9 gün önce
🏵️HİNDİSTÂN'DA GEÇMİŞ TÜRK-İSLAM DEVLETLERİ
(Prof. Dr. Ramazan Ayvallı
ramazan.ayvalli@tg.com.tr-29 Nisan 2025)
✅TÜRK-İSLAM DEVLETLERİ
▶️1- Âdilşâhlar (Bicapur Devleti)
Hindistân’da Bicapur Devleti hükümdârlık âilesidir. Hânedânın ve devletin kurucusu olan Yûsuf Âdil, Behmenîlerin hâssa askerlerinden idi. ☑️İkinci Muhammed Şâhın takdîrini kazanarak yükseldi. Muhammed Şâhın vefâtından sonra, taht kavgalarından faydalanarak Bicapur’un idâresini eline geçirdi. Âilesiyle Bicapur’a gidip, 1490 (H. 896) senesinde Şâh unvânını aldı ve bağımsızlığını ilân etti...
☑️1504 senesinde Yûsuf Âdilşâh, Şîîliği, devletinin siyâsetine esâs olarak kabûl edince, ülkede ayaklanmalar başgösterdi. 1516 senesinde vefât edince, yerine onüç yaşındaki oğlu İsmâîl Âdilşâh geçti. Fakat vefâtından önce Kemâl Hânı oğluna vasî tâyin ettiği için, bir süre devleti Kemâl Hân idâre etti.
☑️Kemâl Hân, Cuma hutbesini dört hak mezhepten biri olan Hanefi mezhebine uygun olarak okuttu. Ehl-i Sünnet itikâdına uymayı devletin resmî siyâseti olarak kabûl etti...
☑️1579’da Ali Âdilşâh’ın yerine hükümdâr olan İkinci İbrâhîm Âdilşâh’ın dönemi, Bicapur Devleti'nin en parlak yılları oldu. İbrâhîm Şâh, Hindistân'ın en büyük İslâm Devleti olan Gürgâniye Hânedânlığı ile iyi münâsebetler kurdu... Hindistân’ın Dekken bölgesinde Bicapur’a iki yüz yıla yakın hâkim olan Âdilşâhlar, bölgede Türk hâkimiyetini kurdular.
▶️2- Bâbür İmparatorluğu
Hindistân’da kurulan Türk-İslâm devletlerinin en büyüklerindendir. Timur’un beşinci torunu Bâbür tarafından 1526’da kurulmuştur.
☑️1483’te Fergana’da dünyâya gelen Bâbür, 1494’te babası Ömer Şeyh Mirzâ’nın ölümü üzerine Fergana hükümdârı oldu. 1504’te Kâbil’i, daha sonra Kandehâr’ı alarak orada yerleşti.
☑️1508 Eylül’ünde ilk defa Hindistân’a akın yaptı. Üç ay süren bu akında, ülkeyi tanıdı ve pekçok ganîmet elde etti. Kasım 1519’da Hayber’i geçerek Hindistân’a girdi. Peşâver yakınlarına geldi. Beş defa Pencap’a sefer yaptı.
Bu seferler neticesinde, Kuzey Hindistân’ı fethetti.
☑️Kasım 1525’te Hindistân’ı fethetmek üzere Kâbil’den hareket etti. 21 Mayıs 1526’da Pânipat Meydân Muhârebesinde İbrâhîm Lûdî’nin büyük ordusunu yok etti. Böylece Hindistân Türk İmparatorluğu tâcı, Bâbür’e geçmiş oldu. Aralık 1526’da dünyânın en büyük şehirleri arasında olan Delhi, Agra ve Hanpur fethedildi. Bâbür şâh, Agra’yı başkent yaptı.
▶️3- Behmenîler
Hindistân’ın Dekken bölgesinde kurulan Müslümân-Türk Hânedânlığıdır.
☑️Tuğluk-Türk sultânlarından Muhammed bin Tuğluk zamanında çıkan iç karışıklıklarda, Alâeddin Hasan Behmen Şâh, Dekken bölgesinde bağımsızlığını ilân etti ve Gülberge şehrini pâyitaht yaptı. Elinde bulunan toprakları; dört vilâyete böldü. Bağımsızlığını ilân etmesine yardımcı olan beyleri bu vilâyetlere vâlî tâyin etti.
☑️Alâeddin Hasan’ın saltanatı, Hindulara karşı seferlerle geçti. Devleti, Mısır’daki Halîfe tarafından tanındı. 1358 senesinde Gucerat’a karşı yaptığı seferde hastalanıp vefât etti. Yerine oğlu Muhammed geçti. Muhammed Şâhın ilk işi, devlet ve ordu teşkilâtını kurmak oldu.
▶️4- Cavnpûr Şarkî Devleti:
Hindistân’ın Cavnpûr bölgesinde 1394 senesinde Melik Server adında bir bey tarafından kurulan bir devlettir.
☑️Tuğluk Sultânı Mahmûd, Delhî’nin doğusunda ayaklanan Hindûlara karşı Melik Server’i gönderdi. Bölgede sükûneti sağlayan Melik Server, "Sultanüş-Şark" ünvânıyla Cavnpûr’da bağımsızlığını ilân etti. Kısa zamanda topraklarını genişletti.
☑️Tîmûr Hânın Hindistân Seferi sırasında tarafsız kaldı. Fakat o sene vefât etti (1399). Yerine evlâtlığı Melik Karanfil geçti. Melik Karanfil, "Mübârek Şâh" ünvânını alarak kendi adına hutbe okuttu ve para bastırdı.
▶️5- Delhî Türk Sultânlığı:
Hindistân’daki Müslümân Gûrlu Devletinin komutanlarından Kutbeddîn Aybeg tarafından Delhi’de kurulan Türk devletidir. Bu devlete; Muizzîler, Halacîler, Tuğluklar ve Seyyidler olmak üzere dört Türk sülâlesi birbiri arkasından hâkim oldular.
☑️İslâmiyet, Aşağı İndüs vâdisine ilk olarak Emevîler devrinde girmişti. Sonraları, Hindistân içlerine Müslümân askerî kuvvetlerini ilk getiren Gazneli hükümdârlarıydı. Gazneliler, Pencab bölgesini ele geçirerek, burayı Hindistân’daki dâimî merkezleri yaptılar. Lahor merkez olmuştu.
☑️Gaznelilerin yerini alan Gûrlular için Pencab, Hindistân’ın fethi için önemli bir merkezdi. Gûrlu Hânedânından, 1173 senesinden sonra Gazne’de hükümdâr olan Şihâbüddîn (Muizzüddîn) Muhammed, Ganj Ovasında hâkimiyetini genişletti. Muînüddîn Çeştî hazretlerinden aldığı işâretle, Ecmir’i fethetti. Emrindeki Türk asıllı kumandânlarından Kutbeddîn Aybeg’i bütün Hindistân’ın fethiyle vazîfelendirdi.
☑️Hindistân’da İslâmiyetin yayılmasında önemli rol oynayan Muizzüddîn, 1206 senesinde ölünce, Lahor’a giden Kutbeddîn Aybeg, sultânlık teklîfini kabûl etti. Kuzey Hindistân’a hâkim olup, Delhi Türk Devletinin temelini attı.
▶️6- Fârûkîler (Handeş Devleti):
Hindistân’da Gucerât bölgesinin batısındaki Handeş ülkesinde 1399-1601 yılları arasında iki yüz yıl hüküm süren bir hânedândır.
☑️Devletin kurucuları, kendilerinin ikinci İslâm Halîfesi Hazret-i Ömerül-Fârûk’un torunları olduklarını söyledikleri için “Fârûkîler” denilmektedir.
☑️Hânedânın kurucusu Melik Râcî, önceleri Behmenîlerin hizmetinde bulunuyordu. Daha sonra Dehli Sultânı Üçüncü Fîrûz Şâhın hizmetine girdi ve onun tarafından kuzey Dekken’de Handeş bölgesine vâli tâyin edildi. Tuğlukîlerin çöküş yıllarında ise istiklâlini îlân etti.
☑️Melik Râcî’nin ölümü üzerine yerine geçen oğlu Nâsır Hân, Hinduların elinde bulunan Asirgarh şehrini zabtetti. Daha sonra buranın yakınında Burhânpur adı ile yeni bir şehir kurdu ve devlet merkezini de buraya taşıdı.
☑️1437’de Behmenîlerin istilâsına uğrayan Handeş Devleti, birinci Âdil Han ve Birinci Mübârek Han devirlerinde de, Gücerât Sultanlığının nüfûzu altına girdi. İkinci Âdil Hân (1457-1503) döneminde Fârûkîler, en parlak devirlerini yaşadılar.
📌 Derleyen: Sefer EREN
İŞTE BÖYLE. HER YERDE TÜRK İZLERİ VAR. BU İZLERE ULAŞMAK LAZIM. AMA BU GİDİŞATLA ZOR GİBİ. İNŞALLAH OLUR...
(Prof. Dr. Ramazan Ayvallı
ramazan.ayvalli@tg.com.tr-29 Nisan 2025)
✅TÜRK-İSLAM DEVLETLERİ
▶️1- Âdilşâhlar (Bicapur Devleti)
Hindistân’da Bicapur Devleti hükümdârlık âilesidir. Hânedânın ve devletin kurucusu olan Yûsuf Âdil, Behmenîlerin hâssa askerlerinden idi. ☑️İkinci Muhammed Şâhın takdîrini kazanarak yükseldi. Muhammed Şâhın vefâtından sonra, taht kavgalarından faydalanarak Bicapur’un idâresini eline geçirdi. Âilesiyle Bicapur’a gidip, 1490 (H. 896) senesinde Şâh unvânını aldı ve bağımsızlığını ilân etti...
☑️1504 senesinde Yûsuf Âdilşâh, Şîîliği, devletinin siyâsetine esâs olarak kabûl edince, ülkede ayaklanmalar başgösterdi. 1516 senesinde vefât edince, yerine onüç yaşındaki oğlu İsmâîl Âdilşâh geçti. Fakat vefâtından önce Kemâl Hânı oğluna vasî tâyin ettiği için, bir süre devleti Kemâl Hân idâre etti.
☑️Kemâl Hân, Cuma hutbesini dört hak mezhepten biri olan Hanefi mezhebine uygun olarak okuttu. Ehl-i Sünnet itikâdına uymayı devletin resmî siyâseti olarak kabûl etti...
☑️1579’da Ali Âdilşâh’ın yerine hükümdâr olan İkinci İbrâhîm Âdilşâh’ın dönemi, Bicapur Devleti'nin en parlak yılları oldu. İbrâhîm Şâh, Hindistân'ın en büyük İslâm Devleti olan Gürgâniye Hânedânlığı ile iyi münâsebetler kurdu... Hindistân’ın Dekken bölgesinde Bicapur’a iki yüz yıla yakın hâkim olan Âdilşâhlar, bölgede Türk hâkimiyetini kurdular.
▶️2- Bâbür İmparatorluğu
Hindistân’da kurulan Türk-İslâm devletlerinin en büyüklerindendir. Timur’un beşinci torunu Bâbür tarafından 1526’da kurulmuştur.
☑️1483’te Fergana’da dünyâya gelen Bâbür, 1494’te babası Ömer Şeyh Mirzâ’nın ölümü üzerine Fergana hükümdârı oldu. 1504’te Kâbil’i, daha sonra Kandehâr’ı alarak orada yerleşti.
☑️1508 Eylül’ünde ilk defa Hindistân’a akın yaptı. Üç ay süren bu akında, ülkeyi tanıdı ve pekçok ganîmet elde etti. Kasım 1519’da Hayber’i geçerek Hindistân’a girdi. Peşâver yakınlarına geldi. Beş defa Pencap’a sefer yaptı.
Bu seferler neticesinde, Kuzey Hindistân’ı fethetti.
☑️Kasım 1525’te Hindistân’ı fethetmek üzere Kâbil’den hareket etti. 21 Mayıs 1526’da Pânipat Meydân Muhârebesinde İbrâhîm Lûdî’nin büyük ordusunu yok etti. Böylece Hindistân Türk İmparatorluğu tâcı, Bâbür’e geçmiş oldu. Aralık 1526’da dünyânın en büyük şehirleri arasında olan Delhi, Agra ve Hanpur fethedildi. Bâbür şâh, Agra’yı başkent yaptı.
▶️3- Behmenîler
Hindistân’ın Dekken bölgesinde kurulan Müslümân-Türk Hânedânlığıdır.
☑️Tuğluk-Türk sultânlarından Muhammed bin Tuğluk zamanında çıkan iç karışıklıklarda, Alâeddin Hasan Behmen Şâh, Dekken bölgesinde bağımsızlığını ilân etti ve Gülberge şehrini pâyitaht yaptı. Elinde bulunan toprakları; dört vilâyete böldü. Bağımsızlığını ilân etmesine yardımcı olan beyleri bu vilâyetlere vâlî tâyin etti.
☑️Alâeddin Hasan’ın saltanatı, Hindulara karşı seferlerle geçti. Devleti, Mısır’daki Halîfe tarafından tanındı. 1358 senesinde Gucerat’a karşı yaptığı seferde hastalanıp vefât etti. Yerine oğlu Muhammed geçti. Muhammed Şâhın ilk işi, devlet ve ordu teşkilâtını kurmak oldu.
▶️4- Cavnpûr Şarkî Devleti:
Hindistân’ın Cavnpûr bölgesinde 1394 senesinde Melik Server adında bir bey tarafından kurulan bir devlettir.
☑️Tuğluk Sultânı Mahmûd, Delhî’nin doğusunda ayaklanan Hindûlara karşı Melik Server’i gönderdi. Bölgede sükûneti sağlayan Melik Server, "Sultanüş-Şark" ünvânıyla Cavnpûr’da bağımsızlığını ilân etti. Kısa zamanda topraklarını genişletti.
☑️Tîmûr Hânın Hindistân Seferi sırasında tarafsız kaldı. Fakat o sene vefât etti (1399). Yerine evlâtlığı Melik Karanfil geçti. Melik Karanfil, "Mübârek Şâh" ünvânını alarak kendi adına hutbe okuttu ve para bastırdı.
▶️5- Delhî Türk Sultânlığı:
Hindistân’daki Müslümân Gûrlu Devletinin komutanlarından Kutbeddîn Aybeg tarafından Delhi’de kurulan Türk devletidir. Bu devlete; Muizzîler, Halacîler, Tuğluklar ve Seyyidler olmak üzere dört Türk sülâlesi birbiri arkasından hâkim oldular.
☑️İslâmiyet, Aşağı İndüs vâdisine ilk olarak Emevîler devrinde girmişti. Sonraları, Hindistân içlerine Müslümân askerî kuvvetlerini ilk getiren Gazneli hükümdârlarıydı. Gazneliler, Pencab bölgesini ele geçirerek, burayı Hindistân’daki dâimî merkezleri yaptılar. Lahor merkez olmuştu.
☑️Gaznelilerin yerini alan Gûrlular için Pencab, Hindistân’ın fethi için önemli bir merkezdi. Gûrlu Hânedânından, 1173 senesinden sonra Gazne’de hükümdâr olan Şihâbüddîn (Muizzüddîn) Muhammed, Ganj Ovasında hâkimiyetini genişletti. Muînüddîn Çeştî hazretlerinden aldığı işâretle, Ecmir’i fethetti. Emrindeki Türk asıllı kumandânlarından Kutbeddîn Aybeg’i bütün Hindistân’ın fethiyle vazîfelendirdi.
☑️Hindistân’da İslâmiyetin yayılmasında önemli rol oynayan Muizzüddîn, 1206 senesinde ölünce, Lahor’a giden Kutbeddîn Aybeg, sultânlık teklîfini kabûl etti. Kuzey Hindistân’a hâkim olup, Delhi Türk Devletinin temelini attı.
▶️6- Fârûkîler (Handeş Devleti):
Hindistân’da Gucerât bölgesinin batısındaki Handeş ülkesinde 1399-1601 yılları arasında iki yüz yıl hüküm süren bir hânedândır.
☑️Devletin kurucuları, kendilerinin ikinci İslâm Halîfesi Hazret-i Ömerül-Fârûk’un torunları olduklarını söyledikleri için “Fârûkîler” denilmektedir.
☑️Hânedânın kurucusu Melik Râcî, önceleri Behmenîlerin hizmetinde bulunuyordu. Daha sonra Dehli Sultânı Üçüncü Fîrûz Şâhın hizmetine girdi ve onun tarafından kuzey Dekken’de Handeş bölgesine vâli tâyin edildi. Tuğlukîlerin çöküş yıllarında ise istiklâlini îlân etti.
☑️Melik Râcî’nin ölümü üzerine yerine geçen oğlu Nâsır Hân, Hinduların elinde bulunan Asirgarh şehrini zabtetti. Daha sonra buranın yakınında Burhânpur adı ile yeni bir şehir kurdu ve devlet merkezini de buraya taşıdı.
☑️1437’de Behmenîlerin istilâsına uğrayan Handeş Devleti, birinci Âdil Han ve Birinci Mübârek Han devirlerinde de, Gücerât Sultanlığının nüfûzu altına girdi. İkinci Âdil Hân (1457-1503) döneminde Fârûkîler, en parlak devirlerini yaşadılar.
📌 Derleyen: Sefer EREN
İŞTE BÖYLE. HER YERDE TÜRK İZLERİ VAR. BU İZLERE ULAŞMAK LAZIM. AMA BU GİDİŞATLA ZOR GİBİ. İNŞALLAH OLUR...
1 ay önce
MEVALİ
2020 Yılı Mart Ayında Suudi Müftüsü: “Türk’ler Mevalidir, İslamı Temsil Edemezler” Diye Fetva Verdi...
Mevali Ne Demek?
İslamiyetten önce Araplar “Azad edilmiş kölelere” Mevali diyordu.
İslamiyetten sonra, Mevali kavramı, Arap olmayan Müslüman Milletler için kullanıldı. Kullanılıyor.
Arap geleneğine göre; Mevali'nin malı, parası, karısı, kızı Araba helal sayılıyor.
Mevaliden doğan çocuk veliaht olamıyor.
Arap tarihinde, Mevali denildiği zaman akla Türk’ler geliyor.
Türk’ler, islamiyet dünyaya indiği 612 yılından, üç asır sonra, 934 yılında Müslüman olmuşlardı.
Onlara göre Kuran “Mekke ve etrafında yaşayan insanları uyarmak için, arapça inmiş” bir kitaptı ve bu ayet ile sabitti. O dönemde, Mekke etrafında Araplar yaşadığına göre mekanın sahibi onlardı.
“Her millete bir peygamber gönderdik” şeklindeki Kuran hükmünü, Araplar, “Hz. Muhammed Araplar için gelmiş Peygamberdir” diye anladılar.
Arap olmayanların Müslümanlığını kabul etmediler.
Sonradan Müslüman olan başka milletleri MEVALİ diye tanımladılar.
Emevi döneminde başlayan, İslamdaki ayrıcalığa ilk karşı çıkan Hanefi Mezhebinin kurucusu Ebu Hanife (699-767) olmuştur. Büyük İmam diye tanımlanan Ebu Hanife, mevali geleneğine karşı çıkması yüzünden, arapların hışmına uğramıştır.
Sonradan Müslüman olan Türklerin Hanefi Mezhebini seçmeleri tesadüf değildir.
Mevali kavramı, sadece Emevilere mahsus değildi. Abbasiler’de aynı geleneği devam ettiriler. Bağdattaki Abbasi Halifesi, kendini kurtaran Selçuklu Sultanı Tuğrul Beye kızını vermedi. Gerekçe, Tuğrul Bey'in Türk olması ve Mevali sayılmasıydı.
Tarihin hiç bir döneminde, Araplar, Türklerin İslami liderliğini ve egemenliğini tanımadılar. İlk fırsatta Türklere karşı isyan ettiler...
Hilafeti temsil eden Osmanlıya karşı, İngilizlerle beraber savaşan Arap isyancılar binlerce Mehmetçiğimizin vahşice kanını akıttılar...
Bu anlayışın gerisinde MEVALİ geleneği yatıyordu...
Nitekim;
- Osmanlıya isyan eden Arapların başındaki isyancı Şerif Hüseyin İstanbul doğumluydu. Ve Haşimi soyundan geldiği için Mekke Şerifi tayin edilmişti. Hain Şerif Hüseyine göre, Türkler Mevali idi. Mevaliden Halife olamazdı...
Mevali'nin iktidarına karşı gelmek, İslama karşı durmak anlamına gelmezdi...
Bu anlayış, Arapların Türklere karşı isyan etmelerine yeterli gelmiştir...
-
2020 yılı Mart ayında Suudi Müftüsü: “Türkler mevalidir, İslamı temsil edemezler” diye fetva verdi...
Türklere karşı Suudilerin, Yunan tarafını tutması ve PKK'ya para yardımı yapmasının gerisinde Mevali anlayışı yatıyor...
Tarihin hiç bir döneminde Araplar (yöneticiler), Türkleri kendileri ile eşit Müslüman saymadılar...
Zira, Arap kültürüne göre, Mevali'nin iktidarı meşru sayılmıyor. Türkler ise ısrarla tüm bunlara rağmen Araplara layık olmadıkları sevgiyi göstermişler, siyasi ümmetcilik yaparak, arapları bile kendilerine güldürmüşlerdir...
Bu tarihi gerçeği her Türk insanı bilmeli, ona göre hareket etmelidir...
-Ramazan Kurtoğlu-
2020 Yılı Mart Ayında Suudi Müftüsü: “Türk’ler Mevalidir, İslamı Temsil Edemezler” Diye Fetva Verdi...
Mevali Ne Demek?
İslamiyetten önce Araplar “Azad edilmiş kölelere” Mevali diyordu.
İslamiyetten sonra, Mevali kavramı, Arap olmayan Müslüman Milletler için kullanıldı. Kullanılıyor.
Arap geleneğine göre; Mevali'nin malı, parası, karısı, kızı Araba helal sayılıyor.
Mevaliden doğan çocuk veliaht olamıyor.
Arap tarihinde, Mevali denildiği zaman akla Türk’ler geliyor.
Türk’ler, islamiyet dünyaya indiği 612 yılından, üç asır sonra, 934 yılında Müslüman olmuşlardı.
Onlara göre Kuran “Mekke ve etrafında yaşayan insanları uyarmak için, arapça inmiş” bir kitaptı ve bu ayet ile sabitti. O dönemde, Mekke etrafında Araplar yaşadığına göre mekanın sahibi onlardı.
“Her millete bir peygamber gönderdik” şeklindeki Kuran hükmünü, Araplar, “Hz. Muhammed Araplar için gelmiş Peygamberdir” diye anladılar.
Arap olmayanların Müslümanlığını kabul etmediler.
Sonradan Müslüman olan başka milletleri MEVALİ diye tanımladılar.
Emevi döneminde başlayan, İslamdaki ayrıcalığa ilk karşı çıkan Hanefi Mezhebinin kurucusu Ebu Hanife (699-767) olmuştur. Büyük İmam diye tanımlanan Ebu Hanife, mevali geleneğine karşı çıkması yüzünden, arapların hışmına uğramıştır.
Sonradan Müslüman olan Türklerin Hanefi Mezhebini seçmeleri tesadüf değildir.
Mevali kavramı, sadece Emevilere mahsus değildi. Abbasiler’de aynı geleneği devam ettiriler. Bağdattaki Abbasi Halifesi, kendini kurtaran Selçuklu Sultanı Tuğrul Beye kızını vermedi. Gerekçe, Tuğrul Bey'in Türk olması ve Mevali sayılmasıydı.
Tarihin hiç bir döneminde, Araplar, Türklerin İslami liderliğini ve egemenliğini tanımadılar. İlk fırsatta Türklere karşı isyan ettiler...
Hilafeti temsil eden Osmanlıya karşı, İngilizlerle beraber savaşan Arap isyancılar binlerce Mehmetçiğimizin vahşice kanını akıttılar...
Bu anlayışın gerisinde MEVALİ geleneği yatıyordu...
Nitekim;
- Osmanlıya isyan eden Arapların başındaki isyancı Şerif Hüseyin İstanbul doğumluydu. Ve Haşimi soyundan geldiği için Mekke Şerifi tayin edilmişti. Hain Şerif Hüseyine göre, Türkler Mevali idi. Mevaliden Halife olamazdı...
Mevali'nin iktidarına karşı gelmek, İslama karşı durmak anlamına gelmezdi...
Bu anlayış, Arapların Türklere karşı isyan etmelerine yeterli gelmiştir...
-
2020 yılı Mart ayında Suudi Müftüsü: “Türkler mevalidir, İslamı temsil edemezler” diye fetva verdi...
Türklere karşı Suudilerin, Yunan tarafını tutması ve PKK'ya para yardımı yapmasının gerisinde Mevali anlayışı yatıyor...
Tarihin hiç bir döneminde Araplar (yöneticiler), Türkleri kendileri ile eşit Müslüman saymadılar...
Zira, Arap kültürüne göre, Mevali'nin iktidarı meşru sayılmıyor. Türkler ise ısrarla tüm bunlara rağmen Araplara layık olmadıkları sevgiyi göstermişler, siyasi ümmetcilik yaparak, arapları bile kendilerine güldürmüşlerdir...
Bu tarihi gerçeği her Türk insanı bilmeli, ona göre hareket etmelidir...
-Ramazan Kurtoğlu-
1 ay önce
Barın Katliamı, 5 Nisan 1990’da Ramazan ayının 17. gününde Doğu Türkistan’ın Barın kasabasında gerçekleşti. Binlerce Doğu Türkistanlı katliamda şehit düştü. Şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz! 🕊️
"Barın Ayaklanması: Uygurların Şanlı Mücadele Tarihinin Unutulmaz Sayfalarından Biridir" Katliamda şehadete eren soydaşlarımızı rahmet ve dua ile anıyoruz...
"Barın Ayaklanması: Uygurların Şanlı Mücadele Tarihinin Unutulmaz Sayfalarından Biridir" Katliamda şehadete eren soydaşlarımızı rahmet ve dua ile anıyoruz...
2 ay önce
Selamün aleyküm. #Ramazan bayramımız kutlu olsun. Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
2 ay önce
Sízlerín ve tűm Íslâm âlemínín Ramazan Bayramı'nı kutlarız. Âílenízín ve sevdíklerínízle bírlíkte sağlık, mutluluk ve bereket dolu bír Bayram geçírmeníz díleğíyle. Ramazan Bayramı'nız műbârek olsun ínş'ÂLLÂH☝️ÂmííííííN🤲
2 ay önce
MERCİMEK ÇORBASI
Öğretmen olmayan biri, sınıfta olmanın mutluluğunu bilemez. Sınıfta mavi, yeşil, kahverengi, siyah her renkte gözler üzerinizdedir. O gözler ki, masum, sevecen, çocuksu… Kabul, biraz da yaramazca bakar.
Sınıftayım. Konu kuvvetler, süre kırk dakika, amaç ise; Doğrultuları ve yönleri aynı olan kuvvetlerin, bileşke kuvvetlerinin değeri, doğrultusu ve yönünün kavranması. Plan defterime her şeyi yazmıştım.
Evde konu ile ilgili hazırlığımı yapmıştım.
Konuyu anlattım. Öğrencilerimin dikkati dağılmasın diye, elimden geleni yaptım. Arka sırada oturan zayıf, ufak tefek öğrencim Hasan’ın birkaç kez parmak kaldırdığını gördüğümde, elimle parmağını indirmesini işaret ettim.
Hasan çalışkan bir öğrenci değildi. İlk iki yazılısı benim puan desteğimle ancak geçer bir not olmuştu. Hasan’ın parmak kaldırışlarını, konuyu anladığına yordum. Genelde çalışkan olmayan öğrenciler, bir konuyu anladığında sevinir, bunu öğretmene söylemek ister.
Hasan konuyu anladığına göre, diğer öğrencilerimin de anlamış olacağı sonucuna varmıştım. Çok mutluydum.
Teneffüs zili çaldı. Çantamı, plan defterimi aldım. Sınıftan çıkmak üzereyken Hasan yanıma geldi. “Öğretmenim” dedi “Bugün annem mercimek çorbası yapacak.”
“Hasan mercimek çorbasını çok mu seviyorsun?” diye sordum.
Başını olumlu anlamda salladı. “Öğretmenim on beş gündür bulgur pilavı yiyoruz. Dün bir komşumuz mercimek getirdi. Annem bu akşam pilavın yanına çorbamızın da olacağını söyledi.”
Ramazandı. Hasan oruçtu. On beş gün bulgur pilavı ile iftar yapmıştı. O akşam mercimek çorbası yiyecekti.
Ve ben… İyi öğretmen olmayı, konuyu iyi anlatmak sanıyordum. Bu nasıl büyük bir yanılgıydı. Öğrencisini tanımayan öğretmen, bırakın iyi öğretmen olmayı, öğretmen olabilir miydi?
Hasan, bana öğretmen olmanın ne demek olduğunu öğrettiğinin, farkında bile olmadan, kocaman kara gözleriyle baktı “Öğretmenim bugün iftara bize gelin” dedi.
Hasan’ın yalnız gözleri kocaman değildi. Onun yüreği de kocamandı. O, on beş gün sonra içebileceği çorbayı paylaşmayı bilecek kadar insandı. Bana insan olmanın ön koşulunun paylaşmak olduğunu öğretiyordu. Öğrettiğini bilmeden…
Gözlerime akın eden gözyaşlarını savuşturmam gerekiyordu. Ama nasıl?
Benim Hasan’ın gözlerini, o gözlerden yüreğini görmem gerekiyordu. Gözler yalan söylemeyi bilmez, gözler yürekte ne varsa onu yansıtır. En azından bunu biliyordum.
Eğilip, Hasan’ın alnından öptüm. “Söz, bu akşam değil ama bir akşam iftara size geleceğim. Annenin yaptığı o güzel mercimek çorbasından içeceğim. Bunun için bana ev adresini vermelisin” dedim.
Hasan adeta uçarak yanımdan ayrıldı. Teneffüs bitmeden, ev adresinin yazılı olduğu kâğıdı getirdi.
O gün eve geldiğimde, yüreğimin ağırlığını bedenim taşıyamaz olmuştu. O ağırlıktan kurtulmalıydım. Plan defterimi çıkardım. O günün planının olduğu sayfayı açtım. Amaç, bölümünü defalarca okudum. Amaç eksikti, anlamsızdı. Elime kırmızı kalemi aldım. AMAÇ: Hasanları, Fatmaları tanımaktır. Amaç öğrenciyi tanımaktır, diye defalarca yazdım. Amacımın beynime, yüreğime yazmak, kaydetmek olduğunu biliyordum. Gün gelir, asıl amacımdan uzaklaşırsam kurumalıydı yüreğim…
İftar saati gelmişti. Yemek masası hazırdı. Çorba, etli yemek, zeytinyağlılar, börek, tatlı… Çay demlenmişti.
Ne büyük gaflet! Öğretmenliği konuyu anlatmak sanan ben, orucu da, akşama kadar aç, susuz kalmak sanıyordum.
Ezanla birlikte bir yudum su içtim. Ardından kaşığımı çorba kâsesine daldırdım. Bir kaşık çorba içtim. Çorba, tatsız, tuzsuzdu. Canım mercimek çorbası istiyordu. Canım, Hasan’ın o çorbayı içerken duyacağı mutluluktan istiyordu.
Ben daha niye, masada oturmuş, tatsız, tuzsuz yemeklere bakıyordum ki! Hasan’ın ev adresi vardı.
Yemekleri tenceresiyle poşete yerleştirdim. Bir taksi çağırdım. Taksi şoförüne adresi verdim ama önce bir markete uğrayalım, dedim.
Hasan’ın evindeydim. Hasan’ın davetlisiyim, O yer sofrasında benim gibi en az on kişiyi ağırlayabilirler. Mercimek çorbası çok lezzetli, tarifini almalıydım. Çorbanın lezzeti yapılışından mı, yoksa yüreklerinin cömertliğinden mi? Bilmiyordum. Yalan söylüyorum, biliyordum…
Kuvvetlerin doğrultu ve yönlerinin ne olacağını öğrenmeden önce, insanın doğrultusunu, insanlığın gittiği yönü, insanlığa çevirmemiz gerekiyordu. Öğrendim.
GÜN SEMRAY
“Çarpık Gülüşlü Kız” öykü kitabımdan “Mercimek Çorbası” isimli öykümden bir bölüm.
Öğretmen olmayan biri, sınıfta olmanın mutluluğunu bilemez. Sınıfta mavi, yeşil, kahverengi, siyah her renkte gözler üzerinizdedir. O gözler ki, masum, sevecen, çocuksu… Kabul, biraz da yaramazca bakar.
Sınıftayım. Konu kuvvetler, süre kırk dakika, amaç ise; Doğrultuları ve yönleri aynı olan kuvvetlerin, bileşke kuvvetlerinin değeri, doğrultusu ve yönünün kavranması. Plan defterime her şeyi yazmıştım.
Evde konu ile ilgili hazırlığımı yapmıştım.
Konuyu anlattım. Öğrencilerimin dikkati dağılmasın diye, elimden geleni yaptım. Arka sırada oturan zayıf, ufak tefek öğrencim Hasan’ın birkaç kez parmak kaldırdığını gördüğümde, elimle parmağını indirmesini işaret ettim.
Hasan çalışkan bir öğrenci değildi. İlk iki yazılısı benim puan desteğimle ancak geçer bir not olmuştu. Hasan’ın parmak kaldırışlarını, konuyu anladığına yordum. Genelde çalışkan olmayan öğrenciler, bir konuyu anladığında sevinir, bunu öğretmene söylemek ister.
Hasan konuyu anladığına göre, diğer öğrencilerimin de anlamış olacağı sonucuna varmıştım. Çok mutluydum.
Teneffüs zili çaldı. Çantamı, plan defterimi aldım. Sınıftan çıkmak üzereyken Hasan yanıma geldi. “Öğretmenim” dedi “Bugün annem mercimek çorbası yapacak.”
“Hasan mercimek çorbasını çok mu seviyorsun?” diye sordum.
Başını olumlu anlamda salladı. “Öğretmenim on beş gündür bulgur pilavı yiyoruz. Dün bir komşumuz mercimek getirdi. Annem bu akşam pilavın yanına çorbamızın da olacağını söyledi.”
Ramazandı. Hasan oruçtu. On beş gün bulgur pilavı ile iftar yapmıştı. O akşam mercimek çorbası yiyecekti.
Ve ben… İyi öğretmen olmayı, konuyu iyi anlatmak sanıyordum. Bu nasıl büyük bir yanılgıydı. Öğrencisini tanımayan öğretmen, bırakın iyi öğretmen olmayı, öğretmen olabilir miydi?
Hasan, bana öğretmen olmanın ne demek olduğunu öğrettiğinin, farkında bile olmadan, kocaman kara gözleriyle baktı “Öğretmenim bugün iftara bize gelin” dedi.
Hasan’ın yalnız gözleri kocaman değildi. Onun yüreği de kocamandı. O, on beş gün sonra içebileceği çorbayı paylaşmayı bilecek kadar insandı. Bana insan olmanın ön koşulunun paylaşmak olduğunu öğretiyordu. Öğrettiğini bilmeden…
Gözlerime akın eden gözyaşlarını savuşturmam gerekiyordu. Ama nasıl?
Benim Hasan’ın gözlerini, o gözlerden yüreğini görmem gerekiyordu. Gözler yalan söylemeyi bilmez, gözler yürekte ne varsa onu yansıtır. En azından bunu biliyordum.
Eğilip, Hasan’ın alnından öptüm. “Söz, bu akşam değil ama bir akşam iftara size geleceğim. Annenin yaptığı o güzel mercimek çorbasından içeceğim. Bunun için bana ev adresini vermelisin” dedim.
Hasan adeta uçarak yanımdan ayrıldı. Teneffüs bitmeden, ev adresinin yazılı olduğu kâğıdı getirdi.
O gün eve geldiğimde, yüreğimin ağırlığını bedenim taşıyamaz olmuştu. O ağırlıktan kurtulmalıydım. Plan defterimi çıkardım. O günün planının olduğu sayfayı açtım. Amaç, bölümünü defalarca okudum. Amaç eksikti, anlamsızdı. Elime kırmızı kalemi aldım. AMAÇ: Hasanları, Fatmaları tanımaktır. Amaç öğrenciyi tanımaktır, diye defalarca yazdım. Amacımın beynime, yüreğime yazmak, kaydetmek olduğunu biliyordum. Gün gelir, asıl amacımdan uzaklaşırsam kurumalıydı yüreğim…
İftar saati gelmişti. Yemek masası hazırdı. Çorba, etli yemek, zeytinyağlılar, börek, tatlı… Çay demlenmişti.
Ne büyük gaflet! Öğretmenliği konuyu anlatmak sanan ben, orucu da, akşama kadar aç, susuz kalmak sanıyordum.
Ezanla birlikte bir yudum su içtim. Ardından kaşığımı çorba kâsesine daldırdım. Bir kaşık çorba içtim. Çorba, tatsız, tuzsuzdu. Canım mercimek çorbası istiyordu. Canım, Hasan’ın o çorbayı içerken duyacağı mutluluktan istiyordu.
Ben daha niye, masada oturmuş, tatsız, tuzsuz yemeklere bakıyordum ki! Hasan’ın ev adresi vardı.
Yemekleri tenceresiyle poşete yerleştirdim. Bir taksi çağırdım. Taksi şoförüne adresi verdim ama önce bir markete uğrayalım, dedim.
Hasan’ın evindeydim. Hasan’ın davetlisiyim, O yer sofrasında benim gibi en az on kişiyi ağırlayabilirler. Mercimek çorbası çok lezzetli, tarifini almalıydım. Çorbanın lezzeti yapılışından mı, yoksa yüreklerinin cömertliğinden mi? Bilmiyordum. Yalan söylüyorum, biliyordum…
Kuvvetlerin doğrultu ve yönlerinin ne olacağını öğrenmeden önce, insanın doğrultusunu, insanlığın gittiği yönü, insanlığa çevirmemiz gerekiyordu. Öğrendim.
GÜN SEMRAY
“Çarpık Gülüşlü Kız” öykü kitabımdan “Mercimek Çorbası” isimli öykümden bir bölüm.
2 ay önce
Zírvede gőzű olanların yokuşları gőze alması bíraz terlemesí gerek zahmetsíz râhmet olmuyor olursada adı kul hakkı oluyor...
Hayırlı íftarlar dílerím Ramazan'ımızı gűzel eylesín ÂLLÂH (C.C) ínş'ÂLLÂH☝️ÂmííííííN🤲
Hayırlı íftarlar dílerím Ramazan'ımızı gűzel eylesín ÂLLÂH (C.C) ínş'ÂLLÂH☝️ÂmííííííN🤲
2 ay önce
ÖMER TARIK YILMAZ / Ramazan'da İftar Fiyatları: Ekonomik Gerçekler ve Toplumsal Yansımalar https://tarikhaber.com/kos...
2 ay önce
27 ŞUBAT 2025 DOĞU TÜRKİSTAN TÜRKLERİ İÇİN KARA BİR GÜN !
Çin'in işgalindeki Doğu Türkistan'da Türklere yönelik baskı,zulüm etnik ayırımcılık ve soykırım cinayetleriinden kaçarak 2014'te yılında Tayland'a sığınan ve o tarihten beri bu ülkede esir tutulan 48 Uygur Türkü'nden 40 kişi bu sabah 02,30 sıralarında İşgalci Çin makamlarına teslim edilerek ölüme gönderildiler.
Soykırımcı Çin Bangkok hava alanına özel olarak getirdikleri uçak ile 40 Uygur Türkünü direkt Kaşgar'a götürerek belirsiz ve karanlık bir sona mahkum etti. BM. İnsan Hakları Bildirisi, İnsan Hakları ile ilgili uluslararası yasalar Uygurlara sahip çıkan bir ülke olmadığı için geçersiz kaldı. Bugün bir kez daha anlaşıldı ki; Mazlum ve mağdur Uygur Türkleri şu fani dünyada sahipsiz ve onların insanı haklarını savunan yoktur. 09 Temmuz 2015'te yine 107 Uygur Türkü Bangkok Hava alanında Çin Polisine teslim edilmiş ve orada bulunan Türk STK.Mensubu Kardeşimiz Uygurların uçaklara bindirişlerini canlı yayında dünyaya duyurmuştu. Ramazan günü idi ve sabaha kadar kaderimden ve üzüntümden ağlamış ve uyuyamamıştım. 11 yıl sonra yine aynı deprasyon ve üzüntüyü tekrar yaşadık. Yaklaşık 2 aydır bu Kardeşlerimizin Çin'e teslim edileceği meselesi gündemde idi ve tartışılıyordu. Bu konuda devletimizden veya ilgili STK.larımızdan her hangi bir açıklama veya tepki geldiğini ben duymadım. 11 yıl sonra tüm dünyanın gözü önünde İnsanlık onurunu, bağımsız devlet olma şeref ve haysiyetini ve vicdanını Çin'e satan sözde Tayland Krallığı 2.kez bir insanlık suçu işlemiş ve insanlığın vicdanında mahkum olmuş ve lanetlenmiştir. 2014 yılında Tayland'a kaçan binlerce Uygur Türkünü ölümden kurtaran ve ülkemize getiren ve geçtiğimiz günlerde Gazze'de tutuklu 6 Taylandlı esiri Hamas'tan kurtararak Tayland'daki ailelerine kavuşturan Aziz Devletimiz bu insanı vicdanı duyarlılığını bu engin şafkat ve merhametini bu kez 40 Doğu Türkistanlı Müslüman Uygur için ne yazık ki gösterememiştir.
Allah aziz devletimizi ilelebed payidar ve başını dik eylesin. Mazlumların tek sahibi ve koruyucusu onları yaratan Sonsuz kudret sahibi Ulug Tengri Sen Türkü koru..
Çin'in işgalindeki Doğu Türkistan'da Türklere yönelik baskı,zulüm etnik ayırımcılık ve soykırım cinayetleriinden kaçarak 2014'te yılında Tayland'a sığınan ve o tarihten beri bu ülkede esir tutulan 48 Uygur Türkü'nden 40 kişi bu sabah 02,30 sıralarında İşgalci Çin makamlarına teslim edilerek ölüme gönderildiler.
Soykırımcı Çin Bangkok hava alanına özel olarak getirdikleri uçak ile 40 Uygur Türkünü direkt Kaşgar'a götürerek belirsiz ve karanlık bir sona mahkum etti. BM. İnsan Hakları Bildirisi, İnsan Hakları ile ilgili uluslararası yasalar Uygurlara sahip çıkan bir ülke olmadığı için geçersiz kaldı. Bugün bir kez daha anlaşıldı ki; Mazlum ve mağdur Uygur Türkleri şu fani dünyada sahipsiz ve onların insanı haklarını savunan yoktur. 09 Temmuz 2015'te yine 107 Uygur Türkü Bangkok Hava alanında Çin Polisine teslim edilmiş ve orada bulunan Türk STK.Mensubu Kardeşimiz Uygurların uçaklara bindirişlerini canlı yayında dünyaya duyurmuştu. Ramazan günü idi ve sabaha kadar kaderimden ve üzüntümden ağlamış ve uyuyamamıştım. 11 yıl sonra yine aynı deprasyon ve üzüntüyü tekrar yaşadık. Yaklaşık 2 aydır bu Kardeşlerimizin Çin'e teslim edileceği meselesi gündemde idi ve tartışılıyordu. Bu konuda devletimizden veya ilgili STK.larımızdan her hangi bir açıklama veya tepki geldiğini ben duymadım. 11 yıl sonra tüm dünyanın gözü önünde İnsanlık onurunu, bağımsız devlet olma şeref ve haysiyetini ve vicdanını Çin'e satan sözde Tayland Krallığı 2.kez bir insanlık suçu işlemiş ve insanlığın vicdanında mahkum olmuş ve lanetlenmiştir. 2014 yılında Tayland'a kaçan binlerce Uygur Türkünü ölümden kurtaran ve ülkemize getiren ve geçtiğimiz günlerde Gazze'de tutuklu 6 Taylandlı esiri Hamas'tan kurtararak Tayland'daki ailelerine kavuşturan Aziz Devletimiz bu insanı vicdanı duyarlılığını bu engin şafkat ve merhametini bu kez 40 Doğu Türkistanlı Müslüman Uygur için ne yazık ki gösterememiştir.
Allah aziz devletimizi ilelebed payidar ve başını dik eylesin. Mazlumların tek sahibi ve koruyucusu onları yaratan Sonsuz kudret sahibi Ulug Tengri Sen Türkü koru..
3 ay önce
Hoşgeldín 🤗 yâ şehrí 👉Ramazan şerífímíz műbârek olmasını Cenâb-ı ÂLLÂH'tan níyaz edíyorum ínş'ÂLLÂH☝️ÂmííííííN🤲
3 ay önce
(E)
Ramazan ayının Muhammed ümmetine hayırlara vesile olması dileğiyle
🤲🤲🤲
Hayırlı cumalar
Hayırlı Ramazanlar
🤲🤲🤲
Hayırlı cumalar
Hayırlı Ramazanlar