GERÇEK BİR TÜRK MİLLİYETÇİSİDIR, ATATÜRK
Mustafa Kemal Atatürk…
Yüzyılın değil, bin yılın en büyük Türk evladı.
Bir ulusun küllerinden yeniden doğmasını sağlayan, emperyalizme meydan okuyan,
milletine “sen yapabilirsin” diyerek özgüven kazandıran bir lider.
Onu anlamak için, onu bir ideolojinin kalıbına sığdırmak değil;
onun millet bilincini, vatan sevgisini ve bağımsızlık tutkusunu kavramak gerekir.
Bazı çevreler, Atatürk’ü kendi siyasal düşüncelerine yamamaya çalışıyor.
Kimi onu “solcu” ilan ediyor,
kimi “sosyalist” diye tanıtıyor,
kimi de bu yanlış yorumlara tepki gösterip onu “dinsiz, imansız” olarak lanse ediyor.
Oysa her iki taraf da aynı hatayı yapıyor: Atatürk’ü anlamadan konuşuyor.
Atatürk, ne sağın ne solun adamıdır.
Ne batının taklitçisi ne de doğunun körü körüne takipçisidir.
O, Türk milletinin değerlerinden beslenen gerçek bir milliyetçidir.
O, halkını yoksulluktan kurtarmak,
ekonomisini ayağa kaldırmak,
üretimi güçlendirmek için devletçilik ilkesiyle hareket etti.
Ama bu devletçilik, sınıf kavgasına değil, milli kalkınmaya ve halk refahına dayanıyordu.
O’nun “halkçılığı”, sokak sloganı değil, millet bilincinin ta kendisiydi.
Halkçılık; emekçinin hakkını korumak, köylünün üretimini güçlendirmek,
memurun, esnafın, kadının, gencin omuz omuza çalıştığı bir toplum inşa etmekti.
Atatürk, bir sınıfı diğerine üstün tutmadı.
O, her Türk vatandaşının eşit olduğu bir millet düzeni kurdu.
Atatürk’ün milli çizgisi yıllar içinde çeşitli gruplar tarafından çarpıtıldı.
Bir kesim onu “sosyalist” göstererek kendi ideolojisine pay çıkarmaya çalıştı.
Diğer kesim ise bu sahte etiketlerden yola çıkarak,
Atatürk’ü toplum gözünde dinsiz ve imansız bir figür gibi göstermeye kalktı.
Bu yanlış algı, bazı bölgelerde Atatürk’ün yanlış anlaşılmasına yol açtı.
Oysa gerçek bambaşkaydı.
Atatürk, dine düşman değildi; din istismarına karşıydı.
İnancı siyasetin değil, vicdanın meselesiydi.
> “Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir.”
— Mustafa Kemal Atatürk
Atatürk’ün milliyetçiliği, ırkçılıkla karıştırılmamalıdır.
O, ırk temelli bir anlayışa değil, kültür, tarih, dil ve kader birliğine dayalı bir millet anlayışına inanıyordu.
Türk milleti onun için sadece bir nüfus topluluğu değil, bağımsızlık iradesiyle yoğrulmuş bir ruhtu.
“Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir” derken,
milletine sorumluluk yüklüyordu: “Benim milletim çalışırsa, başarır” diyordu.
Atatürk’ün milliyetçiliği, saldırgan değil; barışçı, yapıcı ve çağdaş bir çizgidedir.
“Yurtta sulh, cihanda sulh” sözü, onun milliyetçiliğinin barışçı karakterinin göstergesidir.
Onun için gerçek milliyetçilik;
sloganlarda değil, üretimde, eğitimde, bilime verilen değerde,
kadının toplumdaki yerinde, ve en önemlisi vatan sevgisinde gizlidir.
Bugün hâlâ Atatürk’ü ideolojik gözlüklerle görenler var.
Kimi onun devrimlerini reddedip geçmişe sığınıyor,
kimi de onu kendi siyasal sloganlarının içine hapsetmeye çalışıyor.
Ama gerçek Atatürk, o sığ tartışmaların çok ötesindedir.
O, Türk milletinin ortak değeridir.
Bir bayrak gibidir; herkesin üstünde dalgalanır ama kimsenin elinde tutsak değildir.
Ve unutulmamalıdır ki;
Atatürk, katıksız, şeksiz, şüphesiz ve gerçek bir Türk milliyetçisidir.
Onun milliyetçiliği; dinle çatışmaz, emekle düşman olmaz, bilimle yarışır, akılla birleşir ve her şeyden önce bağımsız yaşama onurunu savunur.
Bugün bu ülke hâlâ dimdik ayakta durabiliyorsa,
bu Atatürk’ün milli duruşu sayesindedir.
Çünkü Atatürk, bir dönemin değil, bir milletin kaderinin adı olmuştur.
O’nu doğru anlamak, sadece geçmişe saygı değil,
geleceğe yön verecek bir akıl ve vicdan borcudur.
🖋 Hasan İPEK
Köşe Yazısı – Gerçek Bir Türk Milliyetçisiydi