Evlendiğine pişman oldu! #haber #gündem #showhaber https://tarikhaber.com/video-g....aleri/evlendigine_pi
Evlendiğine pişman oldu! #haber #gündem #showhaber https://tarikhaber.com/video-g....aleri/evlendigine_pi
İtalya Başbakanı Meloni, Roma'da Filistin Devlet Başkanı Abbas ile görüştü İhlas Haber Ajansı https://tarikhaber.com/haber/i....talya_basbakani_melo
Ülkü Duru tabii’nin yeni dizisi “Sumud”un kadrosunda https://tarikhaber.com/haber/u....lku_duru_tabiinin_ye
Ünlü oyuncu Yalçın Dümer'in Erdoğan itirafı gündem oldu! Söylediği her şey doğru çıktı! https://tarikhaber.com/haber/u....nlu_oyuncu_yalcin_du
BALKANLARI KAYBETTİK TÜRKİYE'Yİ KAYBETMEYELİM!
Bundan tam 112 yıl önce Türk yurdu Balkanları kaybettik...
Ancak bu öyle sıradan bir kayıp değildi.
Çünkü Osmanlı-Türk devleti genel kabul gördüğü üzere Balkanlar sebebi ile bir Avrupa devleti idi ve kaybedilen Avrupa Türkiyesi oldu.
Kaybedilen sadece vatan toprağı değil aynı zamanda büyük bir nüfusu içeriyordu. Yüzbinlerce insanımızı kaybettik. Tecavüz ve katliam âdeta diz boyu idi. Kan ve gözyaşı vardı. Ardından elimizde kalan topraklar olan bugünkü Türkiye'ye 800.000 civarında insanımız göç etmek zorunda, kaldı.
Avrupa Türkiyesi yani Balkanlar gitti elimizden. Asya Türkiyesi olarak adlandırdığımız Anadolu kaldı. O da Sevr Anlaşması ile elimizden gidiyordu ama buna Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları mani oldu.
Bu vatan kayıplarında ihanet, gaflet ve, dalâlet vardı.
Bugüne kadar bu vatan kaybını doğru dürüst hiç sorgulamadık. Suçluları ve sorumluları yargılamadık... Vur patlasın çal oynasın misali yaşamaya devam ettik.
Kaybettiğimiz topraklar bugünkü Türkiye'nin en az dörtte biri kadardı!
Arkamızda bıraktığımız soydaşlarımız halen, Türk olmaktan dolayı büyük sıkıntı içindeler.
Sevr'e ile teslim edilen Anadolu topraklarının nasıl kurtarıldığını ve hangi bedeller ödendiğini binlerce kez anlattık...
Şimdi elimizde kalan son topraklar olan Türkiye Cumhuriyeti'nin kaybedilmek üzere olduğu kanaatindeyim.
Yine ihanet, gaflet ve dalâlet var diye düşünüyorum.
Buradan öncelikle Balkan Türkleri olmak üzere Türk Milletinin bütün mebsuplarına sesleniyor; vatanınıza ve devletinize sahip çıkın diyorum.
Devletinizi ve milli üniter yapıyı çocuk katillerinden müteşekkil bir terör örgütü ile paylaşmayınız diye bir kez daha söylüyorum.
Sizi aldatıp kandırmak isteyenlerin, tuzağına düşmeyiniz. Milliyetçi ve Atatürkçü görünümlülere itibar etmeyiniz.
Önünüzü Balkanlar'da başımıza gelen kan ve gözyaşından ibâret yakın geçmişimiz aydınlatsın!
Özellikle Balkanlardan gelen Türkler bir seferberlik yaparak, vatanı ve devleti kaybedince, başlarına neler geldiğini Anadolu Türklerine anlatmalıdır. Aksi halde aynı şeylerin yaşanması kaçınılmazdır.
Terörle müzakere, teröristlere af, teröristlere siyaset hakkı tanınması ve bölücü terörün anayasal hak taleplerinin karşılanması bana göre post modern bir Sevr demektir.
Bunların hiç biri Türk Milleti tarafından kabul edilemez. Onun için Türk Milletine gelin "Balkanları kaybettik Türkiye'yi kaybetmeyelim" diye sesleniyorum.
Özcan PEHLİVANOĞLU
05 Kasım 2025 / İzmir
Şehit Aydoğan Aydın Paşa'nın postası anlatıyor:
"O sabah erkenden kalktı.
Beraber Şırnak Şehitliği’ne gittik.
Her bir şehidin mezarına tek tek eğildi...
Kabir taşlarını okşadı, fotoğraflarla konuştu…
Sanki hepsi onun evladıydı.
Bana doğru gelirken gözyaşlarını sildiğine şahit oldum...
Tümene döndük, odasına geçti.
Beni çağırdı.
Elinde 20 zarf vardı.
Cebinden bir deste para çıkardı, her zarfa eşit şekilde koydu.
"Evladım" dedi,
"Bu zarfları durumu iyi olmayan askerlere ver. Ama sakın... Benim gönderdiğimi söyleme."
Merhametin, vicdanın, sessiz kahramanlığın adıydı: Şehit Tümgeneral Aydoğan Aydın.
Mekanın cennet, ruhun şad olsun komutanım.
NE İÇİN , KİM İÇİN …
Doğduğu gün ailesi tarafından bir çöplüğe bırakılarak terk edilen Murat Akman, çocukluğunu çocuk esirgeme kurumunda geçirdi.
Kurumu evi gibi benimsemişti, fakat 18 yaşına geldiğinde, istemese de, yasalar gereği ayrılmak zorunda kaldı.
Yine de oradaki öğretmeniyle bağını hiç koparmadı ve elinden geldiğince kurumda kalan çocuklara destek olmaya devam etti.
Askerlik görevini komando olarak yerine getirirken, devletten aldığı maaşı yine çocuk esirgeme kurumundaki çocukların ihtiyaçlarını karşılamak için gönderdi.
Her operasyona çıkmadan önce, hayatını kaybetme ihtimaline karşı, “son mektubu” olabileceğini düşündüğü bir yazıyı kaleme alıyor ve çocukluk arkadaşı olan birine ulaştırılmak üzere bir silah arkadaşına emanet ediyordu.
Bir gün, Murat Akman’ın geri dönmediği bir operasyon sonrası, mektubu emanet ettiği asker arkadaşı, onu vasiyet edildiği kişiye teslim etti.
Murat’ın birlikte büyüdüğü o arkadaşı, şehidin isteği üzerine mektubu bir medya kuruluşuna belirli bir bedel karşılığında devretti.
Gazetenin ödediği bu ücret, Murat’ın büyüdüğü çocuk esirgeme kurumuna bağışlandı.
Ve Murat Akman’ın mektubu, şehit olduktan sonra gazetede yayımlandı.
“Bu yazı bir komando erin mektubudur.
Eğer bu satırları bir gazetede okuyorsanız, ben artık hayatta değilim demektir.
Bir ailem olsaydı, bu mektubu onlara gönderirdim ama benim kimsem yok.
Şu anda koğuştaki ranzamda oturuyorum.
Yanımda Adana’dan, Ağrı’dan, Sivas’tan, Edirne’den, Diyarbakır’dan, Ankara’dan, Antalya’dan, İzmir’den, Urfa’dan, Trabzon’dan…
Kısacası Türkiye’nin dört bir yanından gelen, birbirini tanımayan ama birbirinin canını korumaya ant içmiş birçok asker var.
Birazdan göreve çıkacağız, tek dileğimiz kimseye zarar gelmeden geri dönmek.
Ölme ihtimalini düşünerek mektup yazmak çok zor.
İnsan ölümü aklına getirmek istemiyor; hep bir umut var ya hani, “belki sağ dönerim” diye.
Askerliğim bitince bu mektubu yırtıp atacaktım ama eğer bu satırları okuyorsanız, demek ki atamadım.
Zaten kalem tutmakta pek iyi değilimdir; ben silah tutmayı daha iyi bilirim.
Siz öğrettiniz bana o silahı tutmayı — sizi korumak için.
Garip olan şu ki, siz bu mektubu okurken ben neden öldüğümü bile bilmiyor olacağım.
Belki bir mayına bastım, belki de kurşunlara hedef oldum.
Soruyorum size: Bilen var mı, ben ne uğruna öldüm?
Kışlada her televizyona baktığımda, insanların birbirini öldürdüğünü, birbirine zarar verdiğini gördüm.
Müziğin sesi yüksek diye komşusunu vuranlar,
Gücü sadece kadına yetenler,
On lirası için adam öldürenler,
Kız arkadaşına baktı diye bıçak çekenler…
Söyleyin bana, ben kimi korumak için öldüm?
Eti az pişti diye garsona bağıran adam;
Ben sen rahat uyu diye kurşunların arasında yaşadım.
Arabasını solladılar diye öfkeyle levye kapıp inen adam;
Beni doğurduğu gün çöp bidonuna atan annem;
Söyleyin, ben kimin uğruna öldüm?
Yetimhanede de, askerde de, en güzel şeyin ekmeği paylaşmak olduğunu öğrendik biz.
Peki size ne paylaşmayı öğrettiler?
Ben sizleri önce Allah’a, sonra birbirinize emanet ediyorum.
Ben sizden razı oldum, Allah da sizden razı olsun.
Murat Akman – 1996
Bu yazıyı her gün paylaşabilirim .
Neden mi?
Belki birilerinin vicdanı sızlar diye…
Ama biz de ne vicdan kaldı , ne de insanlık …Her birimiz birbirimize nefret kusuyoruz .Yaradanla bağımızı kopardık , insanlarla bağımızı kopardık , doğayla bağımızı kopardık , hayvanlarla bağımızı kopardık …
her birimiz bedensel hazların peşin de köşemize çekildik … şimdi kötülediğimiz o gençlik varya,bulamadığı bu bağları , kötü alışkanlıklarda arıyor …
Görüşlerimizin gölgesin de kalan nerde
O insanlık ,,,
Hangimiz , kendi sesimizin gürültüsünden sıyrılıp bir huzur evinin , bir yetimhanenin kapısını açtık ,hangimiz onca afat yaşadı bu ülke …kimin kapısını çaldık, hangimiz bu evlat sokak ta niye yatar , hangimiz komşum açmı diye sorduk , hiç birimiz …
bizi artık bir araya getiren tek şey, dinin ve siyasetin pazarlığı …
Ben bu topraklarda böyle yaşamaktan , masum onca insanın, doğanın hayvanların katledilmesinden, pisi pisine ölen şehitlerimizden , tüm bunlara sessiz kalıp hala insan kalabilmekten , insanlığı taşımaktan , çok ama çok yoruldum.
Bana dinimin de görüşümün de …insani yönü aşılandı dı .
“Din, dil, ırk ve asabiyet gözetmeksizin bütün insanlığa iyilik eli uzatan bir inancın müntesipleriyiz”
dendi,
Peki
Nerde ….
Gerçekten soruyorum şim di…
Gençliğinin baharın da,Murat ne uğruna bu toprakları kanıyla suladı .
İyiler çok yaşamıyor be güzel çocuk …
Sen gene de bize hakkını helal et ….
ÇİN ELÇİSİ WANG YEN-TE'NİN TÜRKİSTAN SEYAHATNAMESİ'nden
Çıkardığım Notlar :
( II.Göktürk Kağanlığı Dönemi)
"Bu topraklarda fakir insan yoktur. Onlar ihtiyacı olanlara yemek yardımı yaparlar"".
"İnsanlar uzun ömürlüdür. Umumiyetle yüz yaşının üstüne [kadar yaşarlar]."
"Genç yaşta ölene hiç rastlanmaz."
"Halk giyinmek için kıymetli ipek kumaş kullanırdı"
"Onlar mutfak eşyaları için altın ve gümüş kullanıyorlardı."
"Beşbalığ’da evlerin çoğu iki katlıydı ve bütün evler beyaz badanalıydı".
Türkler yoğun olarak tarım yapıyorlar.Suyu tarım ve değirmenlerde olmak üzere etkin bir şekilde kullanıyorlardı. "Chinling dağlarından çıkan nehir, başşehrin bütün çevresini dolaşır, tarlaları ve meyva bahçelerini sular ve su değirmenlerini işletir. Bu yerde Wu-ku (beş hububat) yetişir".
"Şehrin içinde pek çok iki katlı binalar vardır. İnsanlar iyi yüzlüdür ve usta sanatkarlardır.
Altın, gümüş, bakır ve demir kaplar üzerinde çalışırlardı"
"Bütün fakirler et yerler." (Çinde fakirler et yiyemezlerdi)
Bir tür kimya sanayisi vardı.Ürettikleri amonyak dericilikte kullanılıyordu.
"Pei-t'ing (Beşbalık) in kuzeyindeki dağlarda Kang-sha (amonyak) imal ediliyordu.
Altı gün sonra Chin-ling k'ou'ya vasıl olduk. [Burada] çok kıymetli mallar imal edilir."
Türklerde bir müzik zevki ve yaygınlığı vardı.Bunu toplu halde icra etmekten zevk alırlardı.
Ayrıca tiyatro ve bunu meslek edinmiş oyuncular bulunuyordu.
" Sonra, müzik, içki, ziyafet ve gece yarısına [kadar] artisler tarafından [oynanan] piyes vardı.Ertesi gün bir kayıkla [gezinti] yaptık. Gölün dört bir tarafındandavullar çalıyordu"
"Onlarseyahat etmekten hoşlanırlardı. Onlar seyahat ederken çoğu müzik aletlerini yanlarında taşırlardı."
.Türklerin yaşadığı refah elçinin gözünden kaçmamıştı.O devrin en büyük zenginliği otlak at ve hayvan sürüleri sayılamıyacak kadar çoktu.Kağan ve tiginler mallarının sayısını bilmiyordu.
"Onların kralı (Arslan Han) yemek için at ve koyun pişirtmişti. Çok lezzetli idi. [Bu] arazide atlar çok boldur.
Kral (Han), prensesler ve valiahtların her birisinin at sürüleri vardır. Onlar bin Li'den daha fazla genişliğe [sahip olan] düz ovada [sürülerini] otlarırlar.
Onlar [atlarının] derisinin rengi ile kendi sürülerini ayırt ederler. Hiç kimse sürüsünün sayısını bilmez. "
Türk Kağanı Çin elçisini "7 gün " beklettikten sonra huzura kabul etmişti.
***
Ne göçebeydik ne de aç barbar sürüsü,dünyanın gıptayla izlediği bir millettik,her zamanki gibi…
Ne Mutlu Türküm Diyene !
***Sn.Prof.Özkan İzgi’nin "Wang-Yen-Te’nin Türkistan Seyahatnamesi"adlı eserinden kısmen derlenmiştir..
Ziyaret tarihi ile ilgili bilgi :
Kitapta tarih verilmiyor ancak başka bir kaynakta şu not var :"Sung'un elçisi Wang Yande Kral Arslan Han'ın amcası olan Ata Ögü'yle 982'de Gaochang'da buluştu. Sonra Tianshan'ın zirvesi Jinglin'i geçerek Beiting'de (Beş- balık'ta) Kral Arslan Han'la buluştu.Prof. Dr. Juten Oda".10.yüzyıla denk geliyor.
(Oda 1998: Juten Oda, "Buku-han densetsu no uiguru bukkyo shahon ichidanpen"***
Selim Sarısoy 4 temmuz 2021
Kitabın tamamını okumak için :
http://www.turkbilimi.com/cin-....elcisi-wang-yen-teni
https://tarikhaber.com/kose-ya....zilari/ataturku_anma
Ne kadar huzur verirsen,
o kadar yer bulursun
yüreklerde.
Herkese huzur ve gönül
sıcaklığı diliyorum.☕🌺 #bitig
Hayırlı Cumalar 🤲