Logo
Ayhan Karabaşoğlu
58 dakika önce
Es'Selâműn Âleykűm🙋‍♂️
"Ey Râbb'ímíz! bíze Dűnyada da íyílík ve gűzellík ver, Âhírette de íyílík ve gűzellík ver ve bízí Ateş azabından koru." ÂmííííííN🤲

Hayırlı Cumâ'larımız hâyr ve műbârek olsun Duâ'larımızın mâkbul ve kâbul olmasını Cenâb-ı ÂLLÂH'tan níyaz edíyorum...
ÂmííííííN🤲 Ínş'ÂLLÂH☝️
Bozkurt mahir
1 saat önce
MEMLEKET YANIYOR 🔥

“Bir evi yeniden inşa edebilirsiniz; bir köprüyü tekrar kurabilirsiniz; selde sürüklenen bir yolu onarabilirsiniz.

Ama bir ağaç için yapabileceğiniz tek şey, yasını tutmaktır.”

Louise Dickinson Rich, "We Took to the Woods"

ALLAH mücadele eden ekiplerin yardımcısı olsun ...
🔥🌲🌳🔥🌲🌳🔥
Ünal
14 saat önce
Allahümme Salli alâ seyyidina Muhammedin ve alâ, ali Muhammed...

Cuma geceniz mübarek olsun 👋
Ramazani Üğücü
17 saat önce
Allah bizi, ailemizi ve neslimizi küfre, dalalete, fiska ve zulme fiilen, niyeten ve iltizamen destek veren ve taraftar olanlardan eylemesin.. Amin..
BOZKURTBEY
17 saat önce
Lâ ilâhe İllallâh, Muhammedur Rasûlullah
Türkçe Meali; Allah'tan başka İlah yoktur. Hazreti Muhammed (S.A.V.) Allah'ın Resulüdür.
Rahatsız olanlar varmış. Daha çok rahatsız olunuz...
Bozkurt mahir
2 gün önce
ALİ GÜNGÖR’ ABİMIN DİLİNDEN DEVLET BAHÇELİ.
Ali Güngör’ün kitabından alıntıdır..
Devlet Bey, Ali Güngör’e her grup toplantısından sonra ''odamda öğlen yemeklerinde buluşalım sohbet edelim'' teklifinde bulunuyor. Ali Bey de kabul ediyor.

SON YEMEĞİNİ ALİ BEYDEN DİNLEYELİM;
‘’Toplantı bitti, Sayın Bahçelinin daveti üzerine odasına çıktık, yemekleri söyledi ve konuşmaya başladık. Kendisine hemen aşağıdaki şu soyu sordum;

‘’Hükumet kararı olmadan bir Büyükelçi kendiliğinden uluslararası anlaşmalarda Türkiye’nin daha önceden koyduğu bir şerhi kaldırabilir mi?’’

Bu sorum üzerine Devlet Bahçeli, ‘’tabi ki kaldıramaz öyle şey olur mu’’ diye cevap verdi. Ben de kendisine, ‘’peki o zaman Volkan Vural’ın bu İkiz Yasalar denen sözleşmeyi imzalayacağından haberiniz vardı öyleyse’’ dedim.

Devlet Bey ‘’biliyorsun Meclisten geçmeden yürürlüğe girmez. Meclisten geçmeden önce yeniden değerlendiririz’’ dedi.

Arkasından şu soruyu sordum;
‘’Hükumet kararı olmadan o hükumetin bir Bakanı yine kendiliğinden uluslararası bir sözleşmedeki Türkiye’nin şerhini kaldırabilir mi?’’

Devlet Bey, bu soruma da ‘’tabi ki kaldıramaz’’ cevabını verdi. O zaman Devlet Beye, Rüştü Kazım Yücelen’in idamla ilgili şerhi kaldırmasından da haberinin ve onayının olduğunu söyledim. Yüzü kıpkırmızı oldu, dudakları titredi ve sustu…

Son söz olarak dedim ki;
Eğer bunlara evet dersek, millet te, MHP’liler de, Ülkücüler de bizi affetmez.

Bahçeliden aldığım cevap;
‘’Ali ağa, sıkma canını boş ver, millet te, ülkücüler de unuturlar merak etme…”

Allah rahmet eylesin mekanı Cennet olur inşallah....

(Ali Güngör'ün kitabından bir bölüm)

Not;
İkiz Yasalar ile SEVR arasında en küçük bir fark yoktur.
GERCEK ULKÜCÜLERİ SARAY KAPISINDA YAL BEKLEYEN KÖPEKÇİ MI ZANNEDDIN DEVLET BAHCELİ ....TÜRKCULERİ MHP DEN ATARAK BUGUNLERE ZEMIN HAZIRLADIĞINI BILMIYORMUYUZ....
Bozkurt mahir
4 gün önce
YAHUDİ İBNİ SEBE'NİN YOLUNDA BİR HAŞHAŞİ, HASAN SABBAH'IN ÖLÜMÜ,

12 HAZİRAN 1124

Hasan sabbah Harâmlara helâl diyerek, çok kimseleri yoldan çıkardı.
Alamut kalesi ve civârı bunun taraftarları ile doldu.

Ehl-i sünnete yezîdî diyorlardı. Bir yezîdî öldürmek,
On kâfiri öldürmekden dahâ sevâbdır diyordu.

Ama kendisi, Eşkıyalık yaparak gırtlağına kadar haramzade işlerle uğraşıyordu.

Bunun için, hâcıları, hâkimleri, âlimleri, askerleri hançer saplayıp öldürürlerdi.

Bunlara, (Bâtınıyye) veyâ (İsmâ’îliyye) de denir. Kâfir ve azgın kimselerdi.

Müritlerine cenneti vadediyor ve cennetteki mutluluğu dünyada
Hissetmeleri için onlara esrar, afyon veya haşhaş içiriyordu.

Bu şekilde, emirleri koşulsuz yerine getiren birer fedai (terörist) hâline geliyorlardı.

Farsça "Haşhaşin" süikastçı demektir.

1400 yıl öncede bu böyleydi İslam güneşi doğup
Her yere yayılınca, kâfirlerin ve müşriklerin
Kalbleri yanıp tutuştu.
Kur’an-ı kerimde lanetlenen Yahudiler, İran Mecusileri,
Hindular ile İslam’a hile ve tuzak hazırlamaya başladılar.
Fitne çıkardılar kan dökülmesine sebep oldular.

İslamiyet’e ilk fitneyi de Yahudiler soktu.
Müslüman gözüken,
Kâfirliğini gizleyenlerin başında Yahudi Abdullah bin Sebe geliyordu.

Yahudiler, Hazret-i Osman’ın hilafeti zamanında Medine’ye gelip,
Hazret-i Ali’yi de kendilerine kalkan ederek Onun taraftarı, dostu gibi göründüler.

Müslümanların, Resulullahın halifesi, damadı Hazret-i Osman’a karşı
Ceşitli yalan ve iftiralar uydurarak ayaklanmalarını teşviklediler.

İslam inancına ters fikirler yaymaya başladılar. Kendilerine (Ali şiası)
Yani Ali taraftarları adını vererek, İslamı içerden yıkmaya çalışıyorlar, Bugün kü Şia'cılık Batınicilik,
İsmailicilik, Hüseyincilik hepsi bu planın bir parçasıdır.

Asla islam değildir, Ama hakiki İslam yani Ehl-i sünnet,
ALLAH'ın (c.c) izni ve yardımı ile çığ gibi her tarafa yayıldı.

Haşhaşîlik, Şiî/İsmailî bir inancı içinde barındırdığı,
İslam ile uzaktan yakından bir ilgisi olmadığı için,
Büyük Selçuklu Devleti bu inanç ve düşüncenin karşısında mücadele etmiştir.

Nizâmü’l-Mülk de Şiî/Bâtınîlik hareketinin ileride
Selçuklular için büyük tehlike oluşturabileceğini düşünerek
Sünnîliği korumak için, sadece silahlı değil ilmî ve fikrî mücadelenin de
Gerekliliğini ortaya koymuş, şart görmüştür.

Sultan Alp Arslan’ın desteği ve yardımlarıyla onun devrinde,
Ve daha sonra Sultan Melikşah zamanında başta Bağdad olmak üzere,
Irâk-ı Arab, Irâk-ı Acem, Horasan, Mâverâünnehr,
Suriye ve Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde “Nizâmiye Medreseleri”
Tesis ettirerek ilmi medeniyet çığırı başlatmıştır.

Hasan Sabbâh, 35 sene çok kimselerin dinlerine ve canlarına kıydı.

Sonra reîs olan torunu Ahund Hasan hepsinden dahâ alçak zındıkdı.

Müslimânları aldatmak için, kendisine (Alevî) adını takan bu hâindir.

Hazret-i Alînin şehîd edilmiş olduğu Ramazânın onyedisinde,
Bir meydânda minbere çıkıp, (Beni Alî gönderdi. Ben bütün müslimânların imâmıyım. İslâmiyyetin aslı, faslı yokdur.

İş kalbdedir, Kalbi temiz olana günâh zarar vermez.
Herşeyi halâl etdim. Keyfinize bakınız!) dedi.

Kadın erkek, karma karışık şarap içdiler. O günü yıl başlangıcı yapdılar.
Bu zındık sonra kaynı tarafından öldürüldü.

Torunu, Celâleddîn Hasan, bu bozuk yolu bırakdı.
Ehl-i sünnet mezhebine girdiğini halîfeye bildirdi.
Hasan bin Sabbâhın yazdığı zındıklık kitâblarını toplayıp yakdırdı.

Yerine geçen oğlu Ahund Alâeddîn Muhammed,
İsmâîliyye devletinin yedinci hükümdârı olup, dedelerinin bozuk yolunu tutdu.
Harâmları helâl yapdı.
Oğlu Ahund Rükneddîn de bu habîsi yatağında öldürtdü.

Babasının hapsetdiği şî’î âlimlerinden Nasîreddîn-i Tûsîyi vezîr yapdı.

Fakat Hülâgünün kardeşi, Mâverâünnehrde, bunu idâm etdi.
Moğol Hülâgü, İsmâîlî mülhidlerini kılıçdan geçirdi.

Alamut kale'si 1256 yılında, Bağdatı İşgal eden Hülâgû komutasındaki
Moğol ordusu tarafından Haşhaşiler'e açılan savaşta
Kalede bulunan neredeyse tüm Haşhaşiler öldürülmüştür.
Kale tahrip edilerek, kütüphanesi yakılmıştır.
Ayhan Karabaşoğlu
7 gün önce
Es'Selâműn Âleykűm🙋‍♂️
"Ey Râbb'ímíz! bíze Dűnyada da íyílík ve gűzellík ver, Âhírette de íyílík ve gűzellík ver ve bízí Ateş azabından koru." ÂmííííííN🤲

Hayırlı Cumâ'larımız hâyr ve műbârek olsun Duâ'larımızın mâkbul ve kâbul olmasını Cenâb-ı ÂLLÂH'tan níyaz edíyorum...
ÂmííííííN🤲 Ínş'ÂLLÂH☝️
Bozkurt mahir
7 gün önce
BİR YETİŞTİRME YURDU ÇOCUĞUNUN KALEMİNDEN...

TAHTA VALİZ

Yıl 1972... Sonbahar mevsimi… Hep ayrılık çağrıştırır bana. Yaprakların ağaçlardan birer birer ayrılması gibi ben de memleketimden ayrılıyordum. Hem de tek başıma. Adam olmaya, okumaya gidecektim. Koca İstanbul… Yer bilmem, yurt bilmem. Sora sora Bağdat bulunuyor da İstanbul bulunmaz mı?
Benden istenen gerekli evrakları tamamlamıştım. Bilenlere soruyordum. Çapa Öğretmen Okulunu nasıl bulurum? Bilenler sıkı sıkı tembihliyordu. “Paranı elin ulaşılamayacak yere sakla. Parana sıkı sıkı sahip ol. Gurbet orası.”
Ayağımda iskarpin ayakkabı … Elimde tahta valiz… Yaş onbeş ...Düşmüştüm yola. Gece 00.30. İstanbul Haydarpaşa Mavi Tren homurdanarak yanaşmıştı gara. Uğurlamaya gelen kimsem yoktu. Trenin basamaklarına adımı attığımda düşlerim canlandı. Biraz buruk, arkamda sevdiklerimi bırakarak; ama heyecanlı.
Tahta valizimi yanıma aldım, yerime oturdum. 8-9 saatlik sürecekmiş yol. Uyku mu tutar beni? Her istasyona geldiğinde kondüktörün sesi geliyordu. Zaten uyku da yok. Sadece düşlerim vardı.
Sabah gökyüzü ışımaya başlayınca göz kapaklarım kapanır gibi olmuştu. Uyursam kim uyandıracaktı. Ama son durakta ineceğimden dalmışım. Omzuma bir el dokundu: “Hemşehrim Haydarpaşa! Son durak” Hemen sıçradım. Vagonda kimse kalmamıştı. Trenden çabukça indim. Vapura binip karşıya geçeceğimi tembihlemişlerdi. Herkes gibi kuyruğa girdim. Turnikeden geçtim. Vapuru beklemeye başladım. Hafif ayaz vardı. Vapurların homurtulu kornaları dikkatimi çekti. İlk deniz görüyordum. Kitaplarda görüp de hiç görmediğim vapura binecektim.
Bir vapur yanaştı iskeleye. Kocaman urganlarla bağlandı. Kalaslar sürüldü. Sıra bana gelince dikkatlice geçtim kalastan. Elimde tahta valiz... ( Asker valizi) Yolcular bindi. Önce kalaslar çekildi. Büyük urganlardan çözüldü. Kocaman vapur… Bir homurtu... Deniz köpürdü. Vapur geri geri çıktı. Denizde yol almaya başlamıştı. İlk vapura binişim… İlk denizi görüşüm…
Karşıda 4 minareli kocaman heybetli bir cami görünüyordu. Karaköy İskelesine yanaştı vapurumuz. İnsan kalabalığı vapura inenler, binenler. Herkes bir telaş içinde. Elimde tahta valiz… Galata Köprüsünü geçeceğim. Öyle tembihlenmişti. 84 numaralı İETT arabasına binecektim. Otobüslerin boynuzlarında yazılan rakamlara bakıyorum. 84 Topkapı otobüsü geldi. Otobüsün ilk merdivenine adımı attığımda tembihler aklıma geldi. “Biner binmez şöföre Çapa’da ineceğim” dedim. Şoförün arkasına oturdum. İnsanlar sel gibi sağdan soldan akıyordu.
İETT otobüs şoförü: “ Burası Çapa durağı,” dedi. İndim. Karşımda dev gibi yapı. “İşte burası okulun” dediler. Sağıma soluma baktım. Kızlı erkekli öğrenciler o dev yapılı okula giriyorlardı. Şaşkın ve endişeli, kapıdan içeri girdim. Kapıda duran bıyıklı, kafasında bekçi şapkası olan bir adamı gördüm : “Yeni kayda geldim,” dedim. “Tamam, 2. Kata çık Müdür Başyardımcısı orada,” dedi.
Aşınmış mermer merdivenlerin her basamağına adımlayarak ağır ağır çıktım. Kocaman kapıdan girdim. Kocaman kocaman dev gibi aynalar… İrkildim. Elimde tahta valizim. 2. Kata çıktım. Müdür Başyardımcısı Yümni Sezen yazıyordu. Biraz soluklandım. Kocaman devasa sınıf kapıları, kocaman koridor. Müdür Başyardımcısı Yümni Sezen’in kapısını korka korka çekinerek tıklattım. Bekledim ses gelmedi. Bir daha tıklattım. “Gel,” sesini duydum. İçeri girdim.
“Gel yavrum,” dedi babacan görüntülü adam. Makamında oturuyor. Girer girmez elimdeki tahta valize baktı. “Buyur yavrum,” diyerek bana yer gösterdi.
“Hocam Afyon’dan geliyorum Kayıt yaptıracağım,” dedim. “Evrakların hazır mı?” dedi. “Hazır efendim,” dedim. Memlekette hazırladığım dosyayı sundum. Baktı, kontrol etti. “Evrakların tamam,” dedi. Hiç beklemediğim soruyu sordu: “Velin nerde? “ dedi. “Ne velisi hocam?” dedim. “Bizde Veli yok,” Dedim, çekinerek. “Evladım, sen 18 yaşını doldurmadığın için çocuk sayılıyorsun. Mutlaka velin olması lazım,” dedi. Ben yine: “Bizde Veli yok,” dedim. “Yanında kimse yok mu?” dedi. “ Kimse yok Hocam” dedim. “Sen yalnız mı çıkageldin?” dedi. “Benim kimsem yok ki Hocam!” dedim. “Kendim geldim,” dedim
Bana bakakaldı. Cık! Cık! Cık! Seslerini duydum. “Allah! Allah! Oğlum, mutlaka senin anan baban ya da yakınınla geleceksin demediler mi?” dedi. “Yok, efendim Benim kimsem yok.” dedim. Şöyle ayağımdan başıma kadar süzdü, bıyıklı Müdür Başyardımcısı. Yine cık! Cık! Sesleri… Başını sağa sola salladı. “Kimse yok mu?” dedi. Ben de yine, “Yok!” dedim korkarak. “ Ben seni nasıl kayıt edeceğim?” dedi. Korkmaya başladım. Kayıt olamayacak mıydım? Diye endişe sardı beni. Tekrar süzdü. “Sen, Afyon’dan buraya tek başına mı geldin?” dedi. “Evet efendim,” dedim. Baktı, baktı, “Sen zeki bir çocuğa benziyorsun. Velin ben olacağım; ama benim yüzümü kara çıkartma!” dedi
Kayıt edilmiştim. Tahta valizime baktı. “Şu valizini yukarıda yatakhane var oraya koy, sen de 1-E sınıfına git,” dedi babacan yapılı adam. ” Kapıyı çal Öğretmene bu kağıdı ver. Derslerine de iyi çalış bak! beni mahcup etme. Bir sıkıntın olursa bana gel,” demeyi de ihmal etmedi.
4 yıl bitti. Yıl boyunca bir defa idareye çağrılmıştım. Beni şikayet eden öğretmen ve O babacan görünüşlü adam yani velim vardı odada. Bana şöyle bir baktı. “Naptın” dedi. Ben bir şey yapmadım dedim. Olayı anlattım. Öğretmene döndü. “Tamam Hocam siz gidebilirsiniz” dedi. O’na inanmamıştı. Benim söylediklerime inandı.
4 yılın sonunda öğretmen olarak Şanlurfa’ya düştü yolumuz. Yıllar yılları kovaladı. Tam 35 yıl geçmişti. 2007 yılında İstanbul Öğretmen Okulu Mezunları ilk buluşma etkinliği düzenlemiştik. Antalya’da bir oteldi buluşma adresimiz. Kimler gelecekti merak içindeydim. Otele birer ikişer girenleri bakıyor, tanıdık bir yüz bekliyordum. Salonda toplandık. Sırası gelen adını soyadını söylüyordu.
İki öğretmenimizin geldiklerini duymuştum. Birini tanımıştım. Okula ilk geldiğimde beni kaydeden Yümni Sezen gelenler arasındaydı. Prof. Dr. Yümni Sezen… Sıra bana gelmişti. Kendimi takdim etim. Son cümlemde yutkuna yutkuna: “ Hocam ben sizin sayenizde okudum. Velim yoktu. Siz velim oldunuz,” dedim; ama boğazım düğümlenmişti. Hocamın gözlerinden yaşların süzüldüğünü görmüştüm. Ellerine sarıldım öptüm. O da kucaklamıştı.
İyi ki velim oldunuz, Yümni Sezen. İlk tayin yerim de O’nun memleketi idi. Şanlıurfa... Hayat işte böyle. Asla tesadüf diye bir şey yoktur. Tahta Valiz hala en değerli eşyalarımın arasındadır.
Ünal Yılmaz Uzman öğretmen...
Bozkurt mahir
10 gün önce
ÜLKÜMÜZÜN BİRLİK VE BERABERLİĞİNİN ÖZLEMİ İÇERSİNDE BULUNDUĞUMUZ, YAKIŞANINDA YAKIŞMAYANINDA BOZKURT İŞARETİ YAPTIĞI BU DEVRİN ÜZÜNTÜSÜNE OZAN ARİF'TEN VAZGEÇMEM DAVAMDAN ŞİİRİ:
Benim davam açık Allah davası
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
İlay-ı Kelimetullah davası
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Dedem Saltuk Buğra Han’dan bu yana,
Türk-İslam ülküsü demişim ona,
O yüzden ülkücü denilmiş bana
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Bu dava vatandır, dindir, millettir,
Bu dava devlet-i ebet müddettir,
Bendeki sevdası ilelebettir
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Ben hemşehrim eksik olabilirim,
Bazısına ters de gelebilirim,
Amma davam için ölebilirim
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Ha ölebilirim dediysem bakın,
Siz beni ölmedi sanmayın sakın,
Şehit verdim şehit beş bine yakın
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Hareket olarak verdiğim bunlar,
Ya daha önceki şehit olanlar,
Düşünmeli hazır vatan bulanlar
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Ama geçen varmış varsa yazıktır,
Gaflettense döner; zaten eziktir
Gafletten değilse kanı bozuktur
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Kan bozuk olmazsa mazi satılmaz,
Takım tutar gibi dava tutulmaz,
Moda da değildir her yıl atılmaz
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Bu Ozan Arif’i bey yapsanız bey
Diyecektir size ‘Bu beylik de ney? ’
Davama kölelik daha güzel şey
Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdan.
Ozan ARİF
Bozkurt mahir
10 gün önce
BÜYÜK TÜRK MİLLETİ. KELİMELER VE KAVRAMLAR.

TÜRK İSLAM SENTEZİ.
ÜST KİMLİK.

Türk İslam Sentezi diye bir kavram özellikle son 70 yıllık bir serüvenle Müslüman Türk Toplumu’nun gündemine girmiştir.
Bir tarifi de bugüne kadar yapılamamıştır. Yapılması da mümkün değildir.
Ontolojik olarak böyle bir şey mümkün değildir.

Sentez:
İki farklı nesne kendi doğal yapılarından ayrılacak. Kimyasal özelliklerini kaybedecek Birbirleriyle karışarak, yeni bir kimyasal özellikte nesneye dönüşecek.

TÜRK: Bir ırk kategorisidir.
İSLAM : Bir din kategorisidir.

Şimdi bir meyve ağacı ile bir sebze fidanını birbirleriyle sentezleyebilir misiniz.?
Bir meyve ağacı ile bir meyve ağacı sentezlenirse, yeni bir görünüm ile yeni bir tat ortaya çıkar.
Bir sebze fidanı ile bir sebze sentezlenirse, yeni bir görünüm ile yeni bir tat ortaya çıkar.
Bir ırk kategorisi ile diğer bir ırk kategorisini sentezleyebilir, yeni bir ırk kategorisi oluşturabilirsiniz.
İslam dışında ki bir din ile bir başka dini sentezleyebilir yeni bir din anlayışı oluşturabilirsiniz.
Bir ırk kategorisi ile bir din kategorisinin sentezlenemeyeceği gayet net ve açıktır.
İSLAM
Allah(C.C.)’un sözü ve emridir. Hiçbir payandaya, desteğe ihtiyacı yoktur. Hiçbir kanun, kural, yöntem, yönetim İslam ile kıyas ve kıstas edilemez. Hiçbir şey İslam’ın dengi değildir. Hiçbir şey İslam ile sentezlenemez. Hiçbir şey İslam ile karıştırılamaz. Nasıl karıştırılabilir ki.? Allah(C.C.)’un sözü ve emri. İslam’da olmayan bir şeyi İslam’a karıştırmak bidattır. Bidat İslam dışıdır terk edilmelidir. Bilerek ve isteyerek işlenen bidatlar Müslüman’ı küfre götürür.

Mahkeme-i Kübra, İslamındır. Müslüman’ın ilk Mahkeme-i Kübra’sı yeryüzündedir. Yeryüzünde ne varsa Mahkeme-i Kübra’dan geçer. İslam’a uygun, doğru ve güzel olanlar kabul edilir alınır, gerisi reddedilir.
Peki nereden çıktı bu Türk İslam Sentezi, doğrusu bunu üretenlerinde ne olduğundan haberi yoktur kanaatindeyim.
Amaç; Muhafazakar ve Milliyetçi insanlar için orta yol bulmuşlar.
Sanki İslam mefkuresi ile Milliyetçilik mefkuresi birbirlerine zıtlık teşkil ediyormuş ta, birileri orta yol bulmuş, yeni bir şey keşfederek adına Türk İslam Sentezi demiş.

İlime-bilime, dine-akla- ruh dünyamıza uymayan görüş ve uydurma önermelerle, Milletimizin fikir dünyasını paslandırmaya, puslandırmaya, karartmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.
Ürettiğimiz Fikir Meşalesi :
Dünya çapında ilim adamı yetiştirecek. Dünya çapında bilim ve teknoloji adamı yetiştirecek. Dünya çapında tefekkür adamı yetiştirecek. Dünya çapında okur yazar yetiştirecek.
Bütün bu işler; Sahip olduğumuz değerlerimizin gerçekten algılanması, anlaşılması, hayata geçirilesi ile mümkündür.
Bütün bu işler; Kolaycı, oyalayıcı, uydurma fikirlerle olmaz. Sonra ağzı açık seyredersin dünya milletlerini, ellerinde oyuncak olursun. Hint dilencileri gibi el avuç açarsın. Kuru, uydurma söylemlerle ancak uykuya dalar gidersin.
Üzülerek ve içim kan ağlayarak söylüyorum içinde bulunduğumuz durumu. Bu fikre gönül vermiş ama ne olduğundan da haberi olmayan aziz dava kardeşlerimizin durumu ortada. O zaman bir yerlerde hata yapılıyor, bir şeyler ters gidiyor demektir.
Saatin zembereği ters dönüyor, birileri ileri yol alırken, birilerinin geri yol alması, düşünen ve akıl eden insanlar için acilen yorumlanması ve çözüm üretilmesi gereken konudur.
HEDEFE varmanın ilk ve tek yolu, dine-ilime-bilime-akla-ruh dünyasına, yaratılış fıtratına. uygun fikir meşalesi geliştirmekten geçer.

Yoksa av tavşanı gibi koşar koşar, ilk başladığın yere geri dönersin.
Milliyetçilik: Irkçılık olarak yorumlanmamalıdır.

Miliyetçilik; Türkiye Cumhuriyetine Vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür. Türk Kültür ve Medeniyetine bağlıdır. T.C. Kuran irade; Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, 1000 yılın sonunda büyük sıkıntılar ve olayların sonunda bu birleştirici formülü bulmuşlardır.

T.C. ÜST KİMLİĞİ TÜRKLÜKTÜR.

Aile kimliği Dili, Dini, İnancı, Mezhebi ne olursa olsun, BÜYÜK TÜRK MİLLETİNİN. BİR FERDİDİR.

MİLLİYETÇİLİK VE ÜST KİMLİK BUDUR.

SON ZAMANLARDA; SAHTE ÜST KİMLİK arayışları. Hız kazandı. Etnik kimlik bölücülerinin ve. Din Ticareti bölücülerinin zehirli dillerine; Büyük Türk Milleti geçit vermeyecek feraset olgunluk seviyesine ulaşmıstır.

Bir Türk’e mefkuresi sorulduğu zaman;
Türk İslam Sentezcisi değil,
İyi bir Müslüman Türk’üm. İyi bir Türk Milliyetçisiyim ifadesi doğru olacaktır.
Bozkurt mahir
10 gün önce
24 HAZİRAN 1980 GÜNÜ MHP GAZİOSMANPAŞA İLÇE BAŞKANIMIZ ALİ RIZA ALTINOK, EŞİ FAHRİYE ALTINOK VE 16 YAŞINDAKİ KIZI NİLGÜN ALTINOK AİLECEK ŞEHİT EDİLDİLER. ALLAH RAHMET EYLESİN, MEKANLARI CENNET OLSUN. EL FATİHA. 😢🤲
Bozkurt mahir
11 gün önce
ÜLKÜCÜLERİ KİM BÖLER- YENİ MİLLİ KİMLİK- LİDER VE ÜLKÜCÜLER

Soru: Ülkücüleri kim böler?
Cevap: Ahmet bölemez. Mehmet bölemez. Ben bölemem. Sen bölemezsin. Esat bölemez.
Peki! Kim böler? Partiyi ve bizi yönetenler böler.

Bireyler ne kadar bölmek istese istesin bölemez. Bunu hala anlamadınız mı?
Bizi birbirimize düşürüyorlar. Kendi suçlarını, kendi ihanetlerini bizim üstümüze yıkıyorlar.

Bazı arkadaşlar ballandıra ballandıra ‘’ Ne yani AKP’ye oy vermeyip CHP li mi? olsaydık deyip solcularla kavgamızı anlatıyorlar. Ama asıl kırılma noktalarını atlıyorlar.
Solcularla kim hükümet kurdu arkadaşlar biz mi? HAYIR!

Peki! Kim? O öve öve bitiremediğiniz lider ve partiniz değil mi? Eee
Doğru değil mi bu? Doğruysa ne zırvalayıp duruyorsunuz.
Bu doğruysa bugün niye konuşuyorsunuz?
Bugün konuşacağınıza o gün konuşsaydınız ya. Yanlışı lider yapınca yanlış, yanlış olmuyor mu beyler?

Şimdi dün yaptıklarının bugün tam tersini yapıyorlar.
Peki! Yapan kim? Yine aynıları. Yine LİDER VE PARTİYİ YÖNETENLER.
Dikkatinizi çekiyorum. Yine biz değiliz arkadaşlar.
Yine sarı çizmeli Mehmet ağa olan gariban ülkücüler değil.
Yine Kurşungeçirmez, pardon KUSUR GEÇİRMEZ YELEKLİ PARTİLİ RUHBANLAR LİDER VE PP TAKIMI.

Dün solla Rahşan’ın ‘’KATİLLER’’ hakaretine rağmen ülkücüleri bölenler, bugünde ‘’SOLLA İLETİŞİM HAİNLİKTİR’’ diyerek bölüyorlar. BÖLENLERDE AYNI BÖLÜNENLERDE
Tıpkı burada sosyal medyada olduğu gibi.

Kırk yıllık ülkücü arkadaşlar, kırk yıllık ülkücü arkadaşlara solcuları PKK ve CHP ‘yi niye anlatıyorlar? Yahu onların, arkadaşlarınızın zaten solla mücadeleden geldiklerini bilmiyor musunuz?
Anlatacaksanız LİDERİNİZE, PARTİNİZE anlatsanıza.

Birlik olursak iktidar olurmuşuz. Biz zaten biriz arkadaşlar.
Ne zaman anlayacaksınız ayrı olan biz değiliz ki bizi yönetenler. Lideriniz ve partiniz.

Bize kalsa biz bugün can ciğer kuzu sarması olur. Yarın da iktidar oluruz. Buna inanın.
Ülkücülerin sinir uçlarını felç edip iktidar olmasını istemeyenler BİZİ YÖNETENLER. BİZ DEĞİLİZKİ!

Biz her zaman EŞEK GİBİ ÇALIŞTIK.
HER MHP mitinginde SEN DE, BEN DE, BİZ DE, SİZ DE orada değil miydik?
KİM KİME BU KADAR DESTEK VERDİ? KİM KİMİN PEŞİNDEN BUKADAR KOŞTU?
İçimizdeki tilkileri geçin sırtımızdaki KENELER BİLE KRAL OLDU BE!

Dün iyi olan, dün ülkücü olan bir insan bir anda nasıl HAİN OLDU?
Dün hiçbir ..ok olmayan siz nasıl bir anda kral oldunuz?

Atilalar, Suatlar, Alişanlar, Mustafalar, Mehmetler, Hasanlar, Kemaller…Bir anda nasıl hain oldu da, onların yerine Olcaylar, Ahmetler kahraman oldu? Böyle bir ülkücülük var mı?

Bunların hepsi bizim arkadaşlarımız arkadaşlar. Ahmetler, Mehmetler, Suatlar
En az sizin kadar, en az lideriniz kadar ülkücü beyler.
Hain main değiller. Bunlar bu harekete ömürlerini, gençliklerini hatta her şeylerini veren insanlar.
HAİN OLAN SİSTEM. HAİN OLAN HAİN DİYENLER.

Atila, Alişan, ben, sen, o hepimiz hain oluyoruz da onlar niye hain olmuyorlar?
Mesela o, niye hiç hain olmuyor? Anası onu Cuma günü mü doğurdu? Bunu hiç düşündünüz mü?
Veya DYP’Lİ CeMal, viskici Cemih, referanscı Yaşar niye hiç hain olmuyor? Bizim 60 yıllık ömrümüze hainlik dâhil her türlü iftira sığıyor da onların ömürlerine niye hiçbir şey sığmıyor?

Gerçi öz be öz kardeşlerimiz sattıktan sonra bunlara ne diyelim ki
Hayatta en nefret ettiğim insanlar eline fırsat geçince ülkücülüğün ırzına geçenler.
Plaketli kurtta, plaketsiz çakal mı lan Allahsızlar! Ülkücülüğümüzü siz mi verdiniz ki siz alıyorsunuz?
Sizi bizden daha ülkücü yapan ne özelliğiniz var? Volvo’ya binip vızzzt diye sattınız da ne geçti elinize?
Türkeş’in sağlığında bir kere gelmediğiniz MHP de Türkeş’ten sonra keramet mi keşfettiniz.

Yarın sizde hain olacaksın. SİNAN oldu zaten.
Olmakla da kalmadı öldürdüler biliyorsunuz.

Biz ömrümüzde böyle bir ülkücülük görmedik.
Bize göre bütün ülkücüler saygın. Bu işin ne dört dörtlüğü ne de dört ikiliği var.

Herkes kendince bir yük taşıdı. Herkes kendince bir fedakârlık yaptı.
Herkes kendince bir kavga verdi. Herkes kendince bir bedel ödedi.
MHP ‘LİSİ, MHP’SİZİ, partilisi partisizi, demokratı, sivili, muhafazakârı hepsi ülkücüdür.
Kardeştir, ülküdaştır, candır. En kötümüz, en garibanımız bile elli tane Ahmet, yüz tane Olcay eder.

‘’Yeni bir milli kimlik ‘’ arandığı, ülkücü şehitlerin DEM’ le aynı gün anıldığı, ülkücü ile ülkücülükten geçinenlerin kabak gibi ayrışacağı günlerden geçiyoruz. Ayrım arıyorsanız ayrımın kralına geldik. Ülkücülerinde milletinde kimliği bellidir TÜRKTÜR. Belli olmayanlar düşünsün ‘’Her şeyin bir vakti vardır ve o vakit artık gelmiştir’’ diyenlerin ilan edecekleri ‘’Yeni milli kimliklerini’’ merakla bekliyoruz.

Biz bunların derdinin ülkücülük olmadığını ta baştan biliyoruz. Umarım açıklamalarından sonra bilmeyenlerde öğrenir diyeceğimde. ‘’Partiyi ocağı kapattık. PKK’ ya, DEM’ e iltihak ettik ‘’dese de sizden umudum yok. Çünkü siz, ülkücülüğün bütün kriterlerini alt üst eden değişik bir ülkücüsünüz(!)

HASAN GÖMLEKSİZ 29 Mayıs 2025
Bozkurt mahir
11 gün önce
DESTANLAŞAN ÜLKÜCÜ HAREKETİN AKSAKALLILARINDAN BIR ÇINAR DAHA DEVRİLDİ 😢BEYAZ ATLARA BİNİP GİDİYORUZ
HER NEFİS ÖLÜMÜ TADACAKTIR RUHUN ŞAD MEKANIN CENNET OLSUN CAN GARDAŞIM...
ALLAH TAKSİRATINI AF EYLESİN...
GERİDE KALAN SEVDİKLERİNE AİLE EFRADINA SABIRLAR DİLİYORUM...😢🤲

MUSTAFA KARACA CAN GARDAŞIM BURSA-ÜLKÜ OCAKLARI DAVASI SANIKLARINDAN..İDAM CEZASI ALDI...BURSA-EĞİTİM ENSTİTÜSÜ’NDE ÖĞRENCİ İDİ..
HATÂY - REYHANLI'NIN YİĞİDİ.. HER ZORLUGA VEFASIZLIĞA HEP ONURLUCA DİRENDİ MENFAAT BİRLİKTELİĞİ ÇIKAR DÜŞÜNMEYEN ENDER ÜLKÜCÜ NESLİ TÜKENMEKTE OLAN ŞAHSİYETLİ ONURLU GURURLU MENFAAT BEKLEMEYEN DAVA ADAMIYDI BİRLİKTE SEKSEN İHTİLALİ ÖNCESİ 2 AY GİBİ ÖNCEDE BİRLİKTE FİRAR EDECEKKEN BAZI İÇİMİZDEKİ MÜPTEZELLER İN İSPİYONU SONUCU KAÇIŞIMIZ ENGELLENMİŞTİ...İHTİLALDEN SONRADA BEN SIKIYÖNETİM MAHKEMESINDE ALDIGIM CEZAM ASKERİ YARGITAYDAN BOZUNCA TEKRAR İSTANBULA GÖNDERİLDİM AYRILDIK ORDA BENDEN SONRASINDA DA
,BURSA-ÖZEL TİP CEZA EVİNE GÖNDERİLMİŞ,ORDA DA İDAMLIK 4 ÜLKÜDAŞIMIZ İLE FİRARA TEŞEBBÜS ETTİLER KAÇAMADILAR..
BINBIR ZORLUKLARDAN SONRA YILLAR YILLARI TAKİP ETTİ ÖZGÜRLÜĞÜMÜZE KAVUŞTUK AMA HAYAT YAŞAM ZORLUKLARIDA ÜSTÜNE EKLENİNCE HAYAT HEPİMİZİ YORDU MUSTAFAMI ÇOK DAHA YORDU KALBİNDEN RAHATSIZDI,KALBİNE PİL TAKILMIŞTI ENSONDA BÖBREK YETMEZLİĞİ ONU İYİCENE BİTİRDİ HASTAHANEYE YATIP ÇIKTIKTAN SONRA SESİNİ DUYMAK KONUŞMAK NASİP OLMUŞTU KARDEŞİMIZ ÖMER DEN SAĞLIĞI HAKKINDA SIK SIK BİLGİ ALIYORKEN ANİDEN MUSTAFAM'DA BİZLERİ BIRAKTI GİTTİ RUHUN ŞAD MEKANIN CENNET OLSUN İNŞALLAH 😢🤲😢🤘🇹🇷🤘
Bozkurt mahir
12 gün önce
ALINTI...

İRAN
BİRAZ DAHA DAYANIRSA…

… İsrail’in şaftı kayar
Yahudilerin kaçışını durduramaz.
Bu yıkıcı füzelere karşı dayanmak kolay mı?
Tabii ki, kolay değil
Ama İran’ın da başka bir seçeneği yok.

İRAN İSRAİL’İ
VURSA DA VURULACAK VURMASA DA VURULACAK
Nitekim;
- Çok değer verdikleri komutanları K. Süleymani vurulup öldürüldüğünde…
- Hizbullah lideri H. Nasrallah öldürüldüğünde…
- Lübnan’da 4-5 bin civarında Hizbullah üyesinin çağrı cihazları patlatılıp örgütün bel kemiği kırıldığında…
- İran’ın Şam B. Elçiliği vurulup üst düzey askeri ve istihbarat elemanları öldürüldüğünde…
- İran Cumhurbaşkanlığı misafirhanesinde Hamas lideri İsmail Heniye vurulduğunda…
Hatta
İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin helikopter kazasının İsrail-ABD işi bir suikast olduğu yönünde kuvvetli şüpheler var olduğunda bile
İran;
Her seferinde istenilen cevabı vermemiş
Veya verememiş işi soğumaya bırakmıştı.
Buna rağmen İsrail rahat durdu mu? Hayır! Her seferinde el yükselterek İran’a saldırmaya devam ettiğini gördük görüyoruz.

İLK DEFA İÇİMİZ SOĞUDU
En son
İsrail’in yaptığı saldırıdan sonra yine işi savsaklar veya çöle birkaç füze atarak kamuoyunun gazını alır diye endişe ediyordum
Ama böyle olmadı.
İran bu sefer destekli vurdu… İçimizi soğuttu.

TAM SEVİNMİŞKEN
İsrail
Kahr-u perişan olmadan dünya barışı sağlanamaz.
Bundan dolayı
İran’ın attığı füzeler dünya barışı açısından da büyük önem arz ediyor.
Çünkü
İsrail ilk kez acıyla karşılaşıyor.
Ve Yahudiler hemen kaçış yolları aramaya başlamışken,
İran dış işleri bakanının
“İsrail saldırıyı durdurursa, biz de dururuz…” açıklaması doğru değil. Nedenini yukarıda açıkladım. İsrail laftan değil güçten anlar
Binaenaleyh
Acıyı tatmadan durmayacak.

NE OLUR
BİR KERE OLSUN SUSUN! AÇIKLAMA YAPMAYIN…
İran Çinlilerin yaptığı gibi bu arada konuşmadan iş yapmalı, İsrail’in barış için yalvarmasını beklemesi lazım.
Çünkü
Asıl saldırgan olan kendisi
Ve
İlk füzeyi yer yemez kaçacak delik arayan da Yahudilerin ta kendisi…
Dışarıdan müdahaleye gerek kalmadan zaten bu kargaşa ve kaos İsrail’i bitirecek. Bu aceleniz ne?
Bakmayın Yahudilerin bir bütün olduklarına.
İran füzeleri Tel-Aviv’e düşmeye başladığı anda
Evlerinde sığınağı olmayanlar komşularına doğru kaçınca kapılar yüzlerine kapandı.
Yani
Bu kadar bencil ve haris bir millet çok çabuk çözülür.
O yüzden ‘dayan İran’ diyorum.

Daha önce de
İsrail’in İran’a karşı yukarıda saydığım saldırılar sonrası
İran liderleri intikam için üst üste açıklamaları olmuş
Ama arkası gelmediği için hayal kırıklığına sebep olmuştu.
Şimdi de
“İsrail’i acı bir son bekliyor…” vb. gibi açıklamaların daha buharı üstünde tüterken “İsrail saldırıyı durdurursa biz de dururuz” diye açıklama yapması ne demek?
Sizin
Genel Kurmay Başkanınınız öldürülmüş,
Yerine tayin edilen yeni Genel Kurmay Başkanı da öldürülmüş,
En az onun kadar önemli Devrim Muhafızları Komutanı öldürülmüş,
Yetmedi,
Yine İran askeri kanadının kurmay aklı olan generaller öldürülmüşken
Ve attığınız füzelerle
Hem İsrail’in hem de ABD’nin karizmasını yerle bir etmiş,
Müminleri sevince gark etmişken
Bu aceleniz ne?

DİBİ ÇÜRÜK
İsrail’in insafa geleceğini mi düşünüyorsunuz?
Ne olur bir kere olsun susun… Konuşmayın! Bırakın İsrail savaşın durması için yalvarsın.
Çünkü
İsrail’in de Amerika’nın da dibi çürük.
İkisi de uzun süreli bir savaşa dayanacak halleri yok. Konfor insanı bunlar…

SİZ Kİ,
IRAK’LA SEKİZ YIL SAVAŞMIŞTINIZ!
Zamanında
Irak’la 8 yıl savaşan İran’ın, daha 8 gün dolmadan İsrail’e barış teklifinde bulunması doğru değil.
Evet,
Savaş kolay değil. Şehirlerin füzelerin bombardımanı altında kalması tahammül edilecek gibi de değil
Ama
Şu anda dayanmak daha büyük felaketlerin gelmesini önleyecek.
Çünkü İsrail’in dizginleri başkasının elinde.
Yoksa
Gazze’de yaptığı katliamlardan dolayı
Tüm dünyada lanetli bir kavim haline gelmişken
Ve İsrail’in kurulduğu 1948 yılından beri oynadığı mağdur rolünü kimseye artık yutturamazken.. tüm dünya halkları İsrail aleyhine nümayişler yaparken
İsrail’in
İran’a füze atması akıl kârı mı?

İKİ İRAN
VE İKİ LİDERİN ÖNEMİ
Karşımızda 2 İran var:
Şii Hilali’ni önceleyen ve Siyonizm tehlikesini önceleyen liderler var.
Şii Hilali’ni önceleyen liderler
ABD’nin “gel gel” oyununa gelip Irak’a ve daha sonra Suriye’ye daldılar.
Bundan dolayı
Çok acılar çekildi. Çünkü bu dalış bölge ve dünya gerçeklerine uygun değildi.
Ölenler hariç bugün hala 10 milyon Suriyeli ülkesine dönemiyor. Halbuki Suriye İran için de İsrail’e karşı bir bariyerdi.
Netice malum…
İran’ın Şii Hilali tutmadığı gibi Irak ve Suriye’nin işi bittiğine kanaat getiren Siyonistler fırsatı kaçırmadan İran’a saldırdı.

Şimdi ise;
İran’ın başında Şii Hilali’nden önce İslam ülkeleri iş birliğini önceleyen dünya ve bölge gerçeklerine vakıf bir Pezeşkiyan var.
Türkiye’nin başında da en zayıf döneminde bile İsrail ve hempalarına “One minute” çeken Erdoğan var.
Her iki ülke bu liderlerine sahip çıkıp ve tam destek vermeli ki,
Bu iki liderin
El ele verip Siyonizm’in çanına ot tıkamasına fırsatları olsun.

Vallahu Hayrul müstean…

17.06.2025
Emin Batur
Bozkurt mahir
13 gün önce
Ülkücülük bir gün biter mi bilmem ama şayet biterse, içimizdeki hainler yüzünden biter.

Son 5 senedir satmayan kalmadı bizi.

Vallahi de billahi de ben ömrümde böyle kahpelik görmedim. 😡

Bozkurdum deyip ite teslim olma,
Adamım deyip kıvırtkan olma,
Kendinde ol, namerde kul olma,
Türk ol Türk, soyu, cinsi kırık olma...
Bozkurt mahir
15 gün önce
Moğol İmparatorluğunun kurucusu
Cengiz Han’ın torunu Hülagu Han
1258 tarihinde Bağdat’a girerek
Abbasi Halifesi Mutasım’ı keçeye sarıp Moğol atlarının ayakları altında ezdirerek öldürtür.
Şehirde katliamlara başlar ve şehri yağmalar.
Kadın, yaşlı, çocuk, hamile demeden bazı kaynaklara göre 200.000, bazılarına göre de 400.000 kişiyi katleder.
Cami, hastane, saray ve benzeri ne varsa hepsini yok eder.
Milyonlarca dini ve ilmi eserin büyük bir kısmını Dicle Nehrine attırır.
Hülagu’nun zalimliğini anlatmak için Dicle’nin günlerce kan ve mürekkep aktığı söylenir..!

Hülagu han
O beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir.
Kimse, Hülagu tarafından öldürülmek korkusuyla bu davete icabet etmek istemez.

Zamanın genç âlimlerinden Kadıhan daveti kabul edeceğini söyler.
Kadıhan, ufak tefek tıfıl bir gençtir.
Daha sakalı bile çıkmamıştır.

Kadıhan, Hülagu ile görüşmek için kendisine bir deve, bir keçi ve bir de horoz verilmesini ister.

Kadıhan, hayvanlarla birlikte çadıra varır. Hayvanları çadırın dışında bırakarak içeriye girer ve kendisini tanıtır.

Hülagu, genci tepeden tırnağa süzer ve “Bana göndermek için bula bula seni mi buldular.
Gönderecek başka birini bulamadılar mı?” diye sorar.

Kadıhan gayet sakin bir şekilde;

“Görüşmek için iri yarı, boylu poslu birini istiyorsan, bir deve getirdim.
Sakallı yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim.
Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan horoz getirdim.
Üçünü de çadırın önüne bıraktım.
Onlarla görüşebilirsin!” der.

Hülagu karşısındakinin sıradan birisi olmadığını anlar ve
“şöyle otur bakalım”
diyerek ilk sorusunu yöneltir:

“Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir?”

Kadıhan gayet sakin bir şekilde;

“Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetini bilemedik.
Esas gayemizi unutup makam, mevki, mal, mülk peşine düştük.
Zevk ve sefaya daldık.
Cenab-ı Hakk da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi” der.

Hülagu bu sefer ikinci sorusunu sorar: “Peki, beni buradan kim gönderebilir?”

Kadıhan: “O da bize bağlı.
Benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın.”

İşte şu anda yaşanan ve önümüzdeki yıllarda yaşanacak olan herşeyin özeti bu yaşanmış hikayede saklı olabilir..!

Bizler menfaat ugruna koltuk sevdasına düşüm bu davanın 5000 şehit kanı üzerine kurulu kutsal bir dava oldugunu yok sayarsak bunun bir bayrak yarışı oldugunu unutursak kusara bakmasın bunun adına dava adamlıgı denmez ihanet denir……..
Bozkurt mahir
16 gün önce
Bin Cihana Değişmem Şu öksüz Türklüğümü . . .

Sadakatimizi kaybetmeyelim.
Ne bayraktan, ne Kur’an’dan, ne vatandan. . .

Dava sadece ideolojik değil; ontolojik bir meseledir Kim olduğun, neye inandığın ve kime ait olduğundur. . .

Takva, işte bu aidiyetin özü ve zirvesidir. . . .

Kur’an’da tarif edilen kul, sadece secdede değil; meydanda, savaşta ve duruşta da Allah’a ait olandır. . . .

Ve Allah’a ait olanın zihni, kimliği ve benliği asla başkalarının şekillendireceği bir kalıp haline gelmez. . . .

Ey genç yürek!…

Seni “kapsayıcılık” kisvesiyle kimliksizleştirmek isteyenlere karşı uyanık ol.

Seni “ortak aidiyet” sloganıyla vatansızlaştırmak isteyenlere karşı dik dur.

Sen Türk’sün!….

Bu bir ırk değil; bir emanet, bir sorumluluk, bir mücadeledir. . . .

Devlet ebed müddettir. . . .

Bayrak namustur. . . . .

Kur’an hidayettir. . . . .

Ve sen bu üçüne sadık kaldığın sürece, kimsenin tasması boynuna geçemez. . .

Parolanız : Turan Olsun . . .

Selametle . . .
Ramazani Üğücü
18 gün önce
Allah askerimizi, polisimizi ve güvenlik kuvvetlerimizi havada, karada ve denizde daima mahfuz, mansur ve muzaffer.. Amin..
Ramazani Üğücü
18 gün önce
Allah bize, ailemize ve neslimize daima sağlık, sıhhat, afiyet ve hayırlı uzun ömürler versin.. Amin..
Bozkurt mahir
20 gün önce
Serdar isminde bir Hakimin veda yemeğinde, özellikle sormuştum; "Sizi derinden sarsan, unutamadığınız bir dava oldu mu" diye.
"Sizin açtığınız bir boşanma davasını hiç unutamıyorum" demişti.
Aslında bekliyordum bu cevabı.
Zira her hatırladığımda beni de çok sarsan bir dava idi.
On yıldan fazla zamandır sürüncemede kalmış bir boşanma davasını, kadının vekili olarak bu kez de ben açmıştım.
Kız Annesinin, Oğlan Babasının yanında başka şehirlerde büyümüşlerdi.
Hiç görüşmeyen Aile efradı, on yıldan fazla bir zaman sonra ilk kez duruşma salonunda karşılaştılar.
Köyde yaşayanlar bilir, koyun ve kuzuların sürü içinde buluşmasını.
Koyun ile kuzusu birbirlerini öyle bir ararlar ki, yüzlercesinin içinde bile buluşup koklaşmaları bir kaç dakikayı geçmez.
Aman Allah'ım! sanki koyun kuzu buluşması.
Baba kızına koştu, oğlu Annesine, kardeşler birbirlerine...
Sarılan bırakmıyor, meleye meleye ağlaşıyorlardı.
Hele Annenin oğluna, Babanın da kızına öyle bir sarılmaları vardı ki; dayanılır gibi değildi.
Yaklaşık 7-8 dakika sürdü.
Hakim, katip, mübaşir ve duruşma bekleyen diğer Avukatlar... Mahkeme salonunda bulunan kim varsa artık kimse göz yaşlarını saklayamıyordu.
Toparlanıp duruşmaya başlamamız yarım saati bulmuştu.
Her hatırladığımda hâlâ kendimi tutamam...
..............
Ey Kanun koyucular, yazıcılar, oylayanlar, komisyon üyeleri, karar vericiler ve uygulayıcılar...
Konusu Anne- Baba- Kardeş yani Aile olan kanunları çıkarırken kılı kırk yarın, bin kez yeniden yeniden düşünün olur mu.
Kanun çıkarırken; meleye meleye birbirlerine sarılan insanlar gelsin gözlerinizin önüne.
Aile nedir bilmeyen, evlat nedir tanımayan, hayatında bir yüreğe dokunmamış kokanalarla, kadınlığını kaybetmiş feministler değil.
Zira;
Sizin kanun dediğiniz şey başkalarının hayatı, acısı, dramı.
Kanunun bölümleri, fasılları, maddeleri ve fıkraları arasında başkalarının pare pare olmuş ciğerleri, dağlanmış yürekleri kalıyor çok zaman.
Konusu insan olanın her işi de insanca olmalı.
Ne yazık ki adı Müslüman olan bu Ülkede;
Allah Resulünün ;
"Bir aile yıkılınca gök sarsılır, sema çatırdar" ikazını yüreğinde hissetmeyenler; her gün yeri, göğü ve on binlerce yüreği parça parça ediyorlar....
Bozkurt mahir
20 gün önce
BİR YETİŞTİRME YURDU ÇOCUĞUNUN KALEMİNDEN...

ACABA BENİM ANNEMDE BENİM İÇİN AĞLAR MIYDI?...
Bir öğrenci arkadaş daha varmış hastaneye gitmesi gereken. Müdür Bey onu da söz ederek:

- Hatta ikisi birden gitsin. Birbirine arkadaş olurlar, dedi. Baba adamdı gerçekten.

- Peki efendim...

Artık kaçış yoktu. Korkum ve endişem ise daha da büyüdü Müdür Bey in bu kadar önem vermesi hayra alamet değildi. Yoksa ciddi bir rahatsızlığım mı vardı?

Ertesi gün Tokat Devlet Hastanesi ne gittik. Beni muayene ettiler. Sonra o yıllann imkânlarına göre röntgen çekildi, tahliller yapıldı. Ve doktor kararını verdi:

- Cerrahi müdahale ile orada biriken kist alınacak.

Lokal anestezi ile yapılacaktı operasyon. Çok korkuyordum ama elimden bir şey gelmiyordu. Beni teselli edecek bir annem, bir babam yoktu tabii ki orada...

Alt kata indik. Ameliyathaneye... Üst kısmım çıplak hâldeydi. Göğsümdeki o şiş kısmın etrafına üç yerden iğne yaptılar. Her birinde içim yanıyordu ama ses çıkartamıyordum.
Ağlayamıyordum bile. Sadece bir hırıltı çıkardığımı hatırlıyorum. Saniyeler yıl gibi geliyordu. Narkozun etkisinin başladığına kanaat getirdikten sonra genişçe bir masaya yatırdılar. Geniş ameliyat masası. Kocaman dev lambaları, beyaz fayansları her yeri görüyorum.

Göğsümün üzerinde kesiyorlar, biçiyorlar, bir şeyler yapıyorlar ama acımıyor. Narkozdan uyuşmuş durumda On beş-yırmi dakikalık süreçte 'Tamam!' dediler.

O bolümden kisti almışlar ve yarayı dikip üzerini kapatarak yukarıya çıkartmışlardı.
Hastanede odada yatarken pansuman için gelen hemşirelerden Sebahat isimli bir abla, bana çok yakın ilgi gösterdi:

- Yurttan mı geldin sen?

- Evet...

- Ah, tatlım benim... Annen-baban yok mu senin?

-Bilmiyorum, tanımıyorum hiçbirini...

- Sen ne şeker şeysin... Bak sana ne diyeceğim. Ben aynı zamanda. Sağlık Kolejinde öğrenciyim.

- Ne iyi...

- Sen iyileşip yurda gittiğinde arkadaşlarına da söylersin. Sizi koleje bekliyorum. Birlikte top oynarız, yemek yeriz, bahçede piknik yaparız. Tamam mı?

Onun bir abla şefkatiyle benimle ilgilenmesi beni o kadar mutlu etti ki ameliyattan sonraki acımı unuttum.

Hastanede yaklaşık bir aya yakın süre yattım. Yaranın iyice kapanma süresi bir ayı buldu. Artık yara iyileşip de pansuman aşaması da bitince taburcu oldum.

Yurda geldiğim bir gündü. Bir baktım beni idareden çağırıyorlar. Telefonum varmış.
Ne yalan söyleyeyim, çok heyecanlandım. Beni kim arayabilirdi ki...

Şimdiye kadar herkese telefon gelirdi ama bana asla... Herkes tatilde, bayramda bir yerlere geçici de olsa giderdi, ben ise asla... Çünkü benim hiç ama hiç kimsem yoktu tanıdığım...

Telefonu açıp "Alo!" dediğimde dünyalar benim oldu.

Arayan o Sebahat hemşireydi.

- Alo, Demirhan nasılsın canım?
- İyiyim Sebahat abla...
- Koleje geleceksin değil rm?
- Gelmeye çalışacağım...
- Mutlaka gel bak... Üzülürüm...

Durumu öğretmenlerime söyledim, izin istedim. Öğretmenlerim bize gösterilen bu sevgiye çok sevindiler. Dediler ki:

- Diğer arkadaşlarını da al, hep beraber gidin.

Biz koleje giden arkadaşlar bayramlık elbiselerimizi giydik, öyle sevinçliydik ki. kolejde bizi Sebahat abla karşıladı. Sonra bizi aldı başhemşirenin yanına götürdü. O ilgi bizi sevince boğmuştu. Binayı gezdik. Yedik, içtik, bahçede oynadık. Gerçekten bizi çok iyi karşıladılar. O gün çok eğlendik. Dönüşte de aynı samimiyetle dediler ki:

- Her hafta gelin tamam mı?
-Tamam.

Gerçekten daha sonraki birkaç hafta hep gittik. Her defasında aynı sevgi ve samimiyet bizi misafir ettiler Hemşire Sebahat ablanın o abla sıcaklığını ömrüm boyunca unutmam. Bana bir aile sıcaklığı hissettirdi. Merhametli ablam benim.

Ve bir gün...

Yine hafta sonu gelince randevusuz, teklifsiz giyinip kuşanıp koleje gittik. Kolej galiba dönem sonu idi ki kapanmıştı. Sebahat abla ile irtibat kuramadık. İçimizde tarifi imkânsız üzüntülerle geri döndük. Daha sonra onun gibi ilgilenen çıkmadığı için de kolej gezi maceramız ve gidip gelmeler bitmişti. Ama benim gırtlağımdaki yara iyileşse de içimdeki kistleşme bitmeyecek, yeniden nüksedecekti.
Iki-ûç ay içerisinde ayda bir kontrollere gidiyorduk.

Üçüncü ayında olması lazım, böyle kontrollerin birinde Dr. Erhan Bey dedi ki:

- Bu yine nüksetmiş. Bunun burada basit bir operasyonla üstesinden gelemeyeceğiz
- Nasıl yani, der gibi bakmıştım.
- Seni Ankara'ya sevk edeceğim Ankara Dr Sami Ulus Çocuk Hastanesine.

Bu haber beni fena hâlde korkuttu. Ankara'ya nasıl gidecektim? Kimle gidecektim? Ankara'da başıma ne gelecekti? Hepsi birer meçhuldü.

Doktorun sevk kâğıdıyla birlikte yurda döndük. Yurt müdürlüğünde beni Ankara'ya götürecek öğretmen belli olmuştu.

Kendine burada koru dedikleri ve ödümüzü koparan öğretmen...

Esmer, beyaz saçlı, çok sert bir öğretmendi. Çok fena dayak atan biriydi. Öğrenciler onun dayağından kurtulmak için fellik fellik kaçardı. Ve ben bu öğretmenle Tokat'tan Ankara'ya kadar beraber gidecektim Aman Allah'ım, yol boyu ne yapacaktım?

Fakat daha yurttan ayrılır ayrılmaz otobüs terminalinden başlayıp Ankara'nın kalabalık caddelerinde, hastanenin ilaç kokan koridorlarında yanına sokulduğum tek insandı Bir tek onu tanıyordum büyük olarak En yakınım bir tek oydu.

Peki; o haşin, o korkunç öğretmen bu yolculukta ne yaptı dersiniz?
Hakkını yemeyeyim. Gerçekten bana bir baba şefkati gösterdi. Hiç bağırmadı. Hastaneye kadar tam bir babalık örneği gösterdi.

Hastanede müracaatımızı, sevk işlemlerimizi gayet sabırla ve yüksünmeden yerine getirdi bu öğretmenim.

Başhekim ile bizzat kendisi görüştü. Ben de yanındayım. Başhekim ise Türkiye'nin tanıdığı meşhur hekimlerden Dr. Haluk Nurbakı idi.
Benimle ilgili dosyayı inceledikten sonra pala dudağıyla sordu:

Nereden geliyorsunuz?
-Tokat'tan...

Seni hemen ameliyathaneye göndereceğiz. Bekletmeyelim.

Öğretmenim beni Başhekime teslim etlikten sonra ameliyatı bekledi mi. yoksa Tokat'a hemen geri döndü mü. orasını hatırlamıyorum...

Ankara'da da yine Tokat'taki gibi bir operasyon daha geçirdim. Yine aynı yerden. Yine iki-üç hafta kadar tedavim pansuman ve kontrol üzere devam etti.

Bu bekleyiş süresinde tabii çocukluğun verdiği çeviklikle hastane koridorlarında ceylan gibi sekiyorum.

Hemşiresi, hasta bakıcısı, hatta kimi doktorlar bile artık beni tanıyor. Yetiştirme yurdundan geldiğim için de doğrusu benim bu serbest hareketimi kısıtlamaya yönelik herhangi bir engellemede bulunmuyor...

Bir kaza olmuştu bir teyze ağlıyor 'bir yakınınız mı öldü?' dedim.

Ben bu soruyu çocukça bir rahatlıkla söyledim ama teyzenin gözlerinden damlalar dökülmeye başladı. Susuyordu...

Konuşamıyordu... Oğlunun kaybettiğini söyleyemiyordu. O öldü diyemiyordu. İç çeke çeke ağladı.

Ben de onun gözü yaşlı çehresinde kendi annemi hayal ettim. Acaba benim annem de benim için ağlar mıydı?

Ben ölsem benim için ağlayan olmazdı ki... Çünkü benim kimsem yoktu ki. Ne enteresan duygu bir bilseniz.

O yalnızlığınız ve kimsesizliğiniz en olmadık anda bile her bir vesileyle gelip karşınıza çıkıveriyordu.

Yetiştirilmiş Hayatlar

-Demirhan Kadıoğlu
Ayhan Karabaşoğlu
21 gün önce
*_Dűnya dedíğín nedír kí,, gamhâne.!
*_Kímí mâl íster,,
*_Kímí gűzel bír hâne.!
*_ÂLLÂH ímtíhân eder hepsí bahâne,,
*_Kul dedíğín sâbretmelí kí ersín kemâle.!
*_Íyí değíl" demek ne haddímíze,,
*_Şűkűrler olsun bu gűne erdíren RÂBB'ÍMÍZE.!
*_CUMÂ'MIZ HAYIRLARA VESÍLE OLSUN,,
*_Ínş'ÂLLÂH☝️ÂmííííííN🤲 🇹🇷🌹🇹🇷🇸🇩🇵🇰
Ayhan Karabaşoğlu
21 gün önce
"Bír Cumâ daha araladı Őmrűműzűn kapısını..
"Bír Cumâ daha yaklaştık kıyamete..
"YÂ RÂBBÍLÂLEMÍN !.. Geçmíş íçín lűzumsuz űzűlmekten, gelecek íçín manasız kaygılanmaktan bízí muhafaza eyle...
Bu gűnűműzű dűnlerín hűzűnleríne ve yarının endíşeleríne gâlíp getírme..
Cumâ Akşamınız műbârek olsun Duâ íle kalasınız ínş'ÂLLÂH☝️ÂmííííííN🤲
Bozkurt mahir
25 gün önce
BABAM ÇOBAN OSMAN VE FERDİ ZEYREK

Yeni Akit'in, elektrik çarpması sonucu ölen Manisa BB Başkanı Ferdi Zeyrek için "Geberdi", tepki görünce de "Çarpıldı" manşetleri atması üzerine rahmetli babamı hatırladım.
Rahmetli babam, ergenlik yaşlarında evini basan ve baltayla kapısını kırmaya çalışan bir zorbayı devre dışı bırakmış.
Mahkeme "Meşru müdafaa" şartlarını dikkate alarak babama az bir ceza vermiş.
*
Babası olan dedem, Birinci Dünya Savaşı sırasında, babam henüz ana rahminde iken silah altına alınıp Filistin Cephesinde şehit düştüğü için babam yetim doğmuş ve büyümüş.
Bizim yörenin geçimi hayvancılık olduğu ve yetim büyüyen babam da uzun süre akrabalarının yanında çobanlık yaptığı için Çoban Osman olarak bilinirdi bizim yörede.

Sonra biz çobanlık yapmaya başladık.
Yabanda, yazıda bazen yabancılarla karşılaştığımızda bize kimin çocuğu olduğumuzu sorduklarında biz babamın bilinen lakabıyla "Çoban Osman'ın oğluyum" dediğimiz halde bazen, babamın ergenlik yaşlarında elinden çıkan kazaya atıfta bulunarak "Katil Osman'ın oğlu musun" diyen densizler de çıkardı.

Babam kendisine "Katil" denilmesinden hoşlanmaz, bunu bir hakaret kabul ederdi.
Çünkü o bir kahramandı aslında.
Devre dışı bıraktığı adam, tam bir zorba imiş, şerrinden köye giremeyen köylüler bile varmış.
Onun bunun malına, tarlasına, namusuna el uzattığı olurmuş!
O ölünce köylü ancak rahat nefes almış.
Bu sebeple babam kendisine Katil denilmesini hakaret kabul ederdi.

İşte bize "Katil Osman'ın oğlu" diyenleri babama ilettiğimizde babam bize derdi ki;
-"Oğlum, bir daha size Katil Osman'ın oğlu diyen olursa onlara şöyle deyin: Babam yağcının yağını yedi, balcının balını yedi. Sana ne yaptı, yoksa senin de karını mı s.kti?"
*
O hesap bu Ferdi Zeyrek, yağcının yağını yedi, balcının balını yedi, yoksa "geberdi" ve "çarpıldı" manşetleri atanların da analarını veya karılarını mı düzdü?
Aksi halde bu kadar düşmanlık biraz fazla değil mi ya hu?
Sizin nereniz Müslüman?
Münafık, aşağılık adamlar!
Lan sizin arkadaşlarınız gibi yabancı ülkelerde otel odasında VİAGRA'dan ölmemiş adam, kendi evinde elektrik akımına kapılmış.
*
Görüldüğü kadarıyla son derece temiz yüzlü, güzel bir insan.
Hakkında herhangi bir yolsuzluk iddiası da yok.
Peki böyle güzel ve dürüst bir insan için "Geberdi" ve "Çarpıldı" manşetleri atmak neden?
Siz de hiç mi insan sevgisi kalmadı?
Siz kime ya da kimlere hizmet ediyorsunuz?
*
Allah rahmet eylesin Ferdi Başkan'a.
Yakınlarına, sevenlerine ve CHP'liler baş sağlığı diliyorum.
Doğrusu çok üzgünüm ve şaşkınım.
"Geberdi" diyenlerin bir beklentisi varmış gibi duruyor.
Yoksa bu kadar sevinmezlerdi.
Bu sebeple olay enine, boyuna araştırılmalıdır....

Ömer Sağlam
Bozkurt mahir
26 gün önce
YUSUF İMAMOĞLU
( 8 HAZİRAN 1970)
Kurana rehber diye sarsıldık
Eğilmedik, düştük öldük kırıldık
NE yazık düşmanı dışta bilirdik
Haydi Yiğit Haydi yeni akına
Ülkümüzün cihan varsın farkına

ÜLKÜ DEVİ ŞEHİT YUSUF İMAMOĞLU
ALLAH RUHUNU ŞAD MEKANINI CENNET EYLESİN...

LEKE

Namus lekesi değil alnımda gördüğünüz,
Vurulmuşum, vurulmuş düşmüşüm güpe gündüz.

Şakağımdaki kansa, o benim gülüşümdür,
Namert sürünmektense, erkekçe ölüşümdür.

Size selâm gönderdi kırk yiğidiyle KÜRŞAD
Sizden haber bekliyor yüz milyon; imdat! imdat!

Atalarımız bize, böyle ferman buyurdu
Ey ecdat sevgisiyle taşan kahraman ordu

Bu hakimler veremez, hükmünü bu celsenin
Hazır olun Bozkurtlar! Hüküm sırası sizin !
Bozkurt mahir
27 gün önce
BÜYÜK TÜRK MİLLETİ. KELİMELER VE KAVRAMLAR

TÜRK ’mü?
TÜRKİYELİLİK’ mi? MOZAİKÇİLİK’ mi?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti; Anadolu Coğrafyasında, 1.000 yıldır Türk Milleti’nin kurduğu son Türk Devletidir. Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğundan. Kalan diğer 26 aile toplumunu bünyesinde barındırmaktadır.
Esas itibari ile PAY/PAYDA;

PAY: Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arap, Gürcü, Abaza, Boşnak, Arnavut, Çingene, Ermeni, Rum, Yahudi, Rus hangi ırktan, hangi dinden olursa olsun hepsi Türkiye Cumhuriyeti’nin Payıdır. Pay kısmında her millet özgürce dilini konuşacak, inancını yaşayacak, kültürünü örfünü geliştirecektir.

PAYDA: TÜRK ’ tür.

Asla; Türkiyelilik değildir.

TÜRK : Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran , Türk Kültür ve Medeniyetini esas alan Statünün ismidir. Devlet’in Dünya üzerinde, Bir kimliği ve Bir kişiliği olacaktır. Buda Türk’tür. Türkiyelilik değildir.

TÜRK, bir Millet’in adı olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan; Pay kısmında olan bütün aile topluluklarının ortak kimliği, kültür ve medeniyeti dir.

Türk, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan toplumun ortak adıdır.
Ulu Önder Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk neden, Türkiye Cumhuriyeti adını koymuştur.
Cumhur-riyet kelimesi, Cumhur’dan türetilmiştir.
Cumhur: Kelime anlamı olarak halk, topluluk demektir.
Sınıf, zümre, unvan, yoksul, zengin, sosyal statü, kimlik ve vasıf ayırımı yapmadan toplumun bütününü teşkil eder.
Cumhur=Halk’dır.
Halk: Irk, din, dil, sınıf, zümre, unvan, yoksul, zengin, sosyal statü, kimlik ve vasıf ayırımı gözetmeden toplumun bütününü teşkil eder.

Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Halka: TÜRK denir.
Türk Milleti, Türk Devleti derken kullandığımız Türk sıfatı etnik bir tavsifi değil, daha çok üst kimlik ile vatandaşlık sınırlarını ifade etmektedir.

1924 Anayasası'nın 88. maddesindeki : Türkiye'de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese Türk denir" ifadesi, aslında bu konuda ırk ve din ayrımı yapılmadığını açıkça ortaya koymaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulurken hiçbir millet, hiçbir inanç rencide edilmemiştir. Halkın tümü hiçbir ayırıma tabi tutulmadan, TÜRK üst kimliği ve vatandaşlık bağı ile Devletin birinci sınıf insanları haline getirilmiştir.

Ulu Önder Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere bütün Gazi ve Şehitlerimizin ruhlarını incitircesine, ağzından salya sümük akarak, birtakım insanlar hakaret derecesine varan sözler sarfetmektedirler. Bunlara sormak lazım bre gafiller siz hiç mi okumuyor araştırmıyorsunuz. Ulu Ecdadımızın yaptığı ve niyeti gayet açıktır. Niyet bozukluğu arıyorsanız Allah C.C Hakkı için kendinizi sorgulayın.
Anadolu Coğrafyası’nda, iki TÜRK İMPARATORLUĞUNUN bakiyesi; Türkiye Cumhuriyeti Devletine miras kalmıştır.
Dünyadaki bütün ırkların ve dinlerin bir arada sorunsuzca yaşayacağı Türkiye Cumhuriyeti formülü ile yeni kurulan Devlete aktarılmıştır.
Sözü eveleyip gevelemeye gerek yoktur, konu gayet net ve açıktır. Bu topraklarda hiç kimse ırkından ve dini inancından dolayı ayırıma tabi tutulmamaktadır. Bir takım haksız ve yersiz uygulama veya insanların yapmış oldukları münferit hareketler kesinlikle Büyük Türk Milletine mal edilemez.
Lakin siz bunu istismar eder Büyük Türk Milletinin mayası, dokusu, çimentosu ile oynamaya kalkarsınız. TÜRK üst kimliğinin yanına başka bir kimlik koymaya kalkarsanız;
Bu zihniyet, Büyük Türk Milletinin egemenlik hakkını fiilen sona erdirmek anlamına gelir ki; Bunu yedi düvel bir araya geldi başaramadı. Bu Halkın 1.000 yıllık kardeşliğine zararda veremedi. Ben başarırım diyen olursa Anadolu Coğrafyasının yağız yiğitleri dimdik ayaktadır.
Türk Toplumunun egemenlik hakkına saygı duyarsanız, bu Necip Millet 10.000 yıldır Namus, inanç ve egemenliği hariç her şeyini herkesle kardeşçe bölüşmüştür, kıyamete kadarda bölüşür.
Herkesin eleştirdiği 1982 darbe Anayasası bile bu konuyu hiçbir ayrıma, ayrıştırmaya tabi tutmadan çözüme kavuşturmuştur.

1982 Anayasası'nın Türk Vatandaşlığı'nı düzenleyen 66.
maddesi de bu çerçevededir.

Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.

Türkiye Cumhuriyeti MOZAİK bir yapıdadır şeklinde ki,
yaklaşımlarda iyi niyetten uzak veya cehaletten söylenen sözlerdir.
Bu kavramda bölücü, ayrıştırıcı zihniyetin ürettiği sözdür.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ; Türk Milleti, Türk Devleti derken kullandığı Türk sıfatı etnik bir tavsifi değil, daha çok üst kimlik ile vatandaşlık sınırlarını ifade etmektedir.
Güya birleştirici ve eşitlikçi gibi görünen, esas itibari ile TÜRK üst kimliğinin yanına başka kimlikler koymak isteyen zihniyetin;
Niyetini kavram kargaşası oluşturarak Büyük Türk Milletinin gündemine getirme, yutturma çabalarıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik alanına, şeytanın melek yüzlü maske takarak saldırı pozisyonudur…

Türkiyelilik veya Mozaikçilik; Bölmek, ayrıştırmak, sınıflandırmak ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin egemenlik alanını ihlal etmek için üretilmiş maskeli zehirli kavramlardır. Son zamanlarda etnikçilerin yeni moda söylemi Avrupa ülkelerindeki bir takım uygulamalarını gündeme taşıma cabaları vardır. Biz. Anadolu Cografyasında buz üstünde yürüyen Büyük Türk Milletiyiz. Bizim hiç bir sosyal, siyasal, aile kültür ve medeniyetimiz kimseye benzemez.
Büyük Türk Milleti; Bu zihniyetlerin temsilcilerini, her zaman, her yerde, her şekilde tanımaktadır. Gereğini yapacak demokratik olgunluk seviyesine ulaşmıştır

BÜYÜK TÜRK MİLLETİ UYURKEN DAHİ GÖZÜNÜZÜN BİRİ AÇIK UYUMAK ZORUNDASINIZ. .
Minel
27 gün önce
Bir Avuç Duam Var
İçinde Hep Adın Var
Ey Yar!
Ömür Boyu Tek Seni
Sevmeye Niyetliyim Desem,
Allah Kabul Etsin Der Misin?
... 🩷💃.. 🌺
Bozkurt mahir
30 gün önce
Aç tavuk kendini buğday ambarında görürmüş. Bu ülkenin sınırları kanla çizilmiştir.

Bu mübarek topraklara ortak kabul edecek yahut egemenlik haklarımızı devredecek değiliz.

Allah ve tarih şahittir ki korumamız gerektiğinde son damlasına kadar yine kanımızı sebil etmekten çekinmeyiz.

Dedemiz Atilla'nın dediği gibi; sınırlarımızda sorun olursa genişletiriz.

Devrana, iklime, çağa kanmayın
Yeniminimizi unuttuk sanmayın!
Bozkurt mahir
30 gün önce
İstikbalini , Ömrünü, malını , canını , kısaca bütün Hayatını inandığı DAVASINA adamış ,,

Bu yolda ŞEHİT olmuş , GAZİ olmuş , Sağlığını kaybetmiş , darda kalmış ,

Bu yolda herşeyini kaybetmiş YİĞİT , CANDAN ,
Bir o kadarda içten , Duruşu Karakterli , Ülkücülüğü Dümdüz ,
Eğrisi büğrüsü olmamış TÖRE , TEŞKİLAT bilmiş , Lidere İtaat DAVA ya sadakat ile ömrünü geçirmiş , Ama bugün arka sıralarda kalmış , Yalakalık ne bilmemis , alavere dalavere işlere aklı ermemiş , makam mevki gibi koltuk derdi olmamış ,,

Kulağı Liderde , Teşkilatta olan ne emir verilirse onu yapmaya hazır ..
Afiş yapıştırmak , Bayrak asmak , çay dağıtmaktan tutun , yapilacak ne iş varsa yapmaya hazır bu hareketin gerçek

ÜLKÜ DEVLERİ..

Hizmet ve Mücadelede hep Önde ,,
Şahsi istekleri hiç olmamış , nefsi çıkar hesaplarında hep arkada kalmasını bilmiş
eli öpülesi

" DAVA ADAMLARI "

Ocağa ilk adım attığı günkü gibi masum , çıkarsız , samimi
Liderin Teşkilatın enrinde , Gözleri her türlü makama koltuğa çıkara kapalı Allah Rızası için , Ülkücü olduğu için , İnandığı Hak bildiği DAVA sına Hizmet etmek ,,,
Gerekirse Hayatını vernek için

HAZIROLDA BEKLEMEKTE...

Gidenlere RAHMET
Kalanlara SELAM olsun ..!!

Hiçbirşey Bulunamadı!

Üzgünüz, ancak {{search_query}} arama sorgunuz için veritabanımızda hiçbir şey bulamadık. Lütfen başka anahtar kelimeler yazarak tekrar deneyin.