben Türküm, Türk ezansız olmaz! Ben Türküm, Türk hürriyetsiz olmaz!
Ruhu Şad Olsun 🤲
Unutmadık Unutturmayacağız....
25 Mart 2009 tarihinde ebedi aleme göç eden merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nu Rahmet ve Minnetle ile Saygılar Anıyoruz...
Türk esir olmaz!
Ben Türküm,
Türk devletsiz olmaz!
Ben Türküm, Türk bayraksız olmaz!
Ben Türküm, Türk ezansız olmaz! Ben Türküm, Türk hürriyetsiz olmaz!
Ruhu Şad Olsun 🤲
Unutmadık Unutturmayacağız....
25 Mart 2009 tarihinde ebedi aleme göç eden merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nu Rahmet ve Minnetle ile Saygılar Anıyoruz...
1 ay önce
Cumhur Bulut
Oğuz Han, “Görklü Tanrı Devlet Güneşini biz Türklerin burçlarına doğurdu.”(1) dedi ve durdu.
Han Otağı’nın içi git gide soğuyordu. Ekim ayı, olanca ayazını, uzak güneşinde daha çok soğutarak sanki başka bir yer bulamamış gibi çadıra dolduruyordu…(2)
Uluğ Türük birden bire irkildi. Hanlar Hanı Oğuz’un, daha ilk söylediğinde sözü nereye götüreceğini hep bilirdi. Bildi. Yine bildi… İrkilmesi, sözün nereye gideceğini bildiğindendi… Kapı çavuşlarından birine bir şeyler söyledi Uluğ Türük. Sonra pusat mahfiline doğru yöneldi.
Çok geçmedi, Hanlar Hanı Oğuz’un torunu Kayıbeğ ve onun Atabey’i Kanturalıoğlu Aslan Bey otağa girdi. Diz vurup Han dedesinin ayakucunda bekledi. Bu bekleyiş Uluğ Türük’ün bir sadak oku Kayıbeğ’e uzatmasına kadar sürdü.
Han çadırı öylesine büyüktü ki içinde nice âlemler var idi… Doğudan gün doğusuna, batıdan gün batısına, kuzeyden buz dağlarına, güneyden gün ortasına kadar bütün âlemler çadırın içindeydi.
Oğuz Han, “Torunum Kayıbeğ, ey oğul! Şimdi beni iyi dinleyip, iyi anlayasın. Kop men aşdum. Uruşgular kop men kördüm. Çıda birle ok kop atdum. Aygır birle kop yürüdüm. Düşmanlarımı ıglagurdum. Dostlarumu men küldürdüm (3) ama bildim ki, bizim milletimiz hep savaşla olmaz. Savaşır can alırız, zaferler kazanır, şan alırız. Fakat bildim ki oğul, bu bizim milletimizin yamalı bohça gibi obalara, avullara, aşiretlere, boylara ve adına ne dersen de, ayrılıp bölük pörçük olmasına devlet dayanmaz, devlet olmak zordur oğul. Tek millet, tek vatan, tek dil, tek devlet olmak çok zordur. Bugün Çinli, yarın gittiğiniz yerlerde başka birileri hep karşınızda olacaktır. Şimdi sana derim ki, ol sadaktan bir ok al ve kır!”…
Kayıbeğ, Hanlar Hanı Oğuz’a çocukça baktı. Gücünü deneyip onu sınayacak sandı. Güçlüydü Kayıbeğ. Çocukça güçlü… Davrandı, oku bir çırpıda kırıverdi.
Hanlar Hanı Oğuz, ‘aferin’ demedi, tebrik etmedi, taltif etmedi. Demek ki bu bir oyun değildi. Dedesinin bu kış gününde onu ve Atabeyi Kanturalıoğlu Arslan Beğ’i otağa çağırtması, Uluğ Türük’ü şahit tutması bir oyundan ibaret değildi.
Oğuz Han, “şimdi iki ok al ve kır” dedi.
Kayıbeğ iki ok aldı, tüm gücünü verdi. İki ok bir oktan daha fazla direndi. Kayıbeğ’in avuçlarına kan yürüdü, oradan kollarına vardı. Yüzünde sert tepkiler belirdi. Daha güç verdi Kayıbeğ, daha güç verdi. Okların ikisi de kırıldı.
Oğuz Han bu defa “üç ok al, üçünü de birlikte kır” dedi.
Kayıbeğ üç ok aldı. Tarttı. Gücünü topladı. Hep bir anda tüm kudretini oklara verdi. Oklardan biri çatırdadı. Diğerleri bana mısın demedi. Üçü de kırılmadı. Bir daha yüklendi Kayıbeğ, bir daha, bir daha… Üç ok da kırılmadı. Dört oka gücü hiç yetmedi. Beş oku öylece ellerinde tuttu. Ve durdu...
Hanlar Hanı Oğuz sözü aldı, söyledi. Görelim ne söyledi;
“Ey oğul! Ok bir iken kırmak kolaydır. Bir ok tek başına kolay kırılır… İkisi, üçü, dördü, beşi, onu birleşince kıramazsın… Milletimizi ok gibi düşüneceksin. Dağınık halkı herkes ezer, bozguna uğratır; millet birleşince kırılması zor olur. Senden istediğim bu! Siz de sizden sonrakilerden aynını isteyeceksiniz! Dağılmayın, parçalanmayın, birbirinize kenetlenin! Vatan topraklarında on ok kenetlenmesinde olursanız sizi kimse kıramaz, yerinizden oynatamaz. Bir çubuk kırılır, iki direnebilir, üç korkutur, dört, beş ve daha fazlası tüm düşmanı kaçırır, unutma!”
“Unutma, ülke yönetmek, sadece bugünü kurtarmak değildir! Ülkeyi yönetmekte göstereceğin asıl hüner, yarınları kurtarabilmektir… Göstereceğin tek hüner de bu olmalıdır. Unutma, davamız kuru bir cihangirlik davası değildir. Bunu aklından hiç çıkarma!”
***
Bu ejderha gibi dünyada okları; obaları, oymakları, avulları ve aşiretleri bir araya getirip geleceğimizi elimize tutuşturan, gönüllerimize birlik ve kardeşlik tohumunu hünerle eken Devlet Bahçeli Beyefendi’ye sağlık dualarıyla…
Dipnotlar:
Kâşgarlı Mahmud, Dîvânu Lugâti't-Türk’e bu sözlerle başlar…
Çağımızın Dede Korkut’u Merhum Mustafa Necati Sepetçioğlu’ndan… Kilit, Sesler ve Işıklar-Yesili Hoca Ahmed I Romanlarından- Fatihalarla…
Oğuz Han Destan’ı özgün metin
Oğuz Han, “Görklü Tanrı Devlet Güneşini biz Türklerin burçlarına doğurdu.”(1) dedi ve durdu.
Han Otağı’nın içi git gide soğuyordu. Ekim ayı, olanca ayazını, uzak güneşinde daha çok soğutarak sanki başka bir yer bulamamış gibi çadıra dolduruyordu…(2)
Uluğ Türük birden bire irkildi. Hanlar Hanı Oğuz’un, daha ilk söylediğinde sözü nereye götüreceğini hep bilirdi. Bildi. Yine bildi… İrkilmesi, sözün nereye gideceğini bildiğindendi… Kapı çavuşlarından birine bir şeyler söyledi Uluğ Türük. Sonra pusat mahfiline doğru yöneldi.
Çok geçmedi, Hanlar Hanı Oğuz’un torunu Kayıbeğ ve onun Atabey’i Kanturalıoğlu Aslan Bey otağa girdi. Diz vurup Han dedesinin ayakucunda bekledi. Bu bekleyiş Uluğ Türük’ün bir sadak oku Kayıbeğ’e uzatmasına kadar sürdü.
Han çadırı öylesine büyüktü ki içinde nice âlemler var idi… Doğudan gün doğusuna, batıdan gün batısına, kuzeyden buz dağlarına, güneyden gün ortasına kadar bütün âlemler çadırın içindeydi.
Oğuz Han, “Torunum Kayıbeğ, ey oğul! Şimdi beni iyi dinleyip, iyi anlayasın. Kop men aşdum. Uruşgular kop men kördüm. Çıda birle ok kop atdum. Aygır birle kop yürüdüm. Düşmanlarımı ıglagurdum. Dostlarumu men küldürdüm (3) ama bildim ki, bizim milletimiz hep savaşla olmaz. Savaşır can alırız, zaferler kazanır, şan alırız. Fakat bildim ki oğul, bu bizim milletimizin yamalı bohça gibi obalara, avullara, aşiretlere, boylara ve adına ne dersen de, ayrılıp bölük pörçük olmasına devlet dayanmaz, devlet olmak zordur oğul. Tek millet, tek vatan, tek dil, tek devlet olmak çok zordur. Bugün Çinli, yarın gittiğiniz yerlerde başka birileri hep karşınızda olacaktır. Şimdi sana derim ki, ol sadaktan bir ok al ve kır!”…
Kayıbeğ, Hanlar Hanı Oğuz’a çocukça baktı. Gücünü deneyip onu sınayacak sandı. Güçlüydü Kayıbeğ. Çocukça güçlü… Davrandı, oku bir çırpıda kırıverdi.
Hanlar Hanı Oğuz, ‘aferin’ demedi, tebrik etmedi, taltif etmedi. Demek ki bu bir oyun değildi. Dedesinin bu kış gününde onu ve Atabeyi Kanturalıoğlu Arslan Beğ’i otağa çağırtması, Uluğ Türük’ü şahit tutması bir oyundan ibaret değildi.
Oğuz Han, “şimdi iki ok al ve kır” dedi.
Kayıbeğ iki ok aldı, tüm gücünü verdi. İki ok bir oktan daha fazla direndi. Kayıbeğ’in avuçlarına kan yürüdü, oradan kollarına vardı. Yüzünde sert tepkiler belirdi. Daha güç verdi Kayıbeğ, daha güç verdi. Okların ikisi de kırıldı.
Oğuz Han bu defa “üç ok al, üçünü de birlikte kır” dedi.
Kayıbeğ üç ok aldı. Tarttı. Gücünü topladı. Hep bir anda tüm kudretini oklara verdi. Oklardan biri çatırdadı. Diğerleri bana mısın demedi. Üçü de kırılmadı. Bir daha yüklendi Kayıbeğ, bir daha, bir daha… Üç ok da kırılmadı. Dört oka gücü hiç yetmedi. Beş oku öylece ellerinde tuttu. Ve durdu...
Hanlar Hanı Oğuz sözü aldı, söyledi. Görelim ne söyledi;
“Ey oğul! Ok bir iken kırmak kolaydır. Bir ok tek başına kolay kırılır… İkisi, üçü, dördü, beşi, onu birleşince kıramazsın… Milletimizi ok gibi düşüneceksin. Dağınık halkı herkes ezer, bozguna uğratır; millet birleşince kırılması zor olur. Senden istediğim bu! Siz de sizden sonrakilerden aynını isteyeceksiniz! Dağılmayın, parçalanmayın, birbirinize kenetlenin! Vatan topraklarında on ok kenetlenmesinde olursanız sizi kimse kıramaz, yerinizden oynatamaz. Bir çubuk kırılır, iki direnebilir, üç korkutur, dört, beş ve daha fazlası tüm düşmanı kaçırır, unutma!”
“Unutma, ülke yönetmek, sadece bugünü kurtarmak değildir! Ülkeyi yönetmekte göstereceğin asıl hüner, yarınları kurtarabilmektir… Göstereceğin tek hüner de bu olmalıdır. Unutma, davamız kuru bir cihangirlik davası değildir. Bunu aklından hiç çıkarma!”
***
Bu ejderha gibi dünyada okları; obaları, oymakları, avulları ve aşiretleri bir araya getirip geleceğimizi elimize tutuşturan, gönüllerimize birlik ve kardeşlik tohumunu hünerle eken Devlet Bahçeli Beyefendi’ye sağlık dualarıyla…
Dipnotlar:
Kâşgarlı Mahmud, Dîvânu Lugâti't-Türk’e bu sözlerle başlar…
Çağımızın Dede Korkut’u Merhum Mustafa Necati Sepetçioğlu’ndan… Kilit, Sesler ve Işıklar-Yesili Hoca Ahmed I Romanlarından- Fatihalarla…
Oğuz Han Destan’ı özgün metin