Logo
Bozkurt mahir
Bir Mevlid Hikâyesi…

İsmail Şimşek rahmetli olmuştu. Ankara Ocağı Yönetim Kurulu Üyesi yiğit bir ülkücüydü,yiğit, fedâkâr.. Hastalığının son dönemlerinde olduğunu bildiği günlerde, yani vuslata çok yakın olduğu günlerde bile arkadaşlarını düşünecek kadar, arkadaşlarını yani ülküdaşlarını düşünecek kadar samimî bir ülkücüydü…

Mamak Cezâevi’ndeki işkence şartlarında hastalanmış ve bu hastalık sonucu Mevki Hastanesi Mahkûm koğuşuna sevk edilmişti. Haftalık ziyaretlerimiz, İsmail’in ân be ân ölüme nasıl yaklaştığını izlemek gibi bir kahra dönüşmüştü. Gözlerine yuvalanan sarı renk her gün daha da koyulaşıyordu.. Sanki bir sonbahar yaprağı, sanki bir vedâ yaprağı konuyordu gözlerine…

Ve son görüşmelerimizden birinde kendisine Adnan İslamoğulları ile birlikte yaptığımız, “bir şekilde” hastaneden kaçırarak yurtdışına çıkarma teklifimizi de reddetmişti, “çekemem…” demişti… Bir kelime ile reddetmişti bunu, “çekemem…”.

Hakikaten hayatı bile “çekemeyecek” durumdaydı…

İsmail Şimşek kısa bir süre sonra Ankara Mevki Hastanesi Mahkûm koğuşunda muazzez ruhunu teslim etti…

Adnan İslâmoğulları’nın yıllar evvel yazdığı İsmail Şimşek’i anlatan “Bir Paket Kestane Şekeri…” başlıklı çok güzel ve ülkücü hareketin klasikleri arasında girmiş bir yazısı vardır. Yeni neslin muhakkak okuması gereken yazılardandır o yazı, bizi anlatır.. Nasıl acıyla yoğrulmuş bir hareket olduğumuzu…

İşte “Bir mevlid hikâyesi” bu yiğit ülküdaşımızın, İsmail Şimşek’in mevlidinin hikâyesidir.

Sivas Yurdu’nda kalıyorduk…

Lokumları, şekerleri, külâh yapacağımız kâğıtları aldık ve Sivas Yurdu’na geldik…

Bin tane küllâh yaptık…

12 Eylülden sonra ilk mevlid…

Kocatepe Câmii henüz inşâ hâlinde idi. Mevlid, şimdi mağaza olan ve câmi tamamlanıncaya kadar namazların kılındığı kısımda okutulacaktı…

Henüz ibâdete tamamıyle açılmamış olsa da sonuçta Mevlid Kocatepe Camii’nde idi, İsmail Şimşek ve bizim 12 Eylül zindanlarında ölen ülküdaşımıza adına okutuluyordu…

Bin sayısı bu yüzden bana çok az geldi…

En az iki-üç bin kişi gelir düşüncesindeydim…

Bu sebeple arkadaşlara tedbirli olmalarını tembih etmekten kendimi alamadım:

“Kesinlikle mevlidte vazifeli ve teşkilattan arkadaşlar dağıtılan şekerleri, lokumları almayacaklardı, gelenlere yetmeyebilirdi ve Allah korusun mahçûb olabilirdik…”

Bu hususta çok ciddi olarak endişe ediyordum. Mevzu bizim için o kadar mühim ve hayatîydi ki, mevlidle alâkalı hazırlıkları, şeker/lokum sayısına ve yetmeme ihtimâline kadar aldığımız tedbirleri rahmetli Gâlip Amca’ya da anlatmıştım. Anlattığımda o bu durumlarda çoğu zaman olduğu gibi kendine has üslubuyla tebessüm etmişti, gözlüklerinin üzerinden…

O ân bu tebessümün sebebini anlayamadım…

Mevlid günü geldi çattı. Biz şekerlerimizi, lokumlarımızı ve gül sularını alarak câmiye gittik…

Öğlen namazı kılındı, cemaat çıktı…

İşte o zaman Galip Amca’nın tebessümünün hikmetini anladım…

Mevlide yüz kişi bile gelmemişti…

Şekerlerimiz fazla fazla yetti katılanlara!!!

Fakat en azından biz mahçûp olmadık…

O günden sonra, nerede mangalda kül bırakmayan insan görsem aklıma hep o mevlid gelir…

Koskoca Ankara’da elli(50) haydi bilemediniz altmış(60) kişinin katıldığı bir ülkücü şehid mevlidiydi İsmail Şimşek’in ve ölen bütün ülküdaşlarımızın adına okuttuğumuz mevlidi.

Hareketin zaafları üzerinde not ettiğim en önemli olaylardan biridir bu:

“Kendi değerlerinin farkında olmama hâli…”

Sonra ki yıllarda hep aynı şekilde devam etti bu vefâsızlık…

Aslında duyarlı insanlardır ülkücüler, o gün, “bir arkadaşımız saldırıya uğradı koşun” deseydik inanın yüzlerce ülkücü gelirdi olay mahalline…

Ama mevlid’e gelmediler…

Barış dönemlerde çok fazla savrulmamızın nedenlerinden biri de bu ruh hâlimiz olabilir mi?

Ne dersiniz?

Not : mezarı yozgat a giderken Yerköye çok yakın buruncuk köyünde ....
16 saat önce

Henüz Yanıt Yok

Görünüşe göre bu yayının henüz herhangi bir yorumu yok. Bu yayına Bozkurt mahir tarafından yanıt vermek için, alttaki üzerine tıklayın