Logo
Bozkurt mahir
15 saat önce
Biliyor musunuz..? İngiltere'de yargıçların maaşı yoktur....!
Peki; NEDEN MAAŞ almaz?
Maaş yerine ihtiyaçları oldukça kullandıkları kredisi sınırsız çek defterleri vardır...!
İngiliz devleti , hakimlerine o kadar güvenir.
Bir gün hakimin biri bir bankaya gidip 1.000.000 poundluk bir çek bozdurmak istediğini söylemiş.
Tabii ortalık birbirine girmiş....
Banka yöneticileri en üst makamdan onay almadan bu kadar parayı veremeyeceklerini söyleyip hemen İçişleri Bakanlığı'na, Adalet Bakanlığı'na ve Başbakanlığa telefon etmişler.
Ancak aradıkları her yerden gelen cevap aynıymış: Ödeyın...!
Gel gelelim ,bankada o kadar nakit yokmuş....
Banka yetkilileri bu kadar nakit paranın ellerinde olmadığı için ödeyemeyeceklerini ve Hakimden Ertesi gün gelmesini rica etmişler.
Ertesi gün para bir bavul içinde hazırlanmış ve hakime teslim edilmiş...
Aradan bir gün daha geçmiş. Hakim , tekrar bankaya gelmiş.
Parayı bankaya geri vermek istiyormuş.
Banka yönetimi şaşırıp kalmış. Hemen Adalet Bakanlığı'nı aramışlar.
Derhal Bakanlık müfettişleri devreye girmiş ve hakimi arayarak bu hareketinin sebebini sormuşlar.
Hakim ; Benim parayla marayla işim yok. Sadece İngiltere'de "Kraliçe Hükümetinin " bize gerçekten bu kadar güvenip güvenmediğini merak ettim demiş.....
Raporlar Hazırlanmış ve Bakanlığa iletilmiş ve aynı gün hakim görevden azledilmiş.....
Adalet Bakanlığı hakime gönderdiği yazıda gerekçeyi şöyle açıklamış: ''Kraliçe hükümetinin saygın bir hakimi, Devletine güvenmiyor ve onu sınıyorsa, devleti ona asla güvenmez .''
GÜVEN çok ince bir çizgidir..... Onu kalınlaştırarak kırılmasını engelleyen tek şey ; iki taraflı , yani karşılıklı olmasıdır.
Bozkurt mahir
1 gün önce
ALİ GÜNGÖR’ ABİMIN DİLİNDEN DEVLET BAHÇELİ.
Ali Güngör’ün kitabından alıntıdır..
Devlet Bey, Ali Güngör’e her grup toplantısından sonra ''odamda öğlen yemeklerinde buluşalım sohbet edelim'' teklifinde bulunuyor. Ali Bey de kabul ediyor.

SON YEMEĞİNİ ALİ BEYDEN DİNLEYELİM;
‘’Toplantı bitti, Sayın Bahçelinin daveti üzerine odasına çıktık, yemekleri söyledi ve konuşmaya başladık. Kendisine hemen aşağıdaki şu soyu sordum;

‘’Hükumet kararı olmadan bir Büyükelçi kendiliğinden uluslararası anlaşmalarda Türkiye’nin daha önceden koyduğu bir şerhi kaldırabilir mi?’’

Bu sorum üzerine Devlet Bahçeli, ‘’tabi ki kaldıramaz öyle şey olur mu’’ diye cevap verdi. Ben de kendisine, ‘’peki o zaman Volkan Vural’ın bu İkiz Yasalar denen sözleşmeyi imzalayacağından haberiniz vardı öyleyse’’ dedim.

Devlet Bey ‘’biliyorsun Meclisten geçmeden yürürlüğe girmez. Meclisten geçmeden önce yeniden değerlendiririz’’ dedi.

Arkasından şu soruyu sordum;
‘’Hükumet kararı olmadan o hükumetin bir Bakanı yine kendiliğinden uluslararası bir sözleşmedeki Türkiye’nin şerhini kaldırabilir mi?’’

Devlet Bey, bu soruma da ‘’tabi ki kaldıramaz’’ cevabını verdi. O zaman Devlet Beye, Rüştü Kazım Yücelen’in idamla ilgili şerhi kaldırmasından da haberinin ve onayının olduğunu söyledim. Yüzü kıpkırmızı oldu, dudakları titredi ve sustu…

Son söz olarak dedim ki;
Eğer bunlara evet dersek, millet te, MHP’liler de, Ülkücüler de bizi affetmez.

Bahçeliden aldığım cevap;
‘’Ali ağa, sıkma canını boş ver, millet te, ülkücüler de unuturlar merak etme…”

Allah rahmet eylesin mekanı Cennet olur inşallah....

(Ali Güngör'ün kitabından bir bölüm)

Not;
İkiz Yasalar ile SEVR arasında en küçük bir fark yoktur.
GERCEK ULKÜCÜLERİ SARAY KAPISINDA YAL BEKLEYEN KÖPEKÇİ MI ZANNEDDIN DEVLET BAHCELİ ....TÜRKCULERİ MHP DEN ATARAK BUGUNLERE ZEMIN HAZIRLADIĞINI BILMIYORMUYUZ....
Bozkurt mahir
4 gün önce
Şimdi, eski ve fakir Türkiye’de kısa bir yolculuğa çıkacaksınız...

★★★

Yıl, 1974...

Başbakan Bülent Ecevit, 1971’de yasaklanan haşhaş ekimini ABD’ye rağmen yeniden başlattı.

Ecevit’in bu kararı, ABD’ye rağmen atılan bir adımdı.

★★★

1974...

Koalisyon hükümeti Başbakanı Ecevit ve ortağı Erbakan...

Kıbrıs Barış Harekatı’nı büyük bir diplomatik ve askeri başarıyla zafere ulaştırdı.

Koalisyon hükümetinin başarısıydı bu zafer....

★★★

5 Şubat 1975...

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle, ABD Türkiye’ye ağır bir silah ambargosu uyguladı.

Türkiye’nin ambargoya cevabı sert oldu.

13 Şubat 1975’te, Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kuruluşu ilan edildi.

★★★

25 Temmuz 1975...

Başbakan Süleyman Demirel’di.

ABD, silah ambargosunun kaldırmadı.

Bunun üzerine, 25 Temmuz 1975’te Bakanlar Kurulu Kararnamesi’yle ABD’nin Türkiye’de bulunan 21 üs ve tesisi kapatıldı.

Yaklaşık beş bin ABD’li asker ve sivil ülkeyi terk etti.

★★★

Muhtemelen şaşırdınız...

Şaşırmayın...

Eski ve fakir Türkiye böyleydi...

★★★

26 Eylül 1978...

ABD Başkanı Carter’ın onayıyla, Türkiye’ye uygulanan ambargo kaldırıldı.

Başbakan Ecevit, ambargonun kaldırılmış olmasına rağmen, ABD’nin üs ve tesislerini açmadı.

Neden?

Çünkü, sağ sol iktidar fark etmez, Devlette devamlılık ilkesi ve geleneği vardı.

★★★

Üs ve tesisler, 12 Eylül yönetimi tarafından 18 Kasım 1980’de açıldı.

Kim açtı?

ABD’nin “bizim çocuklar” dediği 12 Eylül yönetimi...

★★★

Yıl, 1976...

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle, Yunanistan NATO’nun askeri kanadından ayrıldı.

İki yıl sonra, tekrar NATO askeri kanadına dönmek istedi.

Başbakan Ecevit ve Başbakan Demirel, ABD’nin baskısına rağmen, Yunanistan’ın NATO askeri kanadına dönüşünü onaylamadı.

Neden?..

Çünkü, Ege’de Türkiye’nin ulusal çıkarlar bunu gerektiriyordu.

★★★

Şaşırmayın...

O eski Türkiye böyleydi...

Sağı da, solu da ulusal çıkar doğrultusunda hareket ederdi.

★★★

20 Ekim 1980...

12 Eylül yönetiminin Devlet Başkanı Kenan Evren’di.

ABD bastırdı.

Evren, Ege ile ilgili sorunlarda ve AB konusunda, Türkiye’nin beklentilerinin dikkate alınacağı taahhüdünü aldı.

★★★

Ama, Evren’in önemli bir koşulu vardı:

“Eleştiri görmeyecekleri kısa bir zaman süresi” istiyordu.

Yani, ABD’ye “içerde atacağımız adımlara bir süre sessiz kalın” dendi.

ABD de, kabul etti.

★★★

Evren, Yunanistan’ın NATO askeri kanadına dönüşünü onayladı.

Ve, 12 Eylül yönetimi ciddi bir eleştiri almadan yoluna devam etti.

★★★

3 Kasım 2002...

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar olur.

★★★

1 Mart 2003...

ABD Irak Harekatı’na, yani işgaline başlayacaktı.

ABD askerinin Türkiye’de konuşlanmasına ilişkin tezkerenin, TBMM’den geçeceği düşünülüyordu.

Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı da, tezkerenin onayını istiyordu.

★★★

TBMM, tezkereye “hayır” dedi.

ABD, büyük bir hayal kırıklığına uğradı.

★★★

TBMM’nin bu kararı, Türkiye’nin dış politika geleneği doğrultusunda son bağımsızlık adımıydı.

★★★

Şimdi, burada biraz nefes alın...

Artık, Yeni Türkiye’desiniz...

★★★

Tarih, 4 Temmuz 2003...

Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentinde, ABD askerleri tarafından 11 Türk askerinin başına çuval geçirilir.

Bu olay, NATO müttefiki ABD’nin Türkiye’ye karşı düşmanca tutumuydu.

Türkiye, ABD’ye NOTA bile vermedi.

★★★

Yıl, 2009...

Fransa 1967’de NATO Askeri kanadından ayrılmıştı.

2009’da tekrar dönmek istedi.

PKK/PYD terör örgütüne, en fazla destek veren ülkeler arasındaydı.

Türkiye, Fransa’nın NATO Askeri kanadına dönüşünü onayladı.

★★★

Yunanistan, uluslararası antlaşmalara aykırı olarak Ege’de Askersizleştirilmiş adaları silah deposuna çevirdi.

Kendisine ait olmayan ada/adacıkları sahiplendi.

Türkiye, sadece kınama açıklamalarıyla yetindi.

★★★

Oysa, Eski Türkiye’de, 1996 Kardak Krizi’nde Yunan Bayrağı indirilmiş ve Türk Bayrağı dalgalandırılmıştı.

★★★

26 Temmuz 2018...

ABD vatandaşı Rahip Brunson, casusluk suçlamasıyla Türkiye’de tutukluydu.

ABD Başkanı Trump, Brunson’ın serbest bırakılması için Türkiye’yi tehdit etti.

Brunson, serbest kaldı.

★★★

27 Şubat 2020...

Rusya, Suriye’de 35 askerimizi şehit etti.

Özür bile dilemedi.

Türkiye, NOTA bile vermedi.

★★★

5 Ekim 2023...

ABD, Suriye’de Türk Silahlı Hava Aracı’nı (SİHA) uyarı bile yapmadan düşürdü.

Bu, düşmanca bir tutumdu.

Türkiye, sadece kınadı.

★★★

20 Eylül 2024...

Yunan sahil güvenlik botu, Bodrum’da Türk karasularını ihlal etti.

Ardından, 23 Eylül 2024’te Datça’ya kadar geldi, karaya ayak bastı.

Türkiye, NOTA bile vermedi.

★★★

Yıl, 2023, 2024...

Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğini, Türkiye kayda değer bir kazanç elde etmeden onayladı...

★★★

Ve, insan merak ediyor haliyle...

Fakir eski Türkiye’nin, nasıl böyle cesurca adımlar attığını...

Naim Babüroğlu

01 Nisan 2025
Bozkurt mahir
8 gün önce
İNÖNÜ ve MENDERES TÜRKİYE'NİN GELECEĞİNİ NASIL YOK ETTİ!?..

Türkiye Nasıl Oyuna Getirildi? Bir Havacılık Rüyasının Sessizce Katledilişi.

II. Dünya Savaşı'nın ardından Türkiye'nin önünde eşsiz bir fırsat vardı. Sadece göklere yükselmek değil, aynı zamanda bağımsız bir gelecek inşa etmek mümkündü. Genç Cumhuriyet, kendi uçaklarını tasarlıyor, kendi mühendislerini yetiştiriyor, kendi fabrikalarında üretim yapıyordu. Bu çabanın merkezinde ise Türk Hava Kurumu (THK) yer alıyordu.

THK-5, THK-13, ve hatta jet motorlu THK-16 Mehmetçik gibi projeler, Türkiye’nin kendi savaş uçağını üretebilecek seviyeye geldiğini gösteriyordu.

Ancak sonra birkaç "yardım paketi", birkaç dostane ziyaret, birkaç yeni hükümet kararıyla bu hayaller yere çakıldı. Ve bu çöküş, başarısızlıktan değil; başarılı olmaları istenmediği için yaşandı.

Bu yazı, Türkiye’nin nasıl oyuna getirildiğinin, havacılık sanayisinin nasıl sabote edildiğinin, ve bundan alınması gereken dersin hikâyesidir.

THK’nın Yükselişi: Bağımsızlık İçin Kanat Açmak:

1930'lar ve 40'larda Türkiye, Atatürk'ün hedeflediği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak için sanayileşmeye hız vermişti. Havacılık, bu modernleşme projesinin merkezindeydi. Etimesgut Uçak Fabrikası, Türkiye’nin kendi uçağını tasarlayıp ürettiği bir yerdi.

Bu dönemde THK:

THK-5 gibi sivil ve askeri kullanıma uygun küçük uçaklar üretti,
THK-13 gibi araştırma planörleri tasarladı,
Ve en önemlisi, THK-16 Mehmetçik ile jet çağının kapısını araladı.

Türkiye, sadece montaj yapmıyordu; uçak tasarlıyor, üretiyor, test ediyordu.

NATO ve Marshall Planı: Yardım mı, Pranga mı?
1952’de Türkiye NATO’ya katıldı. Marshall Planı kapsamında Amerika Birleşik Devletleri’nden bolca askeri yardım aldı. Uçaklar, silahlar, danışmanlar geldi.

Ancak bu yardımların açıkça söylenmeyen bir bedeli vardı:
“Amerikan uçakları varken yerli uçakla uğraşmayın.”
“Askeri sisteminizi NATO standartlarına göre kurun.”
“Biz size veririz, siz üretmeyin.

Ve bu politikalara, iktidara yeni gelen Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti tam anlamıyla boyun eğdi.

Demokrat Parti’nin Rolü: Egemenliği Teslim Etmek:

Demokrat Parti’nin uygulamalarıyla:
- THK’nın üretim sorumluluğu Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu’na (MKEK) devredildi.
- THK-5, THK-13, THK-16 gibi projeler raf kaldırıldı ya da yok edildi.

- Havacılığa dair kamu yatırımları kesildi, projeler “ekonomik değil” denilerek durduruldu.
- Bazı prototipler yakıldı, belgeler kayboldu, mühendisler tasfiye edildi.
- Kısacası Türkiye, “nasıl olsa ABD’den geliyor” diyerek bağımsız havacılığını kendi elleriyle yok etti.

ABD Ne Yaptı? "Hayalet" Uçaklar İnşa Etti
- Aynı dönemde Amerika, kendi savunma sanayine dev yatırımlar yaparak:
- F-117 Nighthawk: Dünyanın ilk operasyonel radar görünmez uçağını,
- B-2 Spirit: Kıtalararası menzilli hayalet bombardıman uçağını,
- F-22 Raptor ve F-35 Lightning II: 5. nesil, görünmez ve akıllı savaş uçaklarını geliştirdi.
Amerika bunu başarabildi çünkü:
- Savunma sanayisini korudu,
- Uzun vadeli bilimsel araştırmalara yatırım yaptı,
- Yerli sanayiye güvendi, dışarıya bağımlı hale gelmedi.

Türkiye’ye ise, “Sen uğraşma, biz verelim” denildi. Ve bu teklif, “iyi niyetli yardım” gibi gösterildi.

Bedeli Ne Oldu?
Bu teslimiyetin sonuçları çok ağır oldu:
- Türkiye kendi jetini üretebilecekken onlarca yıl dışa bağımlı kaldı.
- NATO’dan dışlandığında ya da ABD ambargo koyduğunda hiçbir alternatif üretemedi.
- Yerli mühendisler, tasarımcılar ya göç etti, ya görmezden gelindi, ya da tarihten silindi.

- Bugün Türkiye, F-35 programından çıkarıldığında, bunu telafi edecek bir alternatifi hemen sunamadı çünkü 1950’lerde bu altyapı bilerek yok edilmişti.

Geri Dönüş: Geç Ama Umutlu:

Son yıllarda Türkiye bu tarihi hatayı telafi etmeye çalışıyor:

—Hürkuş: Yerli temel eğitim uçağı,
—Bayraktar ve Anka, Aksungur: Dünya çapında tanınan SİHA’lar,
—KAAN (TF-X): Türkiye’nin 5. nesil savaş uçağı projesi.

Bunlar sadece askeri projeler değil; yeniden kanatlanan bir ulusal iradenin sembolü.
Ama unutmayalım: Bu yola 1945’te devam edilseydi, bugün Türkiye belki de kendi hayalet uçağını çoktan üretmiş olurdu.

Kanatlarını Satarsan, Uçamazsın:

THK’nın, MKEK’in ve Etimesgut’un hikâyesi basit bir sanayi başarısızlığı değildir. Bu, bir milletin kandırılışının, aldatılışının, ve suskun sabotajının hikâyesidir.

Bugün hâlâ geç değil. Ama bu kez şu dersi unutmayalım:
"Yardım olarak gelen zinciri, bilezik sanma.
Kendi uçağını yapmazsan, başkasının savaşında piyon olursun."

—Gazete İnsan

Necattin Kökten
Bozkurt mahir
10 gün önce
ÜLKÜCÜLERİ KİM BÖLER- YENİ MİLLİ KİMLİK- LİDER VE ÜLKÜCÜLER

Soru: Ülkücüleri kim böler?
Cevap: Ahmet bölemez. Mehmet bölemez. Ben bölemem. Sen bölemezsin. Esat bölemez.
Peki! Kim böler? Partiyi ve bizi yönetenler böler.

Bireyler ne kadar bölmek istese istesin bölemez. Bunu hala anlamadınız mı?
Bizi birbirimize düşürüyorlar. Kendi suçlarını, kendi ihanetlerini bizim üstümüze yıkıyorlar.

Bazı arkadaşlar ballandıra ballandıra ‘’ Ne yani AKP’ye oy vermeyip CHP li mi? olsaydık deyip solcularla kavgamızı anlatıyorlar. Ama asıl kırılma noktalarını atlıyorlar.
Solcularla kim hükümet kurdu arkadaşlar biz mi? HAYIR!

Peki! Kim? O öve öve bitiremediğiniz lider ve partiniz değil mi? Eee
Doğru değil mi bu? Doğruysa ne zırvalayıp duruyorsunuz.
Bu doğruysa bugün niye konuşuyorsunuz?
Bugün konuşacağınıza o gün konuşsaydınız ya. Yanlışı lider yapınca yanlış, yanlış olmuyor mu beyler?

Şimdi dün yaptıklarının bugün tam tersini yapıyorlar.
Peki! Yapan kim? Yine aynıları. Yine LİDER VE PARTİYİ YÖNETENLER.
Dikkatinizi çekiyorum. Yine biz değiliz arkadaşlar.
Yine sarı çizmeli Mehmet ağa olan gariban ülkücüler değil.
Yine Kurşungeçirmez, pardon KUSUR GEÇİRMEZ YELEKLİ PARTİLİ RUHBANLAR LİDER VE PP TAKIMI.

Dün solla Rahşan’ın ‘’KATİLLER’’ hakaretine rağmen ülkücüleri bölenler, bugünde ‘’SOLLA İLETİŞİM HAİNLİKTİR’’ diyerek bölüyorlar. BÖLENLERDE AYNI BÖLÜNENLERDE
Tıpkı burada sosyal medyada olduğu gibi.

Kırk yıllık ülkücü arkadaşlar, kırk yıllık ülkücü arkadaşlara solcuları PKK ve CHP ‘yi niye anlatıyorlar? Yahu onların, arkadaşlarınızın zaten solla mücadeleden geldiklerini bilmiyor musunuz?
Anlatacaksanız LİDERİNİZE, PARTİNİZE anlatsanıza.

Birlik olursak iktidar olurmuşuz. Biz zaten biriz arkadaşlar.
Ne zaman anlayacaksınız ayrı olan biz değiliz ki bizi yönetenler. Lideriniz ve partiniz.

Bize kalsa biz bugün can ciğer kuzu sarması olur. Yarın da iktidar oluruz. Buna inanın.
Ülkücülerin sinir uçlarını felç edip iktidar olmasını istemeyenler BİZİ YÖNETENLER. BİZ DEĞİLİZKİ!

Biz her zaman EŞEK GİBİ ÇALIŞTIK.
HER MHP mitinginde SEN DE, BEN DE, BİZ DE, SİZ DE orada değil miydik?
KİM KİME BU KADAR DESTEK VERDİ? KİM KİMİN PEŞİNDEN BUKADAR KOŞTU?
İçimizdeki tilkileri geçin sırtımızdaki KENELER BİLE KRAL OLDU BE!

Dün iyi olan, dün ülkücü olan bir insan bir anda nasıl HAİN OLDU?
Dün hiçbir ..ok olmayan siz nasıl bir anda kral oldunuz?

Atilalar, Suatlar, Alişanlar, Mustafalar, Mehmetler, Hasanlar, Kemaller…Bir anda nasıl hain oldu da, onların yerine Olcaylar, Ahmetler kahraman oldu? Böyle bir ülkücülük var mı?

Bunların hepsi bizim arkadaşlarımız arkadaşlar. Ahmetler, Mehmetler, Suatlar
En az sizin kadar, en az lideriniz kadar ülkücü beyler.
Hain main değiller. Bunlar bu harekete ömürlerini, gençliklerini hatta her şeylerini veren insanlar.
HAİN OLAN SİSTEM. HAİN OLAN HAİN DİYENLER.

Atila, Alişan, ben, sen, o hepimiz hain oluyoruz da onlar niye hain olmuyorlar?
Mesela o, niye hiç hain olmuyor? Anası onu Cuma günü mü doğurdu? Bunu hiç düşündünüz mü?
Veya DYP’Lİ CeMal, viskici Cemih, referanscı Yaşar niye hiç hain olmuyor? Bizim 60 yıllık ömrümüze hainlik dâhil her türlü iftira sığıyor da onların ömürlerine niye hiçbir şey sığmıyor?

Gerçi öz be öz kardeşlerimiz sattıktan sonra bunlara ne diyelim ki
Hayatta en nefret ettiğim insanlar eline fırsat geçince ülkücülüğün ırzına geçenler.
Plaketli kurtta, plaketsiz çakal mı lan Allahsızlar! Ülkücülüğümüzü siz mi verdiniz ki siz alıyorsunuz?
Sizi bizden daha ülkücü yapan ne özelliğiniz var? Volvo’ya binip vızzzt diye sattınız da ne geçti elinize?
Türkeş’in sağlığında bir kere gelmediğiniz MHP de Türkeş’ten sonra keramet mi keşfettiniz.

Yarın sizde hain olacaksın. SİNAN oldu zaten.
Olmakla da kalmadı öldürdüler biliyorsunuz.

Biz ömrümüzde böyle bir ülkücülük görmedik.
Bize göre bütün ülkücüler saygın. Bu işin ne dört dörtlüğü ne de dört ikiliği var.

Herkes kendince bir yük taşıdı. Herkes kendince bir fedakârlık yaptı.
Herkes kendince bir kavga verdi. Herkes kendince bir bedel ödedi.
MHP ‘LİSİ, MHP’SİZİ, partilisi partisizi, demokratı, sivili, muhafazakârı hepsi ülkücüdür.
Kardeştir, ülküdaştır, candır. En kötümüz, en garibanımız bile elli tane Ahmet, yüz tane Olcay eder.

‘’Yeni bir milli kimlik ‘’ arandığı, ülkücü şehitlerin DEM’ le aynı gün anıldığı, ülkücü ile ülkücülükten geçinenlerin kabak gibi ayrışacağı günlerden geçiyoruz. Ayrım arıyorsanız ayrımın kralına geldik. Ülkücülerinde milletinde kimliği bellidir TÜRKTÜR. Belli olmayanlar düşünsün ‘’Her şeyin bir vakti vardır ve o vakit artık gelmiştir’’ diyenlerin ilan edecekleri ‘’Yeni milli kimliklerini’’ merakla bekliyoruz.

Biz bunların derdinin ülkücülük olmadığını ta baştan biliyoruz. Umarım açıklamalarından sonra bilmeyenlerde öğrenir diyeceğimde. ‘’Partiyi ocağı kapattık. PKK’ ya, DEM’ e iltihak ettik ‘’dese de sizden umudum yok. Çünkü siz, ülkücülüğün bütün kriterlerini alt üst eden değişik bir ülkücüsünüz(!)

HASAN GÖMLEKSİZ 29 Mayıs 2025
Bozkurt mahir
12 gün önce
ERDOĞANCI arkadaş
bu yazı sana….
ağır ağır oku ama
Sindire sindire oku…
Uyarsa Cevap yaz
Bak arkadaş
TÜRKİYE 1967 yılında
Aliminyum fabrikası yapmak için
Amerika dan kredi ve teknik yardım ister
Amerika
“Siz bir tarım ülkesisiniz.
Bırakın fabrika falan yapmayı.
Biz size hazır sanayi ürünleri verelim
sizde domatesinizi biberinizi üretmeye
devam edin” der
Bunun üzerine Demirel hükümeti
Sovyetler birliğininin kapısını çalar .
Öyleydi böyleydi derken
Sovyetlerin teknik yardımıyla
Seydişehir alimimyum fabrikası
1974 yılında üretime başlar.
Kaldıki Erdoğan' ın sürekli kötüledigi
1950 öncesi İnönü döneminde
Hiç bir yabancı kredi kullanmadan
Yüzlerce tesisi kendi kıt kaynaklarımızla
kurmayı başarmıştı …
Bugün Türkiye de faliyet gösteren tesislerin
en az % 50 si o zor koşullarda temeli atılmıştır
Hemde borç morç almadan
ÜÇLÜ-BEŞLİ çeteler olmadan
Şayet bir köprü yapılacaksa
devlet yapar vatandaş da geçerdi ..
amaç hizmetti
Parada ne oli ..
Keza geçmişte barajlar öyle yapıldı..
Yollar öyle yapıldı
Para odaklı değil
Hizmet odaklıydı..
Özelleştirme adı altında
Yandaşlara para kazandırma amacı yoktu
PEKİ Erdoğan ne yaptı …..?
He ne yaptı…..?
Binlerce tesisi kendi yandaşlarına sattı ..
Hemde kenefir fiyatına….
Örneğin;
Atatürk ve İnönü dönemlerinden başlayarak
kurulmuş dokuz şeker Fabrikasını toplam
294. Milyon dolara sattı.
Peki sonra…..!
şeker kıtlığı başlayınca
Sadece bir yıl için
340. Milyon dolar verip
dışardan şeker almaya başladı
Yanlış okumadınız
Lütfen tekrar okuyunuz …
9. Fabrikayı toplam
294. Milyon dolara sattı ve
“SADECE” bir yılık ihtiyaç için
340. Milyon dolara dışardan
şeker aldı..
Keza çiçek yağı öyle…
Kurbanlık öyle…
Et ihtiyacı öyle….
Saman öyle….
Buğday öyle….
Biliyormusun Erdoğancı kardeş
Artık bunları Üretemiyoruz …
Hani Üretsekte
dişimizin govuğuna yetmiyor…
Her şeyi dışardan alıyoruz
Hemde iki misline
Hatta üç misline ……..!
Oysa biz Erdoğan'a kadar
kendi kendini besleyecek
Yedi on ülkeden biriydik ….
Artık bırakalım onu bunu
2022 . Birleşmiş milletler
gıda raporuna göre
Türkiye gıda ve beslenme sorunu yaşayan
ülkeler listesinde yer aldı..
Bebek mamaları zincirlendi bu ülkede..
Karpuz kavun dilimlendi bu ülkede…
domates patlıcan tek satılmaya başlandı
Madem okuyup üflemiyon
bunudamı görmüyorsun be adam …
Biliyorsunuz Erdoğan ikide bir
“bu İnönü varya, bu İnönü”
Ekmeği karneye bağladı diye esip gürler..
Oysa Kendisi
Türkiye yi bakın ne hale getirdi
KALDIKİ inönü dogru yapmıştı…
İkinci dünya savaşı başlamış
Ve dünya kan gölüne dönmüştü.
İnönü Sadece ekmeğe
kısmi tedbir uygulamıştı..
Hepsi bu
Evet hepsi bu..
Üstelik yaptığı doğruydu …
Erdoğan hayranı trollerden
En sık duydugumuz şey şu;
Erdoğan Metro yaptı
Havalanı yaptı
Otaban yaptı..
birde demezmi
dünya bizi kıskanıyor
Be adam
Kıskanıyor dedigin ülkeler bunların bir kısmını
teeeee 1890 larda yapmış …
Hadi onu cahilliğine verelim ..
Kaç fabrika yaptı bu adam …?
Üretime yönelik Ne yaptı “
yok”
Yok”
Yok “
Yapılan köprü ve yollara gelince
Bunlar hizmet degilki…..!!!!!
Kardeşim hizmet karşılıksız olur ..
Ayrıca onları zaten Devlet yapmıyor …
Erdoğan Özel şirketlere diyorki
“yap sonra geçenden para al”
Hemde ne paralar ….
bırakın hizmeti falan
tam anlamıyla soygun….
Yılda 10. Bin Kişinin geçmediği havalanına
25. Yıl 2.milyon yolcu garantisi veriyor
Gecmezse üstünü ben vereceğim demiş….
Yani devlet verecek
Nerden….?
Bizim paramızdan..
Olacak işmi ..
Kimin parasını kime veriyon
Onlar senin benim vergimiz…
O paralar bizim…
Kime veriyor….?
Yandaşa …
Hemde 25.yıl
Canım kardeşim
Körmüsün…?
Sağırmısın….?
Her şey çok açık değilmi ..
O çeteler 25.yıl boyunca
Her yıl iki milyon yolcu parasını
Takır takır devletten alacak ….
Hemde dolarla
Hani dolara savaş açmıştı
O sana yutturulan gaz …..!
Üstelik bu çeteler çantacı…..
Komisyon karşılığında
göstermelik patron onlar….!
Asıl para Erdoğan’ın
Hemde yurtdışındaki vakıflara
Ve gizli hesaplara aktarıyor…
Şayet bir anlaşmazlık olursa da
Londra daki mahkemeler bakacakmış..
Ya ne işin var Londra da
Yokmu bizim mahkemelerimiz…?
Hani milliydiniz….?
Hani dolara savaş açmıştınız….!
Hani milletin ve devletin cebinden
beş kuruş çıkmayacaktı….!
Laf onlar kardeşim laf
Sana yedirilen yalancı pasta …
Şimdi anladınmı
hizmeti
doları
yuları …
He
An-la-dın-mııııııı……?
ALINTI
(Galip Sarialtın)
Bozkurt mahir
24 gün önce
Bolu'da imam nikahıyla evlendirilen 11 yaşındaki kız çocuğunun sekiz aylık hamile olduğu ortaya çıktı. Samsun'da otomobil çarptı diye koma halinde hastaneye getirilen 14 yaşındaki kız çocuğunun, imam nikahlı eşi tarafından odunla dövüldüğü, sonra da kaza süsü vermek için motosikletle üzerinden geçildiği anlaşıldı. Ordu'da 13 yaşındayken para karşılığında evlendirilen kız çocuğu, sürekli dayak yediği 40 yaşındaki herifin evi terketmesi üzerine, kendi ailesi tarafından kabul edilmedi, henüz 17 yaşındayken üç çocuğuyla ortada kaldı. Gaziantep'te özel hastanede 18 yaşında birinin kimliğiyle doğum yaptırılan kız çocuğunun, aslında 12 yaşında olduğu tespit edildi. Adana'da 13 yaşındaki kız çocuğuna düğün yapıldı. Sakarya'da kuzeniyle evlendirilen 15 yaşındaki kız çocuğu, evden kaçıp polise sığındı. Tekirdağ'da bir noterin, 14 yaşındaki kızlarını evlendirmek isteyen ana-babaya muvafakatname verdiği belirlendi. Tokat'ta evlendirilen 12 yaşındaki kız çocuğunun dört aylık hamile olduğu anlaşıldı. Ağrı'da 16 yaşında evlendirilen kız çocuğu, işkence yapılmış, tuvalette eli kolu bağlanmış halde bulundu. İzmir'de 12 yaşında evlendirilen kız çocuğu, sezaryenle doğum yaptı. Adana'da imam nikahıyla evlendirilen 16 yaşındaki kız çocuğu, trenin önüne atladı. Korunması Gereken Çocuklar Sempozyumu'nda konuşan Gümüşhane Üniversitesi öğretim üyesi, bizzat yaşadığı hadiseyi anlattı, “yol kenarında bir kız çocuğunu kucağında bebeğiyle ağlarken gördüm, 16 yaşındayken evlendirilmiş, anne olmuş, bebeğinin eli yanmış, ne yapacağını bilmiyor, bebeğiyle birlikte ağlıyordu, aslında orada bir anne ağlamıyordu, iki çocuk ağlıyordu” dedi. Kayseri'de para karşılığında evlendirildiği herif tarafından sokağa atılan, kamyonet kasasında yaşayan 15 yaşındaki kız çocuğu, av tüfeğiyle canına kıydı. Konya'da 16 yaşındayken evlendirilen kız çocuğu, inşaatın yedinci katından atladı. Siirt'te dünyaya geldi, ismi Kader'di, 12 yaşında evlendirildi, 13 yaşında anne oldu, 14 yaşında canına kıydı, adı üstünde kaderi böyleymiş denildi, geçildi. 12 yaşındayken iki bilezik karşılığında 40 yaşındaki evli herife kuma verildiği ortaya çıkan kız çocuğu “yanına yatmaya korkardım, bana oyuncak almayınca ağlardım” dedi. 11 yaşındayken 40 yaşındaki herifle evlendirilen kız çocuğu “çocuk doğuramıyor diye dövüldüğünü, üç dört sene kaynanasının koynunda yattığını” söyledi. 30 yaşında biriyle evlendirilen 13 yaşındaki kız çocuğu, seneler sonra gazete röportajında anlattı: “İlk gece beni tek başıma odaya soktular, korkudan bayıldım, kolonya verdiler, evlendirildiğim kişi odaya geldi, ‘hadi gel seninle evcilik oyunu oynayalım' dedi, bu cümleyi hayatım boyunca unutmayacağım…” 12 yaşındayken okulundan alınıp, başlık parası karşılığında 50 yaşındaki herifin koynuna sokulduğu anlaşılan kız çocuğu “derslerim çok iyiydi, rüyamda sürekli mezun olduğumu, diploma aldığımı görüyorum” dedi. Henüz 14 yaşındayken 10 bin lira karşılığında, beş çocuk, dokuz torun sahibi 70 yaşındaki herife verilen kız çocuğu, seneler sonra bu konuda araştırma yapan üniversite ekibine anlattı, “annemi asla affetmeyeceğim, hayatımı değiştirme imkanım olsaydı, en önce babamı değiştirirdim” dedi.
*
Akp hükümeti, işte bu sapıklara af kanunu çıkarmaya çalışıyor.
*
Geceyarısı sessiz sedasız meclisten geçirirken muhalefet partilerine yakalanan Adalet bakanımız “bunlar tecavüzcü değil, cinsel istismar suçunu zorla işlemiş kişiler değil, tamamen ailelerin ve küçüğün de rızasıyla yapılmış işler” diyor… Adalet bakanımızın “küçüğün de rızasıyla yapılmış işler” dediği işler, işte bu işler!
*
Ve bu işler… Sadece ahlaksız babalar, utanmaz dünürler, sapık damatlarla yapılmıyor. İmamlarla yapılıyor.
*
İmamlar nikah kıyıyor.
İmamlar onaylıyor.
Babalar istedikleri kadar ahlaksız olsun, dünürler istedikleri kadar utanmaz olsun… İmamlar rıza göstermese, bu insanlık suçu işlenebilir mi?
İmamlar, nikahını kıy diye kendilerine getirilen kız çocuklarını polise, jandarmaya, savcıya bildirse, bu talihsiz kız çocukları, babaları hatta dedeleri yaşındaki sapıkların yatağına sokulabilir mi?
*
İmamlar, bu işlerin olmazsa olmazıdır.
*
Adalet bakanımız imamdır.
İyi bilir bu işleri!
Bozkurt mahir
25 gün önce
TİMUR KOCAOĞLU
(Buhara cumhurbaşkanı Osman Kocaoğlu’nun oğlu)
Babasından bir hatıra….

TÜRKİYE'YE (ANAYURDA) KÜSMEMEK GEREKİR NE OLURSA OLSUN!
Sovyetlere Karşı faaliyetlerde bulunan ve buyüzden Moskova'nın baskıları üzerine, 4 Kasım 1938'de Başbakan Celal Bayar hükümeti Bakanlar Kurulu toplandığında, eski Buhara Cumhurbaşkanı Osman Kocaoğlu'nun "Türkiya Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılarak onun yurt dışına çıkarılması" konusundaki hükümet kararını imzalarlar. 24 saat içinde de sivil polisler Osman Kocaoğlu'nun İstanbul'daki evine geerek, onun yüzüne "Artık Türk vatandaşı değilsiniz, Türkiye'de istenmiyorsunuz, 24 saat içinde Türkiye'yi terk etmeniz gerekir!" diye hükümet kararını ona bildirirler.
--- Cumhurbaşkanlığı sırasında 1921'de Anadoludaki Kurrtuluş Savaşı sırasında Buhara'nın altınlarının Rusya üzerinden Türkiye'ye gönderilmesini sağlayan Osman Kocaoğlu, bu Türk vatandaşlığından çıkarılması ve Türkiye'den kovulması konuusnda acaba o gün neler düşündü, hangi ruh halindeydi, bilmiyorum?
--- Ancak bu konuda bana birşey anlatmadı, yalnızca annem bana anlattı neler olduğunu! Osman Hoca bir Türkiye aşığıydı, sessizce bavulunu topladı ve Sirkeci'den trene binerek, eşi Hakime Hanıma ve tren istasyonuna gelmiş olan bir avuç arkadaşına veda ederek, Varşava (Polonya)'ya gitti, orada Kafkasya fatihi Şeyh Şamil'in torunu Said Şamil, Tatar Türklerinin aydın önderi Ayaz İshaki ve eski Azerbaycan Cumhurbaşkanı Mehmet Emin Resülzade ile bir süre birlikte oldu.
--- 2. Dünya Savaşı başlamadan Osman Hoca İran'a geçti ve annem Hakime Hanım'ı da oraya getirtti. Dünya Savaşı sırasında İran'da kaldılar. Sonra, 1944 ortasında Türkiye hükümeti Osman Kocaoğlu'na Türk vatandaşlığını tekrar verince, eşi ve İran'da 1942'de doğmuş olan ablam Özay'ı alarak istanbul'a geri geldi. Osman Kocaoğlu'na Türk Vatandaşlığı yeniden verilmeseydi, belki de ben İran'da doğmuş olurdum :))
--- Osman Hoca 1968'de ölene kadar bana hem Türkistan hemde Türkiye sevgisini aşıladı, hiçbir zaman ona 1938'de yapılmış olan bu çirkin davranış dolayısiyle Türkiye'ye gücenmedi! İşte yurt sevgisi, Türkiye sevgisi böyle birşeydir! Yurda küsülmez!
Timur, 8 Haziran 2015
Resim: 1938'de Varşova'da sürgündeki Osman Kocaoğlu (sağda), solunda Kafkasya fatihi Şeyh Şamil'in torunu Said Şamil ile Tatar Türklerinin aydın önderi Ayaz İshaki...
Bozkurt mahir
1 ay önce
Atatürk’ü zehirleyerek şehit ettirilmesinde Masonların rolü !

*Dünyayı değiştiren bir insan ölüyor, ama otopsisi yapılmıyor. Üstelik bu otopsi çok istenmesine rağmen yapılmıyor.

*Atatürk'ün ölümünden sonra düzenlenen birinci raporda "ölüm sebebi karın içinde sıvı, asit toplanması" olarak gösterilirken, ikinci raporda ise "alkolle ilgili karaciğer iltihabı" neden olarak gösterilmektedir.

*Atatürk, mason localarına karşı büyük bir savaş veriyor. Yıl 1935. Atatürk, Mahmut Esat Bozkurt'a Masonların taksimat, teşkilat ve ahvalini bildirir bir kitap verir ve der ki;

*"Bunu güzelce mütalaa et, bir takrirle Halk Partisi Gurup Başkanlığına ver, gurupta bunlara şiddetli bir hücum yap ve gurupça kapanmasına delalet et. Senin de bu işte büyük şeref payın olacaktır."

*Böylece Bozkurt, Paşa'nın istediğini yaptı, "Masonlara ölüm" naraları altında, mecliste locaları kapatma kararı çıktı.
Mustafa Kemal Atatürk, 10.10.1935 tarihinde Ankara'da

*Çankaya köşkünde Doktor Mim Kemal Öke"ye hitaben: "Mason cemiyetinin faaliyetini inkılâplarıma muarız gördüğüm için kapatılmasını elzem gördüm. Bu dakikadan itibaren bu cemiyeti ölmüş biliniz. Ve bir daha diriltmeye teşebbüs etmeyiniz." demişti.

*Yüksek dereceli bir mason olan Avram (İbrahim, Abraham) Benaroyas, Türkiye Mason Cemiyeti'nin kapandığını Moskova'da bir toplantı sırasındayken öğrendi ve şöyle dedi: "O sarı lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır!" (-Laiki Foni "Halkın Sesi" gazetesi, Yunanistan, 1948.)

*Atatürk öldükten sonra, İsmet Paşa'nın cumhurbaşkanlığı sırasında, "kanun-u mahsusla localar kapanmadı! Tekrar açmaya hakkımız var!" diyen Masonların müracaatı üzerine, tekrar localar açılıp faaliyete başladılar…

*Ceyhan Mumcu'nun 16.10.2005 tarihinde Mahiye Morgül'e anlatımından bir alıntı yapalım:

*"Bir deniz tabip albayının Atatürk'ün ölümü hakkında yapmış olduğu bir doktora tezi var. Orada Atatürk'e yanlış tedavi uygulandığı anlatılmaktadır. Atatürk sanıldığı gibi siroz hastası değildi.

*Atatürk'e sıtma tedavisi yapılmış, aşırı "Kinin" yüklenmiş ve karaciğeri bu yüzden iflas etmiş, siroza dönüşmüştü. Tedaviyi yapan doktor mason locası üstadı azamlarından Doktor Mim Kemal Öke'dir.

*"Atatürkçü" bilinen Celal Bayar ise 1952'de, Ahmet Gürkan'ın teklif ettiği ve Masonların localarını kapatmak istediği kanun teklifini ret ederek bu suretle localarını kanunla pekiştirdi. Celal Bayar, kendisi de bir masondu.

*İşin özü, Atatürk, zehirlendiğini anlamıştı artık. Afet İnan'a yazdığı mektupta aynen şöyle diyordu; "Afet, vaziyetim şudur; bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış ilerlemiştir. Hükümet benim reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissinger'i getirtti."

*Atatürk'ün kovduğu ve "ben hayatta olduğum sürece Türkiye'ye gelemezler" dediği Rotheschild ve Rockefeller aileleri Türkiye'ye çörekleniyorlar. Sonra, İsrail kuruluyor. Atatürk düşmanlarıyla İsrail, ne kadar gurur duysa az!

*"Atatürk, içkiden öldü!" yalan ve iftirasını yayanlar, bunun hesabını asla veremezler. Peygamberimizin zehirlenerek şehit edildiğini dahi bilmeyenler, Atatürk'ün zehirlenerek şehit edildiğini, nerden bilsinler!

*Atatürk'ün ilaçlarının alındığı eczanenin kayıtlarına baktığımda, o dönemlerde sıtma tedavisi için kullanılan Kinin ilacının 43 şişe kullanıldığını gördüm.

*Bu kadar Kinin kullanıldığında karaciğerinde onarılmaz yaralar açacağını her hekimin bilmesi gerektiği ama bunun sanki bilinçli kullanılmış olduğun izlenimi edindim.

*Atatürk'ün tedavi amaçlı verildiği diğer ilaç 'piremidon'dur. İnsanlar üzerinde toksin 'zehirli' etkisi olduğu kesinlik kazanmıştır.

*'Civalı diuretik' olan 'salyrgan' isimli ilacın ise 3 Ağustos 1938 tarihinde yapılan konsültasyondan önce kullanımının tehlikeli olacağı bilindiği halde bu ilacın kullanılmasına devam edilmiştir.

*Eppinger, Bergman, Dr. Fissinger, hekimlik görevlerini bilinçli bir şeklide eksik yaptıkları kanısı bende hâkim olmuştur."

http://www.yenimesaj.com.t... Karaca)
Bozkurt mahir
1 ay önce
İŞTE KÜRT BİLİNEN ÜNLÜ ERMENİLER..!

PKK 35 bin kişinin kanını ellerinde taşıyan PKK lideri Artin Agopyan (APO) ermenidir.

“Parmaksız Zeki” kod adlı Şemdin Sakık, Ermeni’dir. Nenesinin Ermeni olduğunu kendisi açıklamıştır.

Bölücü Kürt partisi milletvekili Sırrı Sakık Ermeni’dir.

Bölücü Kürt partisi sözde “eş başkanı” Emine Ayna, katıksız bir Ermeni’dir.

PKK’nın önderlik ettiği, şimdi pek adı duyulmayan “sürgünde Kürdistan hükümeti” delegesi, 1959-Silvan doğumlu Semra Bakır, Ermeni’dir. Semra’nın kardeşi Orhan Bakır’ın asıl adı Armenak’tır. Ermeni terör örgütü TİKKO mensubu idi, Örgütün merkez komitesine kadar yükselen Orhan Bakır, güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada öldürülmüştür.

1977-Silvan doğumlu Bülent Bakır Ermeni’dir.

“Sürgündeki hükümet” delegesi Meryem Tabaş Ermeni’dir. Dedesi Hokar, nenesi Haykanuş’tur.

“Zazan Bertin” kod adlı 1980-Silvan doğumlu Ruşen Tapancı Ermeni’dir. Dedesinin adı Ohannis’tir. “Mavi Çarşı”nın yakılması eylemine katılmıştır.

1975 doğumlu Yusuf Cihangir Ermeni’dir. Dedesinin adı Vartan’dır.
1965-Karakaçan doğumlu Adnan Dizin Ermeni’dir. Dedesinin adı Kirkor’dur.

1970-Siirt doğumlu Nihat Türksoy, hiç de TÜRK soylu değildir, Ermeni’ dir. Dedesinin adı Serkis, nenesinin adı Zerdo’dur.
1977-Bozova doğumlu Mehmet Güzel Ermeni’dir. Dedesinin adı Mıgırdıç, nenesinin adı İlsevik’tir.

“Cihan” kod adlı, 1974-Pertek doğumlu Akif Yadigâroğulları Ermeni’dir. Büyük dedesi Apkar, nenesi Maryam’dır.

1973-Ömerli doğumlu Metin Gümüş Ermeni’dir. Büyük dedesi Artin, ninesi Dihram’dır.

1948-Palu doğumlu Zülküf Demirtaş Ermeni’dir. Bu hıristiyan herif, “HADEP İmamlar Birliği” üyesi olmuştur!..

1978-Silvan doğumlu Sidar Şimşek Ermeni’dir. DEHAP ilçe teşkilatında görev yapmıştır. Büyük dedesi Bedros, nenesi Luşin’dir.

1977-Diyarbakır doğumlu Mehmet Sami Geniş Ermeni’dir.
Uyuşturucu madde kaçakçısıdır. Yakalanıp, 11.12.2002 tarihindeİstanbul; 6.DGM mahkemesinde CK/405 ve CK/403: Uyuşturucu madde ticaretinden yargılanarak 6 yıl 8 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır. Büyük dedesi Serkis, nenesi Şuşi’dir.

1975-Afşin doğumlu Özgür Erbil Ermeni’dir. Sahte belgeler ile yurtdışına çıkmıştır. Almanya’da, uyuşturucu tâciridir. Büyük dedesi Akup (agop), nenesi Lüsye’dir.

1977-Silvan doğumlu Orhan Olsen Ermeni’dir. Büyük dedesinin adı İliyo, nenesinin adı Mari’dir. Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.

1968-Muş doğumlu Kutbettin Akşula Ermeni’dir. 1992 yılında Muş ilinde PKK terör örgütüne maddî yönden destek sağlamak amacıyla silah kaçakçılığı yapmaktan tutuklanmıştır Büyük dedesi Vartan, nenesi Zelha’dır. Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.
1979-Yurtbeyi doğumlu Barış Başak Ermeni’dir. Büyük nenesinin adı Kotine’dir. DTP kurucu üyesidir.

1953-İdil doğumlu Abdülaziz Özdemir Ermeni’dir. Dedesi Yusuf, ninesi Kazo’dur. 21.2.1991 günkü çatışmada ölü ele geçirilmiştir.
1972-Siverek doğumlu Levent Kayadağ Ermeni’dir. Dedesi Migdat, ninesi Havuş adındadır. 16.10.1993 günü çatışmada ölü ele geçirilmiştir.

1954-Beştüşşebap doğumlu Mehmet Öztunç Ermeni’dir. Dedesinin adı Musa, nenesinin adı Miran’dır. PKK’ya yardım ve yataklıktan tutuklanmış, daha sonra HADEP Antalya İl Kurulu’na seçilmiştir.

1977-Karayazı doğumlu İdris Sefil Ermeni’dir. Terörden hapis yatmış, sonra bir ara Konya HADEP Gençlik Komitesi üyeliği yapmıştır.Sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.
İdris’in akrabası Ersin Sefil de Ermeni’dir. Kuzey ırak’ta çatışmada öldürülmüştür.

1974-Hazro doğumlu Haci İçer’in hacılıkla hocalıkla alâkası yoktur, Ermeni’dir. Dedesi Ali, nenesi Gule’dir. HADEP Hazro İlçe Yönetim Kurulu üyesi idi. O da sahte çürük raporu alarak askere gitmemiştir.

1973-Yaylayanı doğumlu Dilâver Öncü Ermeni’dir. HADEP Konak Şubesi Yönetim Kurulu üyesi idi. Izmir’de misyonerlik faaliyetinde bulunmuş, kilisede vaaz vererek hıristiyanlık propogandası yapmıştır.

1965-Firke doğumlu Edip Yıldız Ermeni’dir. Büyük dedesi Gaço, nenesi Rihan’dır. HADEP Parti Meclisi üyesi idi. PKK’lı suçluların avukatlığını yapmaktadır. Nevşehir E tipi cezaevinde yatan PKK terör örgütü mensubu Nimet Can’ın avukatlığını yapmıştır
.
1964-Benek doğumlu Haşim Benek Ermeni’dir. Büyük dedesinin adı Şiho, nenesinin adı Kitro’dur. 16.03.1985 günü Şırnak ilçesi Dereler Köyü civarında, Eşek Mağaraları mevkiinde güvenlik kuvvetleri ile teröristler arasında çıkan çatışmada sağ olarak ele geçirilmiş ve Diyarbakır mahkemesinde CK/ 1 68 : yasa dışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan yargılanmıştır. Hapis yatmış, sonra DEP Antalya-Muratpaşa Belediye Encümeni adayı olmuştur.

1954-Kamberşeyh doğumlu Mahmut Hakkı Eşiyok Ermeni’dir. Büyük dedesinin adı Hokar, nenesinin adı Haykanuş’tur. HADEP İstanbul il teşkilatı sekreterliği yapmıştır.

1959-Urfa doğumlu İzzettin Kalaycı Ermeni’dir. 11.7.1986 tarihinde Diyarbakır 1. As. mahkemesinde CK/168 : Yasadışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan yargılanmış 8 yıl 8 ay hapis yatmış, sonra Şanlıurfa HADEP il teşkilatında görev almıştır. 23.06. 1 996 tarihinde Ankara’daki HADEP 2. olağan kongresinde Türk bayrağının indirilerek PKK bayrağı asılması olayına karışmıştır.

1948-Kölük doğumlu Mehmet Cantekin Ermeni’dir. Büyük dedesi Bedros, nenesi Meryem’dir. Diyarbakır merkez Kayapınar Belediye başkanlığı yapan Mehmet Cantekin, 1 995 tarihli milletvekili seçimlerinde Diyarbakır HADEP Milletvekili adayı olmuştur. Mehmet Cantekin Kulp Karpuzlu da köy koruyucularını yönlendirerek terör örgütü PKK’ya lojistik destek sağlamaktadır. 2003 yılında PKK’nın 1978′de kurulduğu Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde DEHAP ve Göç-Der yöneticileri ile birlikte ‘barış ağacı’ adı altında ağaç dikmek töreni düzenlemiştir. Törende bölücü başı Öcalan’ı övücü sloganlar atılmıştır.

1953-Siirt doğumlu Maruf Altın Ermeni’dir. Büyük dedesi Ohanis, ninesi Pori’dir. Ama babasının dönme adı Hüseyin, anasının dönme adı Nafiye’dir. Böylece pek çok kişinin yaptığı gibi Ermeni olduklarını gizlemişlerdir. DEP İzmir-Konak ilçe teşkilatı üyesi idi. 23 Eylül 1998 tarihinde TCK 1 68 : Yasadışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan 1 2 yıl 6 ay ağır hapis cezasına mahkûm olmuştur.

1973-Urfa doğumlu Mehmet Sait Yalçın Ermeni’dir. Dedesi Girbuş, ninesi Varti’dir. Ancak babasının dönme adı Mehmet Kerim, anasının dönme adı Mevlude’dir. 1997′deki Bodrum bombalı saldırısının sorumlusudur. Müebbet hapse mahkûm olmuştur.

1975-Hazro doğumlu Zanamazak Yezidî’dir.

1973-Nusaybin doğumlu Mehmet Zeki Şaşmaz Yezidî’dir.

1971-Nusaybin doğumlu Abdullah Şaşmaz, kendini hiç de ALLAH’ın kulu saymaz, Yezidî’dir.

1975-Hazro doğumlu Nevzat Tedik Yezidî’dir. Halit-Revzete’ den olma Nevzat Tedik’in nenesi Hüsna Tedik Diyarbakır il teşkilatı HADEP üyesi de olan PKK’nın gençlik örgütlenmesi içinde yer alan Nevzat Tedik, 11 Ekim 2001 tarihinde TCK 1 68: Yasa dışı silahlı örgüt kurmak veya katılmaktan 12 yıl 6 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştır.

PKK’nın Avrupa’daki kasası Nuriye Kesbir Yezidî’dir. Aynı zamanda Kongra-Gel PKK’nın cephe örgütü Avrupa Kürt Demokratik Toplum Koordinasyonu (CDK) sözde meclis üyesidir. Eylül 200 1 ‘de Hollanda’ya yasadışı yollardan girmek isterken yakalanmıştır.

1980-Midyat doğumlu Şevkiye Atalan Yezidî’dir.

1966-Midyat doğumlu Fahrettin Şahin Yezidî’dir.

Adana’da yakalanan PKK’lı canlı bomba Hatice Arat Yezidî’dir. Dedesi Hasso, nenesi Meryem de Yezidî’dir.

1955-Beşin doğumlu Osman Ergin Yezidî’dir. DTP Merkez Yönetim Kurulu üyesidir.

Batılılar’ın aleyhimize kullanmak için sözüm ona “Türkler” arasından seçtirdiği, Avrupa Parlamentosu üyesi Feleknaz Uca, Yezidî’dir.
Feleknaz’ın babası Abdullah Uca, “Yezidî Kürdistan Birliği” başkanıdır, Elbette o da Yezidî’dir. Televizyonlarda boy gösteren Metin Uca nedir, size kalmış… Çünkü bu bölücü-militanların yumuşak uzantısı tüm medya, bürokrasi, parlamento ve hatta asker içindedir.

1971 -Midyat doğumlu Seyithan Alpar Süryânî’dir, yani SEYYİT Peygamber torunu) falan değil, düpedüz Hıristiyan’dır.

1976-Midyat doğumlu Metin Kesenci Süryânî’dir. “Beth Nehrin” adlı Süryânî ve Asurî örgütünün kurucusudur.

1975-Midyat doğumlu Adnan Kesenci Süryânî’dir.

1983-Nusaybin doğumlu Bilal Yürek Süryânî’dir.

1980-Pervari doğumlu Salih Boğdu Süryânî’dir.

1937-Ceylanpınar doğumlu Şemsi Emen Süryânî’dir. HADEP üyesi idi.

1969-Kurtalan doğumlu İhsan Kaya Süryânî’dir. Romanya’da PKK insan, silah, ve uyuşturucu kaçakçılığı yapmaktayken sahte pasaport ve kimlikle yakalanmıştır. Büyük dedesi Görgis, nenesi Şemuni’dir.

1962-Siirt doğumlu Basri Kaysi Süryânî’dir. Büyük dedesi Gorgis, ninesi Şemuni’dir. İHD Siirt Şubesi üyesi, ve DEHAP Siirt il teşkilatı delegesi idi.

1980-Siirt doğumlu Ayhan Kaysi Süryâni’dir. Büyük dedesi Gorgis, ninesi Şemuni’dir. Pek çok olaya karışmış, 1997′de teslim olmuştur.
Itirafçı olmuş, 1999′da tahliye edilmiştir.

1952-Nusaybin doğumlu Mehmet Zeki Kanşiray Süryânî’dir. Büyük dedesi Zeytun, ninesi Meryem’dir. İzmir Köy Hizmetleri soygununa katılmıştır. 16.7.1990 günü Bornova Tarım v
Bozkurt mahir
1 ay önce
• YANİ DİYOR Kİ;
* SİZ VERGİ VERİN,
* SİZ AÇLIK SINIRININ ALTINDA MAAŞ ALIN,
* PORSİYONLARINIZI KÜÇÜLTÜN,
* ÇOCUKLARLA MARKETE GİTMEYİN.
* BİZ SARAYLARDA "Ş.İ.İ.R" GİBİ YAŞAYALIM,
* OSMANLI'NIN LÂLE DEVRİ'NDEKİ GİBİ DIŞARDAN YÜKSEK FAİZLE BORÇ ALIP İTİBADAN TASARRUF OLMAZ DİYEREK CAKA SATALIM,
* YANDAŞ YAREN, EŞ DOST-AKRABA, AİLE EFRADI, GİZLİ YABANCI ORTAKLAR LÜKS İÇİNDE YAŞARKEN FAKİR FUKARA GARİP GURABA FİTREYE MUHTAÇ KILINAN EMEKLİ
N'OLURSA OLSUN,
KISACASI SİZLER ÜRETİN, KAZANIN, VERİN, BİZ YİYELİM.
SİZ ŞÜKREDİN, SİZLER FAKİR KALIN Kİ; 500 YIL ÖNCE CENNET'E GİDİN VE PEYGAMBERE KOMŞU OLUN !!!
Alıntı
**************
• Biz SIZE YETEMEYİZ !!!
- Hobaraa diye memlekete doldurdukları beş milyon Suriyeli'ye şimdilik kaç para harcadılar? 52 milyar dolar harcadılar.
- Filistin'e yaptıkları yardım iki milyar doları geçti.
- Sudan'a 750 Milyon Dolar bağışladılar.
- Somali'ye 750 Milyon Dolar verdiler.
- Afganistan'a 650 Milyon Dolar ödediler.
- Libya'ya gönüllerinden Yarım Milyar Dolar koptu.
- Şeriatçı Mursi'nin cumhurbaşkanı olması şerefine Mısır'daki müslüman kardeşler'e tiko para ne gönderdiler? İki milyar dolarcık gönderdiler.
- Afrika'ya verdikleri para Yedi Milyar Doları aştı…
- Komor'a stadyum yaptılar.
- Tanzanya'ya, Burkina Faso'ya su kuyuları açtılar.
- Zimbabwe'ye pazar yeri inşa ettiler.
- Gana'ya Togo'ya Uganda'ya kırtasiye malzemesi gönderdiler.
- Moritanya'ya ahır kurdular.
- Mozambik'e inek dağıttılar.
- Gambiya'ya dökümhane kurdular.
- Kongo'ya okul yaptılar.
- Eritre'ye, Lesoto'ya üniforma hediye ettiler.
- Kamerun'a deterjan verdiler.
- Cibuti'ye ambulans verdiler.
- Somali'ye, Mali'ye Tunus'a, Mısır'a çöp kamyonları verdiler, çöp kamyonlarını teslim töreninde konuşan şehircilik bakanımız “bu çöp kamyonları kardeşliğimizi pekiştirecek” dedi.
- Sierra Leone'ye vidanjör verdiler.
- Arakan'a 50 milyon dolar gönderdiler.
- Yemen'e 50 milyon dolar gönderdiler.
- Lübnan'a 50 milyon dolar gönderdiler.
Bizzat asrın liderimiz anlattı…
- “Barzani kendi memurunun maaşını ödeyemiyordu, bana geldi, iki milyar dolar verdim” dedi.
- Pakistan'da köylülere keçi dağıttılar.i
- Yemen'e un verdiler.
- Okyanusya ülkesi Palau'ya VIP minibüs hediye ettiler.
- Karayip Denizi'ndeki Antigua'ya bilgisayar hibe ettiler.
- Büyük Okyanus'ta sadece dokuz mercan adacığından oluşan ve nüfusu sadece 12 bin kişi olan Tuvalu'ya “size ne verelim?” diye sordular, “bizim çocuklar futbol seviyor, nizami futbol topumuz yok” cevabı gelince, futbol topu ve pompa gönderdiler.
(Bu kadar da olmaz diyenler, lütfen internete girsin, tek tek bu haberleri okusun.)
- Teee ABD'nin Oregon eyaletinde yaşayan Kızılderililere 200 bin dolar hibe ettiler iyi mi…
- Washington'a direkt uçuş başlatan Türk Hava Yolları'nın ilk seferinde Apaçi, Novajo, Cheyenne ve Mohikan kabilelerinden 17 şefi, İstanbul'a getirdiler, yedirip içirip, gezdirdiler.
- 98 ülkede 100 bin kişiye ramazan kolisi verdiler.
- Kenya'da, Bangladeş'te, Çad'ta, Nijer'de Somali'de, Sudan'da, Yemen'de 300 bin kişiye iftar verdiler.
- Son sekiz yılda 175 ülkeye para dağıttılar.
Elaleme para saçma konusunda dünyanın en zengin ülkelerine tur bindirdiler, dünyadaki bütün yardımların üçte birini tek başına Türkiye'ye yaptırdılar.
ABD'den iki milyar dolar fazla yardım yaptılar, İngiltere'den altı milyar dolar fazla yardım yaptılar, Japonya'dan yedi milyar dolar fazla yardım yaptılar.
Böylece, Küresel Yardım Raporu'na göre “dünyanın en cömert hükümeti” ilan edildiler!
- 170 milyon dolar harcadılar, Rusya'ya cami yaptılar, kubbesini altın varaklarla kapladılar.
100 milyon dolar harcadılar, ABD'ye cami yaptılar.
- 30 milyon dolar harcadılar, İngiltere'ye, Avrupa'nın ilk çevre dostu camisini yaptılar.
35 milyon dolar harcadılar, Kırgızistan'a 50 bin metrekare, Orta Asya'nın en büyük camisini yaptılar.
- Karada yer kalmamış gibi, denizi doldurdular, Cibuti'ye cami yaptılar.
- Haiti'ye cami yaptılar.
- Filipinler'e cami yaptılar.
- Somali'ye Mali'ye cami yaptılar.
- Teee elalemin ülkelerine toplam yarım milyar dolarlık cami diktiler.
- Tayland'ta Etiyopya'da türbe yaptılar.
- Şu anda Sudan'da Sevakin adası'nı komple inşa ediyorlar, mühendisler, mimarlar, haritacılar, şehir planlamacıları gönderdiler, 100 milyon dolar döküyorlar.
(Bu arada… Kendileri bi lokma bi hırka yaşıyorlar.
* “İtibardan tasarruf olmaz” dediler,
- Buckhingham Sarayı'nın dört misli büyüklüğünde 1.150 küsur odalı saray yaptılar.
- Beş tane makam uçağı aldılar, en son alınan uçaktan Trump'ta bile yok.
- Vahdettin Köşkü'nü, Dolmabahçe Sarayı'nı, Beylerbeyi Sarayı'nı, Huber Köşkü'nü, Yıldız Sarayı Mabeyn Köşkü'nü, Beykoz Kasrı'nı, Savarona'yı Abdülaziz'in altın varaklı padişah koltuğunu kullanıyorlar, Marmaris'e ve Ahlat'a saray yaptırıyorlar..
- Chia tohumu eşliğinde ejder meyveli smoothie içip, starex meyvesi eşliğinde aloevera'yla zencefilli somon suşi yiyorlar.)
Asrın liderimiz geçen seneki Kurban Bayramı'nda bağışını diyanet'e yaptı, asrın liderimizin bağışladığı kurban Afrika'da Togo'da kesildi.
Daha önceki kurban bayramlarında Kızılay'a bağış yapmıştı, kurbanları Moritanya, Çad, Etiyopya'da kesilmişti.
- Kuzey Irak'a 30 bin maske hibe ettiler.
- İran'a bin test kiti, 4 bin tulum, 20 bin önlük, 2 bin gözlük, 4 bin N95 maske, 78 bin maske hibe ettiler.
Bizzat sağlık bakanımız gururla anlattı, ABD'ye 500 bin test kiti verdiler.
* “Biz bize yeteriz” dedikleri, işte bu.
E haliyle “size” yetebilmeleri mümkün değil tabii...
Kefen parasını yedikleri milleti, ceset torbasıyla gömüp, üste para istemeleri sürpriz değil yani
!
Sözcü Gazetesi
Yılmaz ÖZDİL
Bozkurt mahir
1 ay önce
AYNI MİLLET VE ÜMMETE SAHİP UYGUR TÜRKLERİNE KIZIL ÇİN HÜKÜMETİ TARAFINDAN DOĞU TÜRKİSTAN'DA UYGULANAN BASKI, ZULÜM, İŞKENCE, ŞİDDET VE SOYKIRIM. BİZİ YÖNETENLERİN BAŞARISIZ, İFLAS ETMİŞ VE GAFİL DIŞ POLİTİKALARI SEBEBİYLE, OSMANLI'YA İHANET EDEN RABİA KADAR DEĞERLERİ OLMADI, HATTA UYGUR TÜRKLERİNİ TERÖRİST YERİNE DE KOYDULAR. HORASAN'DA 80 BİN TÜRKMENİ CURCAN VE TAFLAN SAVAŞLARINDA (RESMİ TARİHİMİZDE BAHSEDİLMEYEN) KATLEDEN ARAP EMEVİ KOMUTAN KUTEYBE MİSALİ KIZIL ÇİNLİ KATİLLERDEN KURTULUP İNŞALLAH ÖZGÜRLÜKLERİNE KAVUŞUR SOYDAŞLARIMIZ. DUALARIMIZ NEREDE VAR İSE YASLI VE YARALI DIŞ TÜRKLER İÇİN OLSUN. CENAB-I ALLAH YAR VE YARDIMCILARI OLSUN.
Bozkurt mahir
1 ay önce
AKP Genel Merkezi' nin canını oldukça sıkan bu Elektronik Posta bugüne kadar tam 16 milyon kişi gördü...

* İşte AK Parti' nin canını çok sıkan o mail:

... Türkiye' deki icraatlarının unutulmaması ve bakar körlerin gak guk etmemesi için Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP' nin Türk siyaset tarihindeki bazı ilklerini hatırlatmakta yarar görüyorum.
* 1- İlk defa bir Başbakan " Tezkere geçmezse memura maaş ödeyemeyiz " dedi
*2- İlk defa ekonomi büyürken işsizlik arttı.
*3- İlk defa cari açık verilirken döviz kuru arttı.
*4- İlk defa bir Başbakan zam isteyen memura " İMF' yi ikna edin " dedi.
*5- İlk kez ithalat 100 milyar doları aştı.
*6- İlk kez cari a çığın üstünde borçlanma yapıldı
*7- İlk kez Yunan kilise bankası Türkiye' de banka satın aldı.
*8- İlk defa domuz, kesimlik hayvanlar arasına alındı
*9- İlk defa düşük faizli dış borç, yüksek faizli iç borç ile ödendi.
*10- İlk defa bir Başbakan ve Dışişleri Bakanı, islâmiyeti yok etmeye yemin eden bir Papa' nın heykeli önünde fotoğraf çektirdi.
*11- İlk defa bir Başbakan " Toprak satılıyorsa alıp götürmüyorlar ya " dedi.
*12- İlk defa bir cami kiliseye çevrildi.
*13- İlk defa kilise ve havralar imar planında yer aldı.
*14- İlk defa bir Başbakan Yahudi düşünce kuruluşundan " Üstün Cesaret Ödülü " aldı.
*15- İlk defa Türk askerinin başına ABD güçlerince çuval geçirildi.
*16- İlk defa bir Başbakan " bir dönem dini kullandık " dedi.
*17- İlk defa petrol kanunu ile yabancılara 50 yıllık imtiyaz verildi.
*18- İlk defa yabancı rantiyecilere vergi muafiyeti tanındı.
*19- İlk defa iletişim sektörünün tamamı yabancıların eline geçti.
*20- İlk defa tezkere ret edilmesine rağmen Dış İşleri Bakanlığı genelgesi ile silahlar Türkiye üzerinden geçti.
*21- İlk defa bir Başbakan İslâm dünyasının sınırlarını değiştirecek BOP' un eş başkanı oldu.
*22- İlk defa bir Başbakan Müslüman topraklarını işgal eden ABD askerlerinin evlerine sağ salim dönmeleri için dua ettiğini açıkladı.
*23- İlk kez İsrailli bir işadamına çok gizli bir şekilde 800 milyon dolar kaynak aktarıldı.
*24- İlk defa bir Başbakan yapılan ihalede önce uçak istedi ama sonra Mercedes' e razı oldu.
*25- İlk defa fındık üreticileri en büyük mitingi yaptı.
*26- İlk defa bir Başbakan Türkiye' yi pazarladığını açıkça itiraf etti.
*27- İlk defa tarımsal üretimde dış ticaret açığı ortaya çıktı.
*28- İlk defa bir Başbakan çiftçilere " Gözünü to p rak doyursun " dedi.
*29- İlk defa kap kaç diye bir sektör ortaya çıktı.
*30- İlk defa zina suç olmaktan çıktı.
*31- İlk defa bir Başbakan en fazla yurt dışı gezisi yaptı.
*32- İlk defa bir Başbakan " Borç yiğidin kamçısıdır " diyerek borçlanmayı bir başarı olarak gösterdi.
*33- İlk defa enflasyon % 10 artarken pancar fiyatları 99 kuruştan 88 kuruşa indi. *34- İlk defa çiftçi ve emekliden vergi alınması sözü verildi.
* 35- İlk defa bir Başbakan Danışmanı Amerikalılara Başbakan için " Bu adamı kullanın, onu rogara süpürmeyin " dedi.
*36- İlk defa GSMH artarken KDV tahsilâtı yerinde saydı.
*37- İlk defa bir Başbakan TMSF katkısıyla bu kadar çok TV ve gazete yönlendirdi.
*38- İlk defa Türkiye Cumhuriyeti' nin Cumhurbaşkanı misafir olarak gelen bir kralın ayağına gitti. Hem de 10 Kasım günü. < /u>.
. *39- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN ÇİFTÇİYE " ANANIDA AL GİT " DEDİ...
*40- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN ŞEHİD ZİYARETTİNDE " ASKERLİK YAN GELİP YATMA YERİ DEĞİLDİR " DEDİ *41- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN 300 METRELİK GEMİYE GEMİCİK DEDİ.
*42- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN ..... GAZETELERİNİ OKUMAYIN TELEVİZYONLARINI AÇMAYIN DEDİ.
*43- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNEN İNSANLARI DİNSİZLİKLE SUÇLADI.
*44- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN İÇİN CUMHURİYET MİTİNGLERİ YAPILDI.
*45- İLK DEFA BİR HALK KENDİ LÂİKLİĞİNDEN VE ÖZGÜRLÜĞÜNDEN KORKTU...
*46- İLK DEFA İSRAİLE ve ABD'ye bu kadar yüksek ve ne destek verildi..
*47- İLK DEFA israili korumak için ne gerekiyorsa ülkeye temin edildi.
*48- İLK DEFA TÜKİYE TOPRAKLARI NATONUNDUR DENDİ..
*49- İLK DEFA YOLLAR KÖPRÜLER SATILDI.
*50- İLK DEFA CAMİDE AYİN YAPILDI
*51- İLK DEFA KİLİSEDE CUMA NAMAZI KILINDI.
*52- İLK DEFA BESMELE İLE KİLİS AÇILDI..
*53- İLK DEFA PKK'NIN SİYASİ LİDERİ AKPNİN KONGRESİNE ŞEREF KONUĞU OLARAK DAVET EDİLDİ..
*54- İLK DEFA EŞCİNSELLERE HAK TANINDI..
*55- İLK DEFA BAŞÖRTÜSÜ HAKUKİ YOLDAN YASAKLANDI.
*56- İLK DEFA TERÖRİSTLER İÇİN AĞLARIM DENDİ..
*57- İLK DEFA TERÖRİSTLER İÇİN CANIM CİĞERİM DENİLDİ.
*58- İLK DEFA PKK İLE PAZARLIK MASASINA OTURULDU..
*59- İLK DEFA ÜLKEYİ BABALAR GİBİ SATARIZ DENDİ..
*60- İLK DEFA YAHUDİLER İNSANLIĞIN ONURUDUR DENDİ..
*61- İLK DEFA OKULLARDA DİĞER DİNLER HAK DİN OLARAK GÖSTERİLDİ..
*62- İLK DEFA AYETLER SANSÜRLENDİ..
*63- İLK DEFA OKULLARDA YUNANLILARIN TANRISI ZEUS ÖĞRETİLDİ...
*64- İLK DEFA OKULLARDA İSLAMİ OLAN 45 KELİME YASAKLANDI..
*65- İLK DEFA YAHUDİ ASKERLERİNE DUA EDİLDİ..
*66- İLK DEFA BOP EŞ BAŞKANI OLUP ÖVÜNÜLDÜ..
*67 İLK DEFA YAHUDİ CESARET ÖDÜLÜ ALINDI..
*68 İLK DEFA HIRİSTİYAN ONURU NİŞANI ALINDI..
*69 İLK DEFA PAPANIN HİZMETİNE GİRİLDİ.. AB YASALARINA UYUM SÜRESİ ADI ALTINDA İSLAMA ÇOK ZARAR VERİLDİ.
*70- İLK DEFA DİYALOG ADI ALTINDA MİSYONERLİK YAPILMAYA BAŞLANDI...
*71- İLK DEFA MAHKEME YIKAMAZ KARARINA OLDUGU HALDE DİKTATÖR BİR ŞEKİLDE KURAN KURSU YIKILDI..
*72- İLK DEFA CAMİLER GAZETE İLANI İLE SATILDI..
*73- İLK DEFA CAMİLERE HACİZ GÖNDERİLDİ....
*74- İLK DEFA BAŞBAKANIN EŞİ KİLİSEDE MUM YAKIP DİLE DİLEDİ..
*75- İLK DEFA AKPLİ BAKAN KİLİSE ALLAHIN EVİDİR DEDİ.
*76- İLK DEFA DİYANETTEN SORUMLU AKPLİ BAKAN, KURANIN ÜÇTE BİRİNİ KABUL ETMİYORUM DEDİ..
*77- İLK DEFA RUHBAN OKULU AÇMAK BİZİM BOYNUMUZUN BORCUDUR DENDİ..
*78- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN İSLAMI KABUL ETMEDİĞİNİ AÇIKÇA SÖYLEDİ..
*79 - İLK DEFA Bİ HÜKÜMETİN REZİLLKİKLERİ SAY SAY BİTMEZ HALE GELDİ...
Bu hızla Tayyip Erdoğan b u dönemde ülkemizde ki her şeyi özelleştirmiş olacak... İş bu ya özelleştirmeye ve satmaya kafayı takmış olan başbakanımız en sonunda kendisini özelleştirir mi?
*- Türk Telekom, Arap' ın.
*- Telsim İngiliz' in.
*- Kuşadası Limanı İsrailli' nin.
*- İzmir Limanı Hong Konglu' nun...
*- Araç muayene işi Alman' ın.
*- Başak Sigorta Fransız' ın.
*- Adabank Kuveytli' nin.
*- İETT Garajı Dubaili' nin.
*- Avea Lübnanlı' nın.
*- Petkim? Ermeni' nin. ( Kazak'a sattık, dediler. Kazağı bir çıkardık Ermeni...) *- Rakı, Amerikalı' nın.
*- Finansbank Yunanlı' nın...
*- Oyakbank Hollandalı' nın.
*- Denizbank Belçikalı' nın.
*- Türkiye Finans Kuveytli' nin.
*- TEB Fransız'ın.
*- Cbank İsrailli' nin.
*- MNG Bank Lübnanlı' nın.
*- Alternatif Bank Yunanlı' nın.
*- Dışbank Hollandalı' nın.
*- Şekerbank Kazak' ın.
*- Yapı Kredi' nin yarısı İtalyan' ın.
*- Turkcell' in yarısı Finli' nin Rus' un.
*- Beymen' in yarısı Amerikalı' nın.
*- Enerjisa' nın yarısı Avusturyalı' nın.
*- Garanti' nin yarısı Amerikalı' nın.
*- Eczacıbaşı İlaç, Çek' in.
*- İzocam, Fransız' ın.
*- TGRT ( Fox ) Amerikalı' nın.
*- Demirdöküm Alman' ın.
*- Döktaş Fransız' ın.
*- Süper FM Kanadalı' nın. Hepsi TÜRK' tü bir zamanlar... sadece 8.5 yıl önce. ( yani AKP hükümetinden önce
Bozkurt mahir
1 ay önce
Fıtrat değişir sanma!
Bu kan yine o kandır...

(Vatan şairi Namık Kemal)

Aklı Öldürürsen Ahlak'da Ölür
Akıl Ve Ahlak Öldüğünde Millet Bölünür
Kadıyı Satın Aldığın Gün Adalet Ölür
Adaleti Öldürdüğün Gün Devlet Ölür...

(Fatih Sultan Mehmet Han)

Bir Millet Zenginliği İle Değil Ahlak Değeri
İle Ölçülür...
Adalet mülkün temelidir...
Güçlünün karşısında zayıf kimse sesi titremeden konuşamıyorsa o toplumda medeniyetten söz edemeyiz...
Herhalde dünyada bir hak vardır.
Ve hak kuvvetin üstündedir.
Bir hükümet, ancak adalete dayanabilir. Bağımsızlık, gelecek, özgürlük her şey
adaletle vardır.

(Mustafa Kemal ATATÜRK)
Bozkurt mahir
1 ay önce
ŞU ÇAVDIR'IN HANLARI
"Şu Çavdır’ın Hanları" türküsü, Burdur’un Tefenni ilçesine ait, 1929-1930 yıllarında yaşanan dramatik olaylara dayanan bir halk türküsüdür. Türkünün adı Çavdır’ı işaret etse de, hikâye Tefenni’nin Hüyük, Çaylı, Başpınar ve Karamusa çiftliklerinde başlayıp, Çavdır nahiyesinde bir hanın yanmasıyla son buluyor. Büyüklerimizden aktarılan bu hikâye, türkünün sözlerinde ve melodisinde o dönemin acılarını, aşkını ya da toplumsal olaylarını yansıtıyor. Türkü, radyolar, teypler ve televizyonlar aracılığıyla geniş kitlelere ulaşmış, yöre kültürünün önemli bir parçası haline gelmiştir.

ŞU ÇAVDIR'IN HANLARI TÜRKÜSÜNÜN GENİŞ HİKAYESİ

Tefenni’nin kalburüstü ailelerinden birinin oğlu olan Ali Bey, asabi mizaçlı olup kumara düşkünlüğüyle tanınırdı. Bu nedenle zaman zaman ailesiyle arası açılırdı. Bazı akrabalarına kin güttüğü söylenirdi; bunlardan biri de Tevfik Bey’di. Bir gün, Ali Bey’in hayvanları Tevfik Bey’in ekinlerine zarar verdi. Tevfik Bey, haklı olarak, geleneğe ve töreye uygun şekilde, zarar karşılanıncaya kadar hayvanları kapattı. Ali Bey ise hayvanlarını kurtarmak için gece kapıya dayandı. Tevfik Bey pijamasıyla aşağı inerek engel olmaya çalıştı. Bir süre ağız dalaşından sonra Ali Bey bıçağı savurdu. Tevfik Bey bıçağı eliyle tutmaya çalışsa da, Ali Bey bıçağı çekince Tevfik Bey’in eli sakatlandı. Ardından Ali Bey, Tevfik Bey’e on bıçak darbesi daha vurdu. Olaya tanık olan Çaylı’lı Hüseyin’in (daha sonra Çaylı’lı Hüseyin Efe olacak ve kaynak kişilerimizden biri olan) teyzesi Haçça, Ali Bey’in kafasına odun vurarak onu etkisiz hale getirdi. Tevfik Bey, yaylı arabayla on saatte Burdur Hastanesi’ne götürüldü ve dönemin ünlü doktoru Burdur’lu Zekâi Bey tarafından tedavi edildi. Ali Bey bu suçtan dolayı üç yıl hapis yattı.

Daha sonra kumara para yetiştiremeyen Ali Bey, üvey annesinin altınlarına ve parasına göz dikti. Bu nedenle babasıyla yaptığı kavgaların birinde babasına silah çektiği söylenir. Böylece ailesinden tamamen kopan Ali Bey, bir süre daha kirli işlerle uğraştı. Cumhuriyetin ilk yıllarında Denizli karakolunda jandarma olan Ali Bey, yöreyi iyi bildiği için Çavdır karakoluna evrak götürme göreviyle görevlendirildi. Mavzeri omzunda Denizli’den yola çıkan Ali Bey, Kızılhisar yakınlarında, o dönemde hükümet tarafından aranan azılı eşkıya Dinar’lı Koca Mustafa’nın adamları tarafından durduruldu. Koca Mustafa, Ali Bey’in kendilerini arayan jandarmalardan olmadığına ve görevle Çavdır’a gittiğine inanarak, kendisini gammazlamaması için söz aldı ve serbest bıraktı. Ancak bu olayı uzaktan gören bir köylü, durumu yetkililere bildirdi. Jandarma, Ali Bey olduğunu tespit etti. Denizli’ye dönen Ali Bey karakolda sıkıştırıldı, nezarete atıldı ve dövüldü. Yediği ağır dayağa rağmen Koca Mustafa’nın yerini söylemedi. Sorgulamalar sık sık tekrarlandı ve dayak devam etti. Bir fırsatını bulan Ali Bey, mavzerini alarak kaçtı.

Kaçış o kaçıştı. Baskınlar, soygunlar ve kadın kaçırmalarla çevreye korku salan Ali Bey, tek başına ün yaptı. Burdur Jandarma Komutanlığı’na bağlı olarak Tefenni’de görev yapan Yüzbaşı Ferudun Bey, çevredeki eşkıyaların peşindeydi ve Ali Bey de bunlardan biriydi. Tefenni’nin 5 km doğusundaki Hüyük Çiftliği’nde (şimdi köy) yaşayan köylülerden Mustafa Ağalar’ın Rıza’sı (Hüyük’lü Rıza), Tokat dolaylarında askerlik yapıyordu. Çevrede güzelliğiyle nam salmış bir karısı vardı. Bir gün bu kadına tecavüz edildi. Olay yayıldı ve yakınları durumu Rıza’ya bildirdi. Rıza, tecavüzcüyü öldürmek için mavzeriyle askerden kaçarak gizlice Tefenni’ye geldi ve daha önceden yakından tanıdığı Ali Bey’i buldu. Amacını açıklayan Rıza, Ali Bey’in yanına katıldı ve sağ kolu oldu. Bütün vukuatlarında ona ortak oldu.

Yüzbaşı Ferudun Bey, onları yakalamak için planlar yaparak fırsat kolluyordu. Ali Bey bunu hissettiği için temkinli davranıyordu. Hatta işi ileri götürerek Ferudun Bey’e haber gönderip kendisiyle uğraşmamasını, aksi halde öldüreceğini söyleyerek tehdit etti. Bu arada Rıza, amca oğlu Rıza Mustafa’nın ağır tahrikleriyle, daha önceden arazi anlaşmazlığı yüzünden araları açık olan Yörük İbramlar’ın Mehmet ve Hüseyin’ini vurdu. Mehmet ve Hüseyin öldü. Topal Hasan’ın Osman’ını da vurdu, ancak Osman öldü sanılarak bırakıldı ve sonradan iyileşti. Ali Bey ise daha önceki bir kumar baskınında Komiser Mehmet’e karşı koyarak silah sıktı; kurşun sekti ve Komiser Mehmet’in gözünü kör etti. Bu suçtan gıyaben sekiz yıl hapis cezası alan Ali Bey, kaçak olduğu için cezası uygulanamadı. Bu arada, sürekli yanında taşıdığı “Osmanlı anahtarı mavzer”i Ali Bey’e Çaylı’lı Hüseyin hediye etti.

Ali Bey artık tamamen eşkıyalığa yönelmişti. Eşkıya geleneğine uyarak, yanına namlı güzellerden birini almak istedi. Çevrede en güzel kadının kim olduğunu bilen kişinin Bunak’lı (Başpınar) Nuri olduğunu Rıza’dan öğrendi. Bir gece Nuri’ye baskın yaparak onunla Karaköy’e gittiler. Nuri, kadının evini gösterdi. Kapıyı tekmeleyerek içeri giren Ali Bey ve Rıza, ne olduğunu anlamayan karı kocanın yatak odasına daldı. Ali Bey, kadına artık kendisinin olacağını söyledi ve atının terkisine atarak uzaklaştı. Karaköy’lü Zeynep artık Ali Bey’in kadınıydı. Bazı geceler Rıza ile Çavdır’a inip Hancı Sarı Ahmet’in hanında kalıyorlardı. Sarı Ahmet, eski bir sabıkalı olduğu için Ali Bey ona güveniyordu. Ancak hanın ilerisinde jandarma karakolu bulunuyordu. Ali Bey’in orada kalabilmesi, Sarı Ahmet’le olan karşılıklı güvenden ileri geliyordu. Aslında Sarı Ahmet, Ali Bey’den korktuğu için sır vermiyordu.

Ali Bey’in ünü çevre illere yayılmış, hatta türküsü yakılmıştı. Türkü dilden dile yayıldıkça halk arasında Ali Bey’e saygı ve sevgi artmıştı. Yüzbaşı Ferudun Bey, tehditlere aldırmadan müfrezesiyle takibini sürdürüyordu. Bir takipte Ali Bey ve Rıza’yı Teke Ovası’nda sıkıştırdılar, ancak onlar bu takipten de sıyrılıp Samas Beli’ne kaçtılar. Bu arada Yeşilova’lı Mustafa Çavuş (Pehlivan), Karamanlı’dan Antalya’ya giden yolculardan Samas Beli’nde efelerin olduğunu öğrendi ve takip ederek Aren Köyü’ne geldi. Geceyi orada geçirdi. Ali Bey ve Rıza ise Kemer’e gelip bir arkadaşlarının evinde yattılar. Mustafa Çavuş, Kılavuzlar Köyü’nde Ferudun Bey ve jandarmaların olduğunu öğrendi. Kemer Ovası’nda Kemer’li Kara Mehmet ile karşılaşarak Ferudun Bey’e haber vereceğini söyledi. Ferudun Bey, akşam yemeğinde Kemer’e gidip Molla İsmail Ağa’nın evinde misafir edildi ve Ali Bey’i arattı. Ali Bey ise karşı evde yatıyordu. Sonra Çakmacı’nın Ahmet’in evine geçti ve gece kaçtılar. Doğrudan Hatıp’ın evine gittiler, ancak Hatıp onları içeri almadı. Bunun üzerine Nergisli mevkiindeki çoban ağıllarına vardılar. Ağıl damında kalan bir çobanla birlikte orada kaldılar.

Çoban, ateş yakmak için çırpı toplamaya çıktığında takipçi jandarmalarla karşılaştı. İki jandarma ve Hüyük’lü Osman (Rıza’nın daha önce vurup öldü sandığı Osman), Ali Bey ve Rıza’nın orada olduğunu öğrendi. Ali Bey, dışarıdaki durumu fark etti. Hüyük’lü Osman, ağıldaki koyunların arasına saklandı. Bir kaynağa göre Osman’ı Ali Bey, başka bir kaynağa göre Rıza vurdu. Osman, Ali Bey’in arkadaşı ve dostuydu; ölürken Ali Bey’e gitmesini söyledi. Takibe sonradan katılan Yaka Köyü’nün bekçisi yaralandı. Çaylı’lı Sarı’yı Rıza, bir jandarmayı da Ali Bey öldürdü. Diğer jandarma silahını bırakıp kaçtı ve Ferudun Bey’e haber verdi. Ali Bey ve Rıza, Eşenli Çiftliği’ndeki ağanın atlarına binip Kılavuzlar’a, oradan da at değiştirerek Hüyük’e geçti. Hüyük’lü Osman’ın yakınlarına “ölünüzü getirin” dediler. Ardından Çaylı’ya gidip Sarı’nın öldüğünü babasına bildirdiler.

Ali Bey ve Rıza, bir ara Nazilli’de tiyatro izlerken Rıza’nın bir sanatçı kadına sataşması üzerine çıkan olaydan da kaçarak kurtuldular. Ali Bey, istediği kızı vermediği için kızın annesini vurdu. Daha sonra Dengere’li Mehmet Efe’nin baldızı Hörü’yü, Bunak’ta (Başpınar) Molla Bekir’in Osman’ının elinden alıp odalık gibi yanında gezdirdi. Bir defasında Karaköy’ü bastılar; Ali Bey ve Rıza birer erkek, Hörü ise bir kadın öldürdü.

Sarı Ahmet’in hanı eşkıya yatağıydı. Ferudun Bey bunu bildiğinden Sarı Ahmet’le gizlice anlaştı ve Ali Bey’in geldiğini haber vermesini istedi. Bir gün Ali Bey ve Rıza yine Çavdır’a gelip hana indi. Hanın avlusunda, handan ayrı inşa edilmiş “sirke damı”nda içki içmeye oturdular. Sarı Ahmet, kapıyı dışarıdan kilitleyerek onları güya emniyete aldı. Bir süre sonra Ali Bey ve Rıza iyice sarhoş oldu. Bu arada handa yangın çıktı ve han alev alev yanmaya başladı. Çavdır karakolunda görevli Fethiye, Denizli ve Burdur’dan gelen jandarmalar yangını söndürmeye çalıştı. Müfrezede Ferudun Bey vardı. Karakol komutanı ise Karabayırlar’lı Koca Deli Ali’ydi. Sarı Ahmet, sivil Hamit Çavuş’un kız kardeşi Ayşe’ye “sirke damında eşkiyalar var” dedi. Ayşe, “eşkiyalar var” lafını “eşyalar var” anlayarak onları kurtarmak için haber verdi. Jandarmalar kapıyı kırdığında Ali Bey ve Rıza’yı gördü. Silahsız oldukları için jandarmalar kaçtı. Rıza önde, Ali Bey arkada, sallanarak hanın koca kapısına vardılar. Fethiye’li bir jandarma kapıyı tuttu, açmadı. Ali Bey sırt
BOZKURTBEY
1 ay önce
Dost ve Kardeş Ülke Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 107. Yılı Kutlu Olsun. 🇦🇿🇹🇷

Bağımsızlık Günü (Azerice: Müstəqillik Günü), eski adıyla Cumhuriyet Günü, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti'nin 28 Mayıs 1918'de bağımsızlığını ilan ettiği gün olarak Azerbaycan'da kutlanan bir millî gündür. 1990 yılından beri resmî bayram olarak kutlanmaktadır. Bağımsızlık Günü hükûmet ve kamuoyu tarafından her yıl bayram olarak kutlanır. 2021 yılından önce Cumhuriyet Günü olarak kutlanırken kabul edilen bir yasa ile adı Bağımsızlık Günü olmuştur.

Azerbaycan'da bağımsızlık, 28 Mayıs 1918'de Mehmet Emin Resulzade başkanlığındaki Milli Şura tarafından ilan edildi. Ülke, iki yıllık kısa dönemden sonra Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmesi sonrası 18 Ekim 1991'de tarih sahnesinde yeniden bağımsız devlet olarak yerini aldı.

28 Mayıs 1918'de Mehmet Emin Resulzade'nin ‘’Bir Kere Yükselen Bayrak Bir Daha Yere İnmez” diyerek kaldırdığı bayrak her zaman dalgalanacaktır. 🇦🇿🇦🇿

"Sen bizimsen, bizimsen, durdukça bedende can, yaşa, yaşa, çok yaşa, ey şanlı Azerbaycan!"
Mehmet Emin Resulzade 🇦🇿🐺🇹🇷
☪︎ 𐱅𐰇𐰼𐰰 ☪︎
☾⛤
Bozkurt mahir
1 ay önce (E)
DÜNYAYI DEĞİŞTİREN BİR İNSAN ÖLÜYOR,AMA OTOPSİSİ YAPILMIYOR‼️
ABD’nin kara kutusu kabul edilen David Rockefeller, ölmeden önce çok önemli itiraflarda bulunmuştu. “Atatürk yüzünden planlarımızı yarım yüz yıl ertelemek zorunda kaldık” demişti. Bu adam önemli bir Yahudi’dir. ABD için, söyledikleri “kanun” hükmündedir. Atatürk’ün ölümünden çok değil, iki ve üç yıl sonra, ABD ile yapılan anlaşmalar, bugün halen konuşulmuş değil.İsrail’in Atatürk’ün ölümünden sonra kurulması ve Türkiye’nin ilk tanıyan ülkelerden olması, hiç sürpriz değil. Hal böyle iken, insanın aklına şu soru geliyor:ATATÜRK ÖLDÜRÜLMÜŞ OLABİLİR Mİ❓Uzun zamandır kafamı kurcalayan bu soruya cevap aradım ve araştırarak öyle sonuçlar buldum ki, Ata’nın “şehit” edildiğine dair, içimde sonuçlara ulaştım.
Atatürk’e düşman olmayı dindarlık sanan zavallılar, bazı gerçekleri bilseler, eğer gerçek Müslüman iseler, utancından ölürler.Dünyayı değiştiren bir insan ölüyor, ama otopsisi yapılmıyor.Üstelik bu otopsi çok istenmesine rağmen yapılmıyor. Atatürk’ün ölümünden sonra düzenlenen birinci raporda “ölüm sebebi karın içinde sıvı, asit toplanması” olarak gösterilirken, ikinci raporda ise “alkolle ilgili karaciğer iltihabı” neden olarak gösterilmektedir. Ortada hem bir çelişki, hem de büyük bir yalan vardı. Bu yalan raporu, o dönem mecliste etkisi çok olan masonlar çıkarttırıyor. Sakın Masonlar ne alaka, demeyin!Atatürk’ün şahadetinde ve sonrasında, hep bunlar başroldeler.Atatürk,mason localarına karşı büyük bir savaş veriyor.
Yıl 1935. Atatürk, Mahmut Esat Bozkurt’a Masonların taksimat, teşkilat ve ahvalini bildirir bir kitap verir ve der ki;“Bunu güzelce mütalaa et, bir takrirle Halk Partisi Gurup Başkanlığına ver, gurupta bunlara şiddetli bir hücum yap ve grupça kapanmasına delalet et. Senin de bu işte büyük şeref payın olacaktır.”Böylece Bozkurt, Paşa’nın istediğini yaptı, “Masonlara ölüm” naraları altında, mecliste locaları kapatma kararı çıktı. Masonlar, Doktor Mim Kemal’i önlerine katarak Atatürk’ün makamına çıktılar; “Efendim biz zaten maiyet-i devletinizdeyiz, fakat siz meşrik-i azamımız olursanız biz pervane gibi etrafınızda dönüp dolaşırız” dediler.
Atatürk de karşılık olarak;“Peki, bir şey soracağım, bana cevap veriniz de sonra… Siz Avrupa’da hangi locaya bağlısınız ve metbûnuzun ismi nedir?” diye sordu.“Biz Cenova’ya tabiiyiz ve reisimiz de Barca Mison Cenaplarıdır.” dediler. Bunun üzerine Atatürk öfkelenip; “Benim milletim bana kahraman sıfatını verdi, ben sizin gibi, bir çift Yahudi’ye uşak mı olacağım? Bu gece sabaha kadar Türkiye’deki bütün localarınızı kapatmadığınız takdirde yarın teşkil edeceğim divan-ı harbi örfi’ye hepinizi verir ve astırırım! Haydi defolun karşımdan!”diyerek onları kovdu.Mustafa Kemal Atatürk, 10.10.1935 tarihinde Ankara’da Çankaya köşkünde Doktor Mim Kemal Öke”ye hitaben:“Mason cemiyetinin faaliyetini inkılâplarıma muarız gördüğüm için kapatılmasını elzem gördüm. Bu dakikadan itibaren bu cemiyeti ölmüş biliniz. Ve bir daha diriltmeye teşebbüs etmeyiniz.” demişti.
Yüksek dereceli bir mason olan Avram (İbrahim, Abraham) Benaroyas,Türkiye Mason Cemiyeti’nin kapandığını Moskova’da bir toplantı sırasındayken öğrendi ve şöyle dedi:“O sarı lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır!”(-Laiki Foni “Halkın Sesi” gazetesi, Yunanistan,1948.)
Not: Bu konuda daha geniş ayrıntı ve bilgiye ulaşmak isteyenler; “Yusuf Ziya Koca-Atatürk Öldü mü, Öldürüldü mü?”, Dr.Eren Akçiçek Atatürk'ün Sağlığı Hastalıkları ve Ölümü ve Ogün Deli Agoni
adlı kitapları okuyabilirler.
Atatürk öldükten sonra, İsmet Paşa’nın cumhurbaşkanlığı sırasında, “kanun-u mahsusla localar kapanmadı! Tekrar açmaya hakkımız var!” diyen Masonların müracaatı üzerine, tekrar localar açılıp faaliyete başladılar… “Atatürkçü” bilinen Celal Bayar ise 1952’de, Ahmet Gürkan’ın teklif ettiği ve Masonların localarını kapatmak istediği kanun teklifini ret ederek bu suretle localarını kanunla pekiştirdi. Celal Bayar, kendisi de bir masondu. Ceyhan Mumcu’nun 16.10.2005 tarihinde Mahiye Morgül’e anlatımından bir alıntı yapalım:“Bir deniz tabip albayının Atatürk’ün ölümü hakkında yapmış olduğu bir doktora tezi var. Orada Atatürk’e yanlış tedavi uygulandığı anlatılmaktadır.
Atatürk sanıldığı gibi siroz hastası değildi.Atatürk’e sıtma tedavisi yapılmış, aşırı “Kinin” yüklenmiş ve karaciğeri bu yüzden iflas etmiş, siroza dönüşmüştü. Tedaviyi yapan doktor mason locası üstadı azamlarından Doktor Mim Kemal Öke’dir. Durumu iyice fenalaştıktan sonra Celal Bayar, yurtdışından bir doktor getirtir. Yanlış tedavi yapıldığını, karaciğerin bu yüzden iflas ettiğini rapor eden bu yabancı doktordur. İstirahat için 2 ay kadar kaldığı Savarona’da nemli sıcaktan durumu daha da kötüleşmiştir. Son günlerinde Dolmabahçe Sarayı’na götürülmüştür.”1962 yılında dönemin içişler bakanı Bekarta’nın talebi üzerine bir araştırma yapan Doktor Lebit Yurdoğlu şöyle diyor: “Sn. Hıfzı Oğuz Bekata.
Bu konuyu derinlemesine araştırdığımda sorunun sadece geç teşhis olmadığını teşhisle uyumlu ilaçlar kullanılmadığını tespit ettim.Atatürk’ün ilaçlarının alındığı eczanenin kayıtlarına baktığımda, o dönemlerde sıtma tedavisi için kullanılan Kinin ilacının 43 şişe kullanıldığını gördüm. Bu kadar Kinin kullanıldığında karaciğerinde onarılmaz yaralar açacağını her hekimin bilmesi gerektiği ama bunun sanki bilinçli kullanılmış olduğun izlenimi edindim.Atatürk’ün tedavi amaçlı verildiği diğer ilaç ‘piremidon’dur. İnsanlar üzerinde toksin ‘zehirli’ etkisi olduğu kesinlik kazanmıştır. ‘Civalı diuretik’ olan ‘salyrgan’ isimli ilacın ise 3 Ağustos 1938 tarihinde yapılan konsültasyondan önce kullanımının tehlikeli olacağı bilindiği halde bu ilacın kullanılmasına devam edilmiştir. Eppinger, Bergman, Dr. Fissinger, hekimlik görevlerini bilinçli bir şeklide eksik yaptıkları kanısı bende hâkim olmuştur.”İşin özü, Atatürk, zehirlendiğini anlamıştı artık.
Afet İnan’a yazdığı mektupta aynen şöyle diyordu; “Afet, vaziyetim şudur; bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış ilerlemiştir. Hükümet benim reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissinger’i getirtti. ”İçişler Bakanı Kaya, İnönü’ye yazdığı yazıda şunları söylüyor: “Tahsis ettiğimiz doktorun görevini layıkı ile yaptığı kanısındayım. Her şey yolunda ve mecrasında seyir etmektedir. Sizleri Cumhurreisi olarak görmek arzusu hepimizde hâsıl olmuştur. Hürmetle ellerinizden öperim efendim.”Ata’nın ölümünden sonra, Anadolu’da insanlar ağlamaktan adeta gözleri kör olurken, İsmet Paşa cenazeye katılmıyor. İşbaşına gelir gelmez, mason locaları açılıyor.
Atatürk’ün kovduğu ve “ben hayatta olduğum sürece Türkiye’ye gelemezler” dediği Rotheschild ve Rockefeller aileleri Türkiye’ye çörekleniyorlar. Sonra, İsrail kuruluyor. Atatürk düşmanlarıyla İsrail, ne kadar gurur duysa az!“Atatürk, içkiden öldü!” yalan ve iftirasını yayanlar, bunun hesabını asla veremezler. #10Kasım1938 #MustafaKemalAtatürk
Bozkurt mahir
1 ay önce
UYDURUK TARİH YAZANLAR BİR KEZ DAHA OKUSUN .

KARS EZELDEN TÜRK TÜRKMEN YURDUDUR

🇹🇷🇹🇷

Kars, “Türkiye’deki en eski Türkçe il adı” olma ünvanına sahiptir.

* M.Ö. 5000-4000 HURİLER, ( türk)
* M.Ö. 665 yılında İSKİTLER, ( türk)
* M.Ö. 145 yılından itibaren PARTLAR bölgede(türk egemen olmuşlar ve KARSAKLI BEYLİĞİ’ni kurmuşlardır. KARSAKLAR M.Ö. 2. Yüzyıldan M.S. 5. Yüzyıl ortalarına kadar Kars’ta hüküm sürmüşlerdir.
* 430 yılında SASANİLER’e geçen bölge; uzun süre Sasani, Bizans ve Araplar arasında savaş alanı olmuştur.
* 1064 yılında SELÇUKLULAR, türk
* 1239’da MOĞOLLAR, türk
* 1406’da KARAKOYUNLULAR, türk
* 1467’de de AKKOYUNLULAR türk bölgede egemen olmuştur.
* 1535 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarına katılmıştır.
1853 – 1856 Osmanlı Rus Savaşında, Kars’ın Rus ordularına karşı kahramanca savunulması sonucunda; Kazanılan 1855 KARS ZAFERİ nedeniyle, şehrimize verilen «KARS ZAFER MADALYASI» aynı zamanda Anadolu’da bir şehre verilen ilk GAZİLİK madalyasıdır.
18 KASIM 1877 den 25 NİSAN 1918 kadar 40 yıl Rus işgali altında kaldıktan sonra Türkiye Cumhuriyeti topraklarına katılmıştır.
Milli Mücadele döneminde, Karslılar önce Milli Şurasonra Cenub-i Garb-i Kafkas hükümetlerini kurmuşlardır.
30 Ekim 1920’de Kazım Karabekir yönetimindeki Türk Ordusu Kars’ı alarak Türk topraklarına katmıştır.

. ALINTI
.
Bozkurt mahir
1 ay önce
Neden Kurtuluş Savaşını inkar ediyorlar? Kimlere hizmet ediyorlar. Karen Fogg'un eski ve yeni kiralık ajanlarını bu yazıdan sonra daha iyi tanıyacaksınız.

“TÜRK TARİHİNİN HAKKINDAN NASIL GELECEĞİZ, TATLIM?”

Avrupa Birliği (AB) hükümeti, 1998 – 2002 sürecinde, Ankara’daki AB Delegasyonu’nun başına “Büyükelçi” unvanıyla kadın diplomat Karen Fogg’u getirmişti.
Karen Fogg, AB’nin Türkiye’deki baş casusuydu.
Karen Fogg’a verilen görev, Türk tarihini altüst etmekti.
Özellikle de Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimleri tarihi, tüm gerçekler yok sayılarak yeniden yazılmalı, Türk çocuklarına okullarda öğretilen tarih saptırılmış yeni kavramlarla anlatılmalıydı.

Peki, neydi bu yeni saptırılmış kavramlar?
Çanakkale Savaşı’nda Mustafa Kemal yoktu!
Kurtuluş Savaşı diye bir savaş olmamıştı! Yunanlıların İzmir’i, İtalyanların Antalya ve civarını, Fransızların Adana, Mersin, Antep, Urfa ve çevresini işgal etmiş oldukları doğru değildi!
İstanbul; İngiliz, Fransız ve İtalyan askeri güçleri tarafından işgal edilmemişti!
Çanakkale Savaşları ve Kurtuluş Savaşı sırasında binlerce Türk askerinin şehit olduğu bilgisi doğru değildi!
İngliz Kralı’na “sığınma” talebinde bulunup bir İngiliz savaş gemisiyle İstanbul’dan kaçan son Osmanlı padişahı Vahdettin hain değil, tam tersine vatansever büyük bir liderdi!
Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimler yapmış olduğu bir uydurmaydı!
Atatürk, “yazı devrimi” adı altında Arap alfabesini kaldırıp Latin alfabesini alarak Türk toplumunu köklerinden koparmış, kültürünü yok etmişti!
Türkiye’de gerekli devrimleri Osmanlı Padişahları yapmıştı!..

Peki, AB casusu Karen Fogg Türk tarihini nasıl ve kimlerin yardımıyla böylesine altüst edecekti?
Karen Fogg, para karşılığı bazı gazetecileri iğfal etti, onları bu amaç doğrultusunda ajan olarak kullandı.
İşte, Karen Fogg’un emrinde çalışmış ajan gazetecilerin bazıları:
Mehmet Ali Birand, Şahin Alpay, Prof. Dr. Mehmet Altan, Cengiz Çandar, Prof. Dr. Eser Karakaş, Metin Münir, Murat Yetkin, Cüneyt Ülsever, Oral Çalışlar, Ahmet Sever, Lale Sarıibrahimoğlu, Ferai Tınç, Sami Kohen, Semih İdiz, Zeynep Göğüş, Mithat Melen, Mim Kemal, Emine Uşaklıgil, Özgen Acar.

Karen Fogg, “tatlım, canım, sevgilim” diye hitap ettiği bu yerli casusların lideri Mehmet Ali Birand’a açık banka çeki yolluyor, istediğin para miktarını çeke yazabilirsin diyor ve soruyordu:
“Türk tarihinin hakkından nasıl geleceğiz, tatlım?”

AB casusu Karen Fogg’un yönetiminde yerli ajanlar hemen işbaşı yaptılar, yoğun bir çalışmanın içine daldılar.
Peki, sonuçta Karen Fogg amacına ulaştı mı?
Yerli casusların yardımıyla Türk tarihinin hakkından gelebildiler mi?
Bu sorunun yanıtını sizlere, aşağıdaki haberle sunuyorum.

Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir açıklıyor:
“Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu, 2016-2017 ders yılından başlamak üzere ortaöğretimde okutukacak ‘Tarih Dersi Öğretim Programı’nı taslak olarak yayınladı.
Programda Atatürk’ten, Kurtuluş Savaşı’ndan, Cumhuriyet Devrimleri’nden söz edilmediği gibi, Osmanlı devletinin öne çıkarıldığı yapay bir tarih anlayışının dayatıldığı gösterilmektedir.
Hazırlanan program göstermektedir ki, lisede tarih öğretimi tarihsiz bir öğretim olarak düşünülmektedir.
Birkaç gün önce yandaş sendikanın ifade ettiği biçimde öğretim programı Kemalizmden yani Atatürkçü düşünceden soyutlanmaya çalışılmış, çocuklarımzı Atatürk ve onun devrimlerinden arındırmak isteyen bir anlayış programa yerleştirilmiştir. Türkiye’de tarih dersi Atatürksüz, Cumhuriyetsiz ve devrimsiz olamaz.
Taslak program, tarih dersi niteliğinden çok inanç öğretisi, ekonomi, sosyoloji ve bazen de İslam felsefesi özellikleri taşımaktadır.
Yapılmak istenilen asıl şeyin, tarih dersinin mevcut içeriğyle ilgili bir hesaplaşma olduğu gözlemleniyor.
Programın genelinde ilk göze çarpan ‘Yeni Osmanlıcı’ düşüncenin ağırlık kazanmış olması, ulus devlet modelinin göz ardı edildiği, kronolojik değil tematik olması gerektiği savıyla hazırlanmış, öğretim programında Türkçe kullanmamaya özel bir önem gösterilmiştir.
Atatürk’ün dediği gibi, “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir durum alır.’”

Değerli Dostlar,

Hergün medyada dinlemekten, izlemekten bıktığımız siyasi didişmeler asıl gerçeğin üzerini örtmektedir.
Hedefte Türk Milleti vardır!
İç ve dış düşmanlar Türk’e karşı birleştiler!
Diliyle, tarihiyle Türk’ü bu topraklardan silmek istiyorlar!

Bu yalın gerçeğin karşısında hâlâ “Yenilmedik dimdik ayaktayız!” diyen sözde Atatürkçülere ne demeli?
Onlara, siz “Türk’ten yana mısınız yoksa Türk’e karşı mısınız?”
diye sorup çok kısa ve net yanıt istemeliyiz…

Yılmaz Dikbaş
10 Nisan 2016, Pazar

0532 233 31 52
Bozkurt mahir
2 ay önce
MANİSA VALİSİ HÜSNÜYADİS
Hüsnü (Hüsnüyadis) Bey 1917-1922 yıllarında Manisa mutasarrıfıdır (Valisidir).
İzmir işgal edildiğinde, Yunanlılara; “İşgal buraya kadar uzanmayacak, İzmir civarında kalacaktır.
Manisa’yı terk etmenize lüzum yoktur" demiştir.
Bir alay Yunan askeri Manisa’ya girer girmez katliama başlamış ve şehirde bulunan cephanelikten 48 bin tüfek, 88 top ve bütün cephaneye el koyduğunda Hüsnü Bey, devletin bütün resmi evrakını da Yunan alayına teslim etmiştir.
Hüsnüyadis’in akıllarda kalan en çarpıcı sözü;
“Yunan işgal ordusu ile egemenliğimizi paylaşabiliriz...” olmuştur.
Türk halkına tam üç yıl, üç ay, on gün kan kusturduktan sonra Manisa’yı yakan işgal ordusu ile birlikte kaçacaktır.”
İşgal güçleri bozguna uğramış, perişan durumdaki Yunan askerleri yakıp yıkarak, katledip, tecavüz ederek geri çekilmektedirler.
Türk ordusu altı günde Turgutlu’ya kadar gelir.
Buradan 5. Kolordu Komutanı Fahrettin Altay Paşa Gördes, Demirci, Akhisar yörelerini katliamlardan kurtararak, düşman ordusunun artıklarını temizleyecektir.
Bu arada Manisa’ya giriş gecikeceğinden Fahrettin Altay Paşa, Süvari Yüzbaşısı Hüsnü Bey’i çağırır ve bir öncü süvari birliği ile Gediz sol sahil hattını izleyerek Akpınar üzerinden Manisa’nın üzerine yürümesini, durumun acil olduğunu, çünkü düşmanın Manisa’da bir katliam yapabileceğini bildirir.
8 Eylül’de küçük bir süvari birliği, Yüzbaşı Hüsnü Bey komutasında Manisa’ya doğru yola çıkar.
Halide Edip’in anlatımıyla bu esnada Manisa ateşler içinde yanmaktadır.
Gerçekten de bu sıralarda Manisa’da büyük yangınlar yaşanmaktadır.
Yunan devriyelerinin sokak başlarını tutarak bütün güçleriyle saldırmalarına rağmen yanan evlerinden çıkan halk, şehrin dışına çıkmaya çalışmaktadır.
Yunan işgal güçleri komutanı General Bagorci, halkın evlerinden çıkmalarını bir emirle yasaklamış, çıkanları “vurun” emri vermiştir.
Yangınlar esnasında vurulanların, hatta yanan evlerin içlerine atılanların sayısı hiç de az değildir.
Bir gün içinde Manisa’da 3500 kişi diri diri yakılarak, 1500’e yakın kişi de vurularak şehid edilir.
Panik içinde dağ ve ovalara kaçanların bir kısmı da Rum çetelerine yakalanıp yok edilir.
Manisa’da yığılmış olan Yunan vandal ordusu, Sipil Dağı’na çıkmış olan Manisa halkını da yok etmek için Doğu’da Alaybey Deresi, Batı’da Çaybaşı Deresi yönünden bir taarruz hareketine başlamışlar, neredeyse Manisalıların tamamının sığınmış olduğu Sipil Dağı’nda kitlesel bir soykırım başlatmışlardır.
Gediz Irmağı’nın karşı sahilinde 5. Kolordu Komutanı Fahreddin Altay Paşa, 1. Süvari Tümen Komutanı Mürsel Paşa, Tugay Komutanı Cemil Bey kuvvetleri Gediz Irmağı’nı aşmaya çalışırlarken, Manisa’nın Doğusundan Akpınar üzerinden ansızın çıkan Yüzbaşı Hüsnü Bey komutasındaki süvari birliği Manisa’nın Doğu mahallesine girer.
Devlet Hastanesi önünden karşı ateşe başlar.
Bunun üzerine işgal kuvvetleri paniğe kapılarak Sipil Dağı’nı kuşatma hareketinden vazgeçerek, Batı’ya, İzmir’e doğru geri çekilmeye başlarlar.
Bu sırada Fahreddin Altay Bey kuvvetleri de Gediz’i aşmış ve Manisa bu katılımla tamamen düşmandan temizlenmiştir.
Bütün bunlar olurken Manisa’nın bir Mutasarrıfı vardır.
O’nun adı Hüsnü Bey’dir.
Hüsnü Bey ve sülalesi daha yirmi yıl önce Türk tabiyetine geçtikleri için Girit’ten kovulmuşlar ve Manisa’ya gelerek yerleşmişlerdir.
Bu işbirlikçi Vali, şimdi kaçan Yunan birlikleriyle birlikte İzmir yollarındadır.
Manisa Mutasarrıfı (Valisi) Hüsnü (Hüsnüyadis) Bey son ana kadar Manisa’yı terk etmemiştir.
Yunan askerlerine sahip çıkmış, onlara panik yapmamalarını öğütlemektedir.
Ayrıca Türk ordusunun Manisa’dan geri döneceğini umut ederek, Yunan ordusunun Manisa’da mevzi alması için işgal güçleri komutanı General Bogorci’ye akıl vermekte;
“Ellerinde çok sayıda Manisalı Türk esir olursa o durumda Türk ordusunun şehre giremeyeceğini...” salık vermektedir.
8 Eylül günü Kuvây-ı Milliye milisleri kenar mahallelere sızmışlar, Mutasarrıf Hüsnü Bey’i elegeçirmeye çalışmışlardır.
Talih adeta tersine dönmüştü.
Üç yıl önce Türkler akın akın Doğu’ya göç ediyordu.
Şimdi ise bu göç tersine işliyordu.
Köylerden, kasabalardan yerli Rum halkı, üzümleri, tütünleri sergilerde bırakarak İzmir’e doğru kaçıyorlardı.
Rum halkı Sabuncubeli üzerinden İzmir’e ulaşmaya çalışıyordu.
Yunan subayları ve seçkinler ise aileleriyle birlikte trenlerle İzmir’e taşınıyordu.
Manisa Mutasarrıfı Hüsnü Bey ise kendi ahfadı için özel bir vagon hazırlatmıştı.
Bu esnada Hüsnü Bey, Yunan askerleriyle birlikte onca katliamın ve yangınların içinde soygunlar yapıyor, iz bırakmamak için hükümet binasını bile yakıyor, topladığı ganimetleri Yunan subaylarıyla birlikte özel vagonuna taşıtıyordu.
Manisa Mutasarrıfı kendi şehrini soymuş, büyük bir servetle trene binmiş, Türk ordusu Manisa’ya girerken küçük bir zaman farkıyla şehri terk ederek Türk ordusunun elinden kaçmıştır.
Trende Akhisar’dan kaçan işgal güçleri artıkları ile yanlarında 15 kişilik bir Akhisarlı Türk rehine grubu da vardır.
Yunan işgal güçleri Akhisar’ı yakmamak için kasabanın ileri gelenlerinden 15 kişiyi rehin istemişler, onlar da gönüllü olarak rehine olmuşlardır.
Manisa Mutasarrıfı Hüsnü Bey yanındaki grupla birlikte 8 Eylül gecesi İzmir’e gelir.
Hüsnü Bey Çeşme’yi iyi bilmektedir.
Grubu alarak Urla üzerinden Çeşme’ye oradan da Sakız Adası’na geçeceklerdir.
Yanlarındaki Akhisarlı rehinelerle birlikte Çeşme’ye gelirler ve oradan Çiftlik Köy’e geçerler.
Buradan Sakız Adası’na geçmek kolay olacaktır.
13 Eylül günü Yunan askerleri Akhisar’dan getirdikleri on beş gönüllü rehineyi öldürmeye başlamışlardır.
Manisa Mutasarrıfı Giritli Hüsnü (Hüsnüyadis) Bey Sakız’dan Pirayus’a, oradan da Elefsis’e geçmiş, çok zengin bir adam olarak Elefsis’e yerleşmiştir.
Manisa İriköy’den yanında getirdiği Rum ailenin kızı Paraskevulo ile evlenmiş, Aya Triyada Kilisesi’nin papazı tarafından vaftiz edilerek Hırıstiyan olmuş ve adını Hüsnüyadis olarak değiştirmiştir.
Giritli Hüsnüyadis (1864-1937) milli mücadelede tescilli bir vatan haini, yunan işbirlikçisi olarak pek çok masum Türkün ölümünden baş sorumlusudur.
Yunanistana kaçmış hiristiyan olmuş1937 yılında öldüğünde hiristiyan mezarlığına gömülmüştür.
Oğlu Vasili'nin anlatımları
"Babası için, Ne Müslüman ne Hiristiyan ne Türk, ne Yunan böyle baba mı olur..." diyerek babası hakkında düşüncelerini bir yazara açıklamıştır.
1930 da gerici menemen isyanında Kubilayı şehid eden gericilerin lideri Giritli Derviş Mehmet, Hüsnüyadisin yakın akrabasıdır.
Bu kalkışmaya Yunanistan destek vermiş işbirliği yapmıştır. Mezarının başında, Haçı kırık mezar taşı vardır.
Mezar taşına gelip geçenler yunanca "Palio Turko" yani, Serseri Türk yazmışlardır.
Fevzi M. Gultekin
Bozkurt mahir
2 ay önce
OKUDUKLARINIZA İNANAMAYACAKSINIZ!

Hurşit Adası‘nı bilir misiniz; İstanbul’daki Büyükada’nın beş milli büyüklüğündedir!

Koyun Adası‘nı bilir misiniz; İzmir’in hemen burnunun dibindedir!

Lozan’da hararetli tartışmalara neden olan Eşek Adası‘nı bilir misiniz; Aydın il sınırları içindedir.

Gir vikipedi’ye, yaz ‘’Bulamaç’’ diye; karşına ‘’Farmakos’’ çıkar; ‘’Oniki Ada’ya bağlı küçük ada’’ imiş!

Oysa… Bu dört ada ve Ege Denizi’ndeki Fornoz, Nergizçik, Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba, Ardacık Türk adalarıdır.

Keza… Akdeniz’deki Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidhouronisi ve Koufonisi de Türk adalarıdır!
Tamı tamına 16 ada…

Lozan Antlaşması’na göre Türk adaları. Lozan Antlaşması’nın ekli 2 No’lu haritada her şey çok açık ve altı kırmızı ile çizili. Görülüyor ki bu adalar, Türkiye Cumhuriyeti egemenliği altında.
Artık değil!…
AKP iktidarıyla birlikte hepsi tek tek Yunanistan tarafından işgal edildi!

Kardak Kayalığı için 1996’da Yunanistan’la savaşın eşiğine gelen Türkiye, 2004 itibariyle 16 adayı sessiz sedasız kaybetti!

Lozan Antlaşması’na göre, Türkiye’nin savaş borcu 84 milyon, Yunanistan’ın borcu 11 milyon ve İtalya’nın borcu 243 bin lira idi. Türkiye mevcut bu 16 ada dahil olmak üzere tüm borçlarını ödedi!

Parasını verdiği adalar Türkiye’nin elinden alındı.

Ayrıca… Adalara salt büyüklük açısından bakmak yanlıştır; çünkü deniz ve hava hukukuna göre adaların etrafında 6 millik karasuları ile hava sahası var. Ayrıca karasularına ilave olarak bitişik bölge, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge de bulunmaktadır. Yani…

Kaybedilen 16 ada ile birlikte Yunanistan’ın kıta sahanlığı 7 bin kilometrekareye çıktı!
Böylesine vahim bir olay nasıl gerçekleşti?
AKP ihmali mi? Yoksa ne?..

İşgali gün yüzüne çıkaranlardan biri olan emekli Kurmay Albay Ümit Yalım diyor ki: ‘’AKP Hükümeti Avrupa Birliği (AB) müzakerelerinde gün almak için adaların Yunanistan tarafından ele geçirilmesine göz yumdu!’’

Yunan işgalinin başladığı yıl, 2004 idi.
Peki bu yıl neler yaşanmıştı?

O yılın gündem konusu, Annan Planı idi; BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan Kıbrıs’ın tek parça bağımsız bir devlet olması teklifini getirmişti. Rauf Denktaş‘ın plana karşı çıkması üzerine Erdoğan’ın neler dediğini anımsayınız!..

Nisan ayında her iki tarafta yapılan referandum sonucunda plan hayata geçirilemedi. Ne tesadüf, hemen Güney Kıbrıs, 1 Mayıs’ta AB’ye alındı.
Ayrıca…
O yıl, 17 Aralık 2004’te AB, Türkiye ile müzakerelere başlama tarihi aldı.
Bak sen!.. AB üyesi olan Yunanistan ve Güney Kıbrıs, Türkiye’yi veto etmemişti!

Emekli Albay Yalım, “Ekim-Kasım 2004’te Eşek ve Bulamaç Adaları’nda inşaat faaliyetlerinin başladığı, belediye, polis ve ilk yardım teşkilatı kurulduğu, Yunan Bayrağı çekildiği, silahlı asker, araç, gereç ve hücumbot yerleştirildiğini’’ tespit etti!
Ve… Ne tesadüf! Yunan işgali sürerken Kardak kahramanları kumpasla Silivri Cezaevi‘ne dolduruldu; Deniz Kuvvetleri’nin eli kolu bağlandı!..

Bugün…
Girin bakın Genelkurmay internet sitesine, Ege’de hava sahası ihlali sıfır görünüyor. Çünkü artık, hava sahası ihlalleri ve kara sınırı ihlalleri yayınlanmıyor!

Niye? Çünkü:
Yunan işgali, bir Yunan askeri helikopterinin 31 Aralık 2008 günü, Türk hava sahasını ihlal etmesiyle ortaya çıktı. Yunan askeri helikopterinin Bulamaç Adası bölgesinde, Türk hava sahasını ihlal ettiği haberi, Genelkurmay Başkanlığı’nın resmi internet sitesinde aynı gün yayınlanarak kamuoyuna duyuruldu. Gerginlik oldu ve bir gün sonra Yunanistan Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı Bulamaç Adası’na gitti.

Ardından Eşek Adası‘na gitti. Ege Ordusu’nun burnunun dibindeki Koyun Adası‘nda Yunan Bayrağı dalgalandırıldı. Vs…

Açıkça bu bir meydan okumaydı. Türk tarafından ne oldu dersiniz?

Bir general ve bir büyükelçi hava sahası ihlali haberinin Genelkurmay internet sitesinden çıkarılmasını sağladı. Ve o general AKP tarafından 2011’de milletvekili yapıldı. Büyükelçi ise Brüksel’e NATO Daimi Temsilciliği görevine atandı!
Bozkurt mahir
2 ay önce
"İSTİKLÂL SAVAŞI YOK!" DİYENLERE!..
İstiklal savaşı filan yok, hepsi dümen!
Punta’da bayram vardı.
Yunan ordusu Pasaport’tan karaya çıkmış, İzmir Metropoliti Hrisostomos etekleri zil çala çala koşmuş, haçıyla takdis edip, “evlatlarım, ne kadar Türk kanı içerseniz, o kadar sevaba girmiş olacaksınız” diyerek yere kapanmış ve ilk ayak basan Yunan albayının çizmelerini öpüyordu.
*
Aniden… Uzun boylu, siyah takım elbiseli bi delikanlı fırladı ortaya, elinde revolver. Bastı tetiğe, trak trak trak! Efsun alayının sancaktarı karpuz gibi düştü atının sırtından. Panik… Baktılar ki, tek kişi, sarıverdiler etrafını, ilk süngüyü iman tahtasına sapladılar, sonra neresine denk gelirse, orasına… Hasan Tahsin’di o çılgın Türk. Henüz 30’unda.
*
Hükümetimiz “bu tür şayialara ehemmiyet vermeyin” diyordu hâlâ… Teori’yle pratik’in kesiştiği insan ise, vakit tamam demişti, Anadolu’ya geçiyoruz. Böyle başladı macera.
*
Ateşten gömleği giymişti ulus, aktı gitti, aylar yıllar, canlar… Takvimler 30 Ağustos 1922’yi gösterdiğinde, yer gök yarılıyor, şöyle yazıyordu hatıra defterine Yüzbaşı Kanellopulos, “Türk topçusu susmuyor, titreyerek güneşin batmasını bekliyoruz.”
*
Onun batmasını beklediği güneş, bizim için doğuyordu aslında… Çıktı bi kayanın üstüne Mustafa Kemal, haykırdı karanlığa, “Eyy Hacıanesti nerdesin, gel de kurtar ordularını!”
*
Kudurmuştu Ali Kemal... Büyük gazeteci! Kin kusuyordu köşesinden, “bu millici mahluklar kadar başları ezilesi yılanlar hayal edilemez, düşmanlar onlardan bin kere iyidir…”
*
O “mahluk”lardan biriydi İzmirli süvari teğmen Yıldırım… 18 yaşında. Vurulmuştu. 40 derece ateşli olmasına rağmen hastaneden kaçmış, cepheye koşmuş, bugün kendi adını taşıyan Küçükköy İstasyonu’nu almaya çalışırken, son nefesini vermiş, bahçesine gömülmüştü.
*
Yıldırım toprağa düşerken, 30 kadar Yunan askeri girdi, savunmasız Kuzuluk Köyü’ne… Gözleri Fatma’ya takıldı, 15’inde… “Taze incir gibi” dediler, sırıtarak… Kaçtı Fatma, evine kapandı, kapıyı kilitledi. Omuzladılar. Açılmadı. Yakalım dediler, evi yakalım, nasıl olsa çıkar. Çaktılar kibriti. Alev alev. Çıkmadı kardeşim. Çıkmadı Fatma.
*
Teğmen Şevket, Uşak’tan geçiyordu o sırada… Sakarya’da şehit olan Yüzbaşı Basri’nin anacığı yakaladı kolundan, “Basrim nerde?” diye sordu. İçi çekildi Şevket’in, boğazı düğümlendi… “Arkadan geliyor ana” dedi. Söyleyemedi gerçeği… Ve, ömrünün sonuna kadar unutamadı bu yalanını, “kendimi asla affetmedim” diye yazdı, o güne dair hatırasını.
*
“Bastır parayı, askerlikten yırt” yoktu o zamanlar… Allah kısmet ederse, romanını yazmak istediğim, Albay “deli” Halit, belinin sağında “namuslu” dediği tabancasını, belinin solunda “namussuz” dediği tabancasını taşıyordu. İşgalciye “namuslu”yla sıkıyor, işgalciden korkup geri kaçana “namussuz”u gösteriyordu, “tercih senin yiğidim, istersen buyur kaçmayı dene!”
*
“Deli”ren biri daha vardı… İstanbul’daki işgal kuvvetleri komutanı General Charpy, öfkeden deliye dönmüştü. Yırttı elindeki haritayı, fırlattı duvara, “bu hızla yarın İzmir’e girerler” dedi. İnanamıyordu. 250 bin kişilik devasa ordu, hayalet gibi çıkıp, bi ordan bi burdan dalan, hızar gibi biçen Fahrettin Altay komutasındaki süvari tarafından lokma lokma bölünüyordu.
*
Kaçıyordu Yunan.
Ecel peşinde.
*
Ve, 9 Eylül. Hava mis. İzmir’in dağlarında çiçekler açıyordu. Bornova’dan boşaldılar aşağıya doğru, dörtnala. Sonradan adı Kahramanlar olan semte geldiler. Ödenecek “bedel” vardı daha… İkinci Tümen Dördüncü Alay’dan Konyalı Mehmet, Akşehirli Hakkı, Avanoslu Ahmet, düştüler oracıkta. Bugün, anıtları var orada. “Vatan ve namus” yazıyor altında.
*
İzmir’e ilk giren süvari olma “şeref”i, İzmirli soyadını alan, Yüzbaşı Şeref’e nasip oldu. Bismillah ilk iş, koştu Şeref, Hasan Tahsin’in düştüğü yere, Hükümet Konağı’nın alnı kabağına dikti al sancağı… Asteğmen Besim, Kadifekale’ye varmıştı bile.
*
Minarelerden ezan sesi yükselirken, Belkahve’deydi, Mustafa Kemal, seyrediyordu.
*
İşgal edildiği gün, bir ulusun Kurtuluş Savaşı’nı başlatan, işgali bittiği gün, o ulusun Kurtuluş Savaşı’nı bitiren, dünyada bu özelliğe sahip tek şehir, İzmir’i… Seyrediyordu.
*
Ağır ağır karardı hava. Kavuniçi top gibi gömüldü körfeze güneş, usuuul usul… Nif’te, kendisi için hazırlanan bağevine gitti. Tek kat, taş, penceresiz, gaz lambasının cılız ışığıyla aydınlanan, buram buram Ege kokan bağevine… Etrafında, Celal Bayar’ın “Galip Hoca” lakabıyla dağlarda örgütlediği efeler… Yorgundu. Yemek getirdiler. Yemedi. Cıgara çıkardı. Kahve istedi. “Biliyor musun İsmet” dedi… “Bir rüya görmüş gibiyim.”
*
Karabasanla başlayan, 3 yıl 3 ay 22 gün süren, mucizeyle biten bir rüya… Sona ermişti.
*
Taa ki… AKP’nin ilahiyatçı mebusu İhsan Şener, TBMM çatısı altında, “biliyor musunuz” diye başlayıp, “Yunanlıların Türklerle savaşı yok. Bütün şehitlikler temsili” diyene kadar.
Bozkurt mahir
2 ay önce
Dicle nehri kısına oturup Türkiye'yi fotoğrafla tehtit eden Saddam Hüseyin.
Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal Irak'ın su kaynağını kestiğinde, Saddam Hüseyin önce diplomatik yollarla suyu serbest bırakması için Türkiye başvurdu, ancak Türk hükümeti suyu serbest bırakmayıp Dicle Nehri'ne baraj inşa etmek istediğinde, Saddam Hüseyin Dicle Nehri kıyısına oturdu.
Sonra Türkiye Cumhurbaşkanı'na bir mesaj gönderdi.
"Sigaram bitmeden su serbest bırakılmazsa füzelerim Türkiye'nin başkenti Ankara'ya doğru yönelecek."
Sonra Türkiye suyu bıraktı
Bu meczup aklı her estiğinde Türkiye'yi tehtit ederdi bugün Türkiye'ye Terör belası ile uğraşıyorsa, Irak Türkmenlerin yurtları demografik değişime uğradıysa bu kukla en büyük müsebbibidir. Kürtlere baskı, ve katliam yaparak bir çoğunu Türkiye topraklarına gönderdi o Kürtler bizim karsimiza PKK terör örgütü olarak çıktı ve hâlâ uğraşıyoruz. Körfez Savaşı'ndan önce Türkiye'de çok az Kürt nüfusu vardı bu kukla Türkiye'nin demografik yapisını da değiştirdi. Ve mantar gibi türüyorlar tabiki bunlar öyle alalede tesadüfen olan şeyler değil hepsi bir plan proje dahilinde olan şeyler..
Batılı şeytani Emperyalist devletler bir yere yerleşmek için önce orada bir kahraman yaratırlar o kukla sayesinde o ülkeye iyice yerleşirler sonra da hain ilan ederler ortadan kaybederler işleri bittiğinde..
ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger der ki;
"ABD'nin düşmanı olmak tehlikeli olabilir ama ABD'nin dostu olmak ölümcüldür."
Bozkurt mahir
2 ay önce
HİÇ SES VARMI SURİYE FATİHLERİNDEN ?

Suriyeyi feth etmiş Emevi camiinde namaz kılmıştık sırada Kudüs ve Gazze vardı yeterki asrın liderimiz izin verse hadi dese idi.........!
Asrın liderimizin ve yanaşmasının başka işleri vardı. Terörsüz Türkiye yüzyılı diyerek yeni bir çözüm müzakere ve açılım peşinde idiler gerekçeleri de aslında çok komikti ama ülkemizde bu komikliye inanan kitlede var maalesef.

Komiklik şu idi; terör örgütü şartsız, ama sız, pazarlıksız silah bırakacak kendini fesh edecek bize böyle söyleniyor inananlar oluyordu mutlaka. Hiç kimse sormuyor soramıyordu; Teröristleri dağa çıkaran gerekçeler nelerdi ? Onlarda hangi değişiklikler oldu da silah bırakıyorlar ? Hemde şartsız ve pazarlıksız öğlemi ? Neyin karşılığı idi bu olacak dediğiniz şeyler.? PKK'nın kafasına taş mı düştü 40 yıldan fazladır yapmadığı iş kalmayan örgüt amasız,pazarlıksız, şartsız silah bıraksın ?

PKK kendini fesh ediyor (!) kurucu iradeye şato tahsisi işine bakılıyordu.

Ama bizden saklanan çok şey var zaten saray beslemesi basın bunun için oluşturuldu hani biz Suriye Fatih'i idik ama feth ettiğimiz (!) ülkede İsrail canı çektiği zaman kendisine tehlike gördüğü her yeri vuruyor bizim Suriye Fatihlerinden ses seda yok. Hatta bizim üs kuracağımız yeri vurdu yine ses Seda yok bu nasıl Suriye fatihliği ise ?

İsrail Cani çektiği yerleri vururken 26 Nisanda Suriye kamışlıda Kürt ulusal konferansı toplantısı yapıldı katlılanların hepsini yazmaya gerek yok ama karar önemli Konferans sonrası Kürtlerin haklarının anayasal olarak tanınması için Şam ile müzakere etmek üzere ortak bir Kürt heyetinin oluşturulması kararı alındığı belirtildi. Konferansa DEM Parti heyeti de katıldı.

Biz PKK'ya silah bıraktırıyoruz öğlemi ? PKK - KCK yapılanması içerisinde Suriye'de Irakın kuzeyinde olduğu gibi özerk otonom bir bölgeye kavuşuyor. Ama bize resmen alenen yalan söyleniyor. PKK kendini fesh ediyor diye. PKK - SDG' ye katılarak Suriye'de Özerk Yönetimi'nin silahlı gücü haline gelmiştir. Bize PKK silah bırakıyor masaları anlatılıyor artık sıranın kimde olduğunu anlamak için kahin olmaya gerek yok değil mi ?

Bu planların sahibi İngiltere,ABD ve İsrail dir. Onların planları tıkır tıkır işlerken biz Emevi camiinde namazla yetineceğiz gibi görünüyor.

Suriye'de bu zamana kadar oluşturduğumuz ÖSO'dan kurdurduğumuz hükümet ve kadrolarından fayda görmedik yıllarca onları bu fakir millettin paraları ile aylığa bağlatmıştık hiç bir faydaları olmadı.

Kravat taktırılarak Suriye'nin başına getirilen bizimde desteklediğimiz Colani ( Şaraa ) kamışlıdaki konferans sonrası yapılan açıklamasında; SDG adını kullanan terör örgütü PKK/YPG’nin “federasyon” talebine tepki gösterdi.. Açıklamada, “SDG’nin yaptığı federasyon çağrısında bulunan ve sahada ayrı bir yapı oluşturmayı amaçlayan hareketler ve açıklamaları (Şam yönetimi-SDG) anlaşmanın içeriğiyle açık bir şekilde çelişmekte ve ülkenin birliği ile toprak bütünlüğünü tehdit etmektedir. Suriye’nin toprak bütünlüğü bizim için kırmızı çizgidir ve buna yönelik her türlü ihlal ve sapma; Suriye’nin birleşik kimliğine saldırı olarak değerlendirilir” denildi.

De.... kim takar seni ? SDG ,ABD desteğinde bir kolordu gücünde ve ağır silahlar ile donatılmış durumda senin Toyota kamyonetlerinle mi eğitimsiz hırpani görünümlü adamlarınla mı onları kontrol edeceksin ?

İşler iyiye gitmiyor ve bunlar başka meseleler ile gündemin dışında tutuluyor ama sonunda Suriyeyi feth ettik masalı ve avuntusu ile acı gerçekle iş işten geçtikten sonra haberimiz olacak maalesef.

Tez zamanda uyanmaz isek, tedbir almaz isek geçmiş olsun derim.
Bozkurt mahir
2 ay önce
1922'de Çanakkale'de çekildi bu fotoğraf.

İşgal askerleri ve bir Türk askeri yan yana...

Yabancı gazeteden aldım.

Peki bizim arşivlerde niye yok bu fotoğraf?

1915'te geçilemeyen Çanakkale, 1918'de geçildi.

....Ders kitaplarında bu süreç yok.

1915'te geçilemeyen Çanakkale, 1918'de öyle bir geçildi ki işgalcileri çıkarmak için 3 yıl uğraşmışız.

Yabancılar, Çanakkale'yi Türklere karşı savunmak için yığın yığın asker ve savaş gemisi getirdiler...

Kuşadası'ndan, Soma'dan, Balıkesir'den geçen görünmez bir çizgi çektiler.
...İstanbul'a kadar bu çizgiyi uzattılar.
Adına Milne Hattı dediler.

Hani Beşiktaş'ın efsane hocası Gordon Milne vardı;
...işte onun dedesi Soma'da çekmişti o çizgiyi...
Türklere,

"Bu çizgiyi geçmeyin. dedi. "
Buradan ötesi tarafsız ve yasak bölgedir."

Padişah, İstanbul'dan çıktığında o hat üzerinden seyahat edecekti.

Sevr Anlaşması'nda bilakis padişahın ekibi istedi bunu.

Kendi topraklarında aşağılanmak, küçümsenmek...

Ne mutlu ki o çizgiyi onların başında paralayıp hem padişahın hem milletin onurunu kurtaracak gözü pek bir dahi komutanımız vardı;

Gazi Mustafa Kemal Paşa!..

1922'de İzmir'i alınca, kutlu askerlerini bu tarafsız bölgeye doğru sürdü. İstanbul'u geri almak için...

İngiliz hükûmeti

"tarafsız bölgeyi geçeni vurun"

emri verdi.

Geçtik...

"Geri çekilin!" dediler.
"Geri çekilme emri almadık." diye yanıtladık.

Ateş edemediler. Kendi askerleri bile artık kendi hükûmetlerinin emrine uymuyordu. Sonunda müzakere teklif ettiler...

Mudanya Ateşkesi...

İşte o geçiş sırasında çekildi bu fotoğraf.

Sulh içinde.
Geçtikten sonra İstanbul'un idaresini aldık.
Kısa süre içinde İtalyanlar ve Fransızlar, İstanbul'u ve bu bölgeyi terk ettiler. Ancak İngilizler çıkmıyordu.

Dünyadan tepki ve baskılar geliyordu.
Bir kriz doğdu. İşgalciler arasında bir bunalım...

Adına Çanakkale Krizi dendi.
Bu ilk krizdi.

2. Çanakkale Krizi ise Lozan'da yaşanacaktı...
Siyaseten öyle çaresiz kalmıştı ki İngiltere, bizden tek bir kurşun beklediler. Böylece savaş hukukunun devam ettiğine tüm dünyayı ikna edeceklerdi.

İşte o tek kurşunun hikayesi böyledir aslında. Tuzaktır.
Gazi Paşa'nın düşmediği bir tuzak!..

Tüm bu mücadeleler yıllar içinde Türk çocuklarına unutturuldu.
Geriye sadece bir cümle kaldı:

Çanakkale Geçilmez.

Ertürk Özel.
Bozkurt mahir
2 ay önce
26 yıl İBB'yi, 23 yıl hükümeti kesintisiz yönetmiş adamlar "İmamoğlu deprem için hazırlık yapmadı" diye sağa sola hesap soruyor.
Bozkurt mahir
3 ay önce
ESKİ GAZİANTEP
OKUMADAN GEÇME..

Eski Gaziantep'te
Nakıp Ali, Baydar, Şehir,
Büyük ve Saray sinemaları vardı..
Eski Gaziantep' te Maarif caddesi ile
Nakıp ve Baydar sinemalarının
arasında zeytin piybazı dürümü yenir,
@öne çıkarteksas tommiks okunur,
alınır, satılır, cırcırcı bican
oyun oynatırdı.
Eski Gaziantep'te
Maarif te camlı kahve vardı.
Eski Gaziantep'te kavaklıkta
ikindi sazı olur ve
Şükran Ay gibi dev sanatçılar
sahne alırdı.

Eski Gaziantep'te
Alleben deresi kenarlarında
yazlık Mehtap, Baydar,
Büyük sinemalar vardı.
İnsanlar eşleri nişanlı ve
arkadaşları ile
serin havada film izler.
Portalin gazozu içerlerdi.
Eski Gaziantep'te otogar yoktu Hükümet Konağı civarında
Fındıklı Toros, Seri Emniyet,
Sentur, Maz gibi firmalar vardı.
Eski Gaziantep'te
çim saha yoktu ve
Kamil Ocak Stadyumu
maç öncesi ve devre arasında
itfaiye tarafından sulanır
bazende trübundeki
taraftarlar bu suyla serinletilirdi.

Eski Gaziantep'te
insanlar pikniğe
Kavaklığà gider
hem sahresini yapar
hemde evlilik çağındaki
gençler birbirine
mendil ve mektup atar
naneci mani dizerek
şekerlerini satardı.
Eskiden Gaziantep'ten
varlıklı insanlar
arabalarıyla orta halliler motorsikletleriyle
kanlı geçide
çorba içmeye giderlerdi.
Eski Gaziantep'te
kına gecesi,
çeyizler ve düğünler olur.
Kız Fevzi sahnede
mileti çosturur
Ömer Lök, Ali Acıburç ve
Ahmet Özoğlu sahne alırdı.

Eski Gaziantep'te
Zeki Dinçer ve
siyah örümcekler
orkestrası eşliğinde
Edip Akbayram muhteşem
sesiyle ortalığı
ayağa kaldırırdı.
Eski Gaziantep'te
tavuk dürümü yoktu ama
mis gibi kızarmış piliçleri
cemakandan caddeye bakan
Doy Doy Lokantası vardı.
Eskiden İmren, Lezzet,
Keyvanbey, Pizza,
Beyazsaray gibi
nezih lokantalar vardı.
Eskiden Burmalı kadayıf denince yanında sütü ile Yusuf Ziya vardı.
Eskiden İncilipınar yanında
Halk bahçesi ve Nil kahvesi vardı.

Eskiden Zelzele Halil,
kudduk Arif,
Heryeri mamet vardı.
Eskiden Gaziantep
sokaklarında boynunda
teybi elinde destanı ve
yanık sesleri ile gezen
destancılar vardı..

Eskiden Gaziantep'te
yayın yapan Gaziantep
radyosu ve radyo evi vardı.
Eskiden kalede Yaşar
sağ bek Nurettin
sol bek ünsal
defans Turgut ve Fatih
orta saha Sami Küçük Hüseyin
Büyük Turgut ve
forvette Fantom Ahmet,
Murat Kandil ve Maradona
Sadıklı Gaziantepspor vardı.

Eskiden zenginlerin evinde soba fukaraların evinde tandır vardı. Fakirlerdi ama sofralarını dertlerini kederlerini sevinçlerini birlikte paylaşan güzel dedelerimiz ninelerimiz teyzelerimiz komşularımız vardı.
Eskiden emniyette caddeler bekçi Hamodan asayiş işeri allahsız samiden ahlak işleri Hüseyin Subay'dan adli işler Hakim Mehmet Güneş ve savcı Abdülkadir Tuğrul Geylani 'den sorulurdu.
Eskiden şirehanı daha otel olmamış sebze hali daha yıkılmamış ve çorbalar köşedeki Altınşişden içilir beyran ise Kılcınınoğlundan.
Eskiden baklavacılar zengine baklava fakire baklava kırığı satardı.
Eskiden zenginlerin düğünü fuarın içindeki Şato Restaurantta fukaralar ve orta hallilerki Mehtap Belkıs Moda Kızılay düğün salonunda yapılırdı
Eskiden Kavaklıkta Sigorta hastanesinin içinde İstasyonda Karşıyaka da şehreküstüde Batur sahasında mahalli takımlar kıran kırana maçlar yaparlardı.
Eskiden Çınarlıspor Mekik Kale Şehreküstü Akyol Gazispor Karşıyaka ve Oğuzspor takımları ve bu takımlarda Safcı Aziz Kıllama Hayri Kör Kadir Göbek Cevdet Hükümet Kara Sefer ve Koçero lar vardı.
Evet aklıma gelen ve sayfama ancak sığdırabildiğim bunlar hakikaten eski Gaziantep ne güzelmiş, ne doğalmış, ne şirinmiş ne küçükmüş galiba hem yaşlanmanın verdiği duygu hemde herkesin caddede sokakta mahallede birbirine ismiyle selam verdiği samimi komşuluk ve dürüst esnafların Gaziantep ini özlemişiz anlaşılan.
Ya siz.....? RESİM GAZİLER CADDESİ.
BOZKURTBEY
3 ay önce
8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın vefatının üzerinden 32 yıl geçti

• 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinden sonra kurulan hükümete Ekonomik İşlerden Sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak atandı
• Kurduğu Anavatan Partisi'nin 1983 genel seçimlerinden birinci çıkmasının ardından 1989 yılına kadar Başbakanlık görevini yürüttü
• 31 Ekim 1989'da Türkiye Cumhuriyeti'nin 8. Cumhurbaşkanı oldu
• Çankaya Köşkü'nde geçirdiği kalp krizi sonucu 17 Nisan 1993'te Cumhurbaşkanlığı döneminde vefat etti...
BOZKURTBEY
3 ay önce
Avrupa Birliği’nin Semerkant’ta düzenlediği AB-Orta Asya Zirvesi’nde açıklanan 12 milyar Avroluk yatırım paketinin 3,5 milyar Avrosunun Türkiye üzerinden Orta Koridor’a ayrılması olumlu bir gelişme olsa da, bu desteğin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin vetosunu aşmak amacıyla bazı Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine GKRY’yi “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanıma ve bu ülkeye büyükelçi atama yönünde baskıyla ilişkilendirilmesi derin bir endişe yaratmıştır.

Kardeş devletlerimizin bu yönde adımlar atması ve zirve bildirisine bu konuya ilişkin ifadelerin girmesi, son derece ciddi ve düşündürücü bir gelişmedir. Türkiye’nin bu gelişmelere sessiz kalması, dış politikamızda bir zaafiyet görüntüsü doğurmakta ve bilinçli bir tercih olduğu izlenimini vermektedir.

Bu durumda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin siyasi statüsü zedelenmiş, milli menfaatlerimiz ise görmezden gelinmiştir. Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliği ilkesine saygı gösterilmeli; Türk dünyasının dayanışma ruhuna zarar verecek adımlardan kaçınılmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti’ni, bu önemli gelişme karşısında kararlı ve etkin bir diplomatik duruş sergilemeye ve kardeş devletlerin hükümetlerini de bu yanlıştan dönmeye davet ediyoruz...
Bozkurt mahir
3 ay önce
ESKİ BÜYÜKELÇİ ÖZTÜRK YILMAZ'IN beyanları

Hakan Fidan, bu şov gülüşlerin şahsen beni kahretti!

Bu samimiyet nereden geliyor? Eli kanlı İŞİD’li bir teröristin koluna girmişsin! Hangi kafadasın sen?

Sana üç sorum var!

1) Siz MİT Müsteşarıyken Musul baskını oldu. 101 gün o katillere direndim ve Türkiye’nin onurunu ve şerefini başıma silah dayanmasına rağmen yere düşürmedim. O dönemde Colani ( Golani)’de bir İŞİD’ci teröristti. O zaman tanıyormuydun? İlişkiniz ne zaman başladı? Musul baskını ve askerlerimizin yakılma emrini bu mu verdi?

2) Bu terörist Suriye’deki PKK’yı hükümete ortak etti. Sesin neden çıkmadı? Yoksa bunu da siz mi istediniz?

3) Bu terörist. neredeyse Şam’a girecek İsrail’e neden ses çıkarmıyor? Yoksa sessiz kalmasını siz mi tavsiye ettiniz?

Şimdi asıl sadede gelelim. İsrail’in en vurucu askeri gücünün adı “Golani birlikleri”.

Terörist Golani’nin de Golan Tepelerinden giden bir Kürt Yahudisi olduğu bilgisi var. Bu doğru mu?

Suriye’de ad biziz ama gerçekte PKK ve İsrail kazadı. Bu kişi kimliğinden dolayı onlara hizmet ediyor olabilir de siz neden ses çıkarmıyorsunuz? Yoksa siz de…

Öztürk Yılmaz

Hiçbirşey Bulunamadı!

Üzgünüz, ancak {{search_query}} arama sorgunuz için veritabanımızda hiçbir şey bulamadık. Lütfen başka anahtar kelimeler yazarak tekrar deneyin.