Logo
Bozkurt mahir
25 dakika önce
UNUTMADIM..1..
Habur'u alkışlayan da BEN DEGILDIM VALLAHI...Akpliler ve HDP lilerdi.çözüm sürecini destekleyen de...
Barzani ve şivan phicine alkışlayıp akp kongresinde diyarbakırda. .TÜRKIYE SENİNLE GURUR DUYUYOR Diye bagiranda ben yani ÜLKÜCÜ LER değildi. .

Süleyman Şah'ın türbesi bir gecede apar topar kaçırılırken gurur duyan da, Diyarbakır'daki o meydandan Apo'nun mektubu okunurken gözleri dolan da...VALLAHİ BENIM ÜLKÜCÜM degildi..
alkışlamaya devam edenlerde.. !..
***
Bize.HEPIMIZE Ödettiler ...Irak'ın kuzeyinden Suriye'nin kuzeyine Türkiye sınırları içinden geçerek silah taşıyan teröristlerin yedikleri kebapların, lahmacunların, fasulyelerin, kadayıfların parasını...
. Tıpkı 20 yıldan fazla ödeyeceğimiz, hazine garantili hastanelerin, köprülerin, havaalanlarının parasını öder gibi...
kızıp , ağladigim kahroldugum zamanlardi bunlar ama VALLAHI BENIM ÜLKÜCÜM Bunları onaylamadi o gün ..
o köprülerin bacakları görünür şeklide gurur pozu vererek, aileyle birlikte öz çekim yapanlarda benim ÜLKÜCÜM..değildi..
AMA NEOLDUYSA SONRA OLDU..SARAYA GUDEN PARTIMizin BASKANI ..bey ..biranda cark etti veee
Biz bunlari TÜRK VE ATATÜRK DÜŞMANI
O.smanlı Ç.ocuklarını..Başımıza reyis yaptik..
Bilge lider ve yeni reyis..ulkucu yüm diywn zevat
Gecmişi unuttu..
Unatanin kanı bozuktur
Bozkurt mahir
13 saat önce
Bir Mevlid Hikâyesi…

İsmail Şimşek rahmetli olmuştu. Ankara Ocağı Yönetim Kurulu Üyesi yiğit bir ülkücüydü,yiğit, fedâkâr.. Hastalığının son dönemlerinde olduğunu bildiği günlerde, yani vuslata çok yakın olduğu günlerde bile arkadaşlarını düşünecek kadar, arkadaşlarını yani ülküdaşlarını düşünecek kadar samimî bir ülkücüydü…

Mamak Cezâevi’ndeki işkence şartlarında hastalanmış ve bu hastalık sonucu Mevki Hastanesi Mahkûm koğuşuna sevk edilmişti. Haftalık ziyaretlerimiz, İsmail’in ân be ân ölüme nasıl yaklaştığını izlemek gibi bir kahra dönüşmüştü. Gözlerine yuvalanan sarı renk her gün daha da koyulaşıyordu.. Sanki bir sonbahar yaprağı, sanki bir vedâ yaprağı konuyordu gözlerine…

Ve son görüşmelerimizden birinde kendisine Adnan İslamoğulları ile birlikte yaptığımız, “bir şekilde” hastaneden kaçırarak yurtdışına çıkarma teklifimizi de reddetmişti, “çekemem…” demişti… Bir kelime ile reddetmişti bunu, “çekemem…”.

Hakikaten hayatı bile “çekemeyecek” durumdaydı…

İsmail Şimşek kısa bir süre sonra Ankara Mevki Hastanesi Mahkûm koğuşunda muazzez ruhunu teslim etti…

Adnan İslâmoğulları’nın yıllar evvel yazdığı İsmail Şimşek’i anlatan “Bir Paket Kestane Şekeri…” başlıklı çok güzel ve ülkücü hareketin klasikleri arasında girmiş bir yazısı vardır. Yeni neslin muhakkak okuması gereken yazılardandır o yazı, bizi anlatır.. Nasıl acıyla yoğrulmuş bir hareket olduğumuzu…

İşte “Bir mevlid hikâyesi” bu yiğit ülküdaşımızın, İsmail Şimşek’in mevlidinin hikâyesidir.

Sivas Yurdu’nda kalıyorduk…

Lokumları, şekerleri, külâh yapacağımız kâğıtları aldık ve Sivas Yurdu’na geldik…

Bin tane küllâh yaptık…

12 Eylülden sonra ilk mevlid…

Kocatepe Câmii henüz inşâ hâlinde idi. Mevlid, şimdi mağaza olan ve câmi tamamlanıncaya kadar namazların kılındığı kısımda okutulacaktı…

Henüz ibâdete tamamıyle açılmamış olsa da sonuçta Mevlid Kocatepe Camii’nde idi, İsmail Şimşek ve bizim 12 Eylül zindanlarında ölen ülküdaşımıza adına okutuluyordu…

Bin sayısı bu yüzden bana çok az geldi…

En az iki-üç bin kişi gelir düşüncesindeydim…

Bu sebeple arkadaşlara tedbirli olmalarını tembih etmekten kendimi alamadım:

“Kesinlikle mevlidte vazifeli ve teşkilattan arkadaşlar dağıtılan şekerleri, lokumları almayacaklardı, gelenlere yetmeyebilirdi ve Allah korusun mahçûb olabilirdik…”

Bu hususta çok ciddi olarak endişe ediyordum. Mevzu bizim için o kadar mühim ve hayatîydi ki, mevlidle alâkalı hazırlıkları, şeker/lokum sayısına ve yetmeme ihtimâline kadar aldığımız tedbirleri rahmetli Gâlip Amca’ya da anlatmıştım. Anlattığımda o bu durumlarda çoğu zaman olduğu gibi kendine has üslubuyla tebessüm etmişti, gözlüklerinin üzerinden…

O ân bu tebessümün sebebini anlayamadım…

Mevlid günü geldi çattı. Biz şekerlerimizi, lokumlarımızı ve gül sularını alarak câmiye gittik…

Öğlen namazı kılındı, cemaat çıktı…

İşte o zaman Galip Amca’nın tebessümünün hikmetini anladım…

Mevlide yüz kişi bile gelmemişti…

Şekerlerimiz fazla fazla yetti katılanlara!!!

Fakat en azından biz mahçûp olmadık…

O günden sonra, nerede mangalda kül bırakmayan insan görsem aklıma hep o mevlid gelir…

Koskoca Ankara’da elli(50) haydi bilemediniz altmış(60) kişinin katıldığı bir ülkücü şehid mevlidiydi İsmail Şimşek’in ve ölen bütün ülküdaşlarımızın adına okuttuğumuz mevlidi.

Hareketin zaafları üzerinde not ettiğim en önemli olaylardan biridir bu:

“Kendi değerlerinin farkında olmama hâli…”

Sonra ki yıllarda hep aynı şekilde devam etti bu vefâsızlık…

Aslında duyarlı insanlardır ülkücüler, o gün, “bir arkadaşımız saldırıya uğradı koşun” deseydik inanın yüzlerce ülkücü gelirdi olay mahalline…

Ama mevlid’e gelmediler…

Barış dönemlerde çok fazla savrulmamızın nedenlerinden biri de bu ruh hâlimiz olabilir mi?

Ne dersiniz?

Not : mezarı yozgat a giderken Yerköye çok yakın buruncuk köyünde ....
Bozkurt mahir
20 saat önce
"İSTİKLÂL SAVAŞI YOK!" DİYENLERE!..
İstiklal savaşı filan yok, hepsi dümen!
Punta’da bayram vardı.
Yunan ordusu Pasaport’tan karaya çıkmış, İzmir Metropoliti Hrisostomos etekleri zil çala çala koşmuş, haçıyla takdis edip, “evlatlarım, ne kadar Türk kanı içerseniz, o kadar sevaba girmiş olacaksınız” diyerek yere kapanmış ve ilk ayak basan Yunan albayının çizmelerini öpüyordu.
*
Aniden… Uzun boylu, siyah takım elbiseli bi delikanlı fırladı ortaya, elinde revolver. Bastı tetiğe, trak trak trak! Efsun alayının sancaktarı karpuz gibi düştü atının sırtından. Panik… Baktılar ki, tek kişi, sarıverdiler etrafını, ilk süngüyü iman tahtasına sapladılar, sonra neresine denk gelirse, orasına… Hasan Tahsin’di o çılgın Türk. Henüz 30’unda.
*
Hükümetimiz “bu tür şayialara ehemmiyet vermeyin” diyordu hâlâ… Teori’yle pratik’in kesiştiği insan ise, vakit tamam demişti, Anadolu’ya geçiyoruz. Böyle başladı macera.
*
Ateşten gömleği giymişti ulus, aktı gitti, aylar yıllar, canlar… Takvimler 30 Ağustos 1922’yi gösterdiğinde, yer gök yarılıyor, şöyle yazıyordu hatıra defterine Yüzbaşı Kanellopulos, “Türk topçusu susmuyor, titreyerek güneşin batmasını bekliyoruz.”
*
Onun batmasını beklediği güneş, bizim için doğuyordu aslında… Çıktı bi kayanın üstüne Mustafa Kemal, haykırdı karanlığa, “Eyy Hacıanesti nerdesin, gel de kurtar ordularını!”
*
Kudurmuştu Ali Kemal... Büyük gazeteci! Kin kusuyordu köşesinden, “bu millici mahluklar kadar başları ezilesi yılanlar hayal edilemez, düşmanlar onlardan bin kere iyidir…”
*
O “mahluk”lardan biriydi İzmirli süvari teğmen Yıldırım… 18 yaşında. Vurulmuştu. 40 derece ateşli olmasına rağmen hastaneden kaçmış, cepheye koşmuş, bugün kendi adını taşıyan Küçükköy İstasyonu’nu almaya çalışırken, son nefesini vermiş, bahçesine gömülmüştü.
*
Yıldırım toprağa düşerken, 30 kadar Yunan askeri girdi, savunmasız Kuzuluk Köyü’ne… Gözleri Fatma’ya takıldı, 15’inde… “Taze incir gibi” dediler, sırıtarak… Kaçtı Fatma, evine kapandı, kapıyı kilitledi. Omuzladılar. Açılmadı. Yakalım dediler, evi yakalım, nasıl olsa çıkar. Çaktılar kibriti. Alev alev. Çıkmadı kardeşim. Çıkmadı Fatma.
*
Teğmen Şevket, Uşak’tan geçiyordu o sırada… Sakarya’da şehit olan Yüzbaşı Basri’nin anacığı yakaladı kolundan, “Basrim nerde?” diye sordu. İçi çekildi Şevket’in, boğazı düğümlendi… “Arkadan geliyor ana” dedi. Söyleyemedi gerçeği… Ve, ömrünün sonuna kadar unutamadı bu yalanını, “kendimi asla affetmedim” diye yazdı, o güne dair hatırasını.
*
“Bastır parayı, askerlikten yırt” yoktu o zamanlar… Allah kısmet ederse, romanını yazmak istediğim, Albay “deli” Halit, belinin sağında “namuslu” dediği tabancasını, belinin solunda “namussuz” dediği tabancasını taşıyordu. İşgalciye “namuslu”yla sıkıyor, işgalciden korkup geri kaçana “namussuz”u gösteriyordu, “tercih senin yiğidim, istersen buyur kaçmayı dene!”
*
“Deli”ren biri daha vardı… İstanbul’daki işgal kuvvetleri komutanı General Charpy, öfkeden deliye dönmüştü. Yırttı elindeki haritayı, fırlattı duvara, “bu hızla yarın İzmir’e girerler” dedi. İnanamıyordu. 250 bin kişilik devasa ordu, hayalet gibi çıkıp, bi ordan bi burdan dalan, hızar gibi biçen Fahrettin Altay komutasındaki süvari tarafından lokma lokma bölünüyordu.
*
Kaçıyordu Yunan.
Ecel peşinde.
*
Ve, 9 Eylül. Hava mis. İzmir’in dağlarında çiçekler açıyordu. Bornova’dan boşaldılar aşağıya doğru, dörtnala. Sonradan adı Kahramanlar olan semte geldiler. Ödenecek “bedel” vardı daha… İkinci Tümen Dördüncü Alay’dan Konyalı Mehmet, Akşehirli Hakkı, Avanoslu Ahmet, düştüler oracıkta. Bugün, anıtları var orada. “Vatan ve namus” yazıyor altında.
*
İzmir’e ilk giren süvari olma “şeref”i, İzmirli soyadını alan, Yüzbaşı Şeref’e nasip oldu. Bismillah ilk iş, koştu Şeref, Hasan Tahsin’in düştüğü yere, Hükümet Konağı’nın alnı kabağına dikti al sancağı… Asteğmen Besim, Kadifekale’ye varmıştı bile.
*
Minarelerden ezan sesi yükselirken, Belkahve’deydi, Mustafa Kemal, seyrediyordu.
*
İşgal edildiği gün, bir ulusun Kurtuluş Savaşı’nı başlatan, işgali bittiği gün, o ulusun Kurtuluş Savaşı’nı bitiren, dünyada bu özelliğe sahip tek şehir, İzmir’i… Seyrediyordu.
*
Ağır ağır karardı hava. Kavuniçi top gibi gömüldü körfeze güneş, usuuul usul… Nif’te, kendisi için hazırlanan bağevine gitti. Tek kat, taş, penceresiz, gaz lambasının cılız ışığıyla aydınlanan, buram buram Ege kokan bağevine… Etrafında, Celal Bayar’ın “Galip Hoca” lakabıyla dağlarda örgütlediği efeler… Yorgundu. Yemek getirdiler. Yemedi. Cıgara çıkardı. Kahve istedi. “Biliyor musun İsmet” dedi… “Bir rüya görmüş gibiyim.”
*
Karabasanla başlayan, 3 yıl 3 ay 22 gün süren, mucizeyle biten bir rüya… Sona ermişti.
*
Taa ki… AKP’nin ilahiyatçı mebusu İhsan Şener, TBMM çatısı altında, “biliyor musunuz” diye başlayıp, “Yunanlıların Türklerle savaşı yok. Bütün şehitlikler temsili” diyene kadar.
Bozkurt mahir
20 saat önce
Tam bir zillet
* Katar 1,2 trilyon dolar;
* BAE 1,4 trilyon dolar,
* Suudi Arabistan 1 trilyon dolar
Toplam tam 3,6 trilyon dolar ABD’ye silah alım, ticaret ve yatırım taahhütünde bulundu.

Ve diğer Müslman ülkeler de çok farklı değil…

Sırf iktidarlarını kaybetmemek için İslâm coğrafyasının kaynaklarını zalim ve katillere peşkeş çekiyorlar

Allah’ım!
Müslüman halkları uyandır,
Müslümanları bu zilletten kurtar ve aziz eyle,
Tüm Müslüman ülkelerin başındaki zelil, ezik ve ABD/İsrail’in dost ve işbirlikçi liderden ve iktidarlardan kurtar. Amin!
Bozkurt mahir
3 gün önce
Demirel kürsüde konuşuyordu:
"Şunu yaptım. Bunu yaptım. Baraj, köprü, yol yaptım. Fabrika yaptım."
Kalabalığın içinde bir adam bağırdı:
"Bubaanin parasıynan mı yaptın?"
Polis, jandarma, Demirel'in korumaları, zabıta hemen bağıran adama doğru harekete geçti.
Başbakan Demirel, görevlilere "Durun!" dedi "Durun! Adam doğru bir şey sordu. "Durun!"
Sonra da protestocu adama bakarak konuşmaya başladı:
"Ülen! Senin bubanla, benim bubamın parasını üst üste koysak yine yetmez. Bu Meydandaki herkes, bubasının parasını getirse, çuvalla koysak o bile az gelir. Milletin parasıyla yaptım. Sizin verginizle. Ama benden öncekiler yapmadılar, ben yapıverdim. Anladın mı?"
Protestocu adam, Demirel'i alkışlamaya başladı: "Valla doğru söylüyon başbakanım. Allah senden razı olsun."
Siyaset işte budur.
Protestocuyu azarlamamak,
ve protestocuya kendini alkışlatmak.
Süleyman Demirel, babası Yahya Çavuş ve annesi Ümmühan hanımla İslamköy’de baba evinde baba evini bize gezdirirken, başımızı eğerek girdiğimiz kerpiç odaya bir göz gezdirdikten sonra şöyle demişti:
"İşte ben bu odada kardeşlerimle yaşadım. Elektrik yoktu gaz lambasıyla okur-yazardık. Köy okulunu bitirdim. Ortaokul yoktu. Ortaokula gitmek için her sabah kilometrelerce yürür, kasabaya giderdik. Sonra Afyon Lisesi. Eğer bana Cumhuriyet nedir, diye sorarsınız. Size cevabım şudur:
Cumhuriyet benim işte!
İslamköy'den çıkmış bir köylü çocuğunu cumhurbaşkanı yapan, Cumhuriyet'tir. Cumhuriyet budur. Bunu Büyük Atatürk'e borçluyuz."
BOZKURTBEY
3 gün önce
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

❝... Rabbim! Ben Sana ettiğim dualarda hiç eli boş dönmedim.❞

[Meryem Sûresi, 4]
K_Cemal
4 gün önce
... Türkler; İslam'ı seçmekle kalmamış, kendilerini hak bildiklerine savunmaya adamıştır. Bir yerden sonra savunmayla birlikte Liderlik de üzerlerine farz olmuş, İslam'ın ilk yeşerdiği ve geliştiği Arap Milletinden daha fazla Halifelik süresine sahip olmuşturlar. Bu süreçteÜmmet'in en dar ve sıkıntılı anlarında abilik, yer yer babalık, yapmış; Çin'den İspanya'ya, Hidnistan'dan İngiltere'ye kadar kâfirin kabusu olmuştur.

Günümüzde Türklerin en güçlü devleti olan Türkiye; Selçuklu ve Osmanlı'nın devamı olan, 1000 küsurlük bir devlet olmasının yanı sıra, Cihan Devleti vasfını ve üzerine Halifelik makamını (tırtışmasız bir biçimde) birçok milletin bütün tarihinden daha fazla taşımış, güçlü ordusu ve bağımsızlığıyla -daha önce hiç sömürgeleşmemesiyle- milli hafızasıyla, liderlik için gereken şartları büyük oranda sağlamasıyla, Ümmet'in ekseriyetiyle kurduğu güçlü bağlarla tekrardan Halifeliği (ilk etapta İslam Birliği Başkanlığına) en güçlü adaydır.

Diğer adayları saymak gerekirse; Suudi Arabistan, İran ve Mısır diye biliriz. Bu üç ülkedense ilk ikisi (S.Arabistan ve İran) meshepsel bakış açıları sebebiyle gerçek bir liderlikten bahsedemez. Nitekim görüşleri Ümmet'in kahir ekseriyetiyle alakasız olup, kendileri dışında kalanlara karşıda düşmanca bir tavır sergilemektedirler. (İran için Suriye İç Savaşı, Suudlar için Yemen'e bakılması yererlidir.) Gerçke bir liderlik içinse kapsayıcı bir bakış açısı şarttır. Birlik sağlanacak yerde bir azınlığın liderlik yapması mümkün değildir.
Bilhassa Şia, devlet politikası olarak zaman zaman ortaya çıkan ve devletin dağılmasıyla hızla güç kaybedip asimile olan ve zayıf bir görüştür. Ehli-Sünnet'e bakışlarıysa onları kendi içlerinde yaşamaya sevk etmiş, kendilerini Ümmette yabancılaştırmıştır. Bunun yansımaları Suriye İç Savaşında görülmüş ve Şia, Ümmet için ciddi bir risk olarak kabul görmüştür.
Suudlarında Vehhabilik anlayışı Şia'ya benzer bir serüven yaşasa da 1800'lede ortaya çıkması ve gelişimini tamamlayamayışla toy kalmış, bu toylukları onlara "Devlet" tanımı yapmaktan bile alı koymuştur. Yansımalarınıysa Yemen'de gördük. İkisinin de Ümmet tarafından kabul görmesi muhtemel değildir.
Mısır; zayıf devlet yapısı, kendini kanıtlayan ayan ordusu, siyasi sorunları ve halkın liderlikten uzaklığı gibi ciddi sorunlarından dolayı potansiyeli yüksek lakin pratikte olmayan bir adaydır. Yaşadığı sorunlar bir yana; Mısır, İslam Medeniyeti için vaz geçilemeyecek yerlerden birisidir. Tarihi ve kültürü ile, İslam'ın geliştiği ve yayıldığı en önemli yerlerden birisi olmasıyla, halen devam eden Alimler silsilesiyle, Halifelik makamına ev sahipliği yapmışlığıyla, geçmişiyle ve gelecek potansiyeliyle -Halifelik için olmasa bile- önemli bir konumdadır.

Türkiye ise halkının böylesi ağır bir vazifeye hazır olmaması uğraşmak zorundadır.
Allah, bizleri vazife vaktinde hazır eylesin.
İstesek de istemesek de vazife omuzlarıma yüklenecek. O vakit kabul etmez yahut kaldıramazsak, altında bir biz değil, bütün bir Ümmet kalacaktır. Biz bunu Haçlılarda, Moğollarda, Sömürgecilik döneminde yaşadık. Bugün yaşananların mesluliyeti bizdedir. Bunu inkar etmek de fayda sağlamaz. Tarih birkez daha başrolü bize yazdı, oynamak zorundayız.
BOZKURTBEY
5 gün önce
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

❝Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah'ın üzerinedir...❞

[Hûd Sûresi, 6]
Ayhan Karabaşoğlu
7 gün önce
Başta kendí Annem olmak űzere tűm Annelerín Anneler gűnű kutlu olsun canım Annecíğím bením ÂLLÂH (C.C) sana sağlıklı sıhhâtlı uzun őműrler nâsíp eyle ínş'ÂLLÂH ÂLLÂH (C.C) sízlerí başımızdan eksík etmesín Âhírete gőçműş Annelerede râhmetler dílíyorum mekânları CENNET olsun🌹 ínş'ÂLLÂH☝️ÂmíííN 🤲
Bozkurt mahir
8 gün önce
🏵️HİNDİSTÂN'DA GEÇMİŞ TÜRK-İSLAM DEVLETLERİ
(Prof. Dr. Ramazan Ayvallı
ramazan.ayvalli@tg.com.tr-29 Nisan 2025)
✅TÜRK-İSLAM DEVLETLERİ
▶️1- Âdilşâhlar (Bicapur Devleti)
Hindistân’da Bicapur Devleti hükümdârlık âilesidir. Hânedânın ve devletin kurucusu olan Yûsuf Âdil, Behmenîlerin hâssa askerlerinden idi. ☑️İkinci Muhammed Şâhın takdîrini kazanarak yükseldi. Muhammed Şâhın vefâtından sonra, taht kavgalarından faydalanarak Bicapur’un idâresini eline geçirdi. Âilesiyle Bicapur’a gidip, 1490 (H. 896) senesinde Şâh unvânını aldı ve bağımsızlığını ilân etti...
☑️1504 senesinde Yûsuf Âdilşâh, Şîîliği, devletinin siyâsetine esâs olarak kabûl edince, ülkede ayaklanmalar başgösterdi. 1516 senesinde vefât edince, yerine onüç yaşındaki oğlu İsmâîl Âdilşâh geçti. Fakat vefâtından önce Kemâl Hânı oğluna vasî tâyin ettiği için, bir süre devleti Kemâl Hân idâre etti.
☑️Kemâl Hân, Cuma hutbesini dört hak mezhepten biri olan Hanefi mezhebine uygun olarak okuttu. Ehl-i Sünnet itikâdına uymayı devletin resmî siyâseti olarak kabûl etti...
☑️1579’da Ali Âdilşâh’ın yerine hükümdâr olan İkinci İbrâhîm Âdilşâh’ın dönemi, Bicapur Devleti'nin en parlak yılları oldu. İbrâhîm Şâh, Hindistân'ın en büyük İslâm Devleti olan Gürgâniye Hânedânlığı ile iyi münâsebetler kurdu... Hindistân’ın Dekken bölgesinde Bicapur’a iki yüz yıla yakın hâkim olan Âdilşâhlar, bölgede Türk hâkimiyetini kurdular.

▶️2- Bâbür İmparatorluğu
Hindistân’da kurulan Türk-İslâm devletlerinin en büyüklerindendir. Timur’un beşinci torunu Bâbür tarafından 1526’da kurulmuştur.
☑️1483’te Fergana’da dünyâya gelen Bâbür, 1494’te babası Ömer Şeyh Mirzâ’nın ölümü üzerine Fergana hükümdârı oldu. 1504’te Kâbil’i, daha sonra Kandehâr’ı alarak orada yerleşti.
☑️1508 Eylül’ünde ilk defa Hindistân’a akın yaptı. Üç ay süren bu akında, ülkeyi tanıdı ve pekçok ganîmet elde etti. Kasım 1519’da Hayber’i geçerek Hindistân’a girdi. Peşâver yakınlarına geldi. Beş defa Pencap’a sefer yaptı.
Bu seferler neticesinde, Kuzey Hindistân’ı fethetti.
☑️Kasım 1525’te Hindistân’ı fethetmek üzere Kâbil’den hareket etti. 21 Mayıs 1526’da Pânipat Meydân Muhârebesinde İbrâhîm Lûdî’nin büyük ordusunu yok etti. Böylece Hindistân Türk İmparatorluğu tâcı, Bâbür’e geçmiş oldu. Aralık 1526’da dünyânın en büyük şehirleri arasında olan Delhi, Agra ve Hanpur fethedildi. Bâbür şâh, Agra’yı başkent yaptı.

▶️3- Behmenîler
Hindistân’ın Dekken bölgesinde kurulan Müslümân-Türk Hânedânlığıdır.
☑️Tuğluk-Türk sultânlarından Muhammed bin Tuğluk zamanında çıkan iç karışıklıklarda, Alâeddin Hasan Behmen Şâh, Dekken bölgesinde bağımsızlığını ilân etti ve Gülberge şehrini pâyitaht yaptı. Elinde bulunan toprakları; dört vilâyete böldü. Bağımsızlığını ilân etmesine yardımcı olan beyleri bu vilâyetlere vâlî tâyin etti.
☑️Alâeddin Hasan’ın saltanatı, Hindulara karşı seferlerle geçti. Devleti, Mısır’daki Halîfe tarafından tanındı. 1358 senesinde Gucerat’a karşı yaptığı seferde hastalanıp vefât etti. Yerine oğlu Muhammed geçti. Muhammed Şâhın ilk işi, devlet ve ordu teşkilâtını kurmak oldu.

▶️4- Cavnpûr Şarkî Devleti:
Hindistân’ın Cavnpûr bölgesinde 1394 senesinde Melik Server adında bir bey tarafından kurulan bir devlettir.
☑️Tuğluk Sultânı Mahmûd, Delhî’nin doğusunda ayaklanan Hindûlara karşı Melik Server’i gönderdi. Bölgede sükûneti sağlayan Melik Server, "Sultanüş-Şark" ünvânıyla Cavnpûr’da bağımsızlığını ilân etti. Kısa zamanda topraklarını genişletti.
☑️Tîmûr Hânın Hindistân Seferi sırasında tarafsız kaldı. Fakat o sene vefât etti (1399). Yerine evlâtlığı Melik Karanfil geçti. Melik Karanfil, "Mübârek Şâh" ünvânını alarak kendi adına hutbe okuttu ve para bastırdı.

▶️5- Delhî Türk Sultânlığı:
Hindistân’daki Müslümân Gûrlu Devletinin komutanlarından Kutbeddîn Aybeg tarafından Delhi’de kurulan Türk devletidir. Bu devlete; Muizzîler, Halacîler, Tuğluklar ve Seyyidler olmak üzere dört Türk sülâlesi birbiri arkasından hâkim oldular.
☑️İslâmiyet, Aşağı İndüs vâdisine ilk olarak Emevîler devrinde girmişti. Sonraları, Hindistân içlerine Müslümân askerî kuvvetlerini ilk getiren Gazneli hükümdârlarıydı. Gazneliler, Pencab bölgesini ele geçirerek, burayı Hindistân’daki dâimî merkezleri yaptılar. Lahor merkez olmuştu.
☑️Gaznelilerin yerini alan Gûrlular için Pencab, Hindistân’ın fethi için önemli bir merkezdi. Gûrlu Hânedânından, 1173 senesinden sonra Gazne’de hükümdâr olan Şihâbüddîn (Muizzüddîn) Muhammed, Ganj Ovasında hâkimiyetini genişletti. Muînüddîn Çeştî hazretlerinden aldığı işâretle, Ecmir’i fethetti. Emrindeki Türk asıllı kumandânlarından Kutbeddîn Aybeg’i bütün Hindistân’ın fethiyle vazîfelendirdi.
☑️Hindistân’da İslâmiyetin yayılmasında önemli rol oynayan Muizzüddîn, 1206 senesinde ölünce, Lahor’a giden Kutbeddîn Aybeg, sultânlık teklîfini kabûl etti. Kuzey Hindistân’a hâkim olup, Delhi Türk Devletinin temelini attı.

▶️6- Fârûkîler (Handeş Devleti):
Hindistân’da Gucerât bölgesinin batısındaki Handeş ülkesinde 1399-1601 yılları arasında iki yüz yıl hüküm süren bir hânedândır.
☑️Devletin kurucuları, kendilerinin ikinci İslâm Halîfesi Hazret-i Ömerül-Fârûk’un torunları olduklarını söyledikleri için “Fârûkîler” denilmektedir.
☑️Hânedânın kurucusu Melik Râcî, önceleri Behmenîlerin hizmetinde bulunuyordu. Daha sonra Dehli Sultânı Üçüncü Fîrûz Şâhın hizmetine girdi ve onun tarafından kuzey Dekken’de Handeş bölgesine vâli tâyin edildi. Tuğlukîlerin çöküş yıllarında ise istiklâlini îlân etti.
☑️Melik Râcî’nin ölümü üzerine yerine geçen oğlu Nâsır Hân, Hinduların elinde bulunan Asirgarh şehrini zabtetti. Daha sonra buranın yakınında Burhânpur adı ile yeni bir şehir kurdu ve devlet merkezini de buraya taşıdı.
☑️1437’de Behmenîlerin istilâsına uğrayan Handeş Devleti, birinci Âdil Han ve Birinci Mübârek Han devirlerinde de, Gücerât Sultanlığının nüfûzu altına girdi. İkinci Âdil Hân (1457-1503) döneminde Fârûkîler, en parlak devirlerini yaşadılar.
📌 Derleyen: Sefer EREN
İŞTE BÖYLE. HER YERDE TÜRK İZLERİ VAR. BU İZLERE ULAŞMAK LAZIM. AMA BU GİDİŞATLA ZOR GİBİ. İNŞALLAH OLUR...
Ayhan Karabaşoğlu
8 gün önce
Kím DÍN kardeşínín ONURUNU korursa ÂLLÂH da kıyâmet gűnűnde onun YŰZŰNŰ cehennem ATEŞÍNDEN korur.”
HZ.MUHÂMMED (S.A.V)
Tírmízí, “Bírr ve sıla” 20

#ForPakístan🇵🇰🇸🇩🇹🇷🌹🇵🇰🇸🇩🇹🇷
Ayhan Karabaşoğlu
9 gün önce
*_Dűnya dedíğín nedír kí,, gamhâne.!
*_Kímí mâl íster,,
*_Kímí gűzel bír hâne.!
*_ÂLLÂH ímtíhân eder hepsí bahâne,,
*_Kul dedíğín sâbretmelí kí ersín kemâle.!
*_Íyí değíl" demek ne haddímíze,,
*_Şűkűrler olsun bu gűne erdíren RÂBB'ÍMÍZE.!
*_CUMÂ'MIZ HAYIRLARA VESÍLE OLSUN,,
*_Ínş'ÂLLÂH☝️ÂmííííííN🤲 🇹🇷🌹🇹🇷🇸🇩🇵🇰
Ayhan Karabaşoğlu
10 gün önce
- 👉Safımız bellí olsun...

#ÂLLÂH ayağınıza taş deydírmesín☝️🤲

#Âmeen

- Kardeş űlke Pakístan'ın yanındayız.🇵🇰🇹🇷

#ForPakístan🇵🇰🇹🇷
Bozkurt mahir
15 gün önce (E)
3 MAYIS KARAÇAYLILARIN YENİDEN DOĞUŞ GÜNÜ KUTLU OLSUN
3 MAYIS 1957 KARAÇAY TÜRKLERİNİN SÜRGÜNDEN BİNLERCE YILLIK ATA YURTLARINA GERİ DÖNÜŞ GÜNÜ.

Karaçaylılar, 2 Kasım 1943'te aynı bu hayvan vagonlarında, aynı şekilde vagonlar tıka basa doldurularak sürgün edilmişlerdi. Sürgün edilirken ki üzüntü, keder ve yasın tarifi dahi edilemezdi. 3 Mayıs 1957 'de Karaçaylılar yine aynı hayvan vagonlarında, aynı şekilde vagonlar tıka basa doldurularak binlerce yıllık ata yurtları Karaçay'a dönerken tüm sıkıntılarına ve yokluklara rağmen yüzlerinde ki sevinç, mutluluk ve gülümsemelere bakar mısınız! Vatan hasreti, tüm üzüntülerinin önüne geçmiş.
Şairin iki satırı burada adeta fotoğraf halini almış:
"Canı, cananı, bütün varımı alsında Hüda
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda"
***
(Mayıs) Hıçawman aynı 3. künü, 1957 cıl, Karaçaylılanı köçgünçülükden ızlarına atacurtlarına kayıtganlarını künü, bayramı...
Allah, entda bıllay kıyın künleni kögüstmesin halkıbızga!
Milletibiz endi allay kıyınlık sınamasın!
Ölgenleribiz candetli bolsunla, Kartlarıbızğa Allah sauluk bersin!
Allah milletibizni kuanç künlerin köb etsin!
Bozkurt mahir
16 gün önce
Gazı MEHMET
BEDRİ ALIUCLU
BİNBAŞI!
Bugün benim bir akrabam aradı halamın oğlu çok ağır yazılar yazıyorsun beni takip eden akrabam kendisi imamlıktan emekli tuzu kuru çocuklar Okumuş kamuda görev yapıyor.
Bu kuruma binbaşı Belki de bugün General olacaktı Şimdi soruyorum Abdullah Öcalan'ı Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne davet eden şehit ve gazilerimizin hakkını nasıl ödeyecekler.
Kendisine telefonda konuştuğumuzu Aynen yazmak istiyorum ben hayatta kimseye hakaretli yazı yazmam kalbini de kırmam fakat 23 yıldır devletimizi yöneten yönettiğini zannedenler Türk ordusunu adeta tehdit ettiler Ergenekon Balyoz diye Türk ordusuna kumpas kurdular . ben erkenekon . savcısıyım.dendi söylendi Savcı Zekeriya Özün altına zırhlı araç verdiler bugün fetö'den aranıyor daha Acaba nerede? yakalanmaz mi? kozmik odaya girenleri neden yargılanmaz? 500'e yakın general en ağır cezayı aldı 10 tanesi içeride öldü ona yakını İntıhar etti intihar etti. bunların sorumlusu yok mu? acaba kozmik odaya açanları. yargılanmayacaklar mı ?adil bir şekilde ben bunları söyledim inşallah halin 15 Temmuz darbesini yapanlar mutlaka cezalarını çekmeli onlara sebebiyet verenler onlar da cezasını çekmeli Teröre yardım yataklık yapanlar mutlaka cezasını çekmeli?
Varlığım Türk varlığına armağan olsun bu subay kardeşimize Bundan Böyle Rabbim sağlık versin aklı sağlığını her zaman korusun biliyorum ki huzurları Perişan çocukları eşi doya doya bugünkü yüzüne bakamıyor. üzüntü ile bakıyorlar. Yüzündeki izler yaralar milletimizin Şeref madalyası.
Aklını Beynini kiraya vermiş Devlet Bahçeli'ye sesleniyorum. şehitleri unuttunuz bizim bu gazilerimizin lütfen yüczüne bakınız..

40.000 kişinin katili İmralı'da devlete akıl vermeye kalkıyor. devlet yöneticileri İmralı adası'nı adeta otoban gibi yol geçen hanına dönderdi Bir Mahkum hem de katil hem de bölücü Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Gazi meclise nasıl davet edersiniz.. bizim Gazilerimize sordunuz mu ?Şehit hanımlarına sordunuz mu?.
Uzuv ları ni kaybeden Gazilerimize sordunuz mu??
Ayhan Karabaşoğlu
16 gün önce
Elímde bír şeyím yok deme'.. Yűzűndekí tebessűm en bűyűk sadakadır'.. Díyecek sőzűm yok deyípte susma'.. ÂLLÂH’ın selâmı en bűyűk kelamdır'.. Kímseye yardım edemíyorum deyíp űmídíní kesme'.. Ettíğín Duâ en bűyűk yardımdır'... Űmídím yok deyíp gaflete dalma'.. Râbb'ímín kapısı her zaman açıktır'.. Duâ ve Selâmetle Hayırlı Cumâ'lar...
Bozkurt mahir
17 gün önce
TÜRK TARİHİNİ BİLMEMEK
Soner Yalçın 31.01.2018

“Rabova” nedir bilir misi­niz?

Hayır, “Rojava” demiyo­rum; “Rabova” diyorum.
Maşallah! “Rojava”yı bilme­yeniniz yok; hepinize ezber­lettiler! Suriye'de; Derik'ten Afrin'e kadar sınırımızda uzanan 700 km'lik alana “Rojava” diyorlar; sözüm ona “Batı Kürdistan!”

Öyle propaganda yaptılar ki… Çoğu kişi sanıyor ki, “Rojava” Kürtlerin yurdu! Bir de ideolojik temel inşa ediyorlar; “Kemalizm'den kaçan Kürtler buraya sığındı!” Bitmez tükenmez PKK ya­lanlarından biri bu.

Neyse... Soruma döneyim:

“Rabova” nedir?

Bilmiyorsunuz değil mi? “Yevmüşşüheda” de­sem…
Yani, “Masum Şehitler Günü”…
Hatırlayanınız çıktı mı? Sanmam!

Yazayım:

Tarih: 30 Eylül 1918. Osmanlı, I. Dünya Savaşı'nı kaybetmek üzereydi artık. Alman Mareşal Liman von Sanders komutasındaki Os­manlı Ordusu, Şam'ı boşaltıp Halep'e çekilme kararı aldı.

Şam'da binlerce Türk aile­si vardı… Binlerce kadın-çocuk Türk yollara düştü. İnsan acıma­sızlığının boyutunu nere­den bilsinler?
Tren, Şam-Rayak demir­yolunun geçtiği Rabova boğazında saldırıya uğradı. Boğazın iki yakasını tutmuş ayrılıkçı Araplar silahlarla treni taramaya başladı. Saldırganların gözü öylesine kin doluydu ki, bir tek sağ çocuk bile bırakmadılar…

Rabova katliamının olduğu her “30 Eylül” günü “Ma­sum Şehitler Günü” olarak anıldı. Zamanla unutuldu gitti!

Sonra, “Ermeni soykırımı” sözleri bilinçlere şırınga edildi!

Sonra, “Rojava direnişi” lafları bilinçlere şırınga edildi!

Bırakınız “Masum Şehitler Günü” anmasını, “Rabova kıyımını” bile bilen kalmadı.

PKK-FETÖ ve liboş düşünce ikliminde yetişen insanımız tarihine düş­man kesildi!
Türklük, faşistlik oluverdi!
30 EYLÜL MASUM ŞEHİTLER GÜNÜ

Bir zamanlar Şam Osmanlı şehri idi. 1. Dünya Savaşında Şam Hastanesinde Filistin Cephesinden gelen yaralı Osmanlı askerleri yatıyordu. Filistin Cephesinde Lawrance komutasındaki Arap Bedevileri “Esir almak yoook!..” bağrışları ile Şam’a doğru çekilmekte olan Türk Mehmetçiğine saldırdılar. İşte bu saldırıdan kurtulanlar Şam Hastanesine yatırılmıştı. Öyle ki hastane yatakları tam dolmuş, hastane avlusunda yüzlerce yaralı Mehmetçik sedyelerde inliyordu. Bedevi atlıları bir sabah gün ışırken geldiler. Önce hastane avlusunda sedyelerde yatan Mehmetçikleri, “Mermi israfı olmasın” diye eğri kılıçlarla kellelerini kesip, karınlarını deştiler, sonra hastane içine girip ağır yaralıları katlettiler. Biz onlarla “Din kardeşi” olduğumuza inanıyorduk değil mi?

Bir zamanlar Osmanlı şehri olan Şam’daki bu vahşetten sonra şehirdeki subay ve memurlar Şam’ın elden çıktığını kabullendiler. Önce çocuklar ve anneler trenle Halep’e taşınmaları gerekiyordu. Binlerce çocuk, anneler ve nineleri vagonlara balık istifi dolduruldu. Masumlar treni Rabova (Barada) Boğazı’na geldiğinde demiryoluna döşenmiş taşlarla tren katarı durduruldu. Boğazın iki yakasında pusuya yatmış Arap Bedevileri ve Ermenilerin yaylım ateşi başladı sonra. Tren vagonlarından yükselen çığlıklar silah seslerini bastırıyordu. Çocuklar annelerine, ninelerine sarılıp kucak kucağa can verdiler. Ümmet kardeşimiz Arap Bedevileri ve Ermeniler vagonlara girdiler sonra, ağır yaralıları da susturdular.

Binlerce masum çocuk; genç, yaşlı kadınların öldürüldüğü 30 Eylül 1918 Cumhuriyet yıllarında “Masum Şehitler Günü” olarak anılırdı. Sonra unuttuk her şeyi, Arap Bedevileri ile yeniden “Ümmet kardeşi” olduk, “Din kardeşi” olduk, sarmaş dolaş olduk…
Alper Aksoy
Bozkurt mahir
17 gün önce
ÜLKÜCÜ ŞEHİDİMİZ

CENGİZ BAKTEMUR
1 MAYIS 1982 ELAZIĞ

12 EYLÜL KATİLLERİ TARAFINDAN ŞEHİT EDİLEN ÜLKÜDAŞIMIZI ŞAHADETİNİN 43.YILINDA RAHMETLE ANIYORUZ.,..
RUHU ŞAD MEKÂNI CENNET OLSUN NUR İÇİNDE YAT.,.
"Adın ne?"
"Cengiz Baktemur."
"Kaç yaşındasın?"
"Yirmi."
Hakim, cevabını bildiği soruları ısrarla soruyordu Cengiz Baktemur'a Boyu iki metreye yakındı, heybetli bir yiğitti.
Baştan aşağı süzdü hakim.
Karar okundu en son:
İDAM!
"Son isteğin nedir?"
"Bir bayrak, bir de Kur'an istiyorum."
Getirdiler ikisini de..
Kur'anı öptü üç kez, başına koydu. Sonra bayrağı öptü, havaya kaldırdı:
"Ey şanlı bayrak, ben seni dalgalandırmak için çok mücadele ettim ama gücüm buraya kadarmış."
dedi...
Yanındaki infaz heyetinden bir homurdanma:
"Başındakini çıkarın alın!"
"Durun! Külahımı almayın. Onu bana Ülküdaşlarım ördüler, onunla idam edilmek istiyorum!"
İnfaz komutanı alaycı bir ses tonuyla:
"Ellemeyin, bırakın!"
Cengiz Bektemur, dimdik yürüyor darağacına!
Korku yok, pişmanlık yok!
Elif gibi dimdik, Hz.Hamza'nın yürüyüşü gibi vakur, heybetli. İnfaz erkanı titriyor bu duruştan,
bu ferasetten.
Bir yiğit, yağlı urganda son sözünü söylüyor:

"EŞHEDÜ EN LA İLAHE İLLALLAH VE EŞHEDÜ ENNE MUHAMMEDEN ABDÜHÜ ve RESULÜ HÜ."

ZULMÜN KALELERİNİ TİTRETEN VE ÖLMEDEN ÖNCE ÖLÜMÜ ÖLDÜREN !
ÜLKÜCÜ ŞEHİDİMİZ
CENGİZ BAKTEMUR
RUHUN ŞAD MEKANIN CENNET OLSUN
NUR İÇİNDE YAT.,.
Bozkurt mahir
20 gün önce
GÜNÜN HİKAYESİ...
Gerçek bir hayat hikayesi..

MORFİNLİ MEHMET VE BEBUK

Çocukluk yıllarında tanıdığımız, alkolik derecesinde içki tüketen iki insanlardı.
Morfinli Mehmet; Hacıpiri’nin yukarı mahallesindendi. Bebuk’ün ise kalenin dibinde, hamamın arkasında tek odalı evi vardı.
Gündüz vakti ikisinin de ayık gezdiğini gören olmazdı. Nerden temin ettiklerini bilmediğim para ile içkilerini alırlardı.

Bebuk ile parkta veya başka yerde karşılaştığımız da “ Bakın delikanlılar, benim vaziyetimi görüyorsunuz. Ayakta zor duruyorum. Bu zıkkımı içmekten memnun değilim. İçkiye alıştım bırakamıyorum. Sakın siz içki şişesini elinize almayın, vb.” diye nasihat ederdi. Açıkta içki içmez, elinde içki şişesi görülmezdi.

Morfinli Mehmet sabahları, içki almadığı zaman, halim selim, efendi görünüşlü biriydi. İçkili iken kimse ile konuşmaz, evini zor bulur, bir yerlerde sızıp kalırdı.
Kışın karın üzerine sızıp, sabahladığı olurdu.

Karnı aç olduğunda, mahallemizde kapısını çaldığı, birkaç ev vardı. O evlerden birine gider “ Ana benim karnım aç. Bana bir dürüm yapında yiyeyim .” derdi.
Gittiği evde yiyecek ne varsa, tepsi ile kapının önüne konur, oda konulanı yer, dua edip giderdi.

Bebüğün, başında yana yatık şapkası, havalar soğuduğunda da, sırtından çıkarmadığı paltosu vardı.
Kalenin dibindeki bir göz odalı evi, belediye yaptırmış, mahalleliler de içinin eşyasını koymuşlardı. Bebuk; kirlenen çamaşırlarını deterjan ve para ile birlikte bir torbaya koyar, torbayı da ihtiyaç sahibi bir evin kapısı önüne bırakırmış. Evden torbayı alıp, çamaşırları yıkar, ütüler Bebüğün evinin kapısının önüne koyarlarmış. Bebuk evine geldiğinde, torbasını içeri alırmış.

İskilip’te hacca, otobüsler ile gidiliyordu. Her sene 6–8 otobüs ve eşyaları götüren kamyon ile hacca giderlerdi.
İçki içmeye tövbekâr olmuş morfinli Mehmet; bir Cuma günü sabahı hamama gider. Güzelce yıkanır. Sonrada soluğu otobüsleri hacca gidecek olan, otobüs firmasının sahibinin yanında alır. “ Ben hacca gitmek istiyorum. Tövbe ettim, içkiyi bundan sonra ağzıma almayacağım.” Der. Oradakiler şaşırırlar. “ Mehmet emin misin? İçki içmeden durabilir misin?” diye sorduklarında; kararının kesin olduğunu, içkiyi bıraktığını söyler.
Onlarda;” Sen kararını vermişsen, bizde seni hacca götürürüz.” Demişler.
Hacca giden Mehmet; hac farizasını yerine getirerek Hacı Mehmet olmuştur. Hac dönüşü İskilip belediyesine işçi olarak alınmış, evlenerek düzenli bir hayatı olmuştu.

Bebukte; Hacı Mehmet’ten 1–2 yıl sonra aynı süreci yaşadı. Hacca gitmeye karar verince, otobüsçüler ondan ücret almadı. Esnaftan para toplayıp, kendisine harçlık olarak verdiler. Bebuk daha hacca gitmeden “ Yarabbi; mübarek yerlerde al benim canımı. Buraya beni bir daha getirme.” Diye dua edermiş. Hac yolculuğunda yanındaki koltukta, dolmacı Bekir Hallı oturmuş.

Bebuk; mübarek yerlerde haccını güzelce tamamlıyor. Mekke’den Medine’ye geliyorlar. Orada da ibadet ve ziyaretler tamamlanıyor. Medine den ayrılmadan bir gün önce, kaldıkları otelde Bebuk; yalnız başına bir köşede ağlıyor. Onun bu halini gören biri soruyor-” Hacı bebuk niye ağlıyorsun?” Cevap veriyor “ Ben mübarek yerlerde feyiz alarak, ibadetimi, görevlerimi yapıp haccımı tamamladım. İskilip’e gidince beni azdırıp, tekrar içkiye başlatırlarsa ben ne yaparım diye ağlıyorum.” Ellerini kaldırıyor “ Allahım benim canımı bu mübarek yerde al. Burada kalayım.” Diyor.

Ertesi günü toparlanıp, yolculuğa çıkmaya hazırlanıyorlar. Bebük sessiz sedasız, her kesten önce otobüste kendi yerine oturuyor. Diğerleri de otobüse binmeye başlıyor. Bebuk başını yana dayamıştır. Onu uyuyor sanıyorlar. Birisi gelip” Hacı uyuma, otobüs kalkacak.” Diyor. Ama hacı bebuk’ten ses yok. Bir iki kişi daha geliyor, bakıyorlar ki hacı Bebuk; gerçek dünyasına gitmiş. Ruhunu mübarek yerde teslim etmiş. Her kes şaşırıyor. Bir gün evvel edilen dua, ertesi günü gerçekleşiyor.

Hacı Bebuk Medine de Cennet’ül Baki’ye, sahabelerin bulunduğu mezarlığa defnediliyor. Hacı kafilesi de yola çıkıp İskilip’e geliyor.
Soruyorlar” hacı Bebuk nerede?”
Cevap;” Hacı Bebuk Medine’de, Peygamberimizin, sahabelerin yanında kaldı. Yaratan onun duasını kabul etti. O sevdikleri ile birlikte Medine’de kaldı.”

Hacı Bebüğün tek göz odalı evinin kapısını açıyorlar. Evin duvarında asılı tabelada diyor ki;

Harabat ehlini hor görme Zâkir.
Defineye malik viraneler var.

Yalan dünya da kimseyi küçük görüp, hor bakmamalıyız. Rabbimin yanında kim daha değerlidir? Onu ancak yaratan bilir.

Mustafa Yolcu.
Nazende
20 gün önce
Yürümeyi öğrenmeden ölmeyi öğrenen çocukların şehridir Gazze..!!!
Kahhâr sıfatıyla kahru perişan eylesin İsraili;
Allah' Azze Celle!!!
Nazende
23 gün önce
Allah'ım toprağa sakinlik ver, göndereceğin bütün afetlerden bizleri muhafaza eyle 🤲
Bugünleri en kolay ve en güzel şekilde atlatabilmeyi hepimize nasip et 🤲😔😔😔
Ayhan Karabaşoğlu
23 gün önce
*🌷Allah'ım;🌹*

Íkrâmına şűkretmeyí,
Íhsanına hâmdetmeyí,
Ímtíhanına sâbretmeyí,
Lűtfuna sena etmeyí,
Her nímetí senden bílmeyí,
Verdíğíne kanaat etmeyí,
Her dâím bírbírímíze,
Duâ etmeyí ve Duâsı kâbul ve mâkbul Olanlardan olmayı nâsíp eylesín ínş'ÂLLÂH☝️ÂmííííííN🤲

*🌷 CUMANIZ MÜBAREK OLSUN 🌹*
ali_said
25 gün önce
🔴Pençe-Kilit Operasyonu bölgesinde teröristler tarafından yapılan saldırı sonucu yaralanan Askerimiz Piyade Uzman Onbaşı Berat Mecit Day Şehit oldu. Allah şehadeini kabul etsin
tarikhaber
25 gün önce
ÖMER LÜTFİ ERSÖZ / NAMAZIM, HER TÜRLÜ İBADETİM, HAYATIM VE ÖLÜMÜM ALLAH İÇİNDİR https://tarikhaber.com/kos...
Bozkurt mahir
27 gün önce
İslam tarihinde pek BAHSEDİLMEYEN OLAY” BUGÜNKÜ KABE'NİN YERİ DAHİ ESKİ KABE'NİN YERİ DEĞİLDİR..KABE YAKILIP YIKILDIĞI İÇİN BUGÜNKÜ KABE SONRADAN YAPILMIŞTIR....YERİ İTİLÂFLIDIR...
Evet, Kerbela’da Hz. Hüseyin ile birlikte 72 Müslüman, Yezid’in ordusu tarafından katledilmiştir.
Ancak bu olaydan daha önemli bir katliam daha var: “Harre Olayı”
680 yılında meydana gelen Kerbela olayından sonra Emevi halifesi Yezid, İslam dünyasını kendine biat ettirmiştir. Medine’de yaşayan, Peygamber hadislerini, sünnetlerini ve açıklamalarını not eden sahabiler ve sahabilerin öğrencileri tabiinler, Yezid’in hüküm sürdüğü Şam’da İslam’a aykırı yaşayışı ve halka yaptığı zulumden dolayı Yezid’in halifeliğini tanımadıklarını ilan etmişlerdir.
Yezid bu gelişme karşısında, Müslim bin Ukbe komutasında 12 bin kişilik SURİYELİLERDEN KURULU bir orduyu Medine üzerine gönderir. Emevi ordusu içinde ittifak yaptığı Bizanslı askerlerde bulunmaktadır.
Sahabiler ve Medine halkı, şehri savunmak için hendekler kazarlar.
Güçlü Emevi ordusu karşısında dayanamazlar ve mağlup olurlar. Emevi ordusunun komutanı Müslim bin Ukbe, Yezid’in talimatıyla, işgal ettikleri Medine’yi askerlerine üç gün boyunca yağmalanması için ‘mübah’ kılar. “Mübah kılınması” her türlü mal ve can, yağmacıların insafına bırakılması demektir.
80 civarında sahabi öldürülür, başları kesilir, Şam’a gönderilir.
Genç kızlara ve kadınlara tecavüzler yapılır. Yaşlı, genç, çocuk demeden binlerce Müslüman katledilir.
Genç kızlar cariye, genç erkekler köle olarak alınır. Evler ve iş yerleri yağmalanır. Evler ve mescidlerde bulunan önemli belgeler yakılır. Üçüncü günden sonra öldürmedikleri Medine halkını meydanlarda toplayarak “Yezid’in kulu ve kölesi” olarak halifeye itaat edeceklerine dair bağlılık sözü istenir. Bazı Müslümanlar önceki halifelere yaptıkları gibi “Allah’ın kitabı ve O’nun elçisinin sünneti üzere bağlı kalacağım” diye yemin edince bunlar da halkın gözleri önünde katledilir.
Baskı ile “Yezid’in kulu ve kölesi” olduklarını kabul edenler bağışlanır. Tecavüze uğrayan kadınların doğurduğu çocuklara “HARRE ÇOCUKLARI” denmiştir.
Peygamberin Mescidinin bulunduğu topraklar yakılmış, Medine harap olmuştur. Yıl 683.
Yezid bununla yetinmeyip, Emevi ordusunu Mekke üzerine gönderir. Ordunun komutanı Müslim bin Ukbe yolda hastalanır Yerine “Haccac” komutanlığa getirilir. Bu Haccac, daha sonra yaptığı zulüm ve katliamlardan dolayı “zalim” olarak anılacaktır. (Zalim Haccac, valilik döneminde 200 bin kişinin ölümünden sorumlu olduğu söylenmektedir)
Mekke’yi kuşatan Emevi ordusu, aylarca mancınıkla şehre taş ve ateş atar. Atılan taşlarla Kabe yıkılır! Mekke halkı açlıkla kıvranır. Zalim Haccac, Müslümanları aşağılamak için Mekke’ye hayvan leşlerini mancınıkla attırır. Halk köpek leşlerini bile yer. Bulaşıcı hastalıklar yayılır.
Mekke emiri Abdullah bin Zübeyr, bu şekilde yaşamaktansa vuruşarak ölmeyi tercih eder ve çıkan çatışmada şehid olur.
Kafası kesilir, Şam’a gönderilir. Zalim Haccac, Mekke’de katlimalarına devam eder. Yıkılan Kabe’yi yaktırır!
Bu gelişmelerden sonra denilir ki; Yezid, Bedir’de öldürülen müşriklerin intikamının alındığına dair şiir okur.
Yezid bu katliamları bir zafer olarak görür. Eğlenmek için av partisi düzenler. Dağda bir geyiğin arkasından yalnız gider. Kamp yerine atı döndüğünde, Yezid’in ayağı üzengide takılı, yerlerde sürüklenerek vücudu paramparça olarak ölmüş halde gelir. Yıl 683.
ALINTI
Bozkurt mahir
30 gün önce (E)
"CIMHIRİYETİN NE HIYRINI GÖRDÜM."
Tarihçi Sinan Meydan’dan DEM’li Sırrı Süreyya Önder’e cevap!

DEM Partili Sırrı Süreyya Önder:

"Türkiye Cumhuriyeti kurulurken kendisini Allah'ın yerine koydu.

Allah'ı sildiler." demiş.

Allah ile aldatan Sırrı Süreyya'ya yanıt Sinan Meydan'dan...

"Cumhuriyetin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyorsunuz.

Her şeyden önce Cumhuriyet sayesinde kul değil birey, tebaa değil yurttaşsınız.

Hatta; bugün o Cumhuriyetin meclisini yönetiyorsunuz.

Ama; her fırsatta, o Cumhuriyete saldırıyorsunuz.

Nasıl, rahat mı meclis koltukları? Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetin, Atatürk'ün kurduğu meclisinden Atatürk'ün devrimleriyle elde ettiğiniz kazanımlarla Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyeti olur olmaz eleştirmek müthiş bir lüks olsa gerek?

Eğleniyor musunuz?

Suriye'de, Irak'ta, Filistin'de, Ortadoğu'da sizin gibi iyi koşullara sahip vekiller yok.

Ne vekili?

Meclis bile yok...

Bugün Türkiye'nin etrafında dinciliğin, mezhepçiliğin, etnik bölünmenin girdabında cihatçı çetelerin, terör örgütlerinin cirit attığı, yıllardır dikta rejimlerinin halkın kanını emdiği, emperyalizmin oyun alanına dönen Ortadoğu'da oluk oluk kan akarken, her gün çocuklar öldürülürken, insanlar demokrasi ve barışa hasret kalmışken, sizin hala Atatürk'ün kurduğu laik cumhuriyetin anlam ve önemini kavrayamamanız trajik doğrusu.

Cumhuriyet tabi ki eleştirilebilir. Ancak; cumhuriyeti şeriat hukuku yerine laik hukuku kabul ettiği için eleştirmek bağnazlık veya cehalet göstergesinden başka bir şey değildir.

Klasik siyasal İslamcı ağzıyla konuşuyorsunuz.

Neymiş?

Cumhuriyet kendini Allah'ın yerine koymuş!

Koca bir palavra...

● Benim manevi mirasım ilim ve akıldır.

diyen Atatürk'ün kurduğu bu cumhuriyet, egemenliği saraydan, sultandan alıp asıl sahibine, ulusa verdi.

Bu amaçla Atatürk; savaşın ortasında, orduyu kurmadan önce meclisi kurdu. Bu meclis, saray saltanatına, şeriat hukukuna son verdi.

Atatürk; Türkiye'yi dinsel kurallarla değil, insan aklının eseri çağdaş kurallarla yönetecek laik bir düzen kurdu.

Çok da doğru yaptı.

Laiklik olmadan o dilinize doladığınız demokrasinin kurulması olanaksızdır.

İyi kötü işleyen bir Türk demokrasisi varsa, daha doğrusu yakın zamanlara kadar vardı, bunun temelinde Atatürk'ün laik karakterli devrimlerinin olduğunu biraz tarih ve sosyoloji bilen herkes görebilir.

Kaç tane pkk var biliyor musunuz?
Cumhuriyet, kendini Allah'ın yerine falan koymadı.

Cumhuriyet; halkçı bir anlayışla, 7'den 70'e halkın aydınlanması için bir eğitim devrimi yaptı. Cumhuriyet, köye okul ve öğretmen götürdü.

Siz de cumhuriyetin o okullarından yetişmediniz mi?

Cumhuriyet; halkın kanını emen aşiret yapısına, ağalık düzenine, tarikat, cemaat baskısına, medrese kafasına karşı çıktı. Çağdaş uygarlık değerlerini savundu.

Cumhuriyet, kadına insanlık onuruna yakışır haklar verdi.

Cumhuriyet; bağımsız, üniter, laik bir ulus devlet olarak kuruldu.

Atatürk; Lozan'da elde edilen barışı, yurtta barış, dünyada barış formülüyle bir barış düzeni haline getirdi.

Cumhuriyet; uzak, yakın, neredeyse tüm ülkelerle iyi ilişkiler kurdu.

O cumhuriyet; etrafı ateş çemberi ile çevrili bu coğrafyada, şimdilik 101 yıldır yeni bir savaşın parçası olmadı.

Başı sıkışan herkes soluğu Türkiye'de aldı, alıyor.

Cumhuriyet dine değil yobazlığa karşı çıktı.

Camiler açıktı.

Cumhuriyeti kuranlar savaşta zarar görmüş ve tarihi değeri olan camileri tamir ettiler.

Kuran'ı Türkçeye tefsir ettirdiler. Dini bayramlar özgürce kutlandı. Ezan hep okundu.

Ezanın 1932'den itibaren Türkçe okunmasını 'Allah'ı yasakladılar!' diye açıklamak ise düpedüz bir aldatmacadır.

Türk ulusunun Allah'a, kendi dilinde, tanrı diye seslenmesinden daha doğal ne olabilir.

Bundan ancak Arap hayranları ve Türkçeye düşman olanlar rahatsız olur.

Bu Cumhuriyeti sokakta bulmadık. Bu Cumhuriyetin nimetlerinden yararlanıp her fırsatta bu cumhuriyete saldırdığınızda karşınızda beni bulacaksınız."

Sinan Meydan

***
DİP NOT:
"Cumhuriyetin Hıyrını görmeyen" İnsan, İlk, Orta, Lise ve Üniversite'yi Türkiye Cımhırıyetinde beleş okumuş ama yetmemiş.
Hıyarını görmediği Türkiye Cumhuriyeti'nde 5 dönem Vekillik yapmış, Devletin tüm maddi imkanlarını salına kadar kullanmış ama yine de hıyrını görmemiş.
Kalp krizi geçirince Hıyarını görmediği Türkiye için bir saat içinde Türkiye'nin en iyi kalp cerrahlarını ameliyatı masasının etrafında toplamış...
Hıyrını görmediği Türkiye Cumhuriyeti'in Valisi ve Rektörü sabaha kadar hastahane koridorunda nöbeti tutmuş...
Ülen tüm bunlara resmen eğer sen "Türkiye Cumhuriyeti'nin hıyrını görmemişsen" biz olsa olsa CIMHIRİYETİN HIYARINI görmüşüz...
Sanırım Kandil'in HIYRINI daha çok görmüştür.
Bozkurt mahir
30 gün önce
ESKİ GAZİANTEP
OKUMADAN GEÇME..

Eski Gaziantep'te
Nakıp Ali, Baydar, Şehir,
Büyük ve Saray sinemaları vardı..
Eski Gaziantep' te Maarif caddesi ile
Nakıp ve Baydar sinemalarının
arasında zeytin piybazı dürümü yenir,
@öne çıkarteksas tommiks okunur,
alınır, satılır, cırcırcı bican
oyun oynatırdı.
Eski Gaziantep'te
Maarif te camlı kahve vardı.
Eski Gaziantep'te kavaklıkta
ikindi sazı olur ve
Şükran Ay gibi dev sanatçılar
sahne alırdı.

Eski Gaziantep'te
Alleben deresi kenarlarında
yazlık Mehtap, Baydar,
Büyük sinemalar vardı.
İnsanlar eşleri nişanlı ve
arkadaşları ile
serin havada film izler.
Portalin gazozu içerlerdi.
Eski Gaziantep'te otogar yoktu Hükümet Konağı civarında
Fındıklı Toros, Seri Emniyet,
Sentur, Maz gibi firmalar vardı.
Eski Gaziantep'te
çim saha yoktu ve
Kamil Ocak Stadyumu
maç öncesi ve devre arasında
itfaiye tarafından sulanır
bazende trübundeki
taraftarlar bu suyla serinletilirdi.

Eski Gaziantep'te
insanlar pikniğe
Kavaklığà gider
hem sahresini yapar
hemde evlilik çağındaki
gençler birbirine
mendil ve mektup atar
naneci mani dizerek
şekerlerini satardı.
Eskiden Gaziantep'ten
varlıklı insanlar
arabalarıyla orta halliler motorsikletleriyle
kanlı geçide
çorba içmeye giderlerdi.
Eski Gaziantep'te
kına gecesi,
çeyizler ve düğünler olur.
Kız Fevzi sahnede
mileti çosturur
Ömer Lök, Ali Acıburç ve
Ahmet Özoğlu sahne alırdı.

Eski Gaziantep'te
Zeki Dinçer ve
siyah örümcekler
orkestrası eşliğinde
Edip Akbayram muhteşem
sesiyle ortalığı
ayağa kaldırırdı.
Eski Gaziantep'te
tavuk dürümü yoktu ama
mis gibi kızarmış piliçleri
cemakandan caddeye bakan
Doy Doy Lokantası vardı.
Eskiden İmren, Lezzet,
Keyvanbey, Pizza,
Beyazsaray gibi
nezih lokantalar vardı.
Eskiden Burmalı kadayıf denince yanında sütü ile Yusuf Ziya vardı.
Eskiden İncilipınar yanında
Halk bahçesi ve Nil kahvesi vardı.

Eskiden Zelzele Halil,
kudduk Arif,
Heryeri mamet vardı.
Eskiden Gaziantep
sokaklarında boynunda
teybi elinde destanı ve
yanık sesleri ile gezen
destancılar vardı..

Eskiden Gaziantep'te
yayın yapan Gaziantep
radyosu ve radyo evi vardı.
Eskiden kalede Yaşar
sağ bek Nurettin
sol bek ünsal
defans Turgut ve Fatih
orta saha Sami Küçük Hüseyin
Büyük Turgut ve
forvette Fantom Ahmet,
Murat Kandil ve Maradona
Sadıklı Gaziantepspor vardı.

Eskiden zenginlerin evinde soba fukaraların evinde tandır vardı. Fakirlerdi ama sofralarını dertlerini kederlerini sevinçlerini birlikte paylaşan güzel dedelerimiz ninelerimiz teyzelerimiz komşularımız vardı.
Eskiden emniyette caddeler bekçi Hamodan asayiş işeri allahsız samiden ahlak işleri Hüseyin Subay'dan adli işler Hakim Mehmet Güneş ve savcı Abdülkadir Tuğrul Geylani 'den sorulurdu.
Eskiden şirehanı daha otel olmamış sebze hali daha yıkılmamış ve çorbalar köşedeki Altınşişden içilir beyran ise Kılcınınoğlundan.
Eskiden baklavacılar zengine baklava fakire baklava kırığı satardı.
Eskiden zenginlerin düğünü fuarın içindeki Şato Restaurantta fukaralar ve orta hallilerki Mehtap Belkıs Moda Kızılay düğün salonunda yapılırdı
Eskiden Kavaklıkta Sigorta hastanesinin içinde İstasyonda Karşıyaka da şehreküstüde Batur sahasında mahalli takımlar kıran kırana maçlar yaparlardı.
Eskiden Çınarlıspor Mekik Kale Şehreküstü Akyol Gazispor Karşıyaka ve Oğuzspor takımları ve bu takımlarda Safcı Aziz Kıllama Hayri Kör Kadir Göbek Cevdet Hükümet Kara Sefer ve Koçero lar vardı.
Evet aklıma gelen ve sayfama ancak sığdırabildiğim bunlar hakikaten eski Gaziantep ne güzelmiş, ne doğalmış, ne şirinmiş ne küçükmüş galiba hem yaşlanmanın verdiği duygu hemde herkesin caddede sokakta mahallede birbirine ismiyle selam verdiği samimi komşuluk ve dürüst esnafların Gaziantep ini özlemişiz anlaşılan.
Ya siz.....? RESİM GAZİLER CADDESİ.
Ayhan Karabaşoğlu
1 ay önce
ÂLLÂH'IN Selâmı, Aşkı, Râhmetí,
Bereketí, Hídâyetí, Mâğfíretí, Keremí,
Lűtfu, Íhsanı, Íkramı, Affı,
Sevgílí PEYGÂMBER EFENDÍMÍZ (S.Â.V)'ín
Şefââtí Űzeríníze Ve Űzerímíze Olsun,,,

☝️ÂLLÂH'IM
Âhírette Cűmlemízí 💞Resul'űne, 💞
Komşu Eyle... 🕋🌹🤲☝️

Cumâmız hâry ve műbârek olsun (Selâm ve duâ íle)
Ayhan Karabaşoğlu
1 ay önce
#ÂLLÂH râhmet eylesín mekânı Cennet olsun ínşÂLLÂH
#Merhum Cumhurbaşkanımız
#TurgutŐzal
17 Nísan 1993 de ebedí yurduna gőç ettí
#Değerlí Cumhurbaşkanımız
#Malatyanın gururu ídí
#Tűrkíyenín gururu ídí
#Vefatına çok űzűldűm değerlí bírí ídí
#Tűrkíyeye faydası olan bírí ídí
#Mekânı Cennet olsun nur íçínde yatsın ínş'ÂLLÂH
#Sení asla unutmadık unutmayacağız da...
Bozkurtcihan
1 ay önce
Allah'ın ismini zikreden adam iştahlanır, bıkma gelmez. İnsan başka her şeyden bıkar, Allah'ı zikretmekten bıkmaz, daha iştahlanır. Biz de Allah'ı zikrederekten başlayalım, Allah diyelim.

Şeyh Nazım Kıbrısi El-Hakkani (k.s.)💚

Hiçbirşey Bulunamadı!

Üzgünüz, ancak {{search_query}} arama sorgunuz için veritabanımızda hiçbir şey bulamadık. Lütfen başka anahtar kelimeler yazarak tekrar deneyin.